İslam Coğrafyası                                                                          M. Ahmet VAROL

Pakistan

Giriş

Pakistan İslam coğrafyasının önemli ülkelerinden biridir. Geçtiğimiz ay gerçekleştirilen askeri darbe sebebiyle yeniden gündeme gelip tartışılır oldu. Darbeyle ilgili gelişmeleri ve bu konudaki tespitlerimizi "Dünya Gündemi" bölümümüzde verdik. Bununla birlikte Pakistan'ın daha yakından tanınmasını sağlamak amacıyla bu ayki "İslam Coğrafyası" bölümümüzde Pakistan'ı tanıtmayı uygun gördük.

Pakistan Hakkında Genel

Resmi adı: Pakistan İslâm Cumhuriyeti

Başkenti: İslâmabad (Nüfusu: 500.000)

Diğer önemli şehirleri: Karaçi (yaklaşık 10 milyon), Lahor (yaklaşık 5 milyon), Ravalpindi, Haydarabad, Multan, Peşaver.

Yüzölçümü: 879.811 km2.

Nüfusu: 155.000.000 (1999 tahmini).

Nüfus artış hızı: % 2.9

Etnik yapı: Pakistan değişik etnik unsurların bir arada yaşadığı bir ülkedir. Bunların içinde en kalabalık olanlar nüfusun yaklaşık % 60'ını oluşturan Pencabilerdir. Pencabilerin bir kısmı da Hindistan'da yaşamaktadır. Hint - İran dilleri grubuna dahil olan Pencap dilini konuşurlar. % 99'a yakını Müslüman ve geneli sünni hanefidir. Onlardan sonra % 11 orana sahip olan Sindliler gelir. Sindlilerin de bir kısmı Hindistan'da yaşamaktadır. Sindçe konuşurlar. % 93'ü Müslüman, onların da büyük çoğunluğu sünni az bir kısmı İsmailidir. Onlardan sonra gelenler % 9 orana sahip Peştunlardır. Onlardan sonra % 6.3 oranındaki Urdu dili konuşan halklar gelir. Urduca konuşanlar homojen bir etnik unsur değildir. Hindistan ve Bangladeş'e de yayılmışlardır. % 85'i Müslümandır. Onlardan sonra gelen Jatlar % 6 orana sahiptirler. Çoğunluğu Hindistan'da yaşayan Jatları Hint Yarımadası'nın çingeneleri olarak nitelemek mümkündür. Pakistan'dakilerin tamamına yakını Müslümandır. Ardından % 2.6 orandaki Beluciler gelir. Tamamı Müslümandır. Bunların dışında kalan etnik unsurların hiçbirinin oranı % 1'i bulmamaktadır. Bunların da belli başlıları şunlardır: Guceratiler, Holar, Kayastanlılar, Kuhistanlılar, Araplar, Farisiler, Hazaralar, Gucarlar, Keşmirliler ve Kızılbaşlar.

Dil: Resmi dil Urduca ve İngilizce'dir. Etnik unsurların dilleri de konuşulmaktadır.

Din: Resmi din İslâm'dır. Halkın % 97'si Müslümandır. Müslümanların % 97.5'i sünni ve sünnilerin de büyük çoğunluğu hanefidir. % 1.1'i Caferiye şiası, % 1.1'i de İsmailiyye şiasıdır. % 0.3 oranında da Kadiyani vardır. Kadiyaniler Müslümanlardan sayılmakla birlikte bazı düşünceleri İslâm'ın temel ilkelerine aykırıdır. Bu yüzden ilim adamlarının çoğu onları İslâm'ın dışında görmektedir.

Coğrafi durumu: Güney Asya ülkelerinden olan Pakistan, kuzeyden Afganistan ve Çin, doğudan Çin, güneyden Hint Okyanusu (Umman Denizi), batıdan İran ile çevrilidir.

Yönetim şekli: Ülke 14 Ağustos 1973'te yürürlüğe konan anayasayla yönetilmekte ve anayasa ülkedeki rejimi federal İslâm cumhuriyeti olarak tanımlamaktadır. İki meclisli bir parlamenter sistemi vardır. Birinci meclis 87, ikinci meclis 217 üyeden oluşur ve parlamenterler serbest genel seçimlerle belirlenir. BM, İKÖ (İslâm Konferansı Örgütü), İngiliz Uluslar Topluluğu, Uluslararası Para Fonu (IMF), İslâm Kalkınma Bankası gibi uluslararası örgütlere üyedir.

Siyasi partiler: Pakistan'da 30'dan fazla siyasi parti bulunmaktadır. Başta gelenleri şunlardır:

Pakistan Halk Partisi: Binazir Butto'nun liderliğindeki bu parti Batı yanlısı laik bir anlayışı savunmaktadır.

Pakistan İslâmi Cephe Partisi: Ebu'l-Ala el-Mevdudi'nin kurmuş olduğu İslâm Cemaati'nin siyasi teşekkülüdür. Genel başkanı Kadı Hüseyin Ahmed'dir. (İslâmi Cemaat hakkında "İslâmi hareket" kısmına bkz.)

İslâmi Birlik Partisi: Nevaz Şerif'in liderliğindeki bu parti liberal ve muhafazakâr bir anlayışa sahiptir.

İslâm Alimleri Cemiyeti: Mevlânâ Fazlurrahman'ın liderliğindeki bu cemiyet geleneksel bir İslâmi siyasi anlayışa sahiptir.

Muhacir Ulusal Hareketi: Eltâf Hüseyin'in liderliğindeki bu parti Pakistan'ın kuruluşundan sonra Hindistan'dan bu ülkeye göç eden ve kendilerine "muhacirler" denen kitleyi temsil ettiğini ileri süren bir oluşumdur.

Pakistan Milli Avam Partisi: Han Abdulveli Han'ın liderliğindeki bu parti sol çizgidedir.

Caferi Fakihi Hareketi: Pakistan'daki Şii cemaati temsil etmektedir.

İdari bölünüş: Bir başkent bölgesiyle 5 eyaletten ve 17 ilden meydana gelir. Eyaletler: Pencab (başkenti: Lahor), Sind (başkenti: Karaçi), Pathanistan (başkenti: Peşaver), Belucistan (başkenti: Keta), Azâd Keşmir (başkenti: Batı Keşmir).

Tarihi: Pakistan'ın tarihini Hind yarımadası tarihi içinde ele almak gerekir. Çünkü Pakistan'ın kendine özel bir tarihi yoktur ve tarihte bugünkü Pakistan topraklarına özel olarak kurulan ilk devlet Pakistan'dır. Tarihi kaynaklardan öğrendiğimize göre Hint Yarımadası'na İslâm'ı ilk götürenler sufilerle Müslüman tüccarlardır. Hindistan topraklarının İslâm devleti tarafından fethi ise 712-714 yılları arasında Haccacı Zalim olarak bilinen Haccac ibnu Yusuf es-Sakafi'nin gönderdiği Muhammed bin Kasım'ın komutasındaki ordular tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu fetihten sonra yarımadada İslâm hızla yayılmaya başladı. Müslüman Araplar'ın yarımada üzerindeki hâkimiyetleri 300 yıl kadar sürdü. 1001 yılında Gazneli Mahmud'un Pencab hükümdarıyla girdiği meydan savaşını kazanmasından sonra yarımada tedrici bir şekilde Türklerin eline geçmeye başladı. Gaznelilerin bölgedeki hâkimiyetleri 1187'ye kadar sürdü. 1187 - 1206 yılları arasında Hind yarımadasının büyük bir kısmına Guriler hükmettiler. 1206'da Hindistan Memlükleri dönemi başladı ve 1290'a kadar sürdü. 1290 - 1320 yılları arasında Halaçlar, 1320 - 1414 yılları arasında da Tuğluklar hüküm sürdüler. Tuğluklar döneminin devam ettiği sırada 1398'den itibaren Hindistan toprakları Timuroğulları'nın saldırılarına maruz kalmaya başladı. Timuroğulları ilk saldırılardan itibaren Hindistan'ın bir bölümünü ele geçirdiler ve zamanla Tuğluklar'ı ortadan kaldırarak onların topraklarına hükmetmeye başladılar. Timuroğulları'nın yönetimi 1858'e kadar sürdü. Ancak bu dönemde Hindistan'ın tamamına hükmetmiş değillerdir. Aynı dönemde Hindistan'ın bazı bölgelerinde daha başka yönetimler hüküm sürmüştür. Timuroğulları'nın Hindistan yarımadasındaki hâkimiyetlerinin devam ettiği sırada, 18. yüzyılın sonlarından itibaren İngiliz sömürgeciler Hind yarımadasını tehdit etmeye, bazı önemli noktalara saldırılar düzenlemeye başladılar. 1800 yılında Allahâbâd şehri İngiliz işgalcilerin eline geçti. İngilizler 1802'de Agra'yı ele geçirdiler. Daha sonra içerilere doğru iyice girerek yarımadanın tamamına yakınını işgal ettiler. 1857'de işgale karşı çıkan halk ayaklanması İngilizler tarafından şiddetle ve pek çok kan akıtılarak bastırıldı. İngilizler 1858'de de Timuroğulları'nın hâkimiyetine tamamen son verdi ve son Timuroğulları sultanı Bahadır Şah'ı Rangun'a sürgün ettiler. İşgalciler 1857 halk ayaklanmasındaki bütün maddi zararlarının bilançosunu çıkararak tamamını Hindistan halkına ödettirdiler. İngilizler Hindistan'ı işgal ettikten sonra yarımadanın bütün maddi zenginliklerini İngiltere'ye taşımak amacıyla Doğu Hindistan Şirketi adında bir şirket kurdular. Bu şirket sadece ticari bir kuruluş değildi. Geniş idari yetkilere ve imkânlara sahip olduğu gibi bir de ordusu vardı. İngilizler Hint yarımadasında en çok Müslümanları ezmeye çalışmışlardır. Çünkü işgal ve sömürgeci uygulamalar karşısında en çok direnenler Müslümanlardı. İngiliz baskısına karşı Müslümanlar da bağımsızlık yolundaki çabalarını artırdılar. 1906'da kısa adı Muslim League olan Tüm Hindistan Müslümanları Birliği adlı bir örgüt kuruldu. Ünlü Müslüman şair Muhammed İkbal ile etkili siyaset adamı Muhammed Ali Cinnah'ın bu birliğe katılmasıyla birlik daha da güç kazandı. Muslim League başlangıçta Müslümanların Hindularla aynı haklara sahip olması için mücadele ediyordu. Ancak zaman içinde Müslümanların ayrı bir devlet kurması fikri güç kazandı ve 1940 Lahor toplantısında Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgelerde Hindistan'dan ayrı bağımsız bir devlet kurulması için çalışılması kararlaştırıldı. Tarihte Hindular tarafından sürekli horlanan ve İngiliz işgali döneminde de ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürülen Müslüman kitle bu yöndeki çabaları destekledi ve 14 Ağustos 1947'de Hindistan'dan bağımsız Pakistan devletinin kuruluşu ilan edildi. Başlangıçta Bangladeş de Doğu Pakistan adıyla bu devlete bağlıydı. Ancak 1971'de Pakistan'dan ayrıldı.

Bağımsızlık sonrasında ilk cumhurbaşkanlığına "Büyük önder" diye anılan Muhammed Ali Cinnah getirildi. Onun cumhurbaşkanlığı 11 Eylül 1948'e kadar sürdü. Ondan sonra 19 Ekim 1951'e Hoca el-Hac Nizamuddin, 6 Ekim 1955'e kadar Gulam Muhammed Han, 28 Ekim 1958'e kadar İskender Mirza, 25 Mart 1969'a kadar Mareşal Muhammed Eyyüb Han, 20 Aralık 1971'e kadar Orgeneral Ağa Muhammed Yahya, 14 Ağustos 1973'e kadar Zülfikar Ali Butto, 5 Temmuz 1977'ye kadar da Fazlullah Çavdara cumhurbaşkanlığı yaptı. Fazlullah Çavdara'nın cumhurbaşkanlığı döneminde Zülfikar Ali Butto da başbakanlık görevinde bulundu. 5 Temmuz 1977'de Orgeneral Muhammed Ziyaü'l-Hak bir askeri darbe gerçekleştirerek Butto ve Çavdara yönetimine son verdi. Butto 4 Nisan 1979'da askeri yönetim tarafından idam edildi. Muhammed Ziyaü'l-Hak, Butto döneminde yürürlükten kaldırılan İslâmi hükümleri yeniden uygulamaya koymak, ülkenin İslâmi kimliğini yeniden güçlendirmek ve bütün Pakistan genelinde İslâmi çalışmaları artırmak için önemli faaliyetlerde bulundu. Ziyaü'l-Hak'ın en önemli hizmeti ise Afganistan'daki İslâmi cihada verdiği destektir. Ziyaü'l-Hak, 17 Ağustos 1988'de, uçağının bir suikast sonucu düşmesi üzerine hayatını kaybetti. Ondan sonra cumhurbaşkanlığına Gulam İshak Han getirildi. 16 Kasım 1988'de yapılan genel seçimlerde Zülfikar Ali Butto'nun kızı Binazir Butto'nun liderliğindeki Pakistan Halk Partisi 93 üyelik kazanarak birinci parti oldu. Seçimlerden sonra da hükümeti kurma görevi bu partiye verildi. Butto, Muhacir Ulusal Hareketi ve bağımsız milletvekillerinin desteğiyle hükümet kurdu. Butto hükümeti Eylül 1990'da bazı yolsuzluklara karıştığı gerekçesiyle cumhurbaşkanı Gulam İshak Han tarafından görevden alındı. Arkasından 24 Ekim 1990'da gerçekleştirilen seçimlerde Butto'nun partisi sadece 45 üyelik alabildi. Cemaati İslâmiye de içinde olmak üzere İslâmcı ve muhafazakâr kesimden birkaç siyasi oluşumu temsil eden İslâmi Demokratik İttifak ise 107 üyelik kazandı. Seçimlerden sonra hükümeti İslâmi Demokratik İttifak'ın lideri Nevaz Şerif kurdu. Ancak cumhurbaşkanı Nevaz Şerif hükümetini 18 Nisan 1993'te görevden aldı. Bu tarihten sonra 26 Mayıs 1993'e kadar Balah Şer Mezari'nin liderliğinde geçici hükümet işbaşında kaldı. Bu tarihte anayasa mahkemesinin kararıyla Nevaz Şerif hükümeti yeniden işbaşına geldi. 16 Temmuz 1993'te cumhurbaşkanı Gulam İshak Han ve başbakan Nevaz Şerif birlikte istifa ettiler. Bu tarihten sonra Muin Kureyşi'nin liderliğinde yeni bir geçici hükümet oluşturuldu. Cumhurbaşkanlığına önce geçici olarak Vasim Seccad, 14 Kasım 1993'te de Faruk Ahmed Leghari getirildi. 6 Ekim 1993'te gerçekleştirilen erken genel seçimlerde Pakistan Halk Partisi parlamentoda 86 üyelik kazanarak birinci parti oldu ve bağımsızlarla işbirliği yaparak 19 Ekim 1993'te hükümeti devraldı.

Fakat bayan Butto daha sonra yine yolsuzluklar yüzünden cumhurbaşkanı tarafından görevden alındı. Bayan Butto yolsuzlukların içine öylesine dalmıştı ki zaman zaman

kardeşi Murtaza Butto'yu bile irtibatlı olduğu mafya vasıtasıyla öldürterek tasfiye etmişti. Kocası da bütün resmi ihalelerden yüzde on komisyon şeklinde rüşvet aldığından halk arasında "yüzde oncu" olarak anılıyordu. Bayan Butto'nun görevden alınmasında ise Cemaati İslamiye'nin önemli rolü olmuştur. Cemaati İslâmiye, bütün bu yolsuzluklara, mafya cinayetlerine ve devlet yönetiminin adeta bir mafya çetesi haline getirilmesine karşı halkı harekete geçirmeseydi, insanları sokağa dökmeseydi belki de cumhurbaşkanı Faruk Ahmed Leghari bayan Butto'yu görevden alma ihtiyacı duymayacaktı. Çünkü Leghari, gelişmeleri çok iyi biliyordu ve olan bitenleri Cemaati İslâmiye'nin ileri gelenlerinden önce öğrenme imkânına sahipti. Anayasa kendisine yolsuzluklara karıştığı anlaşılan bir başbakanı görevden alma yetkisi de veriyordu. "Yüzde oncu"nun hanımını görevden aldığından dolayı halktan herhangi bir tepki görmeyeceğini tahmin etmesi de mümkündü. Ama buna rağmen Cemaati İslâmiye'nin harekete geçirdiği kitleler kapısına kadar dayanıp kulaklarını patlatırcasına seslerini yükseltmeden anayasanın bu konuda kendisine verdiği yetkileri kullanmaya yanaşmadı.

Butto'nun görevden uzaklaştırılmasından bir süre sonra, 3 Şubat 1997 tarihinde yeniden erken genel seçimler gerçekleştirildi. Seçimlerden Nevaz Şerif'in Pakistan Müslüman Birliği (PML) adlı partisi zaferle çıkarak 217 üyeli parlamentoda 124 sandalye kazandı. Bayan Binazir Butto'nun kazandığı sandalye sayısı ise 15'e düştü. Butto, sonuçları kabul etmedi ve seçimlere hile karıştığını ileri sürdü. Verilen bilgilere göre seçimlere katılım oranı oldukça düşüktü. Bu durum Pakistan halkının siyâsi partilerden fazla bir beklentisinin olmadığını ortaya koyuyordu.

Seçimlerden sonra cumhurbaşkanı Faruk Ahmed Leghari hükümeti kurma görevini parlamentoda mutlak çoğunluğu elde eden Pakistan Müslüman Birliği'nin lideri Nevaz Şerif'e verdi. Nevaz Şerif de 17 Şubat tarihinde başbakanlık görevini devraldı. Son askeri darbeye kadar da görevde kaldı.

Dış problemleri: Pakistan sürekli Hindistan tehdidi altındadır. Hindular başlangıçta Müslümanların ayrı bir devlet kurmalarına karşı çıkıyorlardı. Bu yüzden Pakistan'ın kurulmasından memnun kalmadılar. Günümüzde iki ülke arasındaki meselenin mihverini Keşmir sorunu oluşturmaktadır. Keşmir'in bir bölümü Pakistan yönetimindedir ve burası "Azâd Keşmir (Özgür Keşmir)" olarak adlandırılmaktadır. Ancak önemli bir kısmı hâlâ Hindistan işgali altındadır. Hindistan işgali altındaki Keşmir'in de nüfusunun % 80'den fazlası Müslümandır. BM Keşmir halkı arasında Pakistan veya Hindistan'dan hangisini tercih ettikleri konusunda bir referandum yapılmasını kararlaştırdığı halde Hindistan bu kararı uygulamadı. Hindistan Keşmir'deki Müslümanları ağır bir zulüm ve işkence ile yönetim altında tutmaktadır.

Hindistan sahip olduğu nükleer silah gücüyle de Pakistan için bir tehdit oluşturmaktadır. ABD, Pakistan'ı atom bombası yapma çalışmalarından dolayı sürekli sıkıştırırken Hindistan'ın aynı yöndeki çalışmalarını görmezlikten gelmektedir.

İç problemleri: Pakistan'ın kuruluşundan sonra Hindistan'dan göç eden ve kendilerine "muhacir" denen bir grubu yönlendirmek amacıyla ortaya çıkan ayrılıkçı siyasi hareket ülkede bir iç sorun oluşturmaktadır.

İslami Hareket: Pakistan'daki İslâmi cemaatlerin en güçlü olanı Cemaati İslâmiyye'dir. Bu cemaatin temelleri daha Pakistan kurulmadan önce, 26 Ağustos 1941'de İmam Ebu'l-A'la el-Mevdudi ve 75 arkadaşı tarafından Lahor'da atıldı. Cemaat düşünce ve çalışma sistemi yönünden Müslüman Kardeşler cemaatine çok yakındır. Ancak bu cemaatin bir kolu değildir. Cemaati İslâmiye'nin Keşmir, Hindistan ve Bangladeş'te de faaliyetleri vardır. İlk emiri kurucusu olan Ebu'l-A'la el-Mevdudi'ydi. Onun 1972'de hastalığı dolayısıyla cemaatle ilgilenememesi üzerine emirliğe Tufeyl Muhammed seçildi. Onun 1987'de yaşlılığı ve hastalığı dolayısıyla bu görevi bırakmasından sonra da hâlen bu görevi yürütmekte olan Kadı Hüseyin Ahmed emirliğe seçildi. Cemaati İslâmiye'nin amacı Pakistan'a İslâm düzenini hâkim kılmaktır. Eğitim faaliyetlerine ağırlık vermektedir. 1993 seçimlerinden önce Pakistan İslâmi Cephe Partisi adıyla bir siyasi parti de kurarak seçime katıldı. Ancak seçim sonuçları cemaatin halk tabanına kendini yeterince tanıtamamış olduğunu ortaya çıkardı. 1997 seçimlerinden elde ettiği sonuç 1993 seçimlerine nispetle daha iyiydi. Üniversite gençliği arasında ise güçlüdür. Cemaate bağlı Pakistan Müslüman Öğrenciler Birliği ülkenin en güçlü öğrenci örgütüdür.

Halk içinde Cemaati İslâmiye'den sonra en geniş desteğe sahip olan İslâmi grup Tebliğ Cemaati'dir. Bu cemaat üniversite gençliği arasında etkili olmasa da halk arasında daha geniş bir desteğe sahiptir. Tebliğ Cemaati'nin en önemli özelliği sünnete ağırlık vermesi ve siyasi faaliyetlerden uzak durmasıdır. Pakistan'da oy kullanma oranının düşük olmasında bu cemaatin etkisi büyüktür. Tebliğ cemaatinin taraftarlarını siyasetten uzak durmaya ve oy vermemeye yöneltmesi 1993 seçimlerinde Binazir Butto'nun çok işine yaramıştır.

Ekonomi: İngilizler işgal dönemlerinde Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bugünkü Pakistan topraklarını ihmal ettiklerinden Pakistan kuruluşundan sonra ekonomik gelişmesini bir bakıma sıfırdan başlattı. Bugünkü Pakistan'ın ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayanır. Bu sektörlerden elde edilen gelirin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 23'tür ve çalışan nüfusun % 44.5'i bu alanlarda iş görmektedir. Başta gelen tarım ürünleri pirinç, tahıl, jüt, çay, kauçuk ve çeşitli meyve ve sebzelerdir. Tarım alanları genellikle akarsu yataklarında olduğundan sulu tarım yaygındır. Devlet de sulama teknolojisine ağırlık vermektedir. Balıkçılık da yaygındır. Pakistan'da az miktarda petrol ve önemli miktarda doğal gaz çıkarılmaktadır. Yerel kaynaklardan elde edilen gelirlerin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 1'dir.

Vahdet