ilginc.jpg (6858 bytes)

Işığa Koşanlar - Huda Dodge


"21.12.2001

Kaliforniya Eyaleti'nin San Francisco şehrinde doğdum. San Anselmo adlı
küçük kasabamızda üst sınıf, beyaz Hristiyanlar yaşıyordu. Tepeciklerle
Pasifik arasına sıkışmış kasabamız minik bir kuş yuvasını andırıyordu.
Sokaklarda beyzbol oynayan, su birikintilerinde kurbağa yakalayan,
yamaçlarda ata binen ve bahçelerde ağaçlara tırmanan komşularımızı dün gibi hatırlıyorum.

Babam Presbiteryen, annem ise Katolikti. Babam kiliseye gitmezdi, ama annem bizleri bizleri birer Katolik olarak yetiştirmeye çalıştı. Bazen bizi
kiliseye götürürdü, ama orada neyin olup bittiğini anlayamazdık. İnsanlar
ayağa kalkar, oturur, diz çöker, tekrar oturur, kalkar ve papazın
ardından birşeyler okurlardı. Hepimizin elinde bir kitapçık bulunurdu ve eğer
uykuya dalmadıysak sıra neyi okumaya geldiğini farkederdik. Ben 8 yaşımda bu kilisede vaftiz edildim ve ilk komünyonumu aldım. Ancak sonraları kiliseye
yılda sadece birkaç defa gittik.

Evimiz, on-onbeş evin bulunduğu bir çıkmaz sokaktaydı. Okulumuz da kilisenin hemen yanındaydı. 10 yaşımda, kilisedekiler çocuklar için yapılan Noel kutlamalarına katılmamı teklif ettiler. Daha sonra her pazar, yalnız olarak kiliseye gidip gelmeye başladım. Ailem bu faaliyetlerime hiç alaka
göstermedi. Gelenlerin toplamı, 50'sini geçmiş otuz kadar insandı. Benden
daha küçük yaşta çocuğu olan, sadece üç genç çift vardı.

Bu kilisenin çok aktif bir üyesi olmuştum. 6. sınıfta, programlar esnasında
küçük çocuklara bakmaya başladım. 9. Sınıfta pazar günleri verilen derslerde görev aldım. Lisede ise dört arkadaşımla birlikte bir kilise gençlik grubu oluşturduk. Kilisenin asıl gençlik grubunda yaklaşık 100 kişi vardı ve bu üyelerle Meksika'ya geziler düzenliyorlardı. Bizim grubumuz ise İncil
mütalaa eder, Tanrı hakkında konuşur ve hayır kurumları için para
toplardı.

Grubumuzdaki arkadaşlarımızla toplanıp manevi konular hakkında sohbet
ederdik. Aklımıza gelen sorulara cevaplar bulmaya çalışırdık: Hz. İsa
gelmeden önce yaşayan insanların durumu ne olacak? Gandi gibi bazı
iyiliksever insanlar, niçin sırf Hz. İsa'ya inanmadıkları için Cehennem'e
gidecekler? Öte yandan, niçin bazı baş belası insanlar (arkadaşımın
kötü babası gibi) sırf Hristiyan oldukları için Cennet'le mükafatlandırılacaklar?


Niçin insanları seven, merhametli bir Tanrı, onların günahlarını affetmek
için bir kurbana (Hz. İsa) gerek duymuştur? Hz. Adem'in işlediği günahtan
niçin bizler sorumluyuz? Tanrı nasıl üç farklı şey olabilir? İşte bütün bu
sorular üzerinde tartışırdık, ancak hiçbir zaman tatmin edici cevaplar
bulamazdık. Kilise de bizi ikna edemezdi, sadece "inanmamızı" söylerdi.

Bir gün kilisedekiler bana, Kuzey California'da bir yaz kampı
düzenlediklerini söylediler. İlk kampa 10 yaşımda katıldım, daha sonra da
yedi yıl boyunca her sene bu kamplara iştirak ettim. Tanrı'yı apaçık bu
kamplarda hissettim. Buralarda inancım pekişti. Zamanımızın çoğu dışarıda
geçiyordu. Oyun oynuyor, el işleri yapıyor, İncil mütalaa ediyor, ilahiler
söylüyor ve "sessiz saatler' geçiriyorduk. İşte bu sessiz saatlerde
hissettiklerim, güzel birer hatıra olarak hala zihnimde. Bu sessiz
faaliyetin kuralı şuydu: "Kampın 200 metre karelik sahasında, yalnız başına
bir yere oturmak". Ben genellikle çimenlik bir yere gider veya köprünün
üzerinde oturur, düşüncelere dalardım. Etrafıma bakar dereyi, ağaçları,
bulutları, böcekleri seyrederdim. Suyun sesini, kuşların cıvıltılarını,
böceklerin vızıltılarını dinlerdim. Bu ortam bana gerçekten huzur verirdi ve
ben Tanrı'ya, böyle gzelim bir dünya yarattığı için şükrederdim. Her yaz
sonunda, eve döndüğümde, bu his içimden çıkmazdı. Zamanımı dışarıda geçirir, yalnız başıma, sadece Tanrı'yı, hayatı ve bu hayattaki yerimi düşünürdüm. Hz. İsa'nın rolünün bir muallim ve örnek olmak olduğuna dair bende şahsi bir kanaat hasıl oldu ve kilisenin kafa karıştıran bütün malumatını geride bıraktım.

Sessiz bir odada veya dışarıda, sessiz bir ortamda, Tanrı'ya kendimi çok
yakın hissederdim. Lewis & Clark Yüksek Okulu'nun kampüsünde dolaşır,
banklara oturur, Hood dağının manzarasına dalar, ağaçların renk
değiştirmelerini seyrederdim. Bir gün kampüsün ağaçlarla çevrili küçük
kilisesine gittim. Bu küçük ve sessiz binada oturup Tanrı'yı düşünmekle
huzur buluyordum.

Bu arada, bir dersimiz münasebetiyle yabancı ülkelerden gelen bir grup
öğrenciyle de görüşüyordum. Grubumuzda beş kişi vardı: İki Japon, bir
İtalyan, bir Filistinli ve ben. İngilizce pratik yapmak için haftada iki
gün, öğlen yemeğinden sonra buluşuyorduk. Ailelerimiz, çalışmalarımız,
çocukluğumuz, kültürel farklılıklar gibi konularda sohbet ediyorduk. Faris
isimli Filistinli'nin hayatı, ailesi ve inançları hakkında anlattıklarını
dinledikten sonra içimde garip hislerin belirdiğini farkettim. Daha önce
birkaç Müslüman gençle tanışmıştım. Ancak bunların hayatları, inançları bana çok yabancı, kültürüme çok uzak gelmişti. Bu kültürel bariyer yüzünden onların inançları hakkında daha fazla malumat edinme ihtiyacı
hissetmemiştim. Fakat İslam hakkında yeni şeyler öğrendikçe, onu bizzat
yaşamak konusunda bendeki eğilim daha da güçlendi.

Okulun ikinci döneminde bu tartışma dersleri sona erdiği için öğrenciler
başka yerlere nakledildiler. Ancak konuştuklarımız zihnimde yer etmişti.
Daha sonraki dönemde, "İslam'a Giriş" adlı dersi almak için müracaat ettim.
Derste gördüklerim, Hristiyanlık hakkındaki sorularımı tekrar gündeme
getirdi. İslam hakkında daha çok malumat edindike bütün bu sorularıma cevap bulmaya başladım. Aslında bizler Hz. Adem'in işlemiş olduğu günahın cezasını çekmiyorduk. Hz. Adem pişman olmuş, tövbe etmiş, Rahman ve Rahim Allah da onun tövbesini kabul etmişti. Hz. İsa Tanrı değildi. O, diğer peygamberler gibi bir peygamberdi ve hepsi de aynı mesajla gelmişti: Allah'dan başka ilah yoktur. Sadece O'na kulluk edin ve teslim olun. Bütün bu gerçekler benim teslis ve Hz. İsa'nın durumu hakkındaki şüphelerimi izale, aklımı ve kalbimi tatmin etti.

O yaz kasabamıza döndüm ve İslam'la ilgili araştırmalarıma devam ettim.
Kütüphanedeki kitapları inceledim, arkadaşlarımla konuştum. Onlar da benim
gibi manevi meselelere alaka duyuyordu ve bir kısmı Doğu dinlerini
inceliyordu. Benim bu araştırmalarımı anlayışla karşıladılar ve inanacak
birşeyler bulduğum için memnuniyetlerini ifade ettiler. Ancak İslam'ın
Kaliforniyalı bir bayan olarak benim hayatımda nasıl bir tesirde
bulunabileceğini merak ediyorlardı.

Bir gün ailemle Eskimoları anlatan bir TV programı seyrediyorduk. Programda Eskimo dilinde, 200 kadar "kar" kelimesinin bulunduğu söylendi, zira onların hayatlarında "kar"ın çok önemli bir yeri vardır. O gece geç vakitlere kadar, farklı dillerde bu tür kelimelerin bulunduğundan bahsettik. Babam Amerikalılar'ın "para" hakkında birçok farklı kelime kullandıklarını
söyledi. Ben de Müslümanlar'ın Allah için 99 isim kullandıklarından
bahsettim.

O yaz Lewis & Clark Yüksek Okulu'na geri dondüm. İlk işim Portland'daki
camiyle irtibata geçmek oldu. Konuşabileceğim bir bayan olup olmadığını
sordum. Onlar da bana Amerikalı bir Müslüman kardeşin telefonunu verdiler. O hafta kendisini ziyaret ettim. Biraz sohbet ettikten sonra, benim zaten bir
mümin olduğumu söyledi. Kendisinden banan İslami ibadetler hususunda
yardımcı olabilecek hanımların adreslerini istedim. Nasıl namaz kılınacağını
kitaplarda okumuştum, ancak tam olarak zihnimde canlandıramıyordum. Birkaç kez teşebbüs etmiş, sure ve duaları İngilizce okuyarak namaz kılmıştı, fakat doğru kılmadığımın farkındaydım. O gece, bu kardeş, beni bir akikaya davet etti. Ben de kabul ettim. Davete gelen Müslüman hanımların arasında kendimi çok huzurlu hissettim. Bana çok içten davrandılar. Şehadet getirdim. Bana nasıl namaz kılınacağını öğrettiler. Yeni bir hayata başladığımı hissederek oradan ayrıldım.

Müslüman olduktan altı ay sonra ilk Ramazanımı yaşadım. Örtünmeyi
düşünüyordum, ancak ilk adım olarak bu beni biraz korkutuyordu. Zaten, artık çok daha mütevazi giyinmeye başlamıştım. çoğu zaman omuzlarımda bir eşarp bulunuyordu. Bir gün arkadaşımı ziyaret ettiğimde bana, o eşarbı
omuzlarımdan alıp başıma örtmenin yeterli olacağını söyledi. Başlangıçta
örtünmeye hazır olmadığımı düşündüm, çünkü inanç açısından yeteri kadar
güçlü değildim. Örtünmem gerektiğini biliyor ve kabul ediyordum. Örtülü
hanımlara hayran oluyordum, zira çok dindar ve şerefli bir görüntüleri
vardı. Ancak örtündüğüm an, birçok soruyla yüzyüze geleceğimi biliyor ve bu sorularla başa çıkacak kadar kendimi güçlü hissetmiyordum.

Evlenmeye karar verdiğimde ise daha da üzüldüler. Bu esnada, bende İslam
hakkında ilk defa alaka uyandıran sınıf arkadaşım, Filistinli Faris ile
tekrar irtibat kurmuştum. Görüşmelerimiz sıklaştı ve o yaz evlendik. Ailem
bu durumu da çok garip karşıladı. Yaşımın küçük olduğunu, okuldan
ayrılacağımı, genç bir anne olacağımı ve hayatımı berbat edeceğimi
söylüyorlardı. Beyimi sevmişlerdi, ama ona bir türlü güvenemiyorlardı.
Ailemle aylarca bu meseleleri tartıştım. Onlarla olan ilişkilerimin tamamen
bozulacağından endişe ediyordum.

Tabii bunlar üç yıl önceydi ve bu süre içerisinde çok şey değişti. Faris'le
Oregon Üniversitesi'nin yakınlarına taşındık. Aralarında çok sıkı bağların
olduğu Müslüman bir çevrede yaşamaya başladık. çocuk gelişimiyle ilgili bir
bölumden mezun oldum. Sekreterlikten ilkokul öğretmenliğine kadar birçok
işte çalıştım. Sosyal faaliyetlerde de hala aktif bir durumdayım. Beyim bu
yıl inşaallah Elektrik Mühendisliği Bölümü'nden mezun olacak. Ailemi yılda
birkaç defa ziyaret ediyoruz. Bu yaz ilk kez Faris'in ailesiyle tanıştım ve
çok iyi anlaştığımızı gördüm. Konuştuğum dillerin listesine, yavaş ama emin
bir şekilde Arapça'yı da ekliyorum.

Ailem bütüm bunlardan sonra hayatımı berbat etmediğimi anladı. İslam'ın bana acı ve keder değil saaadet getirdiğini gördü. Başarılarımdan gurur
duyuyorlar ve benim gerçek bir huzura kavuştuğumu farkediyorlar.
İlişkilerimiz düzeldi. Ziyaretlerimizi dört gözle bekliyorlar.

Geçmişe dönüp bakınca Allah'ın bana nasip ettiği hidayeti düşünüyor ve
şükran hisleriyle doluyorum. Kutsilere katıldığı hissediyorum. Sanki bütün
hayatım bir dantela gibi örülmüş. İslam'la şereflendim.

Elhamdulillahi Rabbil Alemin. ( Alemlerin Rabbi olan ALLAH'a hamd olsun)

Kaynak: "My Path To Islam", C. Huda Dodge,
Hazırlayan : Kardelen
miss_kardelen37@hotmail.com

mico_tasarım