Piyesler

İKİNCİ ÖMER - 2      Etem ERKOÇ

 GERİ ***********************  İLERİ

Süleyman: Emevi hânedanından biat almak istiyorum.
Bu konuda şeytanın rolü, olmasın, istiyorum.

Emirler: (Hişam ve Ömerle birlikte içeri girerler.)
Esselamü aleyküm, ey mü'minlerin emiri.

Süleyman: Ve Aleykümüsselam. Geçin, şöyle oturun
(Emirler otururlar.) Emevi hanedanının değerli emirleri, be-
nim vaktim doluyor. Ömrümün son günlerini yaşıyorum.
Şu elimdeki kağıda vasiyetimi yazdım. Benden sonra gele-
cek olan halifeyi tayin ettim. Ona biat etmenizi istiyorum.
(Emirler, hayretle birbirine bakarlar) Haydi, çabuk olun..
Biatınızı bildirin.

Hişam ibni Abdülmelik: Amma kim?.. Kime?..

Süleyman: Hayır, ismini şimdi öğrenemezsiniz. Bu va-
siyyet, benden sonra açılacak.. Haydi, ey Hişam, önce sen
başla. (Önce Hişam, sonra diğer üç emir, en son olarak da
Ömer ibn Abdülaziz, halifeye biat ederler. Süleyman, elin-
deki vasiyyetnameyi, Reca'ya teslim eder.) Ya Reca, bu va-
siyyetnamem, sana emanet. İçindeki malumatı, vakti gelin-
ce ilan et.

Reca: Baş üstüne, ey emir'il-mü'minin.

Süleyman: Çok yorgun ve uykusuzum. Ben, biraz istira-
hat edeyim. (Emirler, birer birer çıkarlar. Halife de kendi
odasına geçer. Ömer ile Reca, kalırlar, Ömer, başını elleri-
nin arasına alarak düşünceli biçimde oturmaktadır.)

Reca: Ne düşünüyorsun, ya Ömer?

Ömer: Bir şey yok... Bir şey düşünmüyorum.

Reca: Nasıl?.. Ama düşünüyorsun. Yüzünde keder ifa-
desi var.

Ömer (Düşünerek) Bu emirlik meselesinin, bende kal-
masından korkuyorum.

Reca: (Gülerek) Hangi emirlik meselesi?.. Ya Ömer,
sen, Abdülmelik oğullarının, seni işe karıştıracaklarını mı
sanıyorsun?

Ömer: Senden ısrarla rica ediyorum. Şayet halife hazret-
leri seninle istişare edecek olursa, sakın beni tavsiye etme.

Reca: Ya Ömer, halifelik konusuna fazla aklını taktın.
Sanki çok istiyor gibisin.

Ömer: Hayır, hayır... Onu, peşinde koşanlara versin.
Ben, yapamam...

Reca: Öyleyse onu, yetkilisine bırak... Hadi biz, kendi
işimize bakalım. (Reca ve Ömer, çıkarlar. Müsalim ve Muti,
kapıda muhafızla karşılaşırlar.)

Müsalim: Esselamü aleyküm.

Muhafız: (Onlara dik dik bakar. Kılıcını sıyırır.) Ne isti-
yorsunuz?

Müsalim: Emir'il-Mü'mininle görüşmek istiyoruz.

Muhafız: Yedi gündür hasta... Kimseyi kabul etmiyor.

Muti: Fa.... fa.... fakat..

Muhafız: Çabuk, gözümden kaybolun. Çabuk çıkın, bu-
radan. Yoksa şu kılıç, sizin son lokmanız olur. (Kılıcı Müsa-
lim'in karnına dürter. Müsalim, geri geri çıkar. Peşinden
Muti, çıkar. Kulisten konuşmaları duyulur).

Müsalim: Fa.... fakat şimdi nereye?

Muti: Hadi, mescide... Artık dünya, bize sırtını çevirdi.
Haydi, mescide.

Müsalim: Biz, artık, rüzgarın önündeki tüy gibiyiz. İster-
se bizi, Dicle ırmağına atar. İsterse sarayın mutfağına.

Muti: Diclenin suyu, buz gibidir. Donarız, Bari sarayın
mutfağına atsa...

Müsalim: Düşünme... Geçer, geçer... Bunlar da geçer..
Yine bahar olur.

Muti: Görelim, kader, bizi neye çevirecek7 (Sesleri git-
tikçe hafifleyerek kaybolur. Bu arada ışıklar söner, yanar.
Reca içeri girer.)

Reca: Esselamü aleyküm

Muhafız: Aleykümüsselam.

Reca: Mü'minlerin emiri nasıl?

Muhafız: (Gözyaşlarını silerek) Hastalığı an be an artı-
yor. Yemiyor, içmiyor..

Reca: Allah, şifa versin. (Ziyaret etmek ister.) Bir göre-
yim istiyorum.

Muhafız: (Ağlayarak) Yedi gündür, tam yedi gündür,
yatağa girdi, hiç çıkmadı. (Reca'nın ardından halifenin oda-
sına girer. Az sonra hıçkırarak çıkar.)

Reca: (Muhafıza seslenir.) Yapılacak bir şey kalmadı.
Allah rahmet etsin... Sen, bana Emevi hanedanının emirleri-
ni çağır. Haydi, çabuk, acele et... (Muhafız çıkar.) Biz, kul
olarak sadece rahmet dileyebiliriz. Allah, mekanını cennet
etsin.

(Işıklar söner.)

TABLO II

(Işıklar yandığında Emevi emirleri
aynı salonda toplanmışlar, kendi aralarında konuşurken meşhur
alim Reca, içeri girer. Halit ve Amr, kapıyı beklemektedirler.)

Reca: Esselamü aleyküm.

Emirler: Aleykümüsselam.

Reca: Emevi hanedanının değerli emirleri, bakınız. (Ku-
şağının arasından kağıdı çıkartır, açar.) Mü'minlerin emiri
Süleyman ibni Abdülmelik, bana emretti. Sizden tekrar biat
alacağını. (Emirler, birbirine hayretle bakarlar.)

Hişam b. Abdulmelik: Ama efendim, biz, mü'ıninlerin
emirinin önünde bir kere biat ettik. Yine mi biat edeceğiz?

Reca: Evet, yine biat edeceksiniz. Mü'minlerin emiri,
böyle ferman buyurdu. (Vasiyyeti açar.)

Hişam: (Alayla). Ha, eğer Abdulmelik oğullarından biri-
ne biat edeceksek, ne âlâ...

Reca: (Öfkelenerek) Sen, ey Hişam, sen, fitne kıvılcımı-
nı tutuşturuyorsun. Senin gibilerin cezası kılıçtır, kılıç... Hi-
şam'ın elini tutar. Hişam, sinir krizi geçirmek üzeredir.)
Haydi, önce Ömer ibn Abdulaziz'e, ondan sonra da Yezid
ibni Abdulmelik'e biat et. İşte vasiyyet... Emir'il-mü'minin
Süleyman ibni Abdulmelik, böyle ferman buyurdu.

Emirler: (Sırasıyla Ömer ibni Abdülaziz'e biat ederler.)
Emrinizdeyiz, ey Ömer.

Hişam: (Yavaş yavaş gider. Ömer'e biat eder.) Ben de
ya Ömer.. Ama artık işim, Allah'a kalmış. Herşeyim, boşa
çıktı... Dedim ya benim işim, Allah'a kalmış. Gerçi hepimiz,
neticede ona döneceğiz.

Ömer: Ey Hişam, gerisini bırak. Son sözüne bak. Onu
ihlasla söyle: Hepimiz Allah'a döneceğiz.

Reca: (Biat ettikten sonra) Ey Emirler, Allah dilediği gi-
bi hükmeder. Bu gün Allah, Süleyman ibni Abdülmelik'i
kendi katına çağırdı. (Göz yaşlarını silerek) Sonra mü'min-
lerin emiri olmayı Ömer ibni Abdülaziz'e nasip etti. (Halife-
nin ölüm haberini yeni öğrenen emirler, halifenin naşının
bulunduğu odaya girmek üzere ayrıldılar) Ömer de onlarla
birlikte odaya gitti.)

Halit b. Reyyan: (Salonda Amr b. Muhacir ile yalnız ka-
lırlar. Ağlayarak konuşur.) Bunu önceden sezmiştim. Hali-
femiz Süleyman'ın hastalığından beri içimde bir sıkıntı var-
dı. Şimdi günler ne getirecek, bilemiyorum, ya Amr.

Amr: Sakin ol, ya Halit- Bu, Allah'ın takdiri.. Ölüme kar-
şı ne yapabiliriz. (Sahnenin ışıkları hafifler. Vakit, akşamın
yaklaştığını gösterir. Ömer, tekrar sahneye dönen emirlere
ve orada bulunanlara hitaba başlar.)

Ömer: Benim görüşüm alınmadan, bana danışılmadan,
mü'minlerini emiri olarak görevlendirildim. Şu anda bana
biat edip etmemekte hürsünüz.

Emir l: Biz, seni seçtik, sana biat ettik.

Emir II: Bundan böyle bize itaat, sana da hizmet farzdır.

Emir III: Herkes, vazifesini bilsin. (Ömer, sorumluluk
duygusuyla titrer.)

Reca: (Ömer'in elinden tutar.) Gördün mü, ya Ömer?
Seni istiyorlar...

Ömer: (Topluluğa ve seyircilerek yönelerek) Ey
mü'minler, bu millet Rabbi konusunda hiç bir ayrılığa düş-
medi. Peygamberinde, kitabında hiç bir şüphesi yoktur. An-
cak dünya ve para, ayrılıklara sebeb olabilir. Allah'a yemin
ederim ki kimseyi hakkından mahrum bırakmayacağım.
Kimseye de haksız kazanç sağlamayacağım.

Ey insanlar! Allah'a itaat edene itaat, vaciptir. Allah'a is-
yan edene, zaten itaat edilmez. Ben, Allah'a itaat ettiğim sü-
rece bana, itaat ediniz. Eğer isyan edecek olursam sakın ha
bana itaat etmeyiniz. (Ömer konuşmasını bitirince emirler,
sevinç ve endişeyle fısıldaşırlar.) Diyeceğim, bu kadardır.
Çıkabilirsiniz. (Selanı vererek çıkarlar. İçeride Ömer ile Re-
ca kalır. Halit b. Reyyan, yine muhafız olarak bekler. Ömer,
başını iki elinin arasına alınış hıçkıra hıçkıra ağlar.)

Reca: Ey mü'minlerin emiri, artık emirlik görevini devral.

Ömer: (Ağlar) Hayır, hayır... Önce evime gideceğim. Şu
göz alıcı elbiseleri çıkaracağım. Sade elbiseler giyeceğim.
Saltanat kokusu, sultan büyüsü bulaşmış elbiseleri ataca-
ğım. Dünya sevgisini gönlümden çıkartacağım... Haydi Re-
ca, önce eve gidelim, eve... (Çıkarlar).

Halit ibni Reyyan: (Onlar gidince öfkeli ve endişeli ola-
rak sahnede dolaşır.) Şimdi ben, ne yapacağım?.. Belki beni
öldürmekle işe başlayacak.. (Biraz durur, düşünür- Sonra
bağrını açarak kahramanlık gösterisinde bulunur.) Ama
ben, korkmam. Ben, muhafızların reisi baş muhafız değil
miyim?.. Ta Velid ve Süleyman devrinden beri başmuhafı-
zım. (Kılıcını sıyırır.) Bu kılıçtan herkes korkar.-Ama ben...
ben, korkmam. Ben, (Kılıcı işaret ederek) bunun sahibiyim.
Hayır, asla korkmam. Bütün dünya, benim kim olduğumu
bilir. Ben, baş muhafız Halit ibni Reyyan. (Biraz düşünür.
Heyecanla) Ama ben.. evet ben, suçsuz ve günahsız çok
müslümanı öldürdüm. Ömer de beni gördü. Şimdi o,
mü'minlerin emiri. Felaket.. felaket.. Benim için en büyük
musibet.. Keşke ben, sarayda ya sultan, ya da bir hizmetçi
olsaydım. (Eliyle çenesini tutar ve düşünür. Sonra yine bağ-
rını açar.) Ama ben, kendiliğimden kimseye dokunmadım
ki... Velid yahud Süleyman, emretti. Ben de öldürdüm. Bu,
benim suçum mu? Ben, onların kanlarından sorumlu deği-
lim. (Oturur, düşünür, titreyerek kalkar.) Düşün ey Halit,
(Kendi kendine sorar.) Mü'minlerin emiri, sana günah olanı
emretse, sırf yaratıklar hoşnut olsun diye yaratıcıya isyan
eder misin?.. Yoksa suçsuz bir insanı öldürmenin haram ol-
duğunu bilerek mi hareket edersin?.. Düşün, ey Halit,
Ömer gelince ne yapacaksın? Ne cevap vereceksin? Dü-
şün... (Ömer, Reca ile birlikte içeri girmek üzereler. Halit,
titremeye başlar. Kılıcı, iki eliyle tutar. Kılıç, elinden düşer.
Alır, tekrar düşer.) Hay Allah, işte ecel geldi, Halit... Kısas
zamanı geliyor. Şimdi ne yapacağını?..Kılıcı bırakıp kaç-
sam... Ama nereye kaçacağım?.. Yandım ki yandım...

Ömer: (Reca ile birlikte içeri girer. Halid'e doğru yakla-
şır. Halit, geri geri çekilir.) Sen, Halit ibni Reyyan değil mi-
sin?.. Şu muhafızların reisi Halit?

Halit: (Kılıcını iki elinin arasında tutar. Titreme, devam
eder. Kılıç da sallanır.) E... e... evet, ee... evet, ey emir.....

Ömer: Bu kılıcı ne yapıyorsun?

Halit: Hiç, hiç, hiç, birşey, efendim.

Ömer: (Öfkeyle) Haruri'yi sen, öldürdün, değil mi?..
Konuş, cevap ver...

Halit: Evet, e... evet,... Velid, emretti. Ben de öldürdüm.

Ömer: (Öfkelenerek) Rabbinin katında Velid sana şefa-
at mı edecek? Seni vebalden mi kurtaracak?.. Çıkar kılıcı,
ver bana... O kılıç senin elinde çok cinayet işledi. Haydi...
Gözümden çabuk kaybol.

Halit: (Kılıcı ve kınını çıkarırken titremesi üzerine kılıç
yere düşer. Yerden alır, Ömer'e verir.) Gi... gidiyorum... gi-
diyorum... ya... emir'el... mü'minin, gidiyorum. (Geri geri
çıkarken sendeler? Titreyerek, korkarak çıkar.)

Ömer: (Ellerini kaldırıp dua eder.) Allahım, zulümle
mücadeleye böylece bâşlamış bulunuyorum. Sen, başarılı
kıl, ya Rabbi. (Bir muhafız, içeri girer, kendine doğru iler-
ler.) Sen, Amr b. Muhacir değil misin?

Amr: (Hayretle) Evet, benim, ey mü'minlerin emiri.

Ömer: İşittim ki sen, çok Kur'ân okuyor, düzenli olarak
namaz kılıyormuşsun. Bu kılıcı al. Sen, şu andan itibaren
baş muhafızsın. Allah'a itaat ettiğim sürece bana itaat et.
Nefsimin hevasına düşersem, sakın bana itaat etme.

Amr: (Kılıcını alır.) Emredersiniz, ey emir'il-mü'minin.

Ömer: Bundan böyle kapının dışında nöbet tutulsun.

Amr: Emredersiniz, efendim. (Nöbeti kapıda tutmak
üzere dışarı çıkar.)

Ömer: (Reca'ya döner.) Bu tamam, ya Reca. Kendimi,
kıyamet gününün azabından kurtarmak istiyorum. (Sesle-
nir) Müzahim, bana divid, hokka, kağıt getir.

Müzahim: Baş üstüne, efendim. (Çıkar.)

GERİ *********************** 

SARMAŞIK YAYINLARI

mico_tasarım