Piyesler

FETİH - Ali NAR.


FatihTAKDİM - (Sunuş)


Bu piyes, bir şahsın, bir zümre veya devrin ihtişamını hedef gütmez, Bir mananın bir davanın korunmasına yönelen özellik taşır, Nitekim ismi <<İstanbul'un Fethi>> şeklinde bir şahsa, bir olaya bağlanmadı.

Fetih, madde ve mana planında ilahi iradeye teslim olmanın, bütün Rahmani (Allah'tan gelen) prensipleri hakim kılmanın, her şeyi Hak çizgileriyle örgüleştirmenin ifadesi.,, Geçici, ölücü, ani mevzii, değil,' ebedi, dipdiri, külli (kapsamlı) ve sürekli,' iç ve dış unsurlarıyla
topyekun Hakka teslimiyetin remzi (işareti). Yani bir şahsın zaferi bir şehrin işgali, bir milletin galibiyeti, manasına gelmekten öte ve ulvi (yüce) bir mefhum (kavram).

Bizden evvelkilerin mücadele parolası, "i'la-i Kelimetullah" "Allah Adını Yüceltme" idi. Yine öyle, fakat zaman tefsirini (yorumunu) değiştirdi, O gün, ulaşmayan yerlere ulaştırmak idi, Bugün,
onunla boy ölçüşmeye yeltenen insan aklının üstüne yükseltme ve İlahi Nizamı, bütün beşeri (insani) sistemlerin üstüne hakim kılma cehti (gayreti) diye anlaşılacak. Fetih de bu mücadelenin ismi olacak. Hem okunsun, hem oynansın diye yazdım.

AFYON -20 Hazİran -1967
Ali NAR



ŞAHISLAR

2. Murat - yaşlı
Hacı Bayram - orta yaşlı
Akşemsettin - orta yaşlı
Molla Yegan - orta yaşlı
Molla Gürani - orta yaşlı
Sarı Hızır - orta yaşlı
Ahmet Paşa - orta yaşlı
Fatih Sultan Mehmet - çocuk ve genç
Turhan Bey - orta yaşlı
Zagnos Paşa - orta yaşlı
Vezir Çandarlı - yaşlı
Çocuklar - çocuk
3 Köylü - orta yaşlı
Mimar - orta yaşlı
2 Kalfa - orta yaşlı
Patrik - yaşlı
Keşiş - yaşlı
Kostantin - orta yaşlı
Jüstinyen - orta yaşlı
Bizanslılar - kalabalık
Bir Bizanslı - orta yaşlı


AÇILIŞ
Bu surların ardından
Gümm Gümm Güm,
Toplar atılır .

Bu surların ardından
Hücumm Hücumm Hücum
Surlar açılır .

Bir sabahta fecir ufukta beyaz
Türküler maniler destan nefesler
Perdeler nameler besteler sesle
Sırlar açılır .

Kargılar palalar yalın kılıçlar ,
Döner alev halka dev kırlangıçlar
Alatlar kıratlar yağızatlar ,
Kuzgun döner başa, ruhlar açılır .

Üç tepeler ardında, beş tepeler üstünden;
Üç yiğit belirir üç hilal üçtuğ,
Şehadet parmağı yukarda başbuğ.
Bir hedef verilir uzak ve uluğ,
Gönüller açılır gökler açılır.

A. N.

piyes_fatih_ayasofya.jpg (4716 bytes)

BİRİNCİ BÖLÜM

1. TABLO

ROL TAKDİMİ
"Her rol sahibi en müessir (tesirli) ve en güzel sözünü yüksek sesle ve
piyesteki edasına uygun olarak, aralanan perdenin ortasından
görünerek seyirciye hitaben söyler ve ayni eda ile kaybolur. Rol
sırasına ve tabloların gelişine dikkat edilir. Bir taraftan girilir .
Perde üç kişi sığacak kadar aralanmıştır. Perde arkasında
takdimci sıra ile okur:"

1 -2. Murat ve Fatih Rolünde (..........)
rol sahibi kostüm ve makyajıyla girer , tam ortada durur , kılıcını
çeker). Beylerim Paşalarım toplar dökülsün Anadolu Beylerbeyi-
ne koşturulsun Kostantina (İstanbul) üzerine sefer var?.. (Kaybolur)
2 -Vezir-i A'zam Rolünde (Başbakan) (.......... )
(İki elini uzatarak) Yalnız Hünkarım (padişahım), biz Bizans ile barış
içindeyiz... (Kaybolur)
3 -Zagnos Paşa Rolünde (.......... )
(Sancakla girer ve şiddetle) -Bizans intihar etmiştir, Vezir (bakan)
Hazretleri, ya aşırı merhametlisiniz yahut... (Ve sert adımlarla
kaybolur .)
4 -Turhan Bey Rolünde (.......... )
Hünkarımızın işaretini bekliyoruz. (Kaybolur)
5 -Akşemsettin Rolünde (.......... )
Bizans ahdini (ANLAŞMAYI) bozmuş ve şehrin sehabet (sahiplik)
hakkını kaybetmiştir . Hilal Ayasofya üzerine meyletmiştir (yönelmiştir).
6 -Molla Gürani Rolünde (.......... )
Varmısın, Altın kubbeli Ayasofya'yı Yed-i Beyza-ı İslam'a
(İslam'ın beyaz eline) teslim etme mücüdelesine?
(Tekrar eder) Varmısınız?


7 -(Küçük) Sultan (Şehzade) Mehmet Rolünde (.......)
(Kılıcını çekerek) İslam'ın gayreti buna her Müslümanı arzu
ettirir hocam!.
8 -Çocuklar (.......)
(Dördü birden divan durur) Ferman Padişahımızındır.
9 -Askerler Rolünde (.......)
Savulun Hünkarımız geliyor.
10 -Kadı Rolünde (.......)
Allah'ın kanunundan başkasıyla hükmedenler zalimlerin ta
kendileridir.
11 -Kostantin Rolünde (.......)
(Heyecanlı) Yürüyün mukaddes (kutsal) cihanda (Durak) Surlarda bir er
gibi çarpışarak öleceğim.
12 -Ahmet Paşa Rolünde (.......)
(Kendisinden bir beyit okur)
13 -Keşiş (Rahip) Rolünde (.......)
(Ortaya çömelir) Karalar ve denizler hep bunu fısıldıyor:
Bizansın yıldızı söner gibidir. Talih Osmanlıya gülüyor.
14 -Esnaf ve köylüler ( )
(Üçü birden) Dükkan komşum siftah etmeden ikinci satış haram
olur bana!.


2. TABLO
(Işıklar yanınca perde tam açılmıştır:
İkinci Murat, Akşemsettin ve Hacı Bayram Veli Bursa
Sarayının bahçesinde sohbetteler. Önde havuz ve yeşillik, arkada
sarayın cephesi, sağda bir oda dershane biçiminde...
II. Murat yaşlı, diğerleri orta yaş ve tarikat kisvesinde. II.
Murat dalgın duruyor, arkadan çocuk ağlaması işitilmekte.
Akşemsettin ve Hacı Bayram-ı Veli II. Murat'ı süzüyorlar. (Bir
dakika.)

HACI BAYRAM-I VELI - (II. Murat'a saygılı ve samimi bir
sesle) Hünkârım daldınız, nedir acaba sorsak?...

II. MURAT-(Başını H. Bayram'a çevirir düşünceli ve içli
ağır ağır) Kostantina zihnimi çok meşgul eder oldu sultanım. O
Peygamber müjdesine mazhar kul olamazmıyım diye düşünür-
düm... Zira ki zamanda, mekânda, imkân da bize elverir oldu.

HACI BAYRAM - Müsterih (rahat) olun Hünkârım (Ara) O belde
İslâmındır (ara düşünür) Biz ermemişiz ne gam (Ellerini iki yana
açmış, ayağa kalkar tebessümle) Bilesin ki dünyanın mihver
çivisi Ayasofya'yı küfrün kasvetinden kurtaracak (Perde arka-
sından gelen sese işaret eder) bu çocuktur. Sen olmayacaksın.
Bende görmiyeceğim. (Tekrar tebessüm ve Akşemsettini göste-
rir) Ama bu bizim köse görecek (Ara) Esselâmü Aleyküm.
(Tarikat terbiyesince eli göğsünde Hacı Bayram selâm verip
çıkarken oradakiler ayağa kalkar, selâm'a mukabele ederler. Ve
otururlar.)

AKŞEMSETTIN-(II. Murat'a, söylediğini başıyla tastik
ederek) Hacı Bayram Hazretlerinin sözü aynıyle keramettir.
Hülefa-i Raşidinden (Peygamberimizden sonra başa gelen 4 halife)
beri sürüp gelen mukaddes yarışın bitişini
ihtar eden bir dehşet duyurdu bana (Ara... kabul ettirici eda)
Resulallah'ın has ismi ile de alakadardır evlâdınızın ismi..
(Başlar tastik eder bir eda ile sallanır. Sukût)


(Soldan Molla Yeğân ve Molla Gürani girer. M. Yegân
ortayaş, M. Gürani genç ve sakallı, Arap kıyafetinde. Ortada
durur, selâm verirler, selâm alınır.)

2. SAHNE: (Molla Yegân, Molla Güranî ve öncekiler.)
II. MURAT - (Ayakta Molla Yegânla musafaha (iki elle sıkışırken)
yaparken) Ehlen ve Sehlen (hoşgeldiniz) Hocam efendim,
Beytullah'ın (Allah'ın Evinin) mübarek kokularını getirtiniz.
(Yer gösterir) Buyrun oturun. (Musafaha biter. Otururlar. Ara)

II. MURAT - (Molla Yegân'a saygıyla) O mübarek beldeden
(şehirden) bize hediyeniz nedir. Molla Yegân?...

M. YEGÂN - (Elini sakalına götürür. Müjdeleyici eda ile)
Hünkârım hediyenin mânada ve maddedeki üstünlüklerinden
hangisi matlub-u Şahanenizdir (isteğinizdir) (.)

II. MURAT - Resûller Resûlünün (Peygamberler peygamberi)
işaretince her türlüsü makbuldür. (Ara hatırlamış gibi)
Amma manadaki üstünlük elbette gönlümce olur.

M. YEGÂN - (Aceleci ve M. Güraniyi gösterir) Molla
Güraniyi getirdim. Gönlünüzce olur, inşallah.
(Bakışlar M. Yegân hepsini tarar, II. Murat bekleyiş
halinde).

M. YEGÂN - (Kararlı) Alim ve fazıl (değerli) bir zattır.

II. MURAT - (Sevinç belirten bir sesle) Allah hepinizden
razı olsun (ara, ani karar vermiş) Molla Gürani'yi oğlum
Mehmet'i yetiştirmek üzere vazifeli kıldım. (Molla Gürani'ye
hitapla) vakti gelince talime başlarsınız.

M. GÜRANI - (Ayağa kalkmıştır, elini göğsüne bastırır
başını öne eğer.) Memnuniyetle Hünkârım.
(Hepsi ayaktadırlar, çıkarken ışık söner.)

3. TABLO
(Işık yanar, yandaki odada Molla Gürani ve Şehzade
Mehmet, karşı karşıya, rahle-i tedristeler (dersteler).)
piyes_fatih_hisarlar.jpg (6896 bytes)
1. SAHNE: (Şehzade Mehmet, Molla Gürani)
MOLLA GÜRANİ - (Kara ciltli büyük bir kitaptan bir yer
bulur, okumaya başlar: (Fetih Suresinin meal ve tefsiri) Bismil-
lahirrahmanirrahim (ayetin metnini okur) "Biz hakikat sana,
Hudeybiye anlaşması ile Fetih yolu açtık. "Bu" Senin geçmiş ve
gelecek günahlarının affı, Allah'ın yarlığaması (bağışlaması),
senin üzerindeki nimetini tamamlaması, seni doğru yola iletmesi
içindir" Fetih açmak manasınadır. Şehir ve beldeleri zapt edip
adalet ve refaha kavuşturmak manasını kucaklar. Nitekim
hicretin 8. miladın 630 uncu yılında Resulullah Mekke'yi
fethedip Kâbe'de namaz kıldı. Orasını putlardan temizlerken,
Mekkelilere de af ilân etti ve Mekke'yi zülum ve ahlaksızlıktan
temizledi.

(Ara... Mekke fethi ve fethe dair bilgi verir.)
Mekke fethi bütün fetihler için örnek ve nûmûnedir. Öğle
vakti Hz. Bilâlin Kabe damındaki ezan-ı Muhammediyi okuyuşu
âdeta bütün dünyayı rahmete da'vet, çağrısıdır...

MOLLA GÜRANI - (Dalgın duran Şehzade Mehmet'e sert-
çe çıkışır) Dersi tâkip etmez misin Mehmet!...

Ş. MEHMET - (Şaşırır, toparlanır) Teeddüp ederim (özür dilerim)
efendim. (Ara) Dalmışım. (Mazur eda ile) Mekke'nin fethi gözümde
canlandı'da (Molla Güraninin tebessümünden yüz bulmuş bir eda
ile) Zafer güzel şey, değil mi hocam?.

M. GÜRANI - (Şefkat ve hayranlık içinde) Oğlum, erken
öten horozun başını keserler, Sabret (Şehzade Mehmet'in ümitli
bakışlarına cevap verir gibi) Sen de izn-i ilahiyle (Allah'ın
izniyle) ereceksin o günlere.. (durak ve bakışmalar)

Ş. MEHMET - (Sevinçle) İnşaallah.



(M. Gürani kalkar Ş. Mehmet fırlar, ayakkabıları çevirir
kapıyı açar uğurlar. Ara.. Kitabı kapatır bahçeye çıkar etrafa
bakar. Ani olarak birini görmüştür.)

Ş. MEHMET - (Eliyle uzaktan çağırır.) Hızır, Turhan...
gelin, size bir şey söyliyeceğim!

(Birkaç çocuk koşarak gelir etrafını çevirirler. Dikkatle Ş.
Mehmetin ne söyleyeceğini beklerler.)

2. SAHNE: (Ş. Mehmet - Çocuklar)
Ş. MEHMET - Şimdi bakın ben Padişahım
(Çocuklar dirsekleriyle birbirlerini dürterler, tebessümle
dinlerler.)

HIZIR - (Gururlu) Peki!

Ş. MEHMET - (Parmağıyla gösterir) Turhan, sende (biraz
düşünür) subaşı ol.
TURHAN - (İtiraz eder elini savurur.) Hayır, hayır ben
Anadolu Beylerbeyi olurum.

Ş. MEHMET - Peki, (Eliyle arar gibi, parmağıyla birinci
çocuğa dokunur.) Haydi sen ol.

I. ÇOCUK - (İtiraz eder, zıplıyarak) Hayır ben kadı olurum.

Ş. MEHMET - (Sertçe) Eee... irade ettiğim hükme itiraz
istemem.

I. ÇOCUK - (Eğlenerek) Vay canına anladık, ne yapalım
yani Padişah'ın Oğlusun (Ciddileşerek) Bende yeniçerinin
oğluyum.

(Hepsi ellerini şaplatarak gülüşürler.)

Ş. MEHMET - (Kaşlarını çatar) Biraz ciddî olalım. arka-
daşlar.

II. ÇOCUK - (Bir adım ilerler, elini uzatır ve alttan
çevirerek, Ş. Mehmet'e) Bu oyundur kuzum, ne kadar da
dalmışsın (geriye çevrilirken kafasını sallar) Erken de ötmeye
başladın haaa... Sen kendini nerede zannediyorsun?
(Hep birden gülüşürler. Ş. Mehmet ve Hızır gülmeye
katılmazlar.)

Ş. MEHMET - (Ciddî) Bir Türk, oyununda bile ciddîdir.

HIZIR - (İleri atılarak elini uzatır ve haykırır) Hele bir
müslümanın, beşiğine bile laûbalilik girmemelidir. (Öğretici bir
edâ ile) Hem büyük insan çocukluğundan belli olur.

Ş. MEHMET (Memnun) Yaşa Hızır, yetiştin imdadıma. Sen
hep benim yanlışlarımı düzelteceksin. (Seri ve yüksek sesle
ortaya) Evet arkadaşlar, bir Müslüman oyununda bile ciddiyet
taşıyacaktır.

(Aniden M. Gürani girer, çocuklar kaçışırlar. Ş. Mehmet
ortada kalır, mahçup önüne bakar.)

3. SAHNE: (M. Gürani-Ş. Mehmet)

M. GÜRANI - (Tebessümlü, eli arkada durur) Ne o, padi-
şahlığa özenti ha!... (Ara - başıyla işaret eder) Odaya geç,
kitabını aç.

(Ş. Mehmet sâkin ilerler, odaya geçer, kitabını açar bakar.
M. Gürani bahçede gezinir, odaya girer. Ş. Mehmet kalkar, hoca
oturur. Ara ve Molla Gürani derse başlar.)

M. GÜRANI - Bugün dersimiz, Mûcizât-ı Nebeviyyeden, istikbale
dair (Peygamber mucizelerinden gelecekle ilgili)
müjdelerden birini, Fetih Hadis-i Şerîfini okuyacağız.

(Önce hoca sonra talebe birer kere hadisin metnini okurlar.)

M. GÜRANI - Gramer (dilbilgisi) tahliline girmeyeceğiz, mânâsı ve
delâleti üzerinde duracağız. (Okur, mânâ verir ve anlatır) Allah
Resulü (elçisi) 571 de doğmuştur. Doğduğu zaman dünyada iki büyük
devlet vardır. Bunlar Orta - Doğu'da çekişme halindedir: Bizans
ve İran. İran Kostantina'yı (İstanbulu) defalarca kuşatmış,
alamamıştır. Hz.Muaviye'den itibaren de, okuduğumuz Peygamber müjdesine
ermek için yarış başladı. Otuzdan fazla kuşatıldı bu şehir. Ve
Ebu Eyyub Ensari de bu kuşatmada şehit oldu. Sur dışında
yatmaktadır. Şu anda surlara tıkılmış Bizans ve onu Osmanlı
bekliyor...

M. GÜRANI - (Ş. Mehmet'in dalgınlığına dikkat etmiştir)
Ne oldu Mehmet? Padişah olmuştun demin, varmısın altın
kubbeli Ayasofya'yı Yed-i Beyda-i İslâma teslim etmek mücade-
lesine, Allah ve Resulünün Mübarek ismini o kubbede çınlatma-
ya? (Sükût)

Ş. MEHMET - (Sükûtu bozar) İslâm gayreti bunu her
müslümana arzu ettirir, hocam...

M. GÜRANI - Allah'ın inayeti (yardımı), Resulüllah'ın ruhaniyeti
seninle olsun. Dualarımız bu yoldadır. Mu'cizat-ı Muhammadiy-
ye (Muhammed'in mucizesi) tecelliye (gerçekleşmeye) yakındır.

(Kalkar çıkıp giderken, Ş. Mehmet onu uğurlar, önceki
sahnedeki tavırla biran kalır. Bakınır. Hızır'ı görmüştür. Aniden
canlanır, çağırır.)

Ş. MEHMET - Hızır, Hızır... Koş... koş...
(Hızır koşarak gelir. Odayı yoklar)

4. SAHNE: (Hızır,-Ş. Mehmet)

HIZIR - (Odaya bakar) Ne var ne oldu?... (ve döner sevinir)
Hoca gitmiş...

Ş. MEHMET - (Ortaya) Arkadaşlar ben hünkârım, herkes
vazifesini bilsin. (ve koltuğa oturur) Beylerim, Paşalarım Kostan-
tina üzerine sefer var.

(İki yanda saf duran çocuklar eğilerek.)

HEPSİ BİRDEN - Ferman Padişahımızındır.

BİRİSİ - Dağlar da bizimdir.

Ş. MEHMET - (İlerler havuzu gösterir) Burazı deniz, burası
da Kostantina. Karadan ve denizden kuşatacağız. (Havuzun
çevresine çömelirler)

Ş. MEHMET - Hücum... (Koşarken ışık söner)

4. TABLO
(Işık yanınca yine saray bahçesi görünür. Bu sefer tam
karşıda tahtı üzerinde genç Sultan, II. Mehmet. Sağında Molla
Yegân, solunda Hızır Bey ve Molla Gürani sohbet halindeler.
Molla Yegânla Sultan Mehmet arasında boş bir koltuk var.
Girişte muhafız dimdik durmakta. On saniye sonra ihtiyar
Akşemseddin girer ve ilerler. Selam verir. Sultan Mehmet ve
oradakiler ayağa kalkar. Selâm alırlar. Sultan Mehmet Akşem-
seddinin elini öper. Muhafız çekilip kaybolur.)

SULTAN MEHMET - Buyrun oturun (Sağ yanını işaret
eder.)

(Akşemseddin sağdaki koltuğa otururken öbürleri de yerleri-
ne otururlar - Ara)

S. MEHMET - (Neşeli - Molla Yegân'a hitaben) Hocam ne
halse (Akşemseddini gösterir) Bu ihtiyar gelince gayrî ihtiyarî
ayağa kalkarım ve elim titrer.

(Memnun tebessümler ve bakışmalar.)

S. MEHMET - (Devam eder) Molla Gürani'den de korkarım
haa... (Başını sallar ve güler) Emirnamemi yırtmış geçen gün...
(Molla Gürani ciddî kasılır ve öbürleri ona bakmaktadır. S.
Mehmet devam eder.)

S. MEHMET - Ama (Takdirkâr ifade) iftihar ederiz. Sizler
(hepsini gösterir gibi) bizim rehberimizsiniz. Öyle ya, "Hak
konusunda susan âlim dilsiz şeytandır".

(Ara - Sultan Mehmet hafif sağa ve pecereye döner, öbürleri
bakışırken, Molla Yegân sûkutu bozar.)

M. YEGÂN - (Hızır'a) Hızır Bey, kadısınız ya (az ara) bence
mahkemenin zor bir tarafı var: İki taraf zayıflardan olsa kolay
da, bir taraf büyüklerden olursa neylersin?

HIZIR - (Dudak büker ve elini savurtarak) Ondan kolayı
ne; kuvvetliden yana hükmettin mi olur biter, Molla Yegân!

(Hafif güler ve gözler S. Mehmed'i yoklar.)

AKŞEMSETTIN - (Müdahaleci - Elini uzatarak) Vicdanı
rafa kaldırmak şartıyla tabii...

HIZIR - (Molla Yegân'a) Asıl, mahkemenin zor tarafı, iki
tarafın da büyüklerden olması. Aşağı koysan sakal, yukarı
koysan bıyık... (Sükût ve S. Mehmed'i süzer.)

(S. Mehmet bakışların kendisine döndüğünü hisseder gibi ve
sükûtun sorusuna cevap verircesine âniden Hızır'a döner.)

S. MEHMET - (Pencereyi gösterir) Şu medresede sabahlara
kadar ışık yanar. Nedir bu Hızır Bey?

HIZIR - (Toparlanır, hatırlamış gibi) Bir talebe varmış
hünkârım, sabahlara kadar ders çalışırmış...

S. MEHMET - (Geriye yaslanır - Ah diye derinden nefes
alır boşaltır) Yoksa dedim benim gibi bütün gece Kostantinayı
mı düşünür... (Ara)

(Aniden muhafız girer, eğilerek selâm verir.)

MUHAFIZ - Hünkârım vezir-i âzam (Başbakan) ve paşalar geldiler.

S. MEHMET - Girsinler.

(Önde Vezir Çandarlı, arkada Zağnos Paşa, Turhan Bey
girerler. Adet üzere eğilip selamlarlar. Oradakiler şaşkın bakışa-
rak ayağa kalkmışlardır.)

S. MEHMET - (Paşalara sertçe) Buyurun oturun! (Öbürle-
rine yumuşakça) Sizler de efendiler... (ve hepsi tereddütlü
otururlar -Ara-)

S. MEHMET - (Sükûtu bozar) Bu zevatı (kişileri) , bir hususu görüş-
mek için çağırmıştım. İsabet sizler de varsınız.

M. GÜRANİ - Malûmunuzdur hocam: Bir sevgilimiz var,
Kostantina. Sevdiren de Allahın sevgilisi. Vuslatımız Ayasofya'-
nın kubbesi altında olacak ki mâşukumuzun boynundaki incidir
o kubbe. Onu elde etmek, bütün zıt mânâları islâma teslim etmek
ve boyun eğdirmek olur. Onu kaybetmek ise (durak) tabi aksi,
(mahzun) islâmı zıt mânâlara mağlup ettirmek olur. (Sükût ve
başlar tasdik edercesine sallanır.)

AKŞEMSETTIN - Allahın nusreti bizimle olacak. Hareket
plânımızı tesbit edelim.

VEZİR. - (Ayakta ve ürkek, S. Mehmet'e) Yalnız hünkârım,
biz Bizansla anlaşmalıyız. (Kendisine bakıldığının farkında,
hoşlanılmadığını anlamış, yutkunur) Hem bu iş böyle kolay
olmaz zannederim, zamana ihtiyacımız var...

(Zağnos Paşa hışımla ayağa kalkar ve eli kılıcının kabzasın-
da, vezire yiyecek gibi sert bakar, öbürlerinde de hoşnutsuzluk.
S. Mehmet söze başlayınca; Zağnoş Paşa öyle kalır ve kımıldama-
dan vezire bakar)

S. MEHMET - (Vezire ağır ağır yaklaşır, parmağını uzata-
rak en yüksek sesle) Bizansın hiyaneti bütün dostlukları
silmiştir. Karamanlıyı himayesi ise, idamını mûcip (gerektiren)
bir cürümdür (suçtur). Kazanmak cihetine gelince (ortaya)
bilesiniz ki bize düşen mücadeledir. Muvaffakiyet (başarı)
Allah'tandır. Kuvvet bir sebep ise,ben köhne Bizans surlarını
ayakta tutacak bir ruhun mevcudiyetine kâni değilim (inanmıyorum).
(Vezire) Bunca ordularımdan yalnız birinin
başaracağına inanmaktayım. Bütün harp plânları hazırdır vezi-
rim! (hepsine birden) Reylerinizi görüşlerinizi) bekliyorum efendiler!

AKŞEMSEDDİN - (S. Mehmet'le, ayakta) Beyanınız ye-
rindedir. Bizans ahdini bozmuştur ve artık bu şehrin sahabet
(sahipliğini) hakkını kaybetmiştir. Hilâl Ayasofya üzerine meyletmiştir.

ZAĞNOS PAŞA - (Kıpırdamadan dururken fırsat bulmuş,
aceleci ve sert) Bizans intihar etmiştir. Vezir hazretleri! Ya
aşırı merhametlisiniz, yahut!...

VEZİR - Yahut, korkak mıyım?

TURHAN BEY - Tefsire ne hacet. Hünkârımızın işaretini
bekliyoruz.
M. GÜRANİ - Ben de Hünkârın fikrindeyim arkadaşlar.
(Artık bütün meclis ayaktadır. Herkes sultanın kararını
bekliyor.)

S. MEHMET - (Bütün söylenenleri hiçe sayar gibi) Sen ne
dersin Hızır Bey? (ve bekler)

HIZIR - (Kararlı ve yüksek sesle) Sefer, zafer bizimdir!
(Ve bu soru hepsine sorulur aynı cevap alınır. Vezire
sorulmaz)

S. MEHMET - (Ortaya ve ileri) Toplar dökülsün. Anadolu
Beylerbeyine at koşturulsun. Bizans karadan ve denizden
kuşatılacak. Herşey bilinerek yapılacak, hiçbirşey bilinmiyor
gibi susulacak. Beylerim, Paşalarım, Derhal!...
(Parmağı ileride durarak, Hepsi elleri göğüslerinde hafif
eğilmiş durumda -Mehter başlar- Işık söner -Tek ışık hüzmesi
bir noktaya dökülmüştür. Öyle kalır ve perde gerisinden fetih
marşı yankılı olarak okunur. Bir ses yüksekten ve uzakta, ikinci
ses her mısraı tekrar eder.)

FETİH MARŞI
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek.
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek.
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek.
Yürü hâlâ ne diye oyunda oynaştasın?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.

Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden
Senin de destanını okuyalım ezberden
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden
Yüzüne çarpmak gerek, zamanenin fendini.
Göster, kabaran sular nasıl yıkar bendini...
Küçük görme, hor görme delikanlım kendini,
Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın,
Fatih'in Istanbul'u fethettiği yaştasın,

Bu kitaplar Fatih'tir, Selim'dir, Süleyman'dır
Şu mihrap Sinan-üddin, şu minâre Sinan'dır
Haydi artık uyuyan destanını uyandır...
Bilmem neden gündelik işlerle telâştasın,
Kızım sen de Fatih'ler doğuracak yaştasın.

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan,
Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan.
Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan'dan:
Senki burçlara bayrak olacak kumaştasın,
Fatih'in Istanbul'u fethettiği yaştasın.

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin.
Çelebiler çekilip, haremlerde kışlasın.
Yürü aslanım, Fetih hazırlığı başlasın!
Yürü! hâlâ ne diye kendinle savaştasın?
Fetih'in Istanbul'u fethettiği yaştasın.

A. Nihat ASYA

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin, baştasın,
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.

5. TABLO
(Uzakta, ışık yanınca surlar gözükür, Sultan Ikinci Mehmet
maiyyeti ile beraber otağın önünde surları gözlüyor, yalın kılınç.
S. Mehmet, M. Gürani, Akşemseddin, Hızır Bey, bir de üç hilâlli
bir sancak gözükür, sancak dalgalanır. Dikkatler ve heyecanlı
yüzler. Derinden -Allah Allah- sesleri, kılınç şakırtıları ve
top sesleri işitiliyor. Ani bir dalgalanma olur, sırtlarında ok ve
yayları bulunan, surlardan beri koşan üç asker gelir, tam
sultanın önünde durur, eğilerek selâmlamaktadırlarsa da müthiş
solumaktadırlar. Ciğerleri paralanacak gibi. Ve birinci asker
hemen müjdeler.)

1. SAHNE: (Askerler ve Sultanın meclisi)

I. ASKER - (Soluğunu güçlükle toparlar, bağırarak) Sulta-
nım , surlara bayrağı dikti. (soluğu kesilir ve düşer)

S. MEHMET - (Heyecanla ilerler, ikinci askere) Kim, kim?

II. ASKER - (Ayni boğulan nefesle) Ulubatlı Hasan, Ulu-
batlı Hasan... (düşer)

(Herkes karışır)

S. MEHMET - (Üçüncü askere acele) Kendisi nerede?

III. ASKER - (Son soluğunda) Yaralı ağır yaralı... (Düşer)

S. MEHMET - (Haykırarak, Hızır Bey'e) Hızır Bey yetiş,
Hasan'a yetiş... Beylerim Paşalarım... hücumm... son hamledir
bu...

(Hızır hızla surlara doğru kaybolur ve hepsi "Allah Allah"
diye hücum ederken ışık söner.)

6. TABLO
(Mehter çalmada. Işık yanınca sadece surlar görünmede,
aniden bir Yeniçeri girer, sırtında ok yay, elinde kılınç ve
kalkan. Heyecanla etrafa bakarken âniden bir Bizans askerinin
hücumuna ugrar. Kılınç kalkan döğüşürlerken, Bizanslı kaçar ve
yeniçeri nara atar. Bilâhare öteden bir Bizanslı daha çıkar,
haykırarak saldırır. Yeniçeri baskın döğüşmede. Döğüşürken
Bizanslının kılıcı düşer. Yeniçeri, kılıcını almasını işaret eder ve
bekler. Kılıcını alan Bizanslı yeniden saldırır. Bizanslının bu
sefer de kalkanı düşer. Yeniçeri de kalkanını fırlatır ve kalkansız
döğüşürler. Bizanslı sırtındaki yapıncayı (kama) Yeniçerinin suratına
atarak hile yapmak ister. Yeniçeri onu kılınçla karşılar ve hamle
yapar. Bizanslıyı sıkıştırır, devirir ve kılıcını kaldırır Bizanslı-
nın karnına basar. Bizanslının gözleri fırlamıştır. Yeniçeri
kılıcını saplar ve "Allah" diye bağırırken Bizanslı acı bir feryat
bastırır ve kıvranır. Tam bu arada ışık söner. Bu esnada döğüşün
başında "Yeniçeriye" şiiri okunmaktadır, Fetih hadisi yüksek
şesle okunur.)

YENİÇERİ'YE GAZEL
Vur pençe-i Alîde ki şeşîr aşkına.
Gülbanki asmânı tutan pir aşkına.

Ey leşker-i müfettihul ebvap vur bugün,
Feth-i mübîni zâmin o tebşir aşkına.

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i Hilâl içün,
Gelmiş bu şehsuvar-ı cihangîr aşkına.

Düşsün çelengi rûmun, eğilsün ser-i fırenk,
Vur Türk'ü gönderen Yed-i takdîr aşkına

Son savletinle vur ki; açılsın bu surlar,
Fecr-i hücum içindeki o tekbir aşkına.

Yahya KEMAL

7. TABLO
(Işık yandığında görünen; Ayasofya, kilise halinde, kubbe-
sinde haç. Ve minaresiz. Ayasofya önünde perişan kılıklı büyüklü
küçüklü Bizanslılar. Kalabalık karışmada ve ağlayanlar var.
Uzaktan top sesleri geliyor. Orada bir keşiş (rahip) dolaşmaktadır.
Sağdan uzun cübbeli uzun sakallı patrik girer. Salınarak ortaya
gelir.)

1. SAHNE: (Kalabalık ile Patrik)

PATRİK - (Tepeden bir tavırla oradakilere, elini hayretle
açarak) Ne var, ne bu, ne oluyor? Niçin buradasınız?

BİR BİZANSLI - (Ağlıyarak) Biz savaşmıyoruz. Bizansın
günahı o kadar çok ki; Mesih'in ruhu onun üzerine ateş
yağdırıyor. Biz boşuna ölmek istemiyoruz. Varsa yüreğiniz,
Osmanlıyla gidip savaşın.

PATRİK - (Şaşırır ve toplanır, yukarılara bakınarak, elle-
rini açarak) Melekler Mesih ile üzerimizde dolaşıyor. (Ara -
Yüzleri kontrol eder) Zafer bizimdir.

BİR BİZANSLI - (Kin ve istihza (alay) karışık, bakar) Büyük
ruhani, artık şu anda bu türlü sözler kargaları güldürür.
Biliyor musunuz müslümanlar Allah Allah deyip surlara tırma-
nırken dev toplar askere yolaçıyor. Onlar fal ile kehanetle
avunmuyorlar.

(Keşiş ve Patrik âniden sertleşlir, dik dik bakarlar. Adam
devam eder)

BİR BIZANSLI - İmanları maddî güçlerine destek ve reh-
ber oluyor. . Hocaları ve hükümdarları askerlerin önünde çarpı-
şıyor.

(Sağdan sert adımlarla, zırhlı ve silâhlı Kral Kostantin ve
maiyeti girer. Halkı hayretle süzer. Öbürleri geride dururlar. -
Ara)

2. SAHNE: (Kostantin ve öncekiler)

KOSTANTİN - (Halka,) Yürüyün mukaddes cihada. Ruha-
niler (Prenslere) Prenslerim (halka döner) Milletim (Sükût, ses
çıkmayınca kıpırdanma olmayınca; kılıcını çeker ve yere atar)
Altın kabzalı kılınç gerekmez artık (Prenslere döner) Bana kanlı
bir kılınç verin...

(Etrafta ürperti ve geri çekilmeler. Jüstinyen krala uzatır.)

KOSTANTIN - (Kılıcını alır ve gözü dolaşan keşişe takılır.
Ara) Hey (eliyle çağırır) Keşiş gel bakayım. (Önüne çömelen
Keşiş'e) Bir Remil at (fal) bakayım, savaşı kim kazanacak?

KEŞİŞ - (Diz çöker yere bir şeyler atar bakar, kıvranır.
Krala bakar, etrafa bakar ve çaresiz söyler. Çenesi yukarıda)
Karalar ve denizler, ağaçlar ve kuşlar hep bunu fısıldıyor.
Bizansın yıldızı söner gibidir. Talih Osmanlı'ya gülüyor...

KOSTANTIN - (Sert bir itişle Keşişi yere serer ve) Alın bu
uğursuz herifi hapsedin (Yanındakilere) Jüstinyen, Dimitriya-
dis... yürüyün henimle, surlarda bir er gibi çarpışarak öleceğiz.
(Karışırlar ve hepsi aynı noktaya bakarken sağdan yeniçeri-
ler, ellerinde mızraklar, başlarında uzun külâhlarıyla görü-
nürler.)

YENIÇERILER - (Eliyle işaret ederek ve iterek) Savulun,
açılın yol verin, Hünkâr geliyor. Sultanımız Ayasofya'ya geliyor.

(Ve Fatih, sağda Akşemseddin solunda Molla Gürani, Hızır
Bey yürür ve orta yerde bir an duraklar. Halk dikkatle bakışır,
yürür ve kaybolurlar. Askerler dimdik dururlarken halk yeniden
karışır ve Yeniçeri halkı açar.)

YENIÇERİLER - Savulun... açılın Hünkâr Fethin ilk na-
mazını kıldı çıkıyor...

(Fatih ve maiyeti çıkar, orta yerde dururlar, Fatih etrafı
süzer, dinler. Bir inilti gelmektedir.)

FATIH - (Ortaya) Bir inilti geliyor. Nedir bu?

BIR BIZANSLI - (Koşarak ilerler eli göğsünde) Kostantin'-
in hepsettiği Keşiş'tir efendim. Fal açtırdı Osmanlı lehine gelince
hapsettirdi.

FATIH - Getirin o ihtiyarı...
(Yeniçeriler çıkar. Fatih Bizanslıya döner.)

FATİH - Kostantin nerede?

BIR BİZANSLI - Surlarda döğüşerek ölmeğe gitti, işte
kılıcı.

(Ve Kostantin'in kılıcını alıp Fatih'e uzatır. Eğilerek geriye
çekilir. Fatih kılıcı alıp çevirir bakar ve)

FATIH - (Kılıca bakarken kendi kendine) Zavallı Kostan-
tin. Korkak bir millet içinde kahramanlık en büyük bedbaht-
lıktır.

AKŞEMSEDDIN - (Sözünü tamamlar gibi) Beli (Evet) Hünkârım,
(Kendisini dinleyen Fatih'e yönelir) Cahiller içersinde alimin,
ahmaklar arasında zekinin, korkak bir millet içinde cesur ve
kahramanın bedbahtlığına denk bir felâket gösterilemez.

(Ara - Keşişi getirirler. Herkes çekilirken Fatih'in haberi
olmuştur. Hafif yan döner. Keşiş ürkek ürkek Fatih'in yüzüne
bakmakta. İki yeniçeri kollarından yakalamış duruyorlar. Fatih
keşişi süzer.)

FATIH - Korkma, ben cezalandırmayacağım. Sanatını gös-
ter. Bir de bakayım. Kostantina milletimin elinden çıkacak mı?

KEŞİŞ - (Bazı numaralar yapar. Ürkek ürkek Fatih'e
bakarak) Bu şehrin fethi sana nasip oldu. Artık milletin elinde
kalacak. Böyle bir işgalle elinizden çıkmayacak.

FATİH - (Ayasofya'yı gösterir.) Hemen kubbelerden haç
sökülüp Hilâl konsun. (Yanındakilere emir verir) Derhal bir de
minare yapılsın. İçi de lâyık ne ise öylece düzenlensin. (Ortaya,
yüksek ses ve kararlı ifade) Artık burası bir islâm mâbedidir.
Böylece bilinsin. (Işık söner)

8. TABLO
(Işık yanınca tek minare ve kubbelerde hilâl gözükür. Sahne
boş. Perde arkasında "Ayasofya Vakfiyesi" okunur. Vakfiye
bitince ışık hüzme halinde Ayasofya üzerine düşer ve "Canım
İstanbul" şiiri okunur.)

AYASOFYA'NIN VAKFİYESI
Şark ve Garp (doğu ve batı) sultanları üzerine gölgesi uzanan bütün halka
nîmetleri ve iyilikleri serpilen Sultan ömrünü tamamlayıp
Allahına yükseldiği zaman Ayasofya'nın mütevelliği (Yönetimini)nesiller
boyunca en iyi erkek evlâdına verilecektir. Allah onların şerefli
vârislerini kıyâmete kadar eksik etmesin... Ama Bâki ancak
Sâmed olan Allah'tır. Herşey fânidir. Evlâdından ve torunların-
dan kimse kalmazsa o vakit bu saltanat şehrine (makarrına)
hâkim olan ve memleket tahtına oturan kişi benim mütevelliye-
timi üzerine alacaktır. O, Ayasofya'nın koyduğu şartlara göre
idaresini, dindar, her cihetle kendine güvenilir ve nezarete ehil
kimseyi bu işe memur edecektir.
Yerler ve gökler devam ettiği müddetçe benim vakfettiğim
Ayasofya'nın vakıf şartlarını kimse değiştiremez, bozamaz.
Koyduğum esaslar birer kanundur. Bunların bir tek noktasını
kimse ne eksiltebilir, ne de çoğaltabilir. Bunları yapmak Allahın
haram kıldığı şeylerdendir. 0 Allah ki LEVH'in, KALEM'in,
ARŞ'ın, KÜRSÎ'nin, yerlerin ve göklerin sahibi ve muhafızıdır.
- FATİH SULTAN MEHMET HAN -

CANIM ISTANBUL
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar.
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, edâ, iklim;
O benim zaman mekân aşıp gelmiş sevgilim.

Çiçeği altın yaldız suyu telli pulludur,
Ay ve Güneş ezelden iki İstanbul'ludur...
Denizle toprak yalnız, onda ermiş visâle,
Ve kavuşmuş rüyalar onda onda misâle.

İstanbul benim canım,
Vatanım da vatanım.
Istanbul...
İstanbul...

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik.
Servi endamlı servi, ahirete perdelik.
Bulutta şaha kalkmış, Fatih'ten kalma kır at.
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kır'at

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare
Her nakışta o mânâ: Öleceğiz ne çare!
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet,
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet.

O mânâyı bul da bul,
İlle İstanbulda bul.
İstanbul...
İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği,
Çamlıcada yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir,
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.

Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak koca bir şehir kadar...
Bir ses bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi
Cumbalı odalarda inletir "kâtibimi"

Kadını keskin bıçak
Taze kan gibi sıcak
İstanbul...
istanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu
Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu...

Her şafak hisarlarda oklar çıkar yayından,
Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun ağlayanı bahtiyar.

Gecesi sünbül kokan,
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul...
İstanbul...

Devamı

mico_tasarım