Prof. Dr. Muhammed Kutub Prof.Dr. Muhammed KUTUB (1919-2014)

HAYATI. Kitaplardan Derleme - Ali Bulaç - Mustafa Özcan

Hayatı
İki kutuptan Muhammed Kutup! - Ali Bulaç
Al-i Kutub - Mustafa Özcan

    Muhammed Kutub 26 nisan 1919 yılında Mısır’ın Asyut şehrinde Muşa ilçesinde
doğdu. Babası Hacı İbrahim Kutub Asyut’a bağlı Kâlia köyünde sayılan birisi idi.

   Muhammed Kutub, Şehid Seyyid Kutub’un en küçük kardeşidir. Diğer kardeşleri ise
Nefise, Emine ve Hamide Kutub’tur.

   Muhammed Kutub liseyi bitirdikten sonra, Kâhire üniversitesi, İngiliz filolojisi
bölümünü ve Yüksek öğretmen okulunu 1940 yılında bitirdi. Üniversite yıllarında
bir yandan psikoloji üzerine eğitim gördü ve eğitim ve psikoloji diploması aldı. Öte yandan da İslami araştırma ve incelemelerde bulundu. 

   Son yaptığı görev ise Mekke de Ümmü-l Kur’a üniversitesinde İslamiyet mukayeseli
dinler profesörü. Ayrıca Muhammed Kutub akademik çalışma yapan öğrencilerin
araştırmalarını yönetmekle meşgul oldu.

   Muhammed Kutub eserlerinde özellikle “ilim” kılığı adı altında Müslümanlar
arasında yerleştirilmek istenen ateizm ve onun uzantıları durumundaki belli başlı
çağdaş fikir adımlarıyla hesaplaşarak, Müslümanları böyle cahili düşüncelere
karşı uyanık bulunmalarını sağlamaya çalıştı.

   En son M.İslamoğlu’nun yaptığı röportajda dediğine göre:”O kendini Osmanlı olarak
gören biri ”…Bu yüzden İstanbul’u mesken tutmuş, yıllarca her yılın bir kısmını
İstanbul Beylerbeyin de geçirirmiş. İstediği şey ise iki oğlunun da Türkçeyi
vatanından öğrenmeleri ve zaten istediğini de elde etmiş. Muhammed Kutub’un büyük
oğlu Üsame, M.İslamoğlu’na kılavuzluk etmiş ve röportaj sırasında hep Türkçe
konuşmuş.

   Muhammed Kutub abisinin kendisine tefekkür ve yazarlık konusunda rehberlik
yaptığını söylüyor ve.“Merhum Seyyid sayesinde İslami bir yazar olarak
tanındım.”diyor.

Muhammed Kutub’un hapsi:

   Üstad Muhammed Kutub ta 7yıla yakın hapiste yattı ve abisinin mücadelesine ortak
oldu. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnâsır yönetimine karşı verdiği mücadeleden
dolayı 1954 yılında hapse giren Muhammed Kutub 1955 yılında serbest bırakıldı.
Ancak 1965 yılının Ağustos ayında tekrar tutuklandı.

   Üstad’ın tutuklanmasını Zeynep Gazali şöyle anlatır:” 5 ağustos günü Seyyid
Kutub’un tutuklandığını öğrendim. Muhammed Kutub’ta zaten birkaç gün evvel
tutuklanmıştı.” Zeynep Gazali zindanlardayken ona soruyorlar: Muhammed Kutub’un teşkilatı nedir? Diye. Cevap veriyor :” Daha önce bunun cevabını verdim Muhammed Kutub’un teşkilatı olmadığını, sadece İslam konusunda yazan bir araştırmacı olduğunu söyledim. Bütün işi insanlara doğru yolu göstermektir. Müslümanlara İslam düşüncesini açıklamak ve anlatmaktır. İnsanlar bunu öğrendikten sonra inandıkları ve tercih ettikleri
şekilde davranırlar.” dedim, diyor…
Ve Muhammed Kutub’un hapsi 1971’e kadar devam etmiş…

   Muhammed Kutub’un hapse atılmasına sebep gösterilen konu ise “Tekâmül mü
Soysuzlaşma mı” ve “20.Asrın cahiliyeti” kitaplarından dolayı, bir grup genç soru
sormaya geliyorlar ve bu toplantıların asıl sebebinin Cemal Abdünnâsır’ı
öldürme planı olduğunu sanıp(!) Muhammed Kutub’u hapse atıyorlar.
 
   Şehid Seyyid Kutub kardeşi Muhammed ‘in hapse atılmasını şöyle anlatır:
“29 Temmuz da kardeşim Muhammed tutuklandı. Ben de 2 veya 3 Ağustos ta Kahire’ye
geldim. Muhammed’i arayan polisler 2 gün önce evin her tarafını didik didik
etmişlerdi. Kahire ye gelir gelmez yeğenlerimden Azmi Bekr ve ya Rıfat Bekr’den biri ile
Yüzbaşı Ahmed Rasih’e bir yazı göndererek Muhammed’in durumunu karakoldan sordum.
Yazıda kanunsuzca tutuklanan ve nerede olduğunu bilmediğimiz Muhammed’in
tutuklanmasını ve hastalığıma karşın evde bana yapılan muameleyi şikâyet ettim.
Çünkü iki gün önce gece yarısı emniyet görevlileri pencereden girerek evimizi
zorla aramış ve bana insanlık dışı hakaretler yapmıştı…
Gönderdiğim şikâyet dilekçesinde, Bertrand Russell’in (ünlü İngiliz filozofu)
hükümeti eleştirdiği için tutuklanırken gördüğü muamele ile Muhammed’in
tutuklanması sırasında gördüğü muamele arasında karşılaştırma yaparak dağlar
kadar fark bulunduğunu, oysa Muhammed’inde onun gibi bir düşünür ve yazar
olduğunu belirttim. Hiç olmazsa Muhammed’in nerede tutuklu bulunduğunu öğrenmek
istediğimizi de ekledim. Bu dilekçeden 5 gün sonra 9 Ağustos günü bende
tutuklandım.”

   Oysa Muhammed Kutub emniyet raporlarında yer aldığı gibi Müslüman Kardeşler
teşkilatına üye değildi. Onun tutuklanmasıyla Müslüman Kardeşlerin başına büyük
tehlikelerin geleceği bir bakıma haber verilmiş oluyordu.
Böylece Muhammed Kutub, hiç mahkeme önüne de çıkarılmadan ömrünün 7 yılını
hapiste türlü işkencelere maruz kalarak geçirmiş oldu.

Daha sonra da Mısır’ı terk edip Suudi Arabistan’a yerleşti.

   Muhammed Kutub, eserlerinde özellikle “ilim” adıyla Müslümanlar arasında
yerleştirilmek istenen ateizm ve onun uzantıları durumundaki belli başlı çağdaş
fikir adımlarıyla hesaplaşarak, Müslümanları böylesi düşüncelere karşı uyanık
bulunmalarını sağlamaya çalıştığı biliniyor.

Muhammed Kutub’un 30 u aşkın eseri var ve çoğu Türkçeye çevrildiği için Türkiye
de tanınan bir İslam Mütefekkiridir…

Hayatını ilim ve irşada adamış bir mütefekkir olarak tarif edilen ve uzunca bir
süredir Medine'de sürgün yaşayan Muhammed Kutub yakın zamanda Mekke'de
kaldırıldığı hastanede 4.nisan.2014 tarihinde cuma sabahı 95 yaşında hayatını
kaybetti.
Allah (CC) rahmet etsin.

Eserleri
31 arapça kitabın linki

27 arapça kitap linki

*1000 Soruda 4 Raşit Halife / POLEN YAYINLARI
1000 Soruda Peygamberimizin (s.a.v) Hayatı POLEN YAYINLARI
20. Asrın Cahiliyesi BEKA YAYINLARI
Alemlere Rahmet Hz. Muhammed (sav) BEKA YAYINLARI
Asrımızda İslam Uygulanabilir mi? RAVZA YAYINLARI
Batıcı Söylemler ve İslam BURUC YAYINLARI
Benzerini Getiremezler BEKA YAYINLARI
Biz Müslüman mıyız? AĞAÇ KİTABEVİ YAYINLARI
Biz Müslüman mıyız? HİLAL YAYINLARI
Biz Müslümanmıyız ŞURA YAYINEVİ
Bosna Hersek Katliamı TEVHİD YAYINLARI
Çağdaş Dünyaya İslami Bakış BEKA YAYINLARI
Çağdaş Fikir Akımları (3 Cilt Takım) RAVZA YAYINLARI
Çağdaş Fikir Akımları 1- Demokrasi RAVZA YAYINLARI
Çağdaş Fikir Akımları 2 -Komünizm- RAVZA YAYINLARI
Çağdaş Fikir Akımları 3 -Sekülarizm, Rasyonalizm, Milliyetçilik- RAVZA YAYINLARI
Çağdaş Fikir Akımları BEKA YAYINLARI
Çağdaş Konumumuz BEKA YAYINLARI
Çocuklar İçin Peygamberlerin Hayatı BEKA YAYINLARI
Düzeltilmesi Gereken Kavramlar RİSALE
Evrim ve Değişmezlik BEKA YAYINLARI
Gelenekler Çatışması BEKA YAYINLARI
Hz. Muhammed'in Hayatı / Gençler İçin İLKE YAYINCILIK
Hz. Peygamberden Gençlere 50 Nasihat İLKE YAYINCILIK
İman ve İnkar Aynasında İki Kadın Portresi İLKE YAYINCILIK
İnsan Psikolojisi Üzerine Etüdler RAVZA YAYINLARI
İslam Budur BEKA YAYINLARI
İslam Dünyasında Aydınlanma Sorunu BEKA YAYINLARI
İslam Etrafındaki Şüpheler HİSAR YAYINLARI
İslam İnancı RİSALE /Nureddin Yıldız
İslam Kahramanları Ashab-ı Kiram (5 Kitap Takım) HİSAR YAYINLARI
İslam Terbiye ve Ahlak Sistemi HİSAR YAYINLARI
İslama Göre İnsan Psikolojisi ESMA YAYINLARI
İslamın Etrafındaki Şüpheler TUĞRA NEŞRİYAT
İslami Açıdan Tarihe Bakışımız RİSALE
Kadının Özgürlüğü ve Tesettür RAVZA YAYINLARI
Kadının Özgürlük Savaşı RAVZA YAYINLARI
Kur'an Araştırmaları Medeni Ayetler Cilt 2 SERİYYE YAYINEVİ
Kur'an Araştırmaları Mekki Ayetler Cilt 1 SERİYYE YAYINEVİ
Kur'an Kıssaları BEKA YAYINLARI
Kur'an'ı Nasıl Okuyalım İŞARET YAYINLARI
Küreselleşme ve Müslümanlar BEKA YAYINLARI
La İlahe İllallah BEKA YAYINLARI
La İlahe İllellah / Akide, Şeriat ve Hayat Yolu RAVZA YAYINLARI
Lailahe İllallah İHTAR YAYINLARI
Nasıl Davet Edelim? BEKA YAYINLARI
Örnek İslam Toplumu RİSALE
Peygamberden Parıltılar BEKA YAYINLARI
Peygamberimizin Savaşları HİSAR YAYINLARI
Peygamberimizin Seriyyeleri HİSAR YAYINLARI
Sosyal Bilimlerin İslami Temelleri BEKA YAYINLARI
Tartışmalar BEKA YAYINLARI
Tih'den Çıkış BURUC YAYINLARI .


Makaleler 1 - Ali Bulaç:

İki kutuptan Muhammed Kutup!

   1970 yılında Diyarbakır’dan iş aramak üzere İstanbul’a gelen bir genç. Annesini
kaybetmiş, derin bir üzüntü içinde. Çaresizce bu büyük şehirde tutunmaya
çalışıyor. Mekanı Eminönü-Küçükpazar ve elbette Galata Köprüsü. Günlerce ve
aylarca iş arar, bulamaz. Umudunu kaybetmek üzere, umudu tükenmeye yüz tuttukça öfkesi de artmakta, zaten ruhunda potansiyel olarak var olan muhalefet ve direniş giderek patlama noktasına gelmektedir. Öfkesini açığa vurabileceği en uygun mecra TİP görünmektedir. Çetin Altan ve diğer sosyalist-komünist muhalifler yeri göğü birbirine katmakta; kızgınları, dışlanmışları, mağdurları ve umudunu kaybedenleri etraflarında
toplamaktadırlar. Şu var ki o dönemde adalet arayışını komünist mecrada aramak o
kadar kolay değil, zira Komünizmle Mücadele dernekleri, sağ muhafazakâr
çevrelerin tamamı, mukaddesatçılar komünizme karşı büyük mücadele
başlatmışlardır.

   Bu genç aldırmadan “komünistlikse komünistlik” deyip TİP’e kaydolmak üzere
Bab-ı Ali yokuşuna yönelir. MTTB’nin tam oraya gelmişken sokağın başındaki Sönmez
Neşriyat’ın vitrininde bir kitap gözüne çarpar: “20. Asrın Cahiliyeti”. İsmi onu
öylesine cezp eder ki, içeri girer, vitrindeki kitabın fiyatını sorar. Kapakta 10
TL yazar. Genç, cebindeki parayı çıkarır bakar, son parası da 10 TL’dir.
Tezgahtaki adama; “Bana 9 liraya verirsen alırım, bütün param bu. 1 liram
kalsın.” Adam tebessüm ederek kitabı verir. Genç, kitabı alır ve gerisin geri
Galata Köprüsü’nün altına döner. Kitabı okumaya başlar. Bitirinceye kadar elinden
bırakmaz. Bitirdiğinde kararını verir: “Benim Müslüman olmam lazım. Bu ülkenin
adaletsizliğine, sürüp giden zulümlere ancak İslam içinde mücadele verdiğimde
hedefime ulaşabilirim. Hem İslam adalet ve onur kazandırdığı gibi özgürlük ve
ahlak da getirir.” Ve o genç bugün 70’lere merdiven dayamış, hâlâ okuduğu ilk
İslamî kitabın heyecanı ile mücadelesine devam eder, on akademisyenden daha fazla
kitap okur.

   20. Asrın Cahiliyeti’nin yazarı geçen hafta Cidde’de 95 yaşında bu dünyadan
irtihal eden Muhammed Kutup’tur; Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.
Kitabını okuyup da komünist olmaktan vazgeçen ve İslam’ı seçip bugüne kadar aynı
azimle mücadelesine devam eden değerli dostum, kardeşim Necati Aktülün’dür.
Aktülün, benim 1975’te mezun olduktan sonra öğretmenlik yerine yazarlığı seçmemde
birinci derecede rol oynayan, bir avuç arkadaşla Düşünce Dergisi ve Yayınları’nın
kuruluşunda, İnsan Yayınları ve Zaman Gazetesi’nin 1986’da kurulurken 3 ortağı
arasında yer alan değerli bir insandır.

Konumuz Muhammed Kutup!

İslam dünyasının tanınmış fikir ve dava adamlarından Muhammed Kutup, 1919 yılında
Mısır’da dünyaya gelmişti, şehid Seyyid Kutup’un kardeşidir. Seyyid Kutup gibi
hem bir fikir adamı hem önemli bir âlimdi, hayatı çilelerle geçti ama bir gün
olsa sapma, zaaf veya gevşeklik göstermedi. 1966 operasyonundan sonra Mısır’da
Nasır’ın yargıya verdiği direktifle tutuklandı, yıllarca hapis yattı, hapisten
çıkınca Suudi Arabistan’a iltica etti. Kardeşi ve diğer İhvan’ın önde gelenlerine
karşı başlatılan operasyonun gerekçesi “Hükümete komplo düzenlemek, Nasır’ı
devirmeyi hedefleyen eylemler içinde yer almak”tı. Suçlamaların tamamı iftira ve
töhmetti. Hür Subaylar, Kral Faruk’a karşı Müslüman Kardeşler’in desteğini alarak
iktidar oldular; rakiplerini tasfiye ettikten sonra iktidarı onlara destek veren
paydaşlarıyla paylaşmak istemediler. İhvan’ı en güçlü, halka yayılmış, İsrail’le
süren savaşlarda en önde kahramanca çarpışan ve sömürgecilere karşı cihad ruhunu
uyandırıp Mısır toplumunu mobilize eden bir güç görüyorlardı. Müslüman
Kardeşler’in sistem içinde etkili olmaları durumunda politikaların mahiyeti
değişecek, milliyetçi-sosyalist Nasır ve çizgisi etkili olmayacaktı. Onları
yalan, iftira ve asılsız suçlamalarla tutuklayıp zindanlara attılar; başta Seyyid
Kutup ve Abdulkadir Udeh olmak üzere liderlerini idam edip 2011 yılına kadar
sürecek mihnet dönemini başlattılar. Mursi’yi askerî darbe ile devirenler de
seleflerinin mirasını takip ettiler. Darbecilere göre Müslüman Kardeşler “siyasi
bir parti değil bir cemaattir, devlet ve siyaset içindeki adamları emirlerini
İhvan’ın liderinden almaktadırlar. Bir cemaat, cemaatliğini bilmeli, siyasete ve
devlet idaresine karışmamalı.”

Muhammed Kutup, Türkiye’yi çok sever, sık sık ülkemize gelir haftalarca
kalırdı. Beliğ bir Arapçası vardı. Bir sohbetinde şöyle demişti: “Türklerin
Arapların ilimlerine itimatları çok. Öyle ki bir Arap vaiz hapşıracak olsa hemen
bunu ‘İslam’a göre hapşırma’ diye Türkçeye çevirirler. Ben kitabımı yazarım daha
Arapçasını bitirmeden Türkler basma hazırlığına girişir.” Tabii ki Türkiye’den
büyük beklentileri vardı, bunu her fırsatta dile getirirdi. Bir sohbetinde de
şöyle demişti: “Türklerin ev içindeki terlik kullanmalarına hayranım. Kapıdan
girince terlik giyerler, banyoya girerken terliği değiştirirler. Tuvalette de
başka terlik giyerler.”

   Benim ve neslimin fikrî hayatı, İslamî bilinci ve politik perspektifi
üzerinde ağabeyi şehit Seyyid Kutup ve Ebu’l-A’la Mevdudi gibi büyük etkisi oldu.
Beni çok etkileyen iki kitabı ‘
20. Asrın Cahiliyeti’ ve ‘Taklitlerin Çarpışması
idi. Karl Marx, Darwin ve Freud üzerinde önemle duruyor, 20. yüzyıl düşüncesinin
bu üç kaynaktan beslendiğini anlatmaya çalışıyordu. Sanat ve edebiyata büyük
yatkınlığı vardı, İslam ve sanat konusunda iyi bir kitabı var. Esasında hapse
düşünceye kadar daha çok sanat ve edebiyatla ilgileniyordu. Mekkî ve Medenî
ayetlerin karakteristik özellikleri ve farklılıkları üzerine iki ciltlik kitabı
önemlidir. 35’e yakın kitap telif etti: Bunların içinde İslam ve Materyalizme
Göre İnsan, İslam’ın Etrafındaki Şüpheler, İslam Terbiye Metodu ve Ahlak, Biz
Müslüman mıyız?, İslam’a Göre İnsan Psikolojisi, Çağdaş Fikir Akımları hemen akla
gelenlerdir.

   Muhammed Kutup, aktif siyasetten uzak bir hayat yaşadı. Hem yaşadığı ülkede
buna müsait ortam yoktu hem esasında onun değerlendirmesine göre siyasetin
öncelikle sağlam bir İslamî fikrî zemin üzerinde inşa edilmesi gerekirdi. İslam
dünyasında eksik olan şey siyasal hareketlerin veya Müslüman kimliğiyle siyaset
yapanların nasıl bir İslamî siyaset konusunda yeterli fikir ve donanıma sahip
olamamasıdır. Bu siyasetçilerin hata ve yanlışlıkları, zulüm ve yolsuzlukları hep
İslamiyet’e fatura edilmektedir, oysa bu siyasetçiler hiçbir zaman kelamî ve
fıkhî sağlam siyaset nasıl olur diye herhangi bir endişe duymamış, sadece
Müslüman toplumların ezilmişliklerini, dışlanmışlıklarını dillendirip siyaset
yapmışlardır.

   Başta rahmetli Muhammed Kutup olmak üzere 20. asrın önemli İslam
düşünürlerinin kitaplarının, Arapçayı ve Türkçeyi iyi bilenler tarafından yeniden
basılmalarında büyük zaruret var. Özellikle Kutuplar’ın ve Mevdudi’nin piyasadaki
kitaplarını mutlaka yeniden basmalı. Bu konuda en şanslı olanları Prof. Muhammed
Hamidullah’tır; kitapları sağlam tercümelerle yeniden basılmaktadır.

   Muhammed Kutup, şehit ağabeyi gibi gökkubbemizin kutuplarından biriydi. İki
kardeş muazzam hizmetlerde bulundular, Mağrip’ten Endonezya’ya kadar İslam
dünyası üzerinde etkili oldular. Her ikisi de nur içinde yatsın.

Makaleler 2 - Mustafa Özcan:
Al-i Kutub
Kutub Ailesi
06 Nisan 2014 Pazar - Mustafa Özcan

   Geçmiş zamanda bazı aileler ve ocaklar hayırla birlikte yâd edilmişlerdir (anılmışlardır.). Bunlar hayır odağı ve ocağı olmuşlardır. Bunlara ‘al-aile-sülale’ denilmiştir. Al-i İbrahim, Al-i Davud, Al-i İmran. Bunlardan bir kısmının siyasi kimlikleri varken diğer kısmının siyasi kimliği yoktur. Kur’an ifadesiyle Hazreti İbrahim ulu’l azm (Büyük peygamberler) peygamberdir ve ulu’l azm peygamberler şeceresinin (soy ağacının) de ana gövdesidir.

   Musa, Muhammed ve İsa gibi peygamberler bu ulu şecerenin dalları mesabesindedir(yerindedirler). Başka bir ifadeyle Hazreti İbrahim peygamberlerin ser (baş) çeşmesidir. Nuh’tan sonra ikinci büyük gövdedir. Al-i Davud peygamber ocağı olduğu gibi aynı zamanda saltanat ocağıdır. Kral Peygamber Süleyman ‘isami/otodidakt’ olan Davud’un (Aleyhimasselam) oğludur. Al-i Muhammed de Al-i İbrahim gibidir. Evliya ve esfiya (allah dostları ve seçkinleri) ocağı olduğu gibi aynı zamanda Mehdi gibi cihangirlerin de dayandığı ulu ağaç ve soy kütüğüdür. Soysuzluk olan ebteriyeti (soyu kesikliği) değil, soyluluk ve sonsuzluk çeşmesi olan kevseriyeti temsil eder. Maddi olarak nesli kesik olmadığı gibi manevi olarak daima tefeyyüz eder (feyiz verir) . Bereketle çoğalır, taşar. Bazen de şecere-i tayyibenin (temiz ağaç) karşılığında şecere-i mel’une (lanetli ağaç)vardır. Al-i Firavun aynı zamanda bir şer odağı ve ocağıdır. Bazı ocaklar da Al-i İmran gibi karmaşıktır hem siyasi hem de manevi ocağı temsil ederler. Ali İmran, Hz. Musa (a.s.) ile kardeşi Hz. Harun (a.s.)’un babaları İmrân’ın adına nispet edilen ailedir. Aynı zamanda Hz. Meryem’in babasının da adının İmrân olmasından dolayı İmrân ailesi denince hangisinin kastedildiği hakkında iki görüş ortaya çıkmıştır. Ayet-i Kerime’de bu konuda açıklık yoktur. “
Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmrân ailesini (Âl-i İmrân’ı) birbirlerinin soyundan olarak âlemlerden üstün kılmıştır. Allah hakkıyla işiten ve her şeyi çok iyi bilendir.” (Âli İmrân, 3/33-34). Kur’an sıkça bazıları bazılarındandır diyerekten iyilerin ve iyiliğin geçişli olduğuna parmak basar.

*

   Kohenler bir dönem Al-i İmran’ı temsil etmişlerdir. Bundan dolayı Kur’an, Hazreti Meryem’e ‘
ya ühte Harun/Ey Harun’un bacısı!’ diye hitap eder. İslam dairesinde de seyyitler Al-i Muhammed ocağını tüttürür ve temsil ederler. İslam tarihi aynı zamanda ilmi ve siyasi hanedanlıklarla doludur. Subki’ler, İbni Rüşd’ler ve benzeri aileler gibi. 20’inci yüzyılın bu soylu davetçi ve ilim ehli ailelerinden veya ocaklardan birisi de Al-i Kutup’dur. Kutup’lar bir kişiden veya Seyyid Kutup’tan öte bir ilim ve davet ocağıdır. Elbette Seyyid Kutup ailenin ser çeşmesidir. Cam-ı Cem’dir*. Bununla birlikte aile hem irşat ocağı hem de şehitler kervanıdır. Ulu bir ağaç haline gelmiştir. Keza eniştesi ve Emine Kutup’un eşi Kemal Senaniri de şehitler kervanına katılan isimlerdendir. Bundan dolayı da Al-i Kutup olarak anılmayı hak etmişlerdir. Al-i Kutup yirminci yüzyılın iyilik odaklarından ve ocaklarından birisidir. Seyyid Kutup 60 yaşında (1906-1966) darağacına çekilmiştir. Kız kardeşler Hamide ve Emine Kutuplar da Seyyid ve Muhammed gibi kalemle dost olmuşlardır. Muhammed Kutup da Seyyid Kutup idam edildiği sırada cadı avı furyası sonucu içeridedir. Ardından Sedat döneminde hapisten kurtulunca seleflerinden Mahmut Şakir’in yaptığı gibi soluğu Hicaz’da peygamber yurdunda alır. Kendini Hicaz’a sevgililerin sevgilisinin yanına sürgüne gönderir. Oraya sığınır. Hazreti İsmail’den beri sürgünler evi olan Kabe’nin civarını mesken edinir ve oraya mücavir (muhacir komşu) olur. Ali Tantavi gibi diğer sürgünlerin komşusudur. Uzun yıllar Mekke’de bir nevi inzivada yaşarken; 95 yaşında iken 4 Nisan 2014 günü Cidde’de bir hastanede Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.

*
Efsanevî İran hükümdarlarından Cemşîd ile Keyhusrev’e, ayrıca Hz. Süleyman’a ve Büyük İskender’e atfedilen sihirli kadeh.İçine bakıldığı zaman dünyada olup biten her şeyin görüldüğüne inanılan câm-ı Cem
*

   Muhammed Kutup çileli ama seçilmiş ailenin Seyyid Kutup’tan sonra en önemli ikinci teorisyenidir. Aile gerçekten de mübarek bir ailedir. Seyyid Kutup’un şahadetinden 20 yıl sonra yine bir ağustos ayında Abdullah Azzam, Afganistan’da Logar’da Serhap Nehrinin kıyısında Seyyid Kutup’u hatırlar ve bazı hatıratını paylaşır. Kahire Üniversitesinde eğitim görürken 50 bin kişilik kız öğrenci kitlesi içinde tek bir kapalıya rastladığını, bunun da edep timsali Seyyid Kutup’un bacısının kızı olduğunu ifade eder (İslam Düşüncesinin Devi Şehit Seyyid Kutup, Abdullah Azzam, Birinci Baskı 1990, s: 74, Mektebetü Hidemat Yayınları). Faslı Abdusselam Yasin, ulemanın etinin ve kanının zehirli olduğunu hatırlatarak, Nasır’ın Seyyid Kutup’u idam etmesinden (1966) bir yıl sonra Yahudiler karşısında en büyük yenilgisini tadarak tarih ve Mısırlıların önünde rezil olduğunu hatırlatır. Ser veren ama başını eğmeyen Seyyid Kutup yıllar önce rüyasında kızıl bir yılanın boynuna dolandığını görür. Yanındakilere rüyasını anlatır. Yanındakiler bunun karmaşık (edgasu ahlam) rüyalardan olduğunu söyleyerek teselli ederler. Ehemmiyet vermemesini telkin ederler. O ise kızıl yılanı darağacı olarak yorumlar ve kızılların yani komünistlerin kendisini idam edeceklerine hükmeder. Kırmızı rüyada olumsuz işarettir ve bazen de ölüme işaret eder. Seyyid Kutup kızılı komünistler olarak tabir etmiştir. Kanaatime göre, burada kızıl ölümdür yılan da düşmandır. Nasır Marksist olmamakla birlikte Seyyid Kutup’un düşmanıdır. Gördüğü rüya ayniyle vaki olmuştur.

Ek: Hicaz esintileri yazısından
   Muhammed Kutup bu anlamda carullahtır ve Allah’ın komşusu olarak 50 yılını Hicaz’da geçirmiştir. Mecnun da bir şiirinde diyardan maksat diyarın sakini olduğunu söylemiştir. Hicaz tutku ve sığınma yurdudur. Müminler bir nevi Kabe’nin aşk ve muhabbetine tutularak binbir meşakkatle bu topraklara gelirler. Onun lezzeti meşakkatindedir. Muhammed Kutup, Hicaz esintilerini yüreğinde yaşayan; Fuzuli’nin deyimiyle ‘süeda’ taifesinden yani kutlular kervanından birisiydi.

   Bununla birlikte Hicaz özellikle Kabe baskınından beri (1979) sığınma evi olmaktan çıkmıştır. Seyyid Kutup da küçük kardeşi Muhammed Kutup da samimiyetlerinin sonucu olarak feraset ehlidirler. Merhum Abdullah Azzam, Seyyid Kutup’a adadığı ‘İslam Düşüncesinin Devi’ adlı kitabında ailenin sezgi damarına sahip ve ferasete sahip olduklarını ve eşyaya Allah’ın nuruyla baktıklarını ifade etmektedir. ‘Bu Dinin Geleceği’ adlı kitabında Seyyid Kutup gelecek dönemde Amerikan tarzı İslamcılığın yayılacağı öngörüsünde bulunmuştur. Bölgede Amerikan tarzı İslam anlayışı rüzgarları eseceğini haber vermiştir. Seyyid Kutup’un bu öngörüsü gerçekleşmiştir. Hem Hicaz’da hem de Türkiye gibi ülkelerde.

   Abdullah Azzam merhum Muhammed Kutup’un bu yönüyle alakalı şunları yazar: “Bazen Muhammed Kutup beşinci hissiyle görmediklerimizi görür ve gelecek tahmininde bulunurdu. Bunları hayal ürünü ve evham olarak görürdüm. Lakin bu öngörülerinin vakıaya-gerçeğe dönüştüklerini, gayb aleminden şahadet alemine indiklerini bizzat müşahade ettim (Umlak el Fikri’lİslami, s: 76). Bunlardan birisi de, vefatı üzerine bu Amerikancıların onu terör üstadı olarak nitelemeleri ve adeta dirisini istemedikleri gibi ölüsünü de bu mübarek topraklara çok görmeleridir. Hazımsızlığından Katar’ın Suudi Arabistan’a ilhak edilmesini isteyen Dahi Halfan’ın Suudlu yüzü Muhammed Al-i Şeyh twitter hesabından şu çirkin ifadeleri kullanmıştır: “Ülkemizde terör rüzgarları estiren Muhammed Kutup terörün efendilerinden birisiydi. Bu nedenle kendisine rahmete müstahak değildi. Ona rahmet okumak caiz değildir (http://www.burnews.com/news/2014/04/04).” Ne diyelim: Kem-kötü söz sahibine aittir. Bu vesile ile Muhammed Kutup’un hangi şartlarda orada yaşadığını da görebiliyoruz.

Allah gani gani rahmet etsin.