Sünnetten Hayatımıza                                                                        Alptekin Erdemli


Mevzu Hadisleri Tanımak

Daha önceki sayılarımızda bu bölümde genellikle Resulullah (s.a.s.)'ın sünnetinden bazı bilgiler aktararak O'nun hayatından örnekler ve ibretler alınmasını sağlamaya çalışıyorduk. Ancak halk arasında yaygın olarak dolaşan ve gerçekte Resulullah (s.a.s.)'a ait olmayan birçok söz de hadis diye bilinmekte ve değerlendirilmektedir. Bu tür sözlerin hadis diye bilinmesi ise sünnetin sadeliğine ve örnek yönüne zarar vermektedir. Tarihte Resulullah (s.a.s.)'ın hadislerini bu tür uydurma sözlerden ayıklamak için pek çok çalışma yapılmıştır. Buna rağmen hala birçok mevzu rivayet halk arasında hadis diye bilinmektedir. Biz de bu sayımızda mevzu rivayetleri tanımada bize yardımcı olacak genel tespitleri ve bazı örnek mevzu rivayetleri veren güzel bir araştırmayı yayınlıyoruz.

Ancak bu konuya geçmeden önce Resulullah (s.a.s.)'ın bir hadisi şerifini vermekte yarar görüyoruz. Hemen hemen bütün hadis kaynaklarında rivayet edilen ve mütevatir olduğu bilinen bir hadisi şerifte Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kim kasıtlı olarak benim hakkımda (veya ağzımdan) yalan uydurursa ateşteki yerine hazırlansın." Bu hadisi şerif Resulullah (s.a.s.)'a nispetle yalan uydurmanın ne derece tehlikeli bir iş olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu tehlike mevzu olduğunu bile bile bir rivayeti aktarmayı veya hadis diye delil olarak ileri sürmeyi de kapsar. Bazıları insanları hayra teşvik amaçlı olması durumunda zayıf ve mevzu rivayetleri aktarmanın sakıncası olmadığını iddia etmişlerdir. Oysa Resulullah (s.a.s.) herhangi bir ayırım yapmadan genel bir ifade kullanıyor. Ayrıca insanları hayra teşvik konusunda mevcut sahih veya hasen rivayetler bize yetecek miktarda ve güçtedir. Bunun yanı sıra hayra teşvik amaçlı da olsa uyduruk rivayetleri kullanmak insanların güvenlerini olumsuz yönde etkiler.

Bütün bu sebeplerden dolayı mevzu rivayetleri tanımanın da sünneti tanıma açısından büyük önemi var. Bu rivayetler yaygınlık kazanmasaydı belki bu kadar önemi olmayacaktı. Ama yaygınlık kazandığından dolayı onları tanımaya ve sünnetten ayıklamaya ihtiyacımız var.

Ayrıca hadis kaynaklarından yararlanmayı da iyi bilmek gerekir. İlginçtir ki bazen mevzu hadislerin veya halk arasında hadis olarak dolaşan ama gerçekte bazı ünlü kişilere ait olan sözlerin ortaya çıkarılması için yazılmış eserlerden hadis nakledildiğine şahit oluyoruz.

İlim erbabından bir kardeşimizin hazırlamış olduğu, mevzu hadislerin tanınmasıyla ilgili bu güzel araştırmanın bu konuda faydalı olacağını umuyoruz.

Vahdet

Hadiste Vaz' Hareketi

Hadis ıstılahında vaz', Hz. Peygamber (s.a.s.)'in söylemediği bir sözü, yalan ve iftira ile ona nispet etmektir ki, bu manada "mevzu" yalan ve iftira ile Hz. Peygamber (s.a.s.)'e nispet edilmiş söz demektir.

Hadisleri olduğundan çok daha farklı bir mahiyette aksettirmek, kendilerine sevgi ve sempati beslenen şahısları aşırı ifadelerle methetmek, insan tabiatının çeşitli zaaflarından biridir. Bu tür hareketlerin çoğu zaman, maddi veya manevi birtakım hesaplar uğruna yapılmış olması da bu zaafın bir başka tezahürüdür. İnsanları mübalağacılıktan daha öte, yalancı duruma düşüren bu sıfatın mevzu hadislerin doğup gelişmesinde büyük tesiri olduğu muhakkaktır.

Resul-i Ekrem (s.a.s.)'in Müslümanlar arasındaki yüce mevkiini ve müessir şahsiyetini davaları adına istismar etmek için harekete geçen samimiyetsiz nice şahıslardan başka İslam'a hizmet etmek düşüncesiyle cahil birçok Müslüman da icat ettikleri yığın yığın söz ve davranışları ona isnat etmeye yeltenmişlerdir.

Şurası muhakkak ki Hz. Peygamber (s.a.s.) insanların bu tür zaaflarını çok iyi biliyordu. Bu sebeple Müslümanların daha dikkatli ve daha uyanık olmalarını temin etmek maksadıyla şöyle buyurmuştur: "Bir insanın duyduğu her şeyi başkalarına nakletmesi onun yalancı olması bakımından kafidir."

Cenabı Allah da Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun aslını araştırın. Yoksa bilmeden bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat, 49/6)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ileride çeşitli sebeplerden dolayı kendine ait olmayan sözlerin hadis adıyla rivayet edileceğini bilmiş ve daha hayattayken bir şahsın kendi adına yalan uydurması sebebiyle Müslümanları bundan şiddetle sakındırmaya çalışmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bu düşünceyle söylemiş olduğu hadislerden bazıları şunlardır:

"Kim benim hakkımda bilerek yalan yere hadis uydurursa cehennemdeki yerini hazırlasın."

Bu hadisi şerif bu mevzudaki hadisler arasında en çok bilinen ve mütevatir olarak rivayet edilenidir.

Bundan başka Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kendi ağzından hadis uyduranları şiddetle tehdit ettiği hadislerden Buhari ve Müslim'in Sahih'lerinde nakledilenlerin birkaç tanesi şunlardır:

"Her kim yalan olduğunu bildiği bir sözü benim hadisim olarak rivayet ederse yalancılardan biri de kendisidir."

"Benim ağzımdan yalan uydurmak şüphesiz ki başka birinin ağzından yalan uydurmaya benzemez."

"Benim adıma yalan uydurmayınız. Her kim adıma yalan uydurursa derhal cehenneme girsin."

Bir hadisin uydurma olduğunu bile bile onu rivayet etmek günahtır. Bununla beraber gerek hadis rivayet edenleri ve gerekse öğrenmek için hadis toplayanları uyarmak ve haram sayılan bir fiili işlemelerini önlemek maksadıyla mevzu hadisleri, mevzu olduklarını da açıklamak suretiyle rivayet etmek zaruri görülmüştür. Nitekim bu rivayetler neticesinde mevzu hadisleri kitaplar içerisinde toplamak ve isnadlarıyla birlikte teşhir etmek mümkün olabilmiştir.

Mevzu Hadisleri Tanıma Yolları

Muhaddisler, ya hadis uyduran şahısların kendilerinde veya uydurdukları sözlerinde bulunan birtakım kusurlar sebebiyle uydurma hadisleri tanıma konusunda kapsamlı araştırma yaparak mevzu hadislerde bulunan alametleri tespit etmişlerdir. Bu alametler şunlardır:

1.Hadis uyduranın itirafı:

Bazı hadisler, taşıdıkları özelliklere bakmaya hacet kalmaksızın bizzat onları uyduranlar tarafından itiraf edilmek suretiyle mevzu oldukları anlaşılır.

Mesela; Nuh ibnu Ebi Meryem, İkrime tarıkıyla, İbnu Abbas'tan rivayet ettiği Kur'an surelerinin faziletleri hakkındaki hadisleri, halkın Kur'an'a karşı rağbetini artırmak maksadıyla uydurduğunu bizzat itiraf etmiştir.

Bazen ravi ikrar etmese bile hadisle ilgili olarak sorulan bir sualde, hadisin onun tarafından vaz' edildiğini ortaya koyabilir ki bu da itirafa yakın bir beyan ve açıklama mesabesindedir.

Mesela; şeyhinden hadis rivayet eden bir şahsa ne zaman doğduğu sorulur, ravinin cevap olarak verdiği tarih, hakikatte şeyhin ölümünden daha sonraya rastlar ve böylece bu ravinin o şeyhle hiçbir zaman görüşmediği anlaşılır. Diğer taraftan şeyhten rivayet ettiği hadis de ancak ravi vasıtasıyla bilinir, yani başka hiç kimse o şeyhten böyle bir hadis rivayet etmemiştir. Bu hususlar göz önünde bulundurularak hadisin mevzu olduğuna hükmedilir.

2.Haberlerin lafzında veya manasında bozukluk bulunması:

Hadis diye rivayet edilen bir haberin sarf ve nahiv bakımından bozuk olması, muhtevasının ise peygamber sözünün münezzeh bulunduğu bir manasızlık ve ölçüsüzlük taşıması onun uydurma olduğunu gösterir. Arapça'yı en fasih ve beliğ konuşan Peygamber efendimiz (s.a.s.)'in sarf ve nahiv kaidelerine uymayan bir söz söylemesine ihtimal verilemez.

Hadisleri mana ile rivayet etmeye salahiyetli olan ravilerin dahi yapamayacağı derecede büyük gramer hatalarını ihtiva eden bir hadisi Hz. Peygamber (s.a.s.)'e nispet etmek doğru olmaz. Böyle bir kusuru bulunan hadisi rivayet eden kimse, o lafzın Resul-i Ekrem (s.a.s.)'e ait olduğunu söylerse haberin uydurma olduğu anlaşılır.

Halkı hayırlı işlere teşvik etmek maksadıyla hadis uyduranların sözlerindeki aşırı mübalağa; İslam prensipleriyle alay eden, Müslümanların imanlarını sarsmak isteyenlerin uydurmalarındaki acı istihza ve bayağı ifadeler Hz. Peygamber (s.a.s.)'e isnad edilmekten çok uzaktır. Bu kabil alametler hadis olduğu ileri sürülen sözlerin uydurma olduğuna hükmetmek için kafi bir sebeptir.

Mesela; Muhammed ibnu Arrak'ın "Tenzihu'ş-Şeri'a" adlı eserinde nakledilen "Beyaz horoz benim dostumdur. Dostumun dostu da düşmanımın düşmanı da Allah'tır. (ve Resulullah evinde bununla birlikte gecelerdi.)" tarzındaki ifadeleri Peygamber (s.a.s.)'e nispet edenin samimi bir Müslüman olabileceği düşünülemez.

Yine başka bir uydurma: "Eğer pirinç insan olsaydı halim bir kimse olurdu" ve "Yeşile ve güzele bakmak görme duygusunu artırır" şeklindeki sözlerde bulunan bayağı ve müstehzi eda onların uydurma olduğuna ve muhtemelen din düşmanları tarafından uydurulduğuna delalet eden kafi birer alamettir.

Az amele çok sevap vadeden veya küçük bir günah işleyeni şiddetli cezalarla korkutan sözde hadisler de mana itibarıyla bozuk ve ölçüsüz olarak kabul edilmiştir.

Aşura günü oruç tutan kimseye Allah Teala'nın oruç tutup namaz kılmak suretiyle yetmiş yıl ibadet etmiş kadar sevap vereceğini, ayrıca on bin meleğin ve yedi semanın sevabını ona bağışlayacağını... O gün bir yetimin başını okşarsa, o baştaki her kıla mukabil cennette bir derece daha yükseltileceğini vaad eden uydurmadaki sevap israfı, onun mevzu olduğunu anlayabilmek için kafi bir alamettir.

Ceza vermedeki dengesizce tehdit ifadesi de o sözün uydurma olduğuna delalet eder. En meşhur yalancı olarak bilinen Hintli Reten (öl: 632/1205)'in yatsı namazını terk eden kimseyi Allah Teala'nın: "Ben senin Rabbin değilim, kendine başka bir ilah ara!" diye kovacağını haber veren yalanındaki aşırı tehdit ifadesi böyledir. Uydurma sözler lafızlarındaki bozukluktan daha çok manalarındaki ölçüsüzlük sebebiyle tanınmış ve damgalanmıştır.

3.Eldeki mevcut güvenilir hadis kaynaklarında bulunmaması:

Hadis kitaplarının tasnif edilmesinden önce hadislerin kontrolü için böyle bir mukayese imkanı mevcut değildi. Daha sonraları bütün hadisler muhtelif metotlarla yazılmış olan hadis kitaplarına geçmiş oldu. Bu eserlerin ihtiva etmediği hadis kalmadı. Dolayısıyla bugün elde mevcut olan güvenilir hadis kitaplarında bulunmayan hadislerin uydurma olduğuna kanaat getirilir.

4.Birçok insanın görmesi gereken bir hadiseyi bir kişinin gördüğünü iddia etmesi:

Sahabilerin Hz. Peygamber (s.a.s.)'den duyduğu bir hadisi orada bulunmayanlara iletmek hususundaki gayret ve himmetleri bilinmektedir. Birçok sahabinin görüp işittiği bir haberin ise mütevatir derecesine ulaşmış olarak daha sonraki nesillere intikal etmesi gerekir. Hadis diye nakledilen sözler arasında öyleleri vardır ki, onların birçok sahabi önünde söylendiği iddia edilmektedir. Bu durum karşısında o haberin veya hadisenin şahitlerinden hiç değilse büyük bir kısmının onu rivayet etmesi beklenir. Aksi taktirde o haberin bir yalandan ibaret olduğu anlaşılır.

Veda haccında Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Gadir Hum denilen yerde mola vererek Hz. Ali'yi kendinden sonra halife tayin ettiğini ve fakat orada bulunan ashabın bu haberi ittifakla gizlediklerini söyleyen Şiilerin iddiası böyledir.

Bu uydurmanın mütevatir olması bir yana, sahih bir isnadı bile yoktur.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in ikindi namazı kılmadığı bir gün, batmış olan güneşin onun namazını yetiştirmesi için geri dönerek tekrar göründüğü ve herkesin buna şahit olduğu şeklindeki uydurma da böyledir. Herkesin görmüş olması gereken bir olayla ilgili olması gereken bu haber sadece Ümmü Seleme'ye dayandırılan bir rivayetle nakledilmiştir.

5.Kur'an'a ve sahih sünnete muhalif olması:

Hz. Peygamber (s.a.s.) Kur'an-ı Kerim'i sadece insanlara tebliğ etmekle kalmamış aynı zamanda onun yeryüzündeki ilk tatbikçisi olmuştur. Bunun yanında ilahi kelamın tam manasıyla anlaşılması ve ilahi iradenin bu suretle tecelli etmesi için onu söz ve hareketleriyle açıklamış ve hatta Kur'an-ı Kerim'de bulunmayan İslami esasları da onun ruhuna uygun olarak ortaya koymuştur. Binaenaleyh her beyanı ve davranışı din olan ve ashabı tarafından bütün hareketleri dikkatle takip edilen bir peygamberin kendi hadislerini nakz eden sözler söylemeyeceği aşikardır. Bu böyle olunca hayatının düsturu olan Allah kelamına muhalif bir beyanda bulunması da elbette düşünülemez.

Hadis olduğu ileri sürülen haberlerin bu iki kaynağa muhalefeti sebebiyle kolayca tanınması mümkündür.

Mesela: "Size benim hadisim olarak rivayet edilen doğru bir sözü duyduğunuz zaman onu ben söylesem de söylemesem de kabul ediniz."

Bu uydurma sözü: "Her kim benim söylemediğim bir sözü bile bile bana isnat ederse cehennemdeki yerini hazırlasın" mütevatir hadisiyle bağdaştırmak mümkün değildir.

Dünyanın ömrünü tayin eden bir uydurmada Hz. Peygamber (s.a.s.)'in: "Dünyanın ömrü yedi bin senedir, biz yedinci binin içinde bulunmaktayız" dediği iddia edilmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in vefatından bu yana 1400 küsur sene geçmiş olmasına rağmen dünyanın hala ayakta durması her şeyden önce bu sözü yalanlamaktadır. Kaldı ki bu söz hem ayete hem de sahih hadise muhaliftir.

6.Akıl, his ve müşahedeye muhalif olması:

Allahu Teala ilahi vahyinde yalnız akıllı olanlara hitap etmiş, emir ve yasaklarından onları mesul tutmuştur. Onun elçisi sıfatıyla Hz. Peygamber (s.a.s.)'in sözlerinin de normal akla uyması gerekir. Binaenaleyh tevil edilemeyecek bir surette akla aykırı bulunan bir hadisin mevcudiyeti düşünülemez.

"Nuhun gemisi Kabe'yi yedi defa tavaf ederek Makam'ın arkasında iki rekat namaz kıldı" uydurmasının normal akıl ve sağlam bir mantıkla bağdaştırılması mümkün değildir.

7.Tarihi vukuata aykırı düşmesi:

Hadis olduğu iddia edilen sözlerin tarihi gerçeklere uygun düşmeyişi de onların uydurma olduğunu göstermiştir. Birçok uydurma metinler tarih bilgisi yardımıyla kolayca tanınmış ve pek ehemmiyetli mevzu teşkil etmiştir.

Buna misal olarak Ufeyr ibnu Ma'dan (öl: H. II. /M. VIII. asır)'ın naklettiği şu hadisi zikredebiliriz: "Ömer ibnu Musa (öl: 157/777) Humus'a geldiği zaman mescide giderek etrafını sardık. O ikide bir: "Salih bir şeyhten şöyle duydum" diyerek rivayette bulunuyordu. Bunu o kadar tekrarladı ki, dayanamayarak: "Bu salih şeyhiniz kimdir? Adını söyleyin de öğrenelim" dedim. Şeyhinin Halid ibnu Ma'dan olduğunu öğrenince: "Onunla nerede ve ne zaman görüştünüz?" diye sordum. 108 (726)'de Ermeniyye gazasında görüştüklerini söylemesi üzerine şöyle dedim: "Ey şeyhim! Allah'tan kork, Halid ibnu Ma'dan 104 (722)'de vefat etti. Sen ise onun ölümünden dört sene sonra görüştüğünü iddia ediyorsun! Üstelik o, hiçbir zaman Ermeniyye'de savaşmamıştır."

Muhaddislerin bu türden dikkate değer pek çok başarıları olmuştur.

Hangi Konulardaki Hadisler Mevzu Olabilir?

Hadisçiler, haklarında uydurma hadislerin çokça bulunduğu belli başlı konuları şöyle sıralamışlardır:

1.Senenin veya haftanın belirli gün ve gecelerinde kılınması tavsiye edilen namazlar hakkında.

(Ebu'l-Hasan el-Laknavi, el-Asaru'l-Merfu'a adlı eserinde bu konuyla ilgili uydurma hadisleri incelemiştir.)

2.Belirli tarihlerde bazı hadiselerin cereyan edeceğini haber veren hadisler. (Mavsili'nin el-Muğni adlı eserinde Varaka 5)

3.Kıyamet alametlerinin muayyen aylarda zuhur edeceğini beyan eden hadisler. (a.g.e., Sh. 213)

4.Türkleri, Habeşlileri, Sudanlıları zemmeden hadisler. (Ali el-Kari, el-Mevzuat, Sh. 121-122)

5.Ebu Hanife ve İmam Şafii'nin adlarını anarak medh veya zemmeden hadisler. (Mavsili el-Muğni adlı eserinde zikretmiştir.)

Mesela: Me'mun ibnu Halef el-Harevi'ye: "Şafii ve ona tabi olanlar hakkında ne dersin" diye sordular. Cevaben dedi ki: "Ahmed ibnu Abdillah bize Abdullah ibnu Ma'dan el-Ezdi'den rivayet etti, o da Enes'den merfu olarak rivayet etti. Hz. Peygamber (s.a.s.) buyurdu ki: "Ümmetimin içinde Muhammed ibnu İdris adında biri çıkacaktır ve ümmetime iblisten daha zararlı olacaktır. Yine ümmetimin içinde Ebu Hanife denilen bir zat çıkacaktır ki o ümmetimin meşalesidir." (Tedribu'r-Ravi, Sh. 100)

6.Mürcie, Cehmiyye, Kaderiyye ve Eş'ariyye mezheplerinden bahseden hadisler. (Mavsili'nin el-Muğni adlı eserinde Varaka 3a)

7.İskenderiyye, Dimyat, Basra, Bağdat, Kazvin, Ürdün, Abadan, Cidde, Askalan, Nusaybin, Antakya, Horasan, Talkan, Merv, Buhara, Semerkant, Herat, Fas gibi şehir ve memleketleri medh veya zemmeden hadisler. (Muhammed Beşir Zafir, Tahsiru'l-Müslimin, Sh. 37)

8.Peygamberlerin veya diğer büyük zevatın kabirleri hakkında ileri sürülen hadisler. (Ali el-Kari, Mizan, Sh. 98-99)

9.Hızır ve İlyas (a.s.)'ın hayatlarından bahseden hadisler. (Mavsili, a.g.e., Sh. 2a)

10.Aşura gününün faziletlerinden ve o gün sürmelenmekten, süslenmek veya hüzünlenmekten, namaz kılmak, infak etmek ve aşura çorbası pişirmekten bahseden hadisler. (a.g.e., Sh. 2a)

11.Mercimek, pirinç, bakla, patlıcan, portakal, üzüm, pırasa, karpuz, ceviz, peynir ve helva gibi yiyecek maddeleri ve gül, nergis, menekşe gibi çiçekler ve bitkiler hakkında hadisler. (Ali el-Kari, Mizan, Sh. 126)

Mesela: "Menekşe yağının diğer yağlara üstünlüğü benim diğer yaratıklara üstünlüğüm gibidir." (İbnu Arrak, Tenzihu'ş-Şeri'a, C. 2, Sh. 183)

12.Sokakta yemek yemeği ve eti bıçakla kesmeyi yasaklayan ve etin faziletinden bahseden hadisler. (Firuzabadi, Hatimetu Sıfri's-Sa'ade, sh. 204)

13.Kur'an-ı Kerim surelerinin faziletleri hakkındaki hadislerin çoğu uydurmadır. Suyuti'nin beyanına göre hakkında hadis varid olan sureler şunlardır: Fatiha, Bakara, Ali İmran, Nisa, Maide, Enam, Araf, Tevbe, Kehf, Yasin, Duhan, Mülk, Zelzele, Nasr, Kafirun, İhlas ve Muavezeteyn. (Suyuti, Tedribu'r-Ravi, C. II, Sh. 290)

14.İmanın artıp eksilmesi hakkındaki hadislerin çoğu uydurmadır.

15.Akıl hakkındaki hadisler uydurmadır.

16.Çocuğa Muhammed veya Ahmed adını koymanın faziletine dair sahih hadis yoktur.

17.Evladı zemmeden hadislerin tamamı uydurmadır.

18.Bekarlığı öven hadisler uydurmadır.

19.Beyaz horozu öven hadisler uydurmadır.

20.Akik taşından yapılmış yüzük takmanın fazileti hakkındaki hadisler uydurmadır.

21.Ticareti zemmeden ve malın fitne olduğundan bahseden hadisler de uydurmadır.

22.Meşhur muhaddislerin meydana getirdiği bir sened zinciriyle Hz. Peygamber (s.a.s.)'den veya Hızır (a.s.)'dan söz eden, Hasanu'l-Basri, İmam Cafer Sadık gibi büyük zevattan rivayet edilen haberin akabinde bazen "bundan şüphe eden kimse kafir olur" şeklinde bir beyan bulunur. Bu tür nakiller de uydurmadır.

Bazı İbarelerin Açıklaması:

Şeyh: Hadis ilminde şeyh bir ravinin hadis naklettiği kendinden önceki raviye denir.

Sened: Bir hadisi nakleden ravilerin zikredildiği raviler zinciri.

Ana Sayfa Bu Sayıda