" 1400'üncü yıla armağan"
|
Güneşin |
Mızrakların ucuna takılıp |
kaldığı |
bir vakitte |
Diriliş erlerinin yüreklerinden |
yayılan |
Bir depremle sarsılıyordu arz. |
Gerilmişti altımızda atlarımız |
Fırlayıp kopacakmış gibi |
baldırlarından |
kasları |
Ve tarıyordu bir projektör gibi |
bakışları |
üç kıtayı |
|
Yeni bir vakte eriyordu yürekler |
Yayılıyordu o muştu |
O coşku |
O haber. |
Bir gelen var |
emin haberciden |
emin olana |
Ondan da sıddık olana ve sadık olanlara |
sohbete erip |
halkada duranlara |
yürekten yüreğe |
yol bulanlara. |
Bir gelen var |
Bütün kıtalarda beklenmekte |
olana |
ayarlanmış |
kulaklar |
İlkin çobanlar duyuyorlar |
Sonra ağaçlar |
kurtlar |
kuşlar |
Çünkü onlar bilirler dinlemeyi |
Onların elindedir toprağın nabzı |
İlk onlar sezerler yeni olanı |
Rüzgarlarla geleni |
Bulutlardan ineni. |
|
Bir dağın tepesinde |
Yeni doğan bir ay gibi |
Veysel Karani |
Evreni |
Kuşatan bir yay |
Gibi |
Açılmıştı |
Kolları. |
|
Selman |
Bir şehrin kapısında |
Bir kapının |
Arkasında. |
|
Ey savaşmakla emrolunanlar |
Yürekleri Kevser suyu ile yıkananlar |
Alacakaranlıkta bir seher vaktinde |
Ayrılırken yurtlarından |
yuvalarından |
Bahçe köşelerinde kapı önlerinde sofalarda |
odalarda |
Bir bir çıkıp gelen yolumuzu kesip duran anılar |
Yatak odamızın penceresinden |
Uyandığımızda ilk görülen o tepe |
O tepede o kayanın değişmeyen konumu |
Güneşi bir muştu gibi her gün yeniden |
Doğuran o dağ |
elveda |
Kadınlarımızın kirpiklerinde sıralanan |
Adanmışlık ve bağlılık yazıları |
elveda |
Çocuklarımızın göğsümüze |
yüzümüze |
saçlarımıza |
Sokulan alınları titreyen dudakları |
kaçamak bakışları |
Cennetten bir koku ölümsüzlükten bir pay olarak |
Çektiğimiz ciğerlerimize |
İnen yüreklerimize |
Damla damla |
Elveda.... |
|
O ki meydanın ortasında durmuştu |
Elini kılıcının kabzasına koymuştu. |
Dedi savaşçı : |
" Ben gidiyorum |
Hicret ediyorum |
Varsa ağlatmak isteyen anasını |
Dul koymak isteyen karısını |
Ve istiyorsa çocukları yetim kalsın |
Arkamdan gelsin." |
|
Yeryüzü yeni bir güne hazırlanıyordu |
Zaman devrini henüz tamamlıyordu. |
O konuştu: |
"Ey eti etimden olan |
Bu dünyada ve öbür dünyada |
Kardeşim olan! |
Bu gece yatağımda |
sen yatacaksın |
bana vekillik |
yapacaksın. |
Biz gidiyoruz |
Hicret ediyoruz |
Sen sonra geleceksin |
Ama önce emanetleri |
sahiplerine |
vereceksin." |
|
Sonra o dağda |
Maveranın kapısı olan |
Bir mağara |
Orada ikisi |
O ve |
İkinin ikincisi |
|
sonra çöl: |
Çölde tepeler.. |
Çölde develer.. |
Çölde geceler |
Ve çöle serpilen |
Mucizeler. |
|
Medinede bekleyenler var |
Damların üstünde, yollarda |
çocuklar |
kadınlar |
|
Elleri alınlarında, gözleri ufukta |
delikanlılar |
ihtiyarlar.. |
|
Dediler. " Veda
tepeleri üstünden |
Üzerimize ayın ondördü doğdu |
Şükürler olsun, şükürler olsun |
Bize vacip oldu, şükretmek |
Şükürler olsun..."
|
Ankara, 1979 |
|
|
|