Divan Edebiyatı - 1-2

minik_gul.gif (97 bytes) www.patikalar.net - Feray KÖKÇÜ & Fatime TOPÇU
 
Lise müfredatlarından kaldırılmasıyla beraber Divan Edebiyatı ile ilgili tartışmalar başladı. Bu tartışmalar çerçevesinde, Divan Edebiyatı'nı eleştirenler, aşağılayanlar olduğu gibi, sevenler, savunanlar da oldu. Bununla beraber, sunulan argümanların bir çoğunun temelsiz, önyargılara dayalı ve ezbere olduklarını, aslında bu konuda çok da malumatımız olmadığını gördük. Bizi biz yapan değerlerden koparılmaya çalıştığımız aşikar, Divan Edebiyatı'na karşı olanların kimliklerindeki 'şahsiyetsiz' ibareleri de aşikar. Fakat biz bir değeri savunacaksak, seveceksek, önce o değeri tanımalıyız. Tanımadan aşağılamak kadar tanımadan sevmek ve savunmak da saçma olacaktır.

Allah nasip ederse, öncelikle Divan Edebiyatı'nın ne olduğu, hangi koşullarda oluştuğu, genel özelliklerinin neler olduğu gibi soruları yanıtlamaya, daha sonra da dönemleri ve bu dönemlerin önemli şairlerini estetik bir açılıma vesile olacak şekilde daha detaylı bir şekilde incelemeye çalışacağız.

Divan Edebiyatı ile ilgili olarak yapacağımız çalışmanın bu sayısında, giriş mahiyetinde olması nedeniyle Türk Edebiyatı'nın gelişiminden kısaca bahsetmek gerektiğini düşünüyoruz. Bu gelişim neticesinde ulaşılan Divan Edebiyatı evresi hakkında genel bazı bilgiler vermek istiyoruz.

Türk edebiyatı'nda iki önemli dönüm noktası bulunmaktadır; bunlar, Türk tarihinin ve buna bağlı olarak Türk edebiyatı tarihinin akışını değiştirmiştir.

1-Türklerin İslamiyet'i kabulü
2-Türklerin batı etkisine girmesi.

Türk edebiyatını, bu dönüm noktalarına göre dönemlere ayırabiliriz.

A) İslamiyet'in Kabulüne Kadar Olan Türk Edebiyatı

a) Göktürk Edebiyatı: Türklerde yazılı edebiyat, mevcut bilgilerimize göre, Göktürkler zamanında, 7. yüzyılda başlamıştır. İlk yazılı metinlere bu dönemde rastlanır. Orhun Anıtları, Moğolistan'ın kuzeydoğusunda, Orhun ırmağının eski yatağı ile Koşuçaydan Gölü civarındadır. Bu anıtlar, üç yazıttan oluşmuştur:

· Tonyukuk Yazıtı (miladi 720)
· Kültigin Yazıtı (miladi 732)
· Bilge Kağan Yazıtı (miladi 735)

b) Uygur Edebiyatı: Uygurların tarihine bağlı olarak 745-840 arası ve 840'dan sonrası olmak üzere iki bölümde incelenmektedir. Dokuz Oğuzlar olarak da bilinen birinci döneme ait bilinen en önemli anıt, Uygurların 2. Kağan'ı Moyunçar adına dikilendir. On Uygurlar olarak da bilinen ikinci dönem ise oldukça farklıdır. Maniheizm dininin kabulü ile yeni bir alfabe kullanılmaya başlanmıştır.

B) İslami Dönem Türk Edebiyatı

11. Yüzyıl: İslami Dönem Türk Edebiyatı'na ait ilk eser 11.Yüzyıl'a ait olan 'Kutadgu Bilig'dir. Yusuf Has Hacip tarafından yazılmış öğretici bir eserdir. Siyaset-nâme niteliğindedir ve 6500 beyitten oluşur. Bu döneme ait diğer bir önemli eser de 'Divânû Lügâtit Türk'tür. Kaşgarlı Mahmut tarafından Araplara Türkçe'yi öğretmek amacıyla yazılmış bir lügâttır. Bu döneme ait önemli bir eser de Edip Ahmet Yükneki'nin öğretici nitelikteki dini kitabı 'Atabetül Hakayık'tır.

12. Yüzyıl: Bu yüzyılın en önemli ismi Hoca Ahmed Yesevi'dir, Türk tasavvuf tarihinin ilk önemli şairidir. Hikmetleriyle büyük ün kazanmıştır. Bu yüzyılın diğer önemli ismi ise Kitab-ı Meryem, Kitab-ı Bakırgen ve Kitab-ı Âhirzaman adlı eserlerin sahibi, aynı zamanda Hoca Ahmed Yesevi'nin öğrencisi olan Hakim Süleyman Ata'dır.

13. Yüzyıl: Bu yüzyılda Anadolu'da edebiyat üçe ayrılır.

1- Divan Edebiyatı (Yüksek Zümre Edebiyatı)
2- Tasavvuf Edebiyatı
3- Halk Edebiyatı

DİVAN EDEBİYATI

13. Yüzyıl'ın sonlarından 19. Asrın ikinci yarısına kadar devam etmiş; düşünce yapısını İslam dininden, tasavvuftan, Arap ve Fars edebiyatından almış; estetik kaidelerini ise Arap, özellikle de Fars edebiyatından almış; Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaların büyük ölçüde yer aldığı, kendine has sanat anlayışı, sınırlı duygu dünyası olan Türk edebiyatına Divan Edebiyatı denir.

Yeni edebiyattan ayırma düşüncesiyle, Edebiyat-ı Kadime ve Şi'r-i Kundema denilmiştir. Bunun yanında Havas Edebiyatı, Enderun Edebiyatı, Medrese Edebiyatı, Yüksek Zümre Edebiyatı, Saray Edebiyatı adlarıyla anılan bu edebiyat, daha çok Divan Edebiyatı adıyla anılmış ve yaygınlaşmıştır. Bunun nedeni şairlerin şiirlerini topladıkları eserlere 'divan' denilmesidir.

Türklerin İslam dinini kabul etmelerinin ardından, toplum yapılarında köklü değişikler olmuştur. Arapça, din ve ilim dili; Farsça ise kültür ve edebiyat dili olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle dilimize Arapça ve Farsça'dan kelime ve terkipler girmeye başlar ve Osmanlıca denilen karma bir dil ortaya çıkar. Osmanlıca, Arapça ve Farsça kelimelerle dolu bir Türkçe'dir.

Yine de Divan edebiyatına ait örneklerinin görülmesiyle, İslam dininin kabulü arasında bir zaman farkı bulunduğu gözden çıkarılmamalıdır. Kullanılacak dilin, düşüncenin oluşması için bir zaman aralığına ihtiyaç duyulmuştur.

Medreselerde Arapça ve Farsça'nın okutulması, o dönemin aydınlarının İran edebiyatı ve sanatını, Türk dili ile harmanlamalarına yol açmıştır. Bunun sebebi, hecelerin açık(kısa) ya da kapalı(uzun) oluşu esasına dayalı olan aruz ölçüsüdür. Türkçe'de uzun seslinin bulunmayışı, Aruz vezninin kullanımı sırasında dilimizi Arapça ve Farsça'ya açmış, buna bağlı olarak da Osmanlıca'yı oluşturmuştur.

Divan edebiyatı beyit bütünlüğüne dayanmaktadır. Bu şiirde mana her şeydir. Bir beyit çeşitli anlamlarla yüklü olabilir. Divan Edebiyatı, mananın daha önce söylenmemiş olmasına özen gösterir. Bunun için, dilin inceliklerini bilmek, kıvrak bir zekaya sahip olmak, bir çok şairi okumuş olmak gerekir. Şairin söyleyeceklerini edebi sanatlarla süslemesi şarttır. 'Ne' söylenildiği kadar, söylenilenin 'nasıl' söylendiği de önemlidir. Gerçek yenilik, kimsenin aklına gelmemiş olanı söylemek, gidilmemiş yoldan gitmektir. Şair, kelimeleri bir kuyumcu titizliğiyle akıcı bir söyleyişe uygun olacak şekilde seçmelidir.

Divan edebiyatı'nın bazı ortak kalıpları vardır. Aşk- maşuk- aşık üçgeni bunların başında gelir. Bazen bu üçgene rakip de eklenir. İster beşeri olsun ister ilahi, şiirde aşk esastır. Divan şairi daima aşıktır. Divan şairinin aşkı ilacı bulunamayan bir derttir. Şair, böyle bir derde sahip olduğu için mutludur. Aşık'ın maşuk'a kavuşması yani vuslat yoktur.Bu derdin çaresi ise yine derdin kendisidir.




İslami Dönem Türk Edebiyatı

Türklerin İslamiyet'i kabulü VIII. asırda başlamıştır. İslam'ı önce Maveraünnehir Türkleri benimsemiş; fakat İslam'ın Türkler arasında yaygın olarak kabulü, X. asırda mümkün olmuştur.

VIII. asırdan X. asıra kadar geçen zaman içinde, Türkler, İslam dininin Gök Tanrı inancıyla örtüşen yönleri üzerinde durmuşlardır. Gök Tanrı inancının esaslarını teşkil eden Allah, ahlâk, fazilet, nur anlayışlarını, Müslümanlığın üstün vasıflarıyla bütünleyen, büyük bir iman olduğunu kavrayan Türkler, İslamiyet'i kitleler halinde kabul etmeye başlamışlardır. Bu tarihten itibaren Türkler, İslam dünyasında sözü geçen, üstün bir millet seviyesine yükselmişlerdir. İslamın yayılması ve korunmasında Türk ordularına büyük işler düşmüştür. Ancak, İslam Medeniyetinin gelişiminde sadece ordu-millet sıfatıyla katılmış değillerdi. İslam ile şereflenmiş Türkler, İslam medeniyetinin her türlü medeni ve kültürel yükselişinde önemli vazifeler görmüşlerdir. Birçok Türk alimi, dönemlerinde İslam medeniyetinin dilleri olan Arapça ve Farsça'yı çok iyi öğrenmişler, bu dillerle yazılı bütün ilimleri ve sanat eserlerini tanımışlar, kendileri de aynı dillerde yeni ilim ve sanat eserleri meydana getirmişlerdir. Fakat Türkçe'den farklı dillerde meydana getirilen bu eserlerin geniş Türk topraklarında yaşaması pek de mümkün değildi. Diline bağlı olan Türk halkı kendi kelimelerini ilim, iman hatta sanat dili terimlerini, vezinlerini, nazım şekillerini İslam kültüründen almakla beraber Türklere has bir edebiyatı ortaya çıkarmakta gecikmemişlerdir.

İslamla yoğrulmuş Türk edebiyatı eserlerine XI. asırda rastlamaya başlıyoruz. Bu yüzyılda Karahanlılar, hükümdarları Satuk Buğra Han'ın İslamiyet'i kabulüyle, kitleler halinde Müslüman olarak ilk Türk İslam devletini kurmuşlardır. İlk İslamî Türk edebiyatı eserleri de Karahanlılar'a aittir.

Kutadgu Bilig

1069 yılında Balasagunlu Yusuf tarafından yazılmış, Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han'a sunulmuştur. Eseri çok beğenen Tabgaç Buğra Han, eserin yazarı Yusuf'a "has haciplik" görevini vermiştir. Yazar bu nedenle daha çok Yusuf Has Hacip ismiyle anılmaktadır.

Kut, Türkçe'de saadet ve devlet manalarına gelir. Kutadgu Bilig, kutluluk bilgisi, saadet bilgisi, devlet olma bilgisi,devlet idaresi bilgisi manalarında bir isimdir.

Kutadgu Bilig gerek fert olarak gerek cemiyet halinde yaşayan insanların, iyi bir siyasetle idare edilip, dünyada ve ahrette mesut olmaları için tutmaları gereken yolları göstermektedir.

Eser, mesnevi şekliyle yazılmış olup 6645 beyitlik bir esedir. Fakat Yusuf Has Hacip, Türk kültürünün öğelerinden olan manileri, eserinin çeşitli yerlerine yerleştirerek eserini Türk-İslam sentezi eseri haline büründürmüştür.

"Könül kimni sevse körür közde ol
Közin kanca baksa uçar yüzde ol
Könülde negü erse arzu tilek
Ağız açsa barça tilin sözde ol"

Gönül kimi sevse gözünün önünde hep onu görür
Göz ne yana baksa onun hayali uçar
Gönülde arzu, dilek her ne ise
İnsan ağzını açınca hep ondan söz açar

Bu manilerin İslamiyet öncesi manilerden farkı vezin hususundadır. Yusuf Has Hacip, eserinde kafiyeye de önem vermiştir.

"Bu dünya işi kör oyun ol oyun
Oyunka katılma nerek bu oyun
İdi'n varlığa kıl özin kullukı
Kalı kılmasa sen anuk tut boyun"

Bu dünya işi oyundur oyun
Oyuna katılma neyine gerek bu oyun
Allah'ın varlığına uy, kendi kulluğunu bil
Böyle yapmazsan boynunun gitmesine hazır ol

"Küvencim avıncımcım sevincim kamuğ
Sevinci içinde turur ey Uluğ"

Güvenim, avuntum, sevincim
Hepsi senin rızan içindir ey ulu Tanrım

Atebetü'l Hakayık:

İslami dönem Türk edebiyatında, yine Karahanlılar sahasında yetişmiş ikinci önemli yazar Edip Ahmed'dir. Edip Ahmed'dir. Yüknek şehrinde doğduğundan Edip Ahmed İbn Yükneki diye de anılmaktadır.

Atebetü'l Hakayık, hakikatlerin eşiği manasına gelmektedir. Eser, Dâd Sipehsâlâr Mehmed Beğ adlı bir Türk beyine sunulmuştur. Bütünü gazel şeklinde söylenmiş, 40 beyit ve 101 dörtlük olmak üzere 484 mısra tutarındaki eser, Türk dili, tarihi, edebiyatı araştırmalarında büyük öneme sahiptir. Eserde konu tamamiyle dini ve ahlakidir. Edip Ahmed, öğretici bir vaaz ve nasihat kitabı yazmak istemiş, eserini İslam ahlakçısı hüviyetinde yazmıştır.

Eserde, dindarlığın fâziletlerinden, ilmin mutluluğa götüren yol oluşundan, cömertliğin bütün ayıpları, kirleri yıkayan, hatta şeref, şan ve güzellik artırıcı bir tabiat olduğundan, tevazuun iyiliğinden, kibrin ve ihtirasın kötülüğünden bahsedilmiştir. Bu gibi örnekler daha da artırılabilir.

"Yok erdim yarattın yana yok kılıb
İkinç bar kılur-sen mukir men muna"

Yok idim yarattın, yine yok kılıp
Yine var edeceksin, bunu ikrar ederim

"İlahi öküş hamd ayur men sana
Senin rahmetin din umar men ona"

Allah'ım! Sana çok hamd ederim
Senin rahmetinden hayır umarım

"Senin barlıkınta tanıklık birür
Cemad canvar uçgan yürürgen nene"

Senin varlığına tanıklık verir
Cansız canlı uçan ve koşan her şey

"Senin birikinke delil arkagan
Bulur bir nen içre deliller mine"

Senin birliğine delil arayan
Bir tek şey içinde binlerce delil bulur

"Bu kudret idisi uluğ bir Bayat
Ölüglerini tirgüzmek asan ana"

O kudret sahibi ulu bir Tanrıdır
Ölüleri diriltmek O'nun için kolaydır

Divanu Lugâti't-Türk:

Kaşgarlı Mahmut İslamiyet'in kabulünden sonraki Türk milliyetçiliğinin ilk temsilcisidir. Onun Türk dili hakkında bütün kelimeleri, lehçeleri ve edebiyatı üzerinde, Türkçe'nin ilk lugatını ve dilbilgisi kitabını yazacak kadar geniş ve derin bilgisi vardır.

Divanu Lugâti't-Türk, Türkçe'nin ilk lügat ve dilbilgisi kitabı olmasının yanında, devrinin dili, edebiyatı, tarihi, coğrafyası ve sosyolojisi hakkında değerli bilgiler vermesi bakımından, önemli bir kültür hazinesidir.

Eser, Türk dilini Araplara tanıtmak maksadıyla yazıldığından, Arapça olarak kaleme alınmıştır. İçinde pek çok Türkçe deyim, şiir, atasözü yer almaktadır.
 

minik_gul mico_minik_by.gif (906 bytes) minik_gul