Kadir Gecesi
el-Kuddus, Allah'a ait bir sıfattır. İslam vahyinin zirvesi olan Kur'an, bu
sıfatı yalnızca Allah için kullanır. Sözcüğün gramatik yapısı gereği, anlamı
hem "özünde mutlak mukaddes olan"a, hem de "kutsal kılma yetkisi yalnızca
kendisine ait olan"a tekabül eder.
Bunun birinci anlamı, Allah dışında kutsayıcı bir otoritenin reddidir. Böyle
bir davranış, Allah'a has bir niteliğin başkalarına yakıştırılması anlamına
gelen "şirk"e tekabül eder. İkinci anlamı ise, "mutlak dokunulmazlık"
mânâsındaki kutsalın sınırlandırılmasıdır. K-d-s kökünden gelen kelimelerin
Kur'an'daki kullanımı üzerine yapılacak kısa bir araştırma, eski vahiylerden
Kur'an vahyine gelinceye kadar kutsalın alanının nasıl daraltılıp, en
sonunda yalnızca Allah'a has kılındığını açıkça ortaya koyacaktır.
İslam zaman ve mekan tasavvurunda, mutlak iyi ya da kötü bir zaman yoktur.
Zamanın ya da mekanın iyi-kötü olması, insana nisbetledir. İyi kullanılan
zaman-mekan, kötü kullanılan zaman-mekan vardır. Farklı bir ifadeyle, uğurlu
ve şanslı, ya da uğursuz ve şanssız bir zaman-mekan bulunmamaktadır. Zamanı
ve mekanı iyi ya da kötü kılan insanın duruşudur. Hz. Peygamber'in, her
"uğurlu" ya da "uğursuz" (tıyera) nitelemesini cahiliyye aklıyla
özdeşleştirip reddetmiş olması, bundandır. Çünkü böylesi bir akıl, insanın
ruhsal donanımını iflasa götürmekte, manevi güç ve yeteneklerini
köreltmektedir.
Eğer yeryüzünde bizzat kutsal (dokunulmaz) bir mekan olsaydı, bu "Kâbe"
olurdu. Oysa ki tarihte onlarca kez Kâbe'nin doğal afete maruz kaldığını
biliyoruz. Konunun otoritesi Ezraki Kâbe'nin 60 küsür kez yıkıldığından söz
eder. Yemenli Hıristiyan komutan Ebrehe Kâbe'ye saldırdığında ilahi bir
cezaya çarptırılırken, Kâbe'yi mancınıkla yıkıp-yakan Haccac
engellenmemiştir. Müşrikler Kâbe'nin içerisine tüm şirk sembollerini
doldurabilmişlerdir. Kâbe'nin başından geçen bu zıt olaylar, kutsalın
mahiyeti konusundaki İlahi Takdir (kadir/kader)'i tesbit amacıyla külli bir
okumaya tâbi tutulmalıdır.
Eğer zamanlar içerisinde mutlak mukaddes bir zaman olsaydı, bu Kadir Gecesi
olurdu. Çünkü, Kur'an vahyi, kendi beyanına göre o gece inmeye başlamıştı.
Yine kendisi bu iniş gecesinin bir Ramazan ayına tekabül ettiğini ifade
buyurmaktadır. (2.185) Kur'an Kadir Gecesi'ne bir tam sure ayırmıştır. (97.
Sure) "Kadir Gecesi", "değer gecesi"dir. Allah tarafından değerli kılınmış
bir gecedir (krş. 44.3). Bu değer ayette rakamla ifade edilmiştir: "Kadir
Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır!"
Bin ay, yaklaşık seksen üç yıl eder. Bunun anlamı, dolu dolu yaşanış bir
insan ömrü demektir. O halde bu ayet şöyle de okunabilir: "Kadir gecesi bir
ömürden daha hayırlıdır!" Kadir Gecesi'ne atfedilen bu değer, bizzat geceden
mi kaynaklanmakta, yoksa geceye değerini veren başka bir unsurdan mı? Bu
sorunun cevabını birinci ayet açıkça vermektedir. Buna göre, bu muhteşem
gece, tüm değerini Kur'an'dan almaktadır. Çünkü Kur'an, bu gecede inmeye
başlamıştır. Bir geceyi 30.000 kat daha değerli kılan unsurun geceye/zamana
ait olmadığı, bu gecenin sabit bir zamana tekabül etmemesinden de anlaşılır.
Zira, üzerinde konuşulan zaman, Kameri takvime ait bir zamandır ve Kameri'yi
Şemsî takvimden ayıran en tipik özellik de sabit değil sürekli değişken
olmasıdır. Buna göre, Kameri yıl içerisinde kutsal kılınan her tür zaman
parçası (Ramazan, Kadir Gecesi, İsra ve Mirac Gecesi gibi) kutsallık ve
bereketini, bizzat kendilerinden değil, kendi dışlarındaki bir 'değerden'
almaktadırlar. Kur'an'ın ay takvimini zaman belirleme ölçüsü olarak zikredip
(10.5), bunu Güneş yılıyla eşitlemek için yapılan bir sahtekarlık olan
"nesi" uygulamasının mantığını eleştirmesinin nedeni de bu olsa gerektir.
(9.37)
Kadir Gecesi'ne, 30.000 kat değer getiren unsurun Kur'an olduğu
anlaşıldıktan sonra, tüm kutsallık ve bereketin herhangi bir sabit zaman
parçasına/geceye değil Kur'an'a izafe edilmesi doğru ve makul olandır. Bunun
anlamı da şudur: Ey insan! İndiği zamana dahi 30.000 kat değer yükleyen bir
Kitab, indiği kendi halinde bir çöl kasabası sakini olan Abdullah'ın oğlu
Muhammed'i 'Âlemlere rahmet' olan bir elçi eden, sıradan bir çöl kasabası
olan Mekke'yi, 'Kentlerin Anası' olan mübarek ve muhterem belde eden bu
vahiy, eğer senin yüreğine, zihnine, hayatına ve dünyana da inerse, sana bir
gecesi bir ömür kadar bereketli bir hayat bahşeder, senin duygu, düşünce ve
eylem potansiyelini binlerce kat artırır!
Ashabtan bazı kimseler rüyalarında Kadir Gecesi'nin Ramazan'ın son yedi
gününde olduğunu görüp bunu Rasul'e haber verince, Rasulullah "Görüyorum ki
rüyalarınız Ramazan'ın son yedi gecesi hakkında birbirini tutuyor. Artık kim
Kadir Gecesi'ni arayacaksa onu Ramazan'ın son yedisinde arasın" (Buhari ve
Müslim) buyuracaktır. Yüzyıllardır Müslüman geleneği, rivayetlerin de
katkısıyla, Ramazan'ın 27. gecesini Kadir Gecesi niyetine ihya etmekte, yüz
milyonların yanık yürekleri Rablerinin rahmet ve şefkat pınarına binbir
umutla kurumuş dudaklarını dayamaktadır.
Bu sembolik kutlamada tek yürek olmuş yüz milyonların biricik arzusu şu
muştuya nail olmaktır: "O gece boyunca melekler, Rablerinin izniyle (ölü
canlara) hayat taşımak için bölük bölük inerler; her çeşit barış, huzur,
saadet ve güven taşırlar...ta şafak sökünceye dek!.." (97.4-5)
Çünkü, vahyin taşıdığı barış, huzur, saadet, güvenlik ve özgürlük (selam)
tek çeşit değildir; duygu, düşünce ve eylem olarak bireyin tüm hayatını
kapsar. Sadece bireysel değil toplumsal barış, huzur, saadet ve güvenin de
tesisi fıtratla aynı kaynağa ait olan vahyin diriltici soluğuna (ruh)
muhatap olmakla gerçekleşir.
Biz bu gecede, başta bu toprakları vahiyden mahrum edenlerin hidayeti ve
ıslahı olmak üzere, herkes için dua edeceğiz. Çünkü çok susadık.
( 22 Aralık 2000 )
 |