* Halep'te Ramazan ve Bayram.
18.yy'da Bir İngiliz Gezginin Gözüyle - Kadızade ABDULLAH-

     Ramazan ayı boyunca müslümanlar imsak vaktinden gün batımına kadar yeyip içmedikleri gibi tütünden de uzak dururlar, daha ihlaslı olanlar çiçek dahi koklamazlar. Söz konusu süre ibadet ve inziva zamanı olarak algılandığından akşamdan önce çok az miktarda alış-veriş yapılır dolayısıyla dükkanlar akşam geç saatlere kadar açılmazlar. Ramazan ayı boyunca şartları müsait olan insanlar evlerinden dışarı çıkmazlar ve genelde kahve içip tütün kullanamadıkları için sıkıntı çekerler. Ancak dışarıda dolaşmak zorunda olanlar dolayısıyla soğuğun veya sıcağın etkisine maruz kalanlar ve gündüz işcileri daha ziyade açlık veya susuzluk nedeniyle sıkıntı çekerler. Bu nedenle Ramazanın kışa tesadüf ettiği senelerde bundan en çok fakirler olumsuz yönde etkilenirler. Ramazan'ın hesaplanmasında kamerî takvim kullanıldığından ve bu takvimde şemsî takvime nazaran yaklaşık 11gün kısa olduğundan ramazan her yıl on bir gün geri gelmektedir.Türkler sivil işlerinde ise Rumî takvimi kullanmak-tadırlar.
Türkler (2) Ramazan boyunca gün batımında bir fincan kahve veya daha yaygın olarak bir bardak su içtikten sonra namazlarını kılarlar ve bunun ardından da kahvaltı (iftar) ya otururlar. Kahvaltıyla öğle yemeği arasında iki veya üç saatlik bir boşluk vardır. Öğle yemeği ile akşam yemeği (sahur) arasında da mevsime bağlı olarak bir zaman süresi bulunmaktadır. Bu süre zarfında davulcular ellerindeki küçük bir çeşit davulla dolaşarak gecenin ilerleyisi hakkında mahalle sakinlerini bilgilendirirler.
Akşam olduğunda pazarlar sayısız lamabalarla ışıklandırılmıştır, dükkanlar gecenin büyük bir kısmı boyunca açık tutulmaktadır, kahvehaneler ve hamamlar imsak vaktine yakın bir zamana kadar kapanmazlar, Hiristiyanlar ve Yahudiler'de bu hareketli gece curcunasına katılmaya zaten hazır olduklarından sokaklar insan harmonisiyle dolar. Kısaca gece gündüze çevrilmiştir. Bu ay boyunca Türkler yılın diğer zamanlarına nazaran birbirlerini daha sık ziyaret edip daha masraflı bir şekilde eğlenirler.
Ramazan orucundan dolayı kadınlar erkeklere nazaran daha fazla zorluk çekerler. Bu ay boyunca da gündüz ve geceleri gezemedikleri gibi sokaklarda da daha nadir görünürler.


     Bazı ahlaksız askerler ve sefih Osmanlılar (3) oruç tutmamakla birlikte -kanuni bir zorunluluğun da bulunmamasına rağmen- bu sosyal olguya genellikle hissedilir derecede saygı gösterip günahlarını açığa vurmazlar. Bir çok yazar oruç ve Islam'ın diğer bir çok emrini dikkate alarak bu dinin Musevi-lerden ne kadar etkilendiğini ortaya koymuşlardır.(4)

     Ramazanı bir çok yazarın yanlış bir şekilde büyük bayram olarak nitelendirdikleri bir bayram takip eder. Bu bayram, mahkemede şahitlerin yeminle hilali gördüklerini söyleme-lerinin hemen ardından kale-den yapılan top atışları ile ilan olunur. Hilali görüp bunu mahkemeye haber veren ve genellikle yakın köylerden biri olan bu kişiye hizmetine karşılık bir hilat hediye edilir.

     Üç günlük bayram boyunca dükkanların çoğu kapalı olduğu gibi iş hayatının da tamamen durduğu görülür. Şehrin bütün kapıları dönen tekerlekler (?) ve uçan at resimleriyle süslenmiştir. Ip canbazlarının, güreşcilerin, palyaçoların ve danseden çocukların hünerlerini sergile-dikleri açık pazar yerlerinde sergiler, Ingiltere'de olduğu gibi çeşit çeşit eşya ve meyvelerle bezenmiştir. Kadim Athlete'ler (5) gibi vucutlarının her tarafını yağlayan güreşciler, dizlerinden bellerine kadar mükemmelce dikilmiş bir çesit elbise giyerler. Güreşe başlamadan önce gururlu ve kuvvetlerini sergiler tarzda ellerini birbirine vurarak ve yüzlerce başka figürler çizerek ortalıkta dolaşırlar. Ancak sıra güreşmeye gelince bunların çok sade ve isteksiz güreştikleri görülür.

     Palyaçolar güreşcilere nazaran işlerinde daha başarılıdırlar. Bunlara Saint Andrew'i (6) canladıran bir temsili sergileyen çocuklar eşlik eder. Bu çocuklar oyunun aralarında halkın dikkatini çekmek için çeşitli yollara başvururlar. Küplere ve toplara çok iyi bir şekilde hakim olan palyaçolar, canlı yılanlarla da bir çok gösteri yaparlar. Bu arada her taraftan müzik sesleri gelmekte olup istisnasız herkes yeni kıyafetlerini giymiştir. Sokaklar bir oyana bir buyana dolaşan erkek ve kadınların çokluğundan dolayı alışıldığın dışında kalabalıktır.

     Ileri gelenler bayramın birinci gününü çoğunlukla evlerinde geçirerek ziyaretleri kabul ederler, bu ziyaretlere Türkler kadar Yahudi ve Hiristiyanlar'da katılırlar. Ziyaratciler arasındaki ileri gelenler, tebriklerini bildirdik-ten sonra, kendilerinden oturmaları istenir. Bunlara kahve ve şerbet ikram edilir. Daha düşük düzeydeki kimseler efendilerinin huzurunda oturmadıklarından bunlar efendilerinin elini veya eteğini öptükten sonra dışardaki daireye çıkarak kahvelerini orada içerler. Normal bir bayram tebriği mutlu bir bayram dilemekten ibarettir. Buna mukabil karşı tarafın cevabı, her bayrama sağlıklı bir şekilde kavuşmasını dilemek olur. Türkler birbirleriyle bu şekilde selamlaşarak sokaklarda gezinirler, daha samimi olanlar ise birbirleriyle kucaklaşırlar.

     Sonraki günler ileri gelenler birbirlerinin ziyaretine giderlerken maiyyetlerini ve atlarını ekonomik güçlerinin yettiği en iyi şekilde giydirip kuşatmış olarak dışarı çıkarlar. Devlet daireleri ve evler sürekli olarak neş'e içerisindedir. Her gece halkın eğlencesi için havai fişek gösterileri yapılır. Köy ağaları üç gün müddetce evlerini sürekli açık tutarlar ve işcilerine hediyeler, fakirlere de para ve gıda maddeleri verirler. Bu bayram havası icerisinde her mezhepten Türkler özgürlüğün tadını çıkarmaya daha meyyaldirler.

     Bu bayramda kadınların da kendilerine göre teşrifata müteallik detaylı faaliyetleri vardır. Kadınlarda birbirlerini tebrik eder, karşılıklı ziyaretlerde bulunur ve birbirlerinin cocukları için almış oldukları hediyeleri takdim ederler.
Ramazandan iki ay on gün sonra kurban bayramı adı verilen bir başka bayram kutlanır. Bu bayram da üç gün sürer, bayram Zilhicce ayının onunda yani Mekke'deki hacıların Mina Vadisin’de kurbanlarını kestikleri gün başlar. Bayramın birinci günü sabah erken saatlerde harem kapısında ve aynı zamanda bazı ileri gelenlerin evlerinde birçok koyun boğazlanır ve etleri halka dağıtılır.

     Ancak kurban bayramı yaygın olarak kutlanılmaz, daha ziyade Mekke ile alakalıdır ve Hacc'ın en önemli rukünlerinden biridir. Diğer yerlerde halk üzerinde daha az etki yapar ve esasen büyük bayram olan bu bayram daha az hazırlığa konu olur.Insanların zaten bayramlıkları hazırdır, Ramazan'ın hemen ardından gerçekleştirilen yüksek mevkilerdeki görev değişiklikleri de zaten gerçekleştiril-miştir dolayısıyla bu bayram daha az bir sabırsızlıkla beklenir ve küçük bayrama nazaran daha sade kutlanır. Halep'deki Türkler Ramazan'ın ardından gelen bayramı hiçbir zaman büyük bayram olarak adlandırmazlar, bunu küçük bayram veya fitre bayramı olarak nitelerler yine aynı şekilde ikinci bayramıda büyük bayram veya kurban bayramından başka bir şekilde isimlendirmezler. Ancak isim belirtmeksizin bayramdan bahsettiklerinde genellikle Ramazan bayramını kasdettiklerini de burada vurgulayalım. Ramazan orucunun dışında Türk erkek ve kadınları belirli günlerde gönüllü olarak oruç tutarlar.
Ancak bu çeşit ihlaslı davranışlar yaygın değildir. Olaganüstü dindarlık da zaten dinlerinin ruhuyla uyum içerisinde değildir ve Kur'an tarafından da reddedilmistir. (7)
 

Dipnotlar
 
(1)Russell, Alexander, The natural History of Aluppo (Londen 1794) 1.cild sf. 187vd.den tercüme edilmiştir. Metin Müslümanlar tarafindan garip karşılanbilecek ifadeler, kabul edilemeyecek fikirler ve yanlış bilgiler içermekle birlikte tercümede metnin aslına sadık kalınmıştır.
(2)Metinde Müslümanlar yerine Türkler ifadesinin sıkca kullanılıyor olması calibi dikkattir.
(3)Yazarın gayrimüslim olmasına rağmen toplumunun değer yargılarına aykırı hareket edenleri kötü bir şekilde tavsif etmiş olması esasen tarafsızlığina delil olarak kabul etmek gerekir
(4)Yazarın bu ifadesine katılmak mümkün değildir.
(5)Kadim Roma ve Yunan'da bir çeşit sporcu
(6)Hazreti Isa'ya iman eden bir balıkcı
(7)Yazarın bu hususu tespit ederek aktarmış olması bizce calibi dikkattir.
 
.
 
mico_tasarım