İslam Coğrafyası                                                                          M. Ahmet VAROL

Suudi Arabistan

Giriş

Suudi Arabistan, İslam'ın kutsal beldelerini ve doğuş topraklarını yönetimi altında tutan bir devlet olduğundan bütün dünya Müslümanlarının gündeminde olan bir devlettir. Hacc ve umre için bu devletin vizesine ihtiyaç duyulması sebebiyle bu ibadetlerini yerine getirmek isteyenlerin zorunlu olarak bu devletle bir irtibatları da oluyor. Dünyaya "şeriatla yönetilen ülke" olarak lanse edildiğinden dolayı da sık sık tartışmalara konu olmaktadır. Bütün bu özellikleri dolayısıyla bu sayımızda da "İslam Coğrafyası" bölümünde Suudi Arabistan'ı tanıtıyoruz.

Suudi Arabistan Hakkında Genel Bilgiler

Resmi adı: Suudi Arabistan Krallığı

Başkenti: Riyad

Diğer önemli şehirleri: Mekke, Medine, Cidde, Taif, Demmam, Dahran, Bureyde.

Yüzölçümü: 2.150.000 km2

Nüfusu: 23,000.000 (2000 tahmini). Nüfusun % 77.5'i şehirlerde yaşamaktadır.

Nüfus artış hızı: % 3.9

Etnik yapı: Nüfusun % 94'ü Araptır. Kalan nüfusu da Güney Asyalılar, Türkistan Türkleri ve Huiler oluşturmaktadır.

Dil: Resmi dil de konuşulan dil de Arapça'dır.

Din: Resmi din İslâm'dır ve halkın % 99'u Müslümandır. Müslümanların çoğu sünni ve büyük çoğunluğu Hanbelidir. Az sayıda da Şii vardır. Müslümanların dışında az sayıda hıristiyan ve Doğu dinleri mensubu mevcuttur.

Coğrafi durumu: Ortadoğu ülkelerinden sayılan ve Arap Yarımadası'nın büyük bir kısmını kaplayan Suudi Arabistan kuzeyden Ürdün ve Irak, kuzeydoğudan Kuveyt, doğudan Basra Körfezi, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri, güneydoğudan Umman, güneyden Yemen, batıdan Kızıldeniz'le çevrilidir. Topraklarının % 1'i tarım alanı, % 39'u otlak, kalanı çöl ve kumsaldır. Suudi Arabistan'a sıcak ve kurak bir iklim hâkimdir.

Yönetim şekli: Suudi Arabistan krallık rejimiyle yönetilmektedir. Kral oldukça geniş yetkilere sahiptir. Yasama yetkisi de kralın elindedir. Anayasaya göre ülkede uygulanacak yasaların şeriata dayanması gerekir. Ancak pratikte bu konuda birçok pürüz mevcuttur. Anayasayı değiştirme yetkisi kralın elindedir. Kral 1993'te 60 üyeli bir Danışma Meclisi oluşturdu ve üyelerinin tamamını bizzat kendisi belirledi. Ancak bu meclisin yetkileri oldukça sınırlıdır ve sadece kral istediği zaman toplanmaktadır. Şeriatın normalde bütün herkese karşı işlemesi gerekirken Suudi Arabistan'da "siyade" denilen ve kralla onun çevresindeki kişilerin oluşturduğu sınıfın yargı dokunulmazlığı vardır. Yönetim kadrosunu oluşturanların büyük bir çoğunluğu Suud ailesine mensuptur. Kendilerine "emir" denilen idari bölge yöneticilerinin tamamı Suud ailesine mensuptur. Bütün üst kademe yöneticileri kral tarafından tayin edilir. Onlar da kendi emirlerinde çalışacak kişileri tayin ederler. Dernek yöneticilerine varıncaya kadar bütün yetkili kişiler tayinle belirlenir, hiçbir yerde seçim yoluna gidilmez. Yardım kuruluşları ve dernekleri kurma ve kurdurma yetkisi sadece devletin elindedir. Her ne amaçla olursa olsun toplantı ve tören için özel izin gerekir. Suudi Arabistan, BM, İKÖ (İslâm Konferansı Örgütü), Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi, OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı), IMF (Uluslararası Para Fonu), İslâm Kalkınma Bankası gibi uluslararası örgütlere üyedir.

İdari bölünüş: 13 idari bölgeye ayrılır.

Tarihi: Bilindiği üzere bugün Suudi Arabistan yönetiminin elinde olan topraklar İslâm'ın beşiği olan topraklardır. Bu itibarla bu toprakların İslâmi tarihi Resulullah (a.s.)'ın peygamber olarak ortaya çıkmasıyla başlamış, raşid halifeler, Emeviler ve Abbasiler dönemleriyle devam etmiştir. Bazı küçük karışıklıklar ve ayaklanmalar müstesna tutulursa bu dönemlerde bu topraklar sürekli hilafeti temsil eden devletin yönetimi altında olmuştur.

1258'de Abbasiler'in Bağdat'taki varlıklarına Moğollar tarafından son verildikten kısa bir süre sonra Mısır'da yönetimi ellerinde bulunduran Memlükler, Abbasi halifelerini yanlarına çağırmış ve hilafetin burada kendi himayelerinde devam etmesini sağlamışlardır. Böylece bu tarihten sonra bugünkü Suudi Arabistan'ın hükmettiği Arap Yarımadası'nın yönetimi Memlükler'in eline geçti. 1517'de Kanuni'nin Memlük saltanatına son vermesinden sonra hilafetin Osmanlılara geçmesiyle birlikte kutsal beldeleri içinde bulunduran Arap Yarımadası'nın yönetimi de Osmanlıların eline geçti.

Arabistan topraklarının Osmanlı yönetiminde olduğu dönemde 1740'larda bu bölgede Vehhabilik hareketi olarak bilinen itikadi hareket ortaya çıktı. Hareketin öncüsü Muhammedu'bnu Abdilvehhab 1744'te Riyad yakınlarındaki Der'iyye kasabasına yerleşerek orada bir kabilenin başkanı olan Muhammedu'bnu Suud ile işbirliği yaptı. Bu işbirliğinden Vehhabi isyanları doğdu. İsyancılar Osmanlılardan bağımsız olarak kendi inançlarına ve düşüncelerine göre şekillenen bir devlet kurmak istiyorlardı. Muhammedu'bnu Suud'un 1765'te ölümü üzerine Vehhabi isyanlarının askeri ve siyasi liderliğini oğlu Abdülaziz üstlendi. İsyan çok sürmeden Arabistan'a yayıldı ve isyancılar 1803'te Mekke'yi ele geçirdiler. Osmanlı Devleti bu isyanları bastırmak için Mısır valisi Mehmed Ali Paşa'yı görevlendirdi. Mehmed Ali Paşa'nın oğlu Tosun'un komutasındaki bir ordu 1812-13'te Medine, Mekke ve Taif'i vehhabilerden geri aldı. Daha sonra Mehmed Ali Paşa bizzat kendisi Abdülaziz'in üzerine yürüdü. Başlangıçta direnen Abdülaziz 1814'te ani bir şekilde öldü ve kuvvetleri dağıldı. Mehmed Ali Paşa'nın gönderdiği Kavalalı İbrahim Paşa 1818'de Der'iyye'ye girerek isyancıları yenilgiye uğrattı. Muhammedu'bnu Abdülvehhab'ın oğlu Der'iyye kadısı Süleyman'ı da öldürdü. İbnu Abdilvehhab'ın diğer oğlu Ali de haccda yakalanarak öldürüldü. İbrahim Paşa Abdülaziz ibnu Suud'un oğlu Abdullah'ı ve çocuklarını yakalayarak İstanbul'a gönderdi ve bunlar 17 Aralık 1819'da burada idam edildiler. Ancak Vehhabi hareketi durmadı. Osmanlı ordularının önünden kaçan Türki ibnu Abdillah, Vehhabi kuvvetleri yeniden toparlayarak 1821'de Riyad'ı başkent yapan bir Vehhabi devleti ilan etti. Bu yönetim başlangıçta askeri hareketlerle, 1843'ten sonra da Osmanlı Devleti'ne tabi olmayı kabul ederek 1891'e kadar ayakta kalmayı başardı. 1891'de dağılan bu yönetimi II. Abdülaziz ibnu Suud 1902'de yeniden toparlayarak Riyad merkezli Vehhabi yönetimin kuruluşunu ilan etti. II. Abdülaziz, Arabistan yarımadasında gücünü artırmak için İngilizlerle işbirliği yaptı. Sonraki yıllarda Arabistan'ın diğer bölgelerini de ele geçirerek topraklarını genişletti. Abdülaziz 26 Aralık 1915'te İngiltere'yle özel bir anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre Abdülaziz'in ele geçirdiği toprakların kesin yönetimi ona ait olacak, ondan sonra da yönetim çocuklarına geçecekti. Ancak bu toprakların yöneticileri hiçbir şekilde İngiltere'nin aleyhinde olmayacaklardı.

I. Dünya Savaşı'nın Osmanlı Devleti'nin aleyhine sonuçlanması üzerine İbnu Suud yönetimi 1921'den sonra Hâil, Tâif, Mekke, Medine ve Cidde'yi de ele geçirdi. Abdülaziz ibnu Suud 5 Aralık 1924'te Necd ve Hicaz kralı olarak ilan edildi. 27 Mayıs 1927'de İngilizlerle yapılan anlaşmayla "Necd ve Hicaz Krallığı" bağımsız bir devlet statüsü kazandı. 1932'de devletin adı "Suudi Arabistan Krallığı" olarak değiştirildi. Abdülaziz ibnu Suud'un krallığı 9 Kasım 1953'e kadar sürdü. Onun arkasından oğlu Suud ibnu Abdülaziz kral oldu. Onun 2 Kasım 1964'te ölümünden sonra yerine kardeşi Faysal ibnu Abdülaziz geçti. Onun 25 Mart 1975'te yeğeni tarafından öldürülmesi üzerine yerine kardeşi Hâlid ibnu Abdilaziz geçti. Onun 13 Haziran 1982'de ölümünden sonra da yerine kardeşi Fehd ibnu Abdilaziz geçti. Fehd ibnu Abdülaziz kardeşleriyle arasındaki saltanat rekabetinde ABD'den destek gördü ve krallığa geçmesinden sonra da ülkeyi tamamen ABD güdümüne soktu. 17 Ocak 1991'de başlayan Körfez Savaşı'nda da ABD'nin öncülüğündeki müttefik kuvvetlere en büyük lojistik desteği Suudi Arabistan verdi.

Dış problemleri: Suudi Arabistan'ın Körfez krizinde takınmış olduğu tavır Irak'ın yanı sıra Yemen ve Sudan'la da arasının açılmasına yol açtı. Suud yönetimi Yemen'in söz konusu krizde Irak'ın tarafını tutması yüzünden ülkesinde çalışan 1 milyon Yemenliyi sınır dışı etti. Fakat sonraki dönemlerde ilişkilerde bir yumuşama oldu. Benzer problemleri Sudan'la da yaşadı.

Suud yönetimi içerdeki insan hakları ihlalleri ve baskıcı uygulamaları yüzünden çeşitli uluslararası insan hakları kuruluşlarının da hedefi haline geldi. 1993'te sürekli bu tür kuruluşlarla başı dertteydi. Uluslararası Af Örgütü ve daha başka insan hakları kuruluşları bu ülkedeki insan hakları ihlalleriyle ilgili oldukça kabarık raporlar yayınladılar.

İç problemleri: Ülkedeki despotik kraliyet rejimine ve insan hakları ihlallerine karşı tepkiler son yıllarda iyice su yüzüne çıkmaya başladı. Bu yüzden çeşitli üniversitelerde ve bakanlıklarda görevli aydınlar 1993 Mayıs'ında bir bildiri yayınlayarak yönetimi şeriat ilkelerine dönmeye ve şeriatın insanlara sağlamış olduğu hakları güvenceye almaya çağırdılar. Ancak çok geçmeden bu bildiriye imza atanların hepsi görevlerinden uzaklaştırılarak birçoğu tutuklandı. Buna rağmen üniversite çevrelerindeki rahatsızlık devam etti ve aynı yılın Ağustos ayında 60 öğretim görevlisi kraldan, tutuklananların serbest bırakılmalarını istedi. Çok geçmeden bazı imamlar ve din alimleri de yönetimin baskıcı ve İslâm'a aykırı uygulamalarından duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Bu gelişmeler üzerine de çok sayıda imam görevden uzaklaştırıldı ve birçoğu tutuklandı. Yönetim şimdilik kendisine yönelik tenkitleri ve tepkileri zorla susturmaya çalışıyor. Ancak bu metodun uzun vadeli bir çözüm olmayacağı, gittikçe yaygınlaşan rahatsızlığın ileride ciddi bir patlamaya yol açmasının ihtimal dahilinde olduğu görülüyor.

İslami Hareket: Suudi Arabistan yönetiminin uyguladığı sıkı baskı politikası ve örgütlenmeye karşı getirilen yasaklar bu ülkede örgütlü bir İslâmi faaliyet yürütülmesine imkân vermemektedir. Hâlen faaliyet yürüten kuruluşların tamamı devlete bağlıdır ve devletin resmi politikasını savunmak zorundadır. 100 bin kişilik bir orduya sahip olan Suudi Arabistan'ın 300 bin kişinin çalıştığı bir istihbarat örgütünün bulunması sebebiyle cemaat çalışmaları yürütülmesi de oldukça zor olmaktadır. Başta Müslüman Kardeşler olmak üzere kendi ülkelerinde İslâm'ı devlete hâkim kılmayı amaçlayan cemaatlerin Suudi Arabistan'da faaliyette bulunması yasaklanmıştır. İbnu Abdilvehhab'in görüşlerine dayandırılan resmi davet çalışmalarının amacı ise Suud yönetiminin izlediği politikaya bir meşruiyet zemini oluşturmak ve özellikle gençler arasında resmi sansürden geçmemiş fikirlerin yayılmasına fırsat vermemektir.

Ekonomi: Suudi Arabistan ekonomisi birinci derecede petrole dayanır. OPEC ülkeleri arasında 1993'te gerçekleştirilen anlaşmadan sonraki günlük petrol üretiminin 8 milyon varil olması kararlaştırılmıştır. Bu miktarla OPEC ülkeleri arasında birinci sırayı almıştır. Bu miktar OPEC ülkelerinin 24 milyon 520 bin varil olan günlük toplam petrol üretiminin üçte birine yakındır. Yılda ortalama 33 milyar m3 miktarında da doğal gaz üretmektedir. Petrol ve doğal gazdan elde edilen gelirin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 35'tir. Suudi Arabistan hacdan da önemli miktarda gelir sağlamaktadır. Suud yönetimi hacılardan ayakbastı parası, özel hizmet parası gibi çeşitli vergiler almaktadır. Tarım son yıllarda petrolden elde edilen gelirlerle nispeten geliştirilmiştir. En çok üretilen tarım ürünlerinin başında tahıl ve çeşitli sebzeler gelir. Son yıllarda seracılığın yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. Başta hurma ve üzüm olmak üzere bazı meyveler de yetiştirilmektedir. Tarım ve hayvancılıktan elde edilen gelirin milli gelir içindeki payı % 6'dır.

Para birimi: Suudi Arabistan Riyali

Kişi başına düşen milli gelir: 7070 dolar

Sanayi: Suudi Arabistan'ın sanayi kuruluşlarının başında petrol arıtma ve petrokimya tesisleri gelir. Üretime dayalı sanayi pek gelişmemiştir. Ancak son yıllarda bazı sanayi kollarının oluşturulması yolunda mesafe katedilmiştir. Şimdiye kadar kurulmuş olan sanayi kuruluşları genellikle gıda, meşrubat, sigara, tekstil, dericilik, konfeksiyon, mobilya, ağaç işleri, kâğıt ve kırtasiye malzemeleri imalatı, plastik, çimento ve diğer inşaat malzemeleri üretimi, maden işleri, madeni ve toprak eşya üretimi, büro malzemeleri ve çeşitli mekanik ve elektrikli araçlar üretimi sektörleriyle ilgilidir.

Vahdet