Kosova Dramı - Ahmet Varol
kosovaflag      Balkanlar çok farklı etnik kitleleri bünyesinde bulunduran bir bölge. Üstelik bu etnik unsurların her biri belli bir coğrafi parça üzerinde toplanmış değil. Bu yüzden bölgenin etnik haritasını çıkarırken kesin ve net sınırlar belirlemek mümkün olmuyor. Birçok bölgede farklı etnik unsurlar bir arada yaşıyor.

Kavmiyetçilik fitnesinin bugünkü kadar etkili olmadığı dönemlerde bu bölgedeki halklar arasında ciddi sorunlar yaşanmıyordu. Özellikle Osmanlı döneminde bölgeye hakim kılınan adalet bütün etnik unsurları kuşattığı ve halklara karşı herhangi bir kültürel asimilasyon ya da dini dayatma söz konusu olmadığı için bölgenin etnik mozaik niteliği taşımasından kaynaklanan ciddi sorunlar yaşanmıyordu. Ancak Batı Avrupa'nın kışkırtması neticesinde patlak veren Balkan Harbi sonrası Osmanlı'nın bölgeden çekilmesiyle birlikte bölgede belli etnik unsurların hakimiyetleri esasına göre şekillenen devletlerin ve devletçiklerin ortaya çıkması pek çok problemi de beraberinde getirdi.

Özellikle Sırpların bölgede güçlü bir hakimiyet kurma ve diğer etnik toplulukları sömürme anlayışları yıllardan beridir Kosova'da da önemli acıların yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu acıların en önemli sebebi ise insanların sırf etnik kimliklerinden ve inançlarından dolayı horlanmaları, aşağılanmaları, ikinci sınıf insan muamelesine, baskıya ve zulme maruz bırakılmalarıdır.

Kosova aslında İslam aleminin uzun yıllardan beri kanayan yaralarından biridir. Ancak son zamanlarda Sırp zulmünün bu beldeyi iyice kuşatması üzerine bu mesele dünya kamuoyunun gündeminde daha çok yer almaya başladı.

1991'de Yugoslavya'nın dağılmasıyla beş bağımsız cumhuriyet kurulmasına rağmen, Kosova'da önder konumunda olan bazı kesimlerin pasif davranışı ve halkı barış yoluyla amaca ulaşma gibi senaryolarla oyalamaları sonucu Kosova bağımsızlığını kazanamadı. Ancak Kosova'daki özelde Arnavut kökenliler genelde tüm Müslümanlar sürekli Sırp baskı ve dayatmalarıyla karşı karşıya kaldılar. 27 - 28 Şubat 1998'de Sırp askerinin ve polislerden onlara yardımcı olanların Kosova'nın Drenitsa bölgesine saldırarak, onlarca Arnavutu öldürmesi bölgede sıcak çatışmaların başlamasına yol açtı.

Daha sonra Sırpların zulüm ve işkencelerini tam anlamıyla bir katliama dönüştürmeleri Kosova'da ciddi bir insanlık dramının yaşanmasına yol açtı. Ama yaşanan bu önemli olaylara maalesef dünya sessiz kalmayı tercih etti. Olayların katliam boyutlarına ulaşmasıyla biraz sesini yükseltmek zorunda kalan Avrupa görünüşte Kosova meselesiyle ilgileniyormuş havası estirmesine rağmen oradaki kan ve gözyaşının durması için söze gelir bir adım atmadı. NATO yetkililerinin: "Sırp'lara tanıdığımız şu kadar süre içinde sorunun çözümü için girişimde bulunmazlarsa askeri müdahalede bulunabiliriz" şeklindeki göstermelik açıklamalarının ardından Sırpların çekiliyormuş görünümü vererek masa başı görüşmeleriyle olayı geçiştirmeleri, NATO yetkililerinin olaya yaklaşımlarının esip de yağmayan hafif rüzgarlardan farklı olmadığını ortaya çıkardı.

İşin gerçeğinde Avrupa Birliği, NATO ve ABD, Kosova meselesinin kendi kontrolleri dışında bir mecraya doğru akmasını önlemek amacıyla tümüyle olayın dışında kalmak istemiyorlar. Meseleye gerçekçi ve kalıcı bir çözüm bulmak için çaba sarf etmekten ziyade Sırp zulmünün mağdur ettiği insanların tamamen kendi kucaklarına oturmalarını sağlamak için zemini ve şartları hazır hale getirmek istiyorlar. Bu arada uzaktan kumanda edebilecekleri bazı tipleri de hadisenin tam merkezine oturtmak için biraz zamana ihtiyaç olduğunu düşünüyorlar.

Biz bu dosyamızda sizlere Kosova hakkında ayrıntılı bilgiler verecek, Kosova dramını değişik boyutlarıyla gözler önüne sermeye çalışacağız.

Kosova Hakkında Genel Bilgiler

Yugoslavya Federasyonu dağılmadan bir süre öncesine kadar altı cumhuriyetle iki özerk bölgeden oluşuyordu. Cumhuriyetler: Sırbistan, Bosna - Hersek, Slovenya, Hırvatistan, Karadağ ve Makedonya; özerk bölgeler ise Voyvodina ile Kosova'ydı. 1989'da Kosova'nın özerk statüsü kaldırılarak tamamen Sırbistan'a ilhak edildi. 1991'de Yugoslavya Federasyonu dağılma sürecine girdi ve Slovenya, Hırvatistan, Makedonya ve Bosna - Hersek bağımsızlığını ilan etti. Sırbistan ile Karadağ ise Yeni Yugoslavya Federasyonu'nu oluşturdu. Kosova, özerk statüsü kaldırılmış olduğundan bu kurulan yeni federasyonun sınırları içinde ve Sırbistan Cumhuriyeti'nin bir parçası olarak kaldı.

Coğrafi konumu: Kosova, kuzeyden ve doğudan Sırbistan, kuzeybatıdan Yeni Yugoslavya Federasyonu'nun ikinci üyesi Karadağ tarafından kuşatılmış durumdadır. Güneyinde Makedonya, batısında ise Arnavutluk bulunmaktadır. Bu durum dolayısıyla Sırp zulmünden kaçan Kosovalılar Arnavutluk ve Makedonya'ya sığınmaktadırlar. Bu iki ülkenin Kosova meselesi karşısındaki tutumlarından aşağıda söz edeceğiz.

Nüfusu, dini ve etnik yapısı: Kosova'nın nüfusu yaklaşık iki milyonu bulmaktadır. Bu nüfusun yaklaşık % 90'ı Müslümandır. Müslümanların da % 80'ini Arnavutlar oluşturmaktadır. Müslümanların geriye kalan kısmının büyük çoğunluğu Türk, az bir kısmı Çingene asıllıdır. Müslüman olmayanların çoğunluğu Sırp asıllıdır. Sırp asıllılar buraya genellikle sonradan yerleştirilmişlerdir. Bu itibarla kırsal alanda Sırp asıllılara pek rastlanmaz. Sırplar başkent başta olmak üzere büyük şehirlerde ikamet etmektedirler.

Başkenti: Kosova eski Yugoslavya Federasyonu'nun dağılmasından kısa bir süre öncesine kadar özerk olduğundan resmen tanınmış bir başkenti bulunuyordu. Burası da Priştine'ydi. Ancak daha sonra özerkliği kaldırıldığından Priştine'nin bugün resmiyette bir başkent özelliği bulunmamaktadır. Ancak Priştine yine de Kosova bölgesinin bir merkezi durumundadır. Halk bu şehri bir merkez olarak tanıdığı gibi, devletin bölgeyle ilgili önemli daireleri, askeri merkezleri ve eğitim kurumları bu şehirde bulunmaktadır. Priştine'nin nüfusu yüz bin civarındadır. Başkent Priştine birbirinden çok farklı özelliklere sahip iki bölümden oluşmaktadır. Sırpların oturduğu yeni bölgesinde modern hizmetlerle donatılmış ve çok katlı apartmanların bulunduğu siteler dikkati çekerken, Müslümanların yoğun olduğu kesimde genellikle bir veya iki katlı eski binalar ya da yeni gecekondular dikkati çeker. Bu kesim altyapı hizmetlerinden de mahrumdur.

Ekonomik durumu: Kosova, Sırpların maksatlı politikaları sebebiyle ekonomik yönden geri bırakılmış bir bölgedir. Bölgenin kırsal kesiminde oturan Müslümanlar genellikle tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar. Şehirlerde Müslümanlar arasında işsizlik hakimdir. İşsizlik yüzünden başkent Priştine'nin parklarını, cami bahçelerini boş dolaşan insanlar doldurur. İşsizlik doğal olarak beraberinde fakirliği getirmektedir. İşsizler ordusunu oluşturanlar sadece vasıfsız elemanlar değildir. Çok sayıda üniversite mezunu da, Sırp yönetiminin maksatlı uygulamaları yüzünden iş bulamamakta, iş bulabilenlerin birçoğu da daha sonra işten atılarak işsizler ordusuna dahil edilmektedir. Bundan dolayı Müslümanlar arasında fakirlik oranı yüksek, gelir düzeyi düşüktür. Ancak Sırp yönetimi bu konudaki gerçek bilgileri ve istatistikleri açıklamaktan kaçınmaktadır.

Stratejik durumu: Dünyanın değişik yörelerine dağılmış durumdaki Arnavutların en yoğun olarak yaşadıkları bölge Balkanların güney kesimidir. Bu bölgede 6 milyona yakın Arnavutun yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu kitle üç ayrı ülkeye yayılmıştır: Arnavutluk, Makedonya ve Yugoslavya. 3,9 milyon nüfusa sahip olan Arnavutluk'ta halkın % 95'ten fazlası Arnavuttur. İki milyon iki yüz bin nüfusa sahip olan Makedonya'da sekiz yüz bin civarında Arnavut bulunmaktadır. Bu sayıyla Arnavutlar, Makedonya nüfusunun % 35'ini oluşturmaktadırlar. Yugoslavya sınırları içinde yaşayan Arnavutlar ise genellikle Kosova'da toplanmışlardır. Bu bölgede ise Arnavutların sayısı etnik oranlarla ilgili olarak verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı üzere yaklaşık 1,4 milyonu bulmaktadır. Arnavutlar sadece Kosova'da değil Makedonya'da da etnik ayrım politikasına ve haksızlığa maruz kalmaktadırlar. Bu yüzden bölgede yaşayan Arnavutlar arasında tüm Arnavutların tek bir devlet çatısı altında birleştirilmesi gerektiği düşüncesi etkilidir. Bu düşüncenin en çok etkisini gösterdiği bölge ise Kosova'dır. Bu açıdan Kosova bölgede büyük bir Arnavut devletinin kurulması konusunda önemli bir stratejik konum arz etmektedir. Arnavutların tek bir devlet çatısı altında bir araya gelmelerine ise Batı ülkeleri, NATO ve bölge ülkeleri içinde böyle bir gelişmeden birinci derecede etkilenecek olan Makedonya karşı çıkmaktadır. Batı'nın ve NATO'nun Kosova dramına duyarsız kalmasında bölgedeki tüm Arnavutların tek bir devlet çatısı altında birleşebilecekleri endişesinin önemli rolü olduğunu söyleyebiliriz.

Dini durumu: Kosova halkının % 90'ının Müslüman, onların da % 80'inin Arnavut olduğunu söylemiştik. Arnavutluk Arnavutları arasında yaklaşık % 30 oranında hıristiyan, % 20 - 25 oranında da bektaşi bulunmakla birlikte Kosova Arnavutlarının tamamına yakını Müslümandır. Ancak Kosova Müslümanları dini bilgi ve bilinç yönünden Makedonya Arnavutlarından geri durumdadırlar. Bunun bizim gördüğümüz kadarıyla dört önemli sebebi var: Birincisi bu bölgedeki Arnavutların sürekli etnik ayrımcılığa tabi tutulmaları, kendilerine yönelik baskı ve şiddette özellikle etnik kimliklerinin hedef alınmasıdır. İkinci sebep birtakım dış güçlerin Arnavut milliyetçiliğini temel felsefe ve anlayış olarak benimsemiş olan İbrahim Rugova'yı dünyaya Kosova Arnavutlarının lideri olarak lanse etmeleri ve Kosova meselesiyle ilgili olarak onu kendilerine muhatap almalarıdır. Bu tutum doğal olarak Kosova Arnavutlarını, Rugova'ya yaklaşmaya, sorunlarını dış dünyaya taşıma konusunda onu bir sözcü gibi görmeye zorlamıştır. Bu zorlama ise Rugova zihniyetinin propaganda ve etkinlik gücünü artırmıştır. Üçüncü sebep ise Kosova Arnavutlarının büyük çoğunluğunun, kurtuluşu Balkanlar'daki tüm Arnavutların birleşerek tek bir devlet çatısı altında bir araya gelmekte ve bölgede kendilerini hedef alan tüm baskıcı tutumlara bu devlet vasıtasıyla karşı koymakta görmeleridir. Dördüncü sebep ise bu bölgedeki Müslümanların İslam'ı yeterince bilmemeleri, özellikle Eski Yugoslavya Federasyonu döneminde uygulanan baskılar yüzünden İslam'ın itikadi ve ameli boyutu hakkında büyük ölçüde cahil bırakılmış olmalarıdır. Fakat bu arada şunu da belirtelim ki, Kosova Müslümanları arasında Arnavut milliyetçiliğinin etkin olması kitle tabanının İslami duyarlılığını fazla yıpratmamıştır. Halk yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı Arnavut milliyetçiliğine ilgi duysa da, İslam'ı öğrenme ve yaşama konusundaki gayreti de günden güne artmaktadır. Özellikle son dönemde fiili mücadeleden yana olan Kosova Kurtuluş Ordusu'nun İbrahim Rugova hareketine alternatif güç olarak ortaya çıkmış olmasının da olumlu etkileri olmaktadır. Kosova Kurtuluş Ordusu'nun homojen yapıya sahip ve tümüyle İslami duyarlılığı öne çıkaran bir cihad hareketi olduğunu söylemek şimdilik zor. Ama buna açık olduğunu, bilhassa gençleri İslami yönden bilgilenmeye yönelttiğini söyleyebiliriz.

Kosova Sorununun Genel Bir Tahlili

Bilindiği üzere Kosova bugünlerde oldukça önemli gelişmelere şahit oluyor. Sırplar, Bosna - Hersek'te yaptıklarına benzer bir şekilde Kosova'da da bir soykırım gerçekleştirmeye çalışıyorlar.

Bugün sıcak bir döneme giren Kosova meselesini hem dahili hem de harici yönden tahlil etmek gerekiyor. Dahili açıdan baktığımızda meselenin merkezinde Arnavutlar görünmektedir. Çünkü bölgede zulüm özellikle Arnavutlar üzerinde yoğunlaşıyor. İşin gerçeğinde Sırpların zulüm ve şiddeti sadece Arnavutlara değil Müslümanların tümüne yöneliktir. Bosna - Hersek'te yapılan zulüm onların gerçekte Müslümanları hedef aldıklarını belgelemektedir. Çünkü onların düşmanlıkları sadece etnik ayrımcılığa dayanıyor olsaydı Bosna - Hersek halkıyla bir sorunlarının olmaması gerekirdi. Zira kendilerine Boşnak denen halk etnik olarak Sırplarla aynı kökene dayanmaktadır. Boşnakça denilen dilleri de Sırpçaya çok yakındır. Ancak Sırpların Bosna - Hersek'te yıllar süren bir savaş sürdürdükleri ve insanlık tarihi açısından utanç verici katliamlar gerçekleştirdikleri biliniyor. Bugün Kosova'da zulümlerini Arnavutlar üzerinde yoğunlaştırmalarının en önemli sebebi hedefi teke indirmeye çalışmaktır. Bu amaçla bölgede yaşayan Türklerle işbirliği içine girmeye kalkıştılar. Ancak Türkler onların bu oyunlarına gelmediler.

Sırpların baskı ve şiddetlerini özellikle Arnavutlar üzerinde yoğunlaştırmalarının en önemli sebeplerinden biri de Arnavutların bölgede bir birlik oluşturma ve bütün bölge Arnavutlarını tek çatı altında toplayacak tek devlet kurma hedeflerinin olmasıdır. Sırplar bu hedefi kendi açılarından ciddi bir tehdit olarak görüyor, dolayısıyla Arnavutların bölgede güç kazanmasına ve kendi aralarında iş birliği içine girmelerine engel olmaya çalışıyorlar.

Meselenin dahili yönüyle ilgili bir konu da Sırpların zulümlerini Arnavut kökenliler üzerinde yoğunlaştırmalarını bazılarının, kendi kavmiyetçi ideolojilerini halka kabul ettirebilmek için malzeme olarak kullanmaları yani istismar etmeleridir. Bununla kastettiğimiz tabii ki Arnavut kavmiyetçiliğidir. Oysa meseleye kavmiyetçi bir anlayışla değil ümmet bilinciyle yaklaşılması daha kalıcı ve istikrarlı çözümler getirilmesine vesile olur. Bugün Batı toplumlarının ve ülkelerinin kendi aralarında global bir yapı oluşturabilmek için çok basit ortak yönlerini bile değerlendirdiklerini görürken Müslüman toplumları birbirine bağlamada en büyük fonksiyon icra edecek inanç bağının ihmal edilerek etnik kimliklerin öne çıkarılması hiç de akıllıca bir yaklaşım değildir. Ayrıca bugün İslam aleminin içinde bulunduğu zilletin en önemli sebebi parçalanmışlık, parçalanmışlığın en önemli sebebi ise kavmiyetçilik fitnesidir. Bugün Kosova meselesiyle ilgili olarak sahnede görünenler içinde Arnavut kavmiyetçiliğini en çok öne çıkaran lider ise Demokrat Parti'nin başkanı İbrahim Rugova'dır. Rugova'nın kimlik ve zihniyetinden aşağıda daha ayrıntılı olarak söz edeceğiz. Ancak Kosova cumhurbaşkanı olarak lanse edilen Rugova'nın İslam karşıtı, laik ve Batıcı tutumuyla tanınan biri olduğunu hatırlatmakta yarar görüyoruz.

Meselenin dahili yönünün önemli bir cephesini de Kosova Kurtuluş Ordusu oluşturmaktadır. Yukarıda sözünü ettiğimiz Rugova genellikle masa başı çözümlerden yana bir tavır izlediğinden veya bu tavrıyla öne çıktığından basın yayın organlarınca genellikle "Kosova'nın Gandi'si" olarak nitelendirilmektedir. Ancak Kosova Kurtuluş Ordusu askeri çözümden yana bir tavır ortaya koydu. Bu yüzden Rugova'yla bu teşkilatın yolları ayrıldı. Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK)'nun, mensupları açısından karma bir yapıya sahip olduğunu ancak genel yapıda İslami bir duyarlılığın etkin olduğunu sanıyorum. Rugova'yla UÇK'nın yollarının ayrılmasında bu duyarlılığın da belli bir etkisi olabilir. Ama zaman içerisinde İslami bilinçlenmenin daha etkili olacağını söylemek mümkün. Nitekim Bosna - Hersek'teki cihadın da oradaki çarpışmalara katılanların İslami yönden bilinçlendirilmelerinde önemli rolü olmuştur.

Kosova meselesinin harici yönüyle ilgili olarak özetle şunları söylemek mümkün: Arnavutluk yönetimi Kosova davasını ulusal bir dava olarak gördüğünden sahip çıkma zorunluluğu duyuyor. Kosova'nın en önemli bir kapısı olan Makedonya, Arnavutların bölgede belli bir güç oluşturmasını istemiyor. Bu yüzden her ne kadar Kosovalı mültecilere kapılarını açıyorsa da Kosova'nın bağımsız olmasını yahut Arnavutluk'la birleşmesini istemiyor. Balkan ülkeleri üzerinde hala belli bir etkinliği olan Rusya'nın Yugoslavya'ya sahip çıktığı bu yüzden uluslararası platformda Yugoslavya'ya baskı niteliği taşıyan uygulamaların önüne geçtiği biliniyor. ABD ve Avrupa'nın tavrı ise samimiyetten uzak bir oyalama politikasının ötesine geçmiyor. Aşağıda bu konularda daha ayrıntılı bilgiler vereceğiz

Kosova'nın birçok yönden; Bosna-Hersek'in iç savaş esnasında karşı karşıya kaldığı durumdan daha zor durumda olduğunu dile getirmek zorundayız. Çünkü Bosna - Hersek'te iç savaş başladığında, dağılmış olan Yugoslavya Federasyonu'nun Sırbistan ve Karadağ cumhuriyetlerini bir araya getiren Yeni Yugoslavya, Bosna - Hersek'teki olaylara doğrudan askeri müdahalede bulunma hakkını kendinde göremiyordu. Sadece oradaki Sırp isyancılara silah ve lojistik destek veriyordu. Ancak Kosova'yı kendi topraklarından bir parça ve kendi yönetiminde bir bölge, oradaki bağımsızlık mücadelesini de bir terör olarak nitelendiriyor ve o bölgeye istediği kadar asker sevk edebiliyor.

İkinci olarak, Kosova'nın hemen yanı başındaki Makedonya'da da genelde Müslümanlara özelde Arnavutlara baskı var. Bu baskı yüzünden bu ülkede geçtiğimiz yıllarda önemli gerginlikler ve bazı çatışmalar yaşandı. Makedonya yönetimi, Arnavutların bölgede bir güç birliği oluşturmalarının kendi aleyhine olacağını düşündüğünden Makedonya Arnavutlarının Kosova halkına yardımcı olmalarını sürekli engellemeye çalışacaktır. Makedonya sadece Sırp zulmü dolayısıyla yurtlarını terk etmek zorunda kalan mülteci durumundaki Arnavutlara insani yardım ulaştırılmasına fırsat vermektedir ki bunu da bazı siyasi ve ekonomik çıkarları sebebiyle yapmaktadır.

Kosova halkına doğrudan destek verilmesine imkan sağlayacak tek sınır ülkesi Arnavutluk'tur ki, bu ülke de bir iç savaştan çıkmış olduğundan bazı dezavantajları bulunmaktadır. Ayrıca Sırplar, Arnavutluk üzerinden insan gücü desteği sağlanmasına fırsat vermemek için Kosova - Arnavutluk sınırını sıkı bir denetim altında tutmaya çalışmaktadırlar.

Kosova'nın Arnavutluk ve Makedonya dışındaki bütün sınırları Yeni Yugoslavya tarafından çevrildiğinden başka bir yoldan buraya destek verilmesi mümkün değil.

Ayrıca Aliya İzzetbegoviç, İslami hassasiyeti, davaya bağlılığı ve ciddiyeti açısından Bosna - Hersek Müslümanları için önemli bir şahsiyet ve birleştirici bir liderdi. Yani Bosna - Hersek Müslümanları için bir şanstı. Aynı şeyleri İbrahim Rugova için söylemek mümkün değil.

Sırpların, Kosova'daki bağımsızlık ruhunu öldürmek ve oradaki Müslümanları bütünüyle ikinci sınıf vatandaşlık muamelesine razı etmek için saydığımız şartları değerlendirmeye çalıştıklarını sanıyoruz.

Bu gibi olumsuzluklarla karşı karşıya olan Kosova halkına en büyük desteği Müslüman kamuoyu verecektir. Kamuoyunun bu meseleye duyarlı davranması yönetimleri de meseleyle ilgilenmeye ve Sırp yönetimine karşı diplomatik baskı yollarını kullanmaya zorlayacaktır.

Amerika'nın ve Avrupa ülkelerinin Bosna - Hersek meselesinde önce oyalama politikası izlediklerini daha sonra milyonlarca Müslümanın yurdunu terk etmek zorunda kalması, binlercesinin şehid edilmesi neticesinde bellerini doğrultmalarının hayli zor olacağını, siyasi otoritede Sırplara ve Hırvatlara da önemli yer vermek zorunda kalacaklarını anlamalarından sonra müdahale ettiklerini gördük. Avrupa ülkeleri, Avrupa'da bir Müslüman otoritenin ortaya çıkmasını istemediklerinden Kosova konusundaki tavırlarının da aynen Bosna - Hersek meselesinde olduğu gibi samimiyetten uzak kaldığını sanıyoruz.

Makedonya'daki Hayır Başağı Derneği'nin başkanı ve çok değerli bir dostumuz olan Ziya Abdiu ile Bosna - Hersek'teki savaşın sonlarına yaklaştığı sıralarda yaptığımız bir görüşme esnasında Kosova meselesini de sormuştuk ve bize şu cevabı vermişti: "Sırplar Slovenya'nın bağımsızlık isteklerine silahla karşılık verdiler ve burada bir savaş başladı. Slovenya'da savaş bitti hemen arkasından Hırvatistan'da bir savaş başladı. Hırvatistan'daki savaşın bitmesinin hemen arkasından da Bosna-Hersek'te savaş başladı. Bosna-Hersek'teki savaşın da önümüzdeki ay içinde biteceği söyleniyor. Bosna-Hersek'teki savaşın bitmesinin ardından silahlarını Kosova ve Sancak Müslümanlarına çevirecekleri kesindir. Üstelik onlar Kosova'da işlerinin daha da kolay olacağını düşünüyorlar. Çünkü Bosna-Hersek'te Müslümanlar, Sırplar ve Hırvatlar karışık halde yaşıyorlardı. Dolayısıyla hedef belirlemekte bazen güçlük çekiyorlardı. Kosova'da ise halkın % 90'ı Müslüman. Dolayısıyla ne tarafa ateş etseler, nereye bomba atsalar Müslümanların hedef olacağını düşünüyorlar.

Ayrıca BM teşkilatının "barış gücü" adı altında Makedonya'ya 760 asker göndermesi de bu konuda bir sinyaldir. Makedonya'da savaş yokken BM'nin buraya asker göndermesinin başka bir izahı olamaz. İşin asıl ilginç tarafı ise bu askerlerin Arnavutluk - Makedonya sınırına yerleştirilmesidir. Şu anda Arnavutluk ile Makedonya arasında herhangi bir sürtüşme yokken BM tarafından Arnavutluk - Makedonya sınırına asker yerleştirilmesini nasıl izah edebilirsiniz? Bunun tek izahı vardır: BM, Sırpların Kosova'da savaşı başlatmaları durumunda Arnavutluk - Makedonya sınırını kapatarak Kosova Müslümanlarına yardım etmek isteyen Arnavutluk vatandaşlarının bu sınırı geçmelerini önlemek için hazırlık yapmaktadır.

Ancak Kosova'daki Müslüman kardeşlerimiz öldürülürken biz Makedonya'da öyle oturacak değiliz. Bunun yanı sıra Kosova halkının çoğunluğu Arnavuttur. Dolayısıyla Arnavutluk hükümeti Sırpların Kosova'ya saldırmaları durumunda kendisinin bu halka yardım edeceğini bildiriyor. Bütün bu sebeplerden dolayı Kosova'da başlatılacak bir savaş bütün bölgeyi saracaktır.

Sırpların Kosova'da savaş başlatmaları durumunda Arnavutluk bir Pakistan görevi görecektir. Yani Afganistan Müslümanları açısından Pakistan'ın fonksiyonu ne idiyse Kosova Müslümanları açısından da Arnavutluk'un fonksiyonu o olacaktır.

Bunun yanı sıra birbiri peşinden değişik cephelerde savaşmak zorunda kalan Sırp askerleri de artık moral bakımından iyice yıprandı. Bu yüzden Kosova cephesinin Sırpları epey zorlayacağına inanıyoruz. Ancak bizi endişeye sokan husus buralarda yaşayan Müslümanların silah bakımından zayıf olmalarıdır. Müslümanlar gerek maddi imkanlarının yeterli olmaması ve gerekse üzerlerinde ağır bir baskı olması sebebiyle silah temin edemiyorlar."

İstanbul'da gerçekleştirilen Balkan Halkları Konferansı'nda da Kosova meselesiyle ilgili olarak gerçekten önemli ve ciddiye alınması gereken bilgiler verilmişti. Büyük bir ilgiyle izlediğim bu konferansta Kosova meselesiyle ilgili olarak verilen bazı bilgileri aktarmakta yarar görüyorum.

Makedonya Demokratik Refah Partisi başkan yardımcısı Sami İbrahimi, Kosova konusunda şunları söylemişti: "Kosova işgal altındadır. Sırplar Kosova'yı bloke ettiler. Kosovalılar en temel ihtiyaçlarını bile zorla elde edebiliyorlar. Onlara hayvan muamelesi yapılıyor. Sırplar Kosova'da bütün insanlara zulümle muamele ediyorlar. Kosova savaşa hazır değil. Biz savaş istemiyoruz. Kosova meselesi barışla çözülmeli. Kosova'nın % 80'i Arnavuttur. Avrupa'nın yaptığı; bir maçın sonucunu vermek gibi ölü sayılarını vermek dışında bir şey değildir. Sırplara savaş suçluları yaftasını yapıştırmak yetmez. Onlar Sırpları havaalanlarında kırmızı halılar üzerinde karşılıyorlar."

Makedonya Reisu'l-Uleması da şöyle demişti: "Kosova bugün Sırp işgali altındadır. Avrupa ya bu işgalin son bulması için çalışmalı ya da sonucun vebalini üstlenmelidir. Müslümanların selam ifadeleri bile onların barışçı olduklarının göstergesidir."

İbrahim Rugova Kimdir?

Türkiye'de Kosova'daki halk hareketi gündeme getirilince ilk akla gelen isim İbrahim Rugova oluyor. Ben Kosova'yı ziyaret ettiğimde bu şahıs ve onun liderliğini yaptığı Demokrat Parti hakkında bazı bilgiler almıştım. Bu şahıs İslam bilincinden uzak bir Arnavut kavmiyetçisi. Ama ne yazık ki birtakım siyasi oyunlar neticesinde bu kişi karizmatik şahsiyet haline getirildi ve Kosova halkının bağımsızlık mücadelesinin lideri olarak dünyaya lanse edildi. Kosova'da güvendiğimiz bazı Müslümanlardan, İbrahim Rugova'nın: "Bizim Avrupa'ya iltihak etmemiz konusunda İslam bir engel teşkil ediyor. Şu halde İslam'ı bırakarak Avrupa'ya iltihak edelim" diye bir söz sarf ettiğini duymuştum. Rugova'nın yakın çevresindeki Arnavut kavmiyetçileri arasında İslam'ın Arnavutların gerçek dini olmadığını, Türkler tarafından zorla kabul ettirildiğini iddia edenlerin bulunduğunu da duymuştum. Bilinçli Müslümanlar Rugova'yı ve partisini desteklemiyorlar. Ama birtakım uluslararası güçlerin ve Avrupa'nın işine geldiğinden dolayı karizmatik şahsiyet haline getirildiğinden yeterli İslami bilince sahip olmayan veya Rugova'yı yeterince tanımayıp onu bağımsızlık mücadelesinin lideri gibi gören kitleler destekleyebiliyorlar.

Rugova'nın arkasında kalabalık bir kitlenin oluşmasında birkaç önemli etken var: Birinci olarak Kosovalı Arnavutların çoğu Sırp zulmü karşısında ancak toplu direnişin sonuç vereceğine dolayısıyla tek bir liderin arkasında ve aynı safta birleşerek topluca mücadele etmek gerektiğine inanıyor. Bugün için Rugova adeta ulusal bir lider haline getirildiğinden dolayı da onun peşinden sürükleniyor. İkinci olarak Kosova halkı Tito zulmü döneminde diğer Yugoslavya Müslümanları gibi İslami eğitimden mahrum bırakıldı. Şimdi de Sırp kavmiyetçiliği anlayışına dayalı bir zulümle karşı karşıya. Etnik üstünlük anlayışına dayalı zulüm ise kavmiyetçilik damarlarının kabarmasına yol açıyor. Bundan dolayı Kosova halkının bir bölümü daha yeterince İslami bilince kavuşamadan kavmiyetçiliğin etkisinde kalmış. Üçüncü olarak Kosovalılar yalnız başlarına Sırp zulmü karşısında bir şey yapamayacaklarını düşündüklerinden Arnavutluk'la işbirliği ve dayanışma içinde olunması gerektiğini düşünüyorlar. Arnavutluk ise Rugova'yı destekliyor. Dolayısıyla siyasi şartlar Kosovalıları Rugova'nın arkasında toplanmaya itiyor. Ancak Rugova'nın Filistin'deki Arafat'ın bir kopyası olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden onun tavırlarına ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. Çünkü İslami bilinç ve yaşayıştan uzak olanların nerede ne yapacakları bilinemez.

Resulullah (s.a.s.): "Mü'min aynı delikten iki kere ısırılmaz" diye buyuruyor. İslami basiret ve hassasiyet bu dikkati gerektirir. Bilindiği üzere son yüzyılda İslami amaçlı bağımsızlık ve kurtuluş mücadelelerinin güdük kalmasının en önemli sebebi birtakım siyasi oyunlarla sahaya çıkarılan ancak o bağımsızlık mücadelelerini verenlerin değerlerinden uzak kalan liderler olmuştur.

Türkiye Kosova Olaylarının Neresinde?

Kosova meselesinin çözümü açısından Türkiye'deki yönetimin izleyeceği tutumun da önemli ve etkin rolü olacaktır. Çünkü Balkanlar'daki Müslüman halkların Türkiye'yle yakın ilişkileri ve irtibatları var. Ayrıca Türkiye'nin Balkanlar'daki herhangi bir Müslüman halka siyasi yönden destek vermesi bile o halka cesaret kazandıracak, bağımsızlık ruhunu daha da canlandıracak, direniş gücünü artıracaktır. Ancak ne yazık ki Türkiye'deki mevcut yönetimin Kosova meselesi konusunda oldukça pasif ve çekingen davrandığını görüyoruz. Dışişleri bakanı İsmail Cem, Kosova'da sıcak olayların başladığı günlerde Yeni Yugoslavya'nın başkenti Belgrad'ı ziyaret ederek Sırp yetkililerle görüştüğü halde Kosova'yı ziyaret etmekten ve Kosova meselesiyle ilgili aktif bir siyaset ortaya koymaktan çekindi. Bundan dolayı Yugoslavya'nın basın yayın organları İsmail Cem'in ziyaretini kendi yararlarına bir propaganda malzemesi olarak değerlendirmeye çalıştılar. Belgrad'ın en büyük gazetesi Politika, Cem'in ziyaretiyle ilgili haberinde: "Türkiye, barışın Yugoslavya'nın sınır bütünlüğü içinde sağlanmasını destekledi" ifadesine yer vererek adeta, Kosovalıların bağımsızlık davalarına Türkiye'nin taraftar olmadığı imajı vermeye çalıştı. Vecerne Novosti adlı bir Sırp gazetesi de, İsmail Cem'in: "Kosova sorunu Yugoslavya'nın sınır bütünlüğü içinde çözülmelidir" sözlerini özellikle vurgulayarak verdi. Türkiye'deki mevcut hükümetin Kosova konusundaki pasif tutumu içerde de tenkitlere ve tartışmalara yol açıyor.

NATO ve Kosova

NATO'nun Sırp zulmü karşısındaki genel tutumunu Bosna - Hersek meselesiyle ilgili gelişmeler karşısında izlediği tavırdan biliyoruz. Bundan dolayı Kosova meselesiyle ilgili olarak zaman zaman, müdahale edebileceği açıklamalarıyla dışa yansıtılan göstermelik tavrı da bize pek inandırıcı ve samimi gelmedi. Bundan önce Bosna - Hersek'te de benzer tavırlar sergilenmiş ama Sırpların zulümlerinin, katliamlarının önüne geçilmesi için söze gelir bir adım atılmamıştı. Yapılan girişimler çoğunlukla meselenin insani boyutundan kaynaklanan propaganda yönünün değerlendirilmesinden ibaret kalmıştı. Aynı şeyin Kosova için de geçerli olduğunu sanıyoruz.

Bugün Kosova'da bir gerilla savaşı yaşanıyor. Bu itibarla NATO, Sırp zulmünün önüne geçme konusunda samimiyse birinci derecede bu topraklarda bağımsızlık ve hak mücadelesi veren Arnavut Müslümanları silah yönünden desteklemesi gerekir. Çünkü uçaklarla yapılacak saldırıların etkisi geçici olacaktır. Üstelik hava saldırılarından sadece Kosova topraklarını işgal altında tutan Sırplar değil aynı zamanda Müslüman halk da zarar görecektir. Belki hava saldırılarının silahsız halk üzerindeki tesiri daha fazla olacaktır. Dolayısıyla Sırp askerlerinin ilerleyişinin ve Kosova'daki masum halka zulmetmelerinin önüne geçilebilmesi için birinci derecede onlara karşı direnen silahlı güçlere destek verilmesi gerekmektedir. Üstelik hava saldırılarına yapılacak masraf, söz konusu gerilla güçlerinin desteklenmesinde değerlendirilse çok daha etkin sonuçlar alınması mümkündür.

İkinci derecede Sırp zulmünden dolayı yurtlarını terk etmek zorunda kalan Kosovalı mültecilere sahip çıkılması, onlara yardımda bulunulması gerekmektedir. Ancak gördüğümüz kadarıyla bu mültecilere gereği gibi sahip çıkılmamakta, bu insanlar çok zor şartlarda kendi hallerine terk edilmiş bulunmaktadırlar.

Hal böyleyken NATO'nun şimdiye kadar Sırplara yönelik müdahale tehditlerinin hiçbirinin arkasında durmamasının ve Sırplara sürekli mühlet vermesinin onları cesaretlendirdiğini sanıyoruz. Bu durum başta da söylediğimiz üzere NATO'nun, Bosna - Hersek konusunda olduğu gibi Kosova meselesinde de tam anlamıyla bir oyalama politikası izlediğini gözler önüne seriyor.

Kosova Meselesinin Çözümüyle İlgili Düşünceler

Kosova Müslümanları arasında meselenin çözümüyle ilgili değişik düşünceler var. Fakat Müslüman halkın geneli çözümün ancak Kosova'nın bağımsızlığa kavuşmasıyla mümkün olabileceğine inanıyor. Çünkü Sırp zulmü altında Kosova halkının hürriyet ve huzura kavuşabileceğini kimse tahmin etmiyor. Arnavutların büyük çoğunluğu bölgedeki tüm Arnavutların tek bir bayrak altında toplanmasını, bunun için de Arnavutluk'la birleşmeyi istiyor.

Direnişin şekli konusunda da değişik eğilimler var. Bazıları fiili mücadeleyi, Sırp zulmünü bütün insanlığın gözleri önüne sermek için gereken her yola başvurmayı gerekli görüyor. Rugova'nın liderliğindeki Demokrat Parti ise pasif direnişi tercih ediyor.

Sırp yönetimi ise sık sık: "Kosova meselesi Sırbistan sınırları içinde halledilmeli" diyerek Kosova'nın bağımsızlığına asla müsaade etmeyeceğini vurgulamaya çalışıyor. Mevcut şartlarda Kosova halkının bağımsızlık davasını Sırbistan'a kabul ettirmek zor. Bu ancak Kosovalı Müslümanların fiili mücadelelerine dışarıdan destek sağlanmasıyla ve Sırbistan'a uluslararası bir baskı yapılmasıyla mümkün olabilir. Mevcut şartlarda ise böyle bir ihtimal yok. Ancak uluslararası baskı en azından Sırp yönetimini, Kosova halkının bazı haklarını kabul etmeye zorlayabilir.

Sonuç

Kosova'da Sırp saltanatı devam ettiği sürece bu bölgenin tam anlamıyla huzur ve sükuna kavuşması mümkün değildir. Çünkü Sırpların bölgedeki saltanatları etnik ayrımcılık ve baskı politikası üzerine kurulmuştur. Bölgenin kısmen de olsa bir istikrara kavuşabilmesi için en azından Yeni Yugoslavya yönetiminin buranın özerkliğini kabul etmesi zorunludur. Özerk statünün Sırp baskısından uzak şekilde korunabilmesi için de uluslararası veya bölgesel bir garantiye ihtiyaç var. Bu ikisi sağlandıktan sonra kurulacak özerk yönetimde bölgenin asıl sahipleri olan Müslüman halkın doğrudan katılımının gerçekleşmesi için her türlü dış etkiden ve dayatmadan uzak bir seçim yapılması gerekir.

Belki: "Bu nitelikte bir seçime "bağımsız (!)" İslam ülkelerinde bile fırsat verilmiyor, Sırp saltanatı altındaki Kosova'da mı fırsat verilecek?" denilebilir. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse Kosova halkının yaşadığı dramı aynen olmasa bile değişik versiyonlarıyla İslam coğrafyasının büyük bir bölümünün yaşadığını itiraf etmek zorundayız. İşte bundan dolayıdır ki zaten bu coğrafyada henüz aranılan hürriyet ortamı ve ancak bu ortamda gerçekleşmesi mümkün olan huzur ve sükun sağlanabilmiş değildir.

Kosova İslam aleminin kanayan yaralarından sadece biri. Bu mesele yukarıda ifade ettiğimiz şekilde bir çözüme kavuşturulsa bile bu yine pansuman yani geçici bir çözüm olacak. Zira İslam alemi bir beden Kosova ise bu bedenin bir organıdır. Bedenin tümünü birden etkileyen hastalıklar tedavi edilmeden organların münferiden tam anlamıyla sağlığa kavuşamayacağı kesindir.

Ama şunu da söyleyelim ki bedenin tümünü birden etkileyen hastalıkların çözüme kavuşturulamamış olması organlardaki yaraları ihmal etmeyi de gerektirmez. Çünkü beden organlarıyla birlikte ancak bütünlük arz eder.

***

Kosova'dan Eskimeyen Notlar

Tarih 30 Mart 1991 Cumartesi. Bir Ramazan günü! Makedonya'nın başkenti Üsküp'ten Kosova'ya doğru yola çıkıyoruz. Kosova gerçeğini görüntülemek ve Türkiye'ye dönüşte yayınlamak için fotoğraf makinamı da yanıma almak istiyorum. Ama arkadaşlarım uyarıyorlar: "Sen ne yapıyorsun? Kosova'daki Sırplar senin fotoğraf makinana el koyarlar. Üstelik senin bir gazeteci ve yazar olduğunu sezerlerse içeriye sokmayabilirler." Pasaportumun meslek bölümüne "Yazar (Writer)" yazdığından şüphelendikleri zaman pasaporta bakacak olurlarsa bunu hemen anlayacaklar. Derken arkadaşların tavsiyesine uyarak fotoğraf makinasını Üsküp'teki bazı arkadaşlara emanet ediyorum. Küçücük teybimi ise her şeye rağmen çantamın bir kenarına sıkıştırıp yanıma alıyorum. Çünkü Kosova meselesi benim için çok önemli ve oralarda birilerinden birtakım bilgiler almam gerekiyor.

Öğle saatlerinde Kosova'nın başkenti Priştine'ye varıyoruz. Priştine'nin ne tarafına dönseniz İslam medeniyetinin kokusunu alıyor, İslam tarihinin izlerini görüyorsunuz. Adım başı camiyle karşılaşıyorsunuz. Ama ne yazık ki Sırplar bu camileri sahipsizliğe terk edip, Müslümanların sahip çıkmalarına da fırsat vermediklerinden çoğunun tamire ve bakıma ihtiyacı var. Kosova'nın bütün köyleri de İslam medeniyetinin izlerini taşıyor. Hemen hemen her köyünde cami var.

Gittiğimiz gün ikindi namazını Priştine'nin tam merkezindeki Fatih camisinde kıldık. Cami tamamen dolduğu gibi birçok kişi de namazı dışarıda kılmak zorunda kaldı. Tito zamanında dine karşı yoğun bir savaş verilmiş olmasına rağmen insanların akın akın İslami hayata koştukları hissediliyordu. Fatih Camisi'nin hemen yanı başında Meşihat Dairesi (müftülük) binası var. İkindi namazından sonra oraya geçerek Meşihat Dairesi başkanı (müftü) Recep Boya'yla bir süre sohbet ettik.

Daha sonra müftülüğe bağlı ve şehrin biraz kenar bir semtinde yer alan Alaaddin Medresesi'ne geçtik. Medresede iftardan önce oruçla ilgili bir panel vardı. Panele ilgi gerçekten çok büyüktü. Salon tıklım tıklım dolmuştu. Birçokları iftar saatinin yaklaştığı o sıralardaki oruç yorgunluğuna rağmen ayakta paneli takip ettiler. Salon büyük olmasına rağmen paneli ayakta dinleyenlerin sayısı oturanların sayısından daha fazlaydı. İnsanlar Tito zamanında uygulanan din aleyhtarlığı dolayısıyla dinlerini yeterince öğrenememiş olmaktan kaynaklanan bir açlık ve susuzluk hissediyorlardı. Öyle ki bu açlık ve susuzluk onlara oruçtan kaynaklanan açlık ve susuzluğu unutturmuştu ve paneli sonuna kadar pür dikkat dinlediler. Fakat burada dikkatimizi çeken bir şey paneli dinlemeye gelenlerin çoğunluğunu orta yaşlıların ve orta yaşın üzerindekilerin oluşturmasıydı. Priştine İslam Meclisi'nin başkanı paneli pek duyuramadıklarından gençlerden gelenlerin az olduğunu söylüyordu. Bizim kanaatimize göre bir diğer sebep de gençler arasında İslami bilinçlenmenin henüz yeni başlamış olmasıydı. Orta yaşın üzerindekiler Tito zamanında zincire vurulmuş olan dini duygularını her şeye rağmen muhafaza ettiklerinden İslami bilgilenme imkanlarının kıymetinin farkındaydılar. Gençler ise bu konuda ileride de imkan ve fırsat bulabileceklerini düşünüyor gibiydiler.

Akşam iftarı Hacı Lütfi adında bir Müslümanın evinde yaptık. İftarda Meşihat Dairesi başkanı Recep Boya da bulundu. İftardan sonra misafir olduğumuz bir başka evde üniversiteli gençlerle sohbet ettikten sonra gece geç saatlerde tekrar Üsküp'e döndük.

Sırp zulmü o zaman da gayet belirgin bir şekilde kendini hissettiriyordu. Kendileriyle görüştüğümüz kişiler Sırp yönetiminin son zamanlarda 50 - 60 bin civarında Arnavut'u işten çıkardığını söylüyorlardı. İşten çıkarılanlar arasında üniversite hocaları ve doktorlar da vardı. Sırp yönetimi işten çıkarılan Arnavutların yerine Kosova'ya dışarıdan getirtilen Sırpları yerleştiriyordu. İşten çıkarılanlardan biri de bizi Kosova ziyaretimiz süresince hiç yalnız bırakmayan bir Sosyoloji öğretmeniydi. Bu öğretmen kendisiyle vedalaştığımızda ağlamıştı. Onun o ağlamasının yüreğimde bıraktığı iz hƒlƒ silinmiş değil.

Polis Müslümanların toplantılar, kültürel etkinlikler düzenlemelerine izin vermiyordu. Yukarıda sözünü ettiğimiz panel ise resmen tanınmış bir kurum olan Meşihat Dairesi'ne bağlı Alaaddin Medresesi tarafından düzenlendiğinden izin verilmişti.

Arnavutlar hastanelere gittiklerinde kendileriyle ilgilenilmiyordu. Çok sayıda kişi tutuklanmış ve birçoklarına da işkence yapılmıştı. Arnavutça eğitim veren okullar daha o zamandan kapatılmıştı. Örneğin biz gitmeden önce Tıp Fakültesi'nin bir Sırpça bir de Arnavutça eğitim veren bölümü varmış. Arnavutça eğitim veren bölümü o sıralarda kapatılmış ve öğrenciler kapıya atılmıştı. Arnavutlar nüfusun % 90'a yakınını oluşturdukları halde fakültelere bir Arnavut öğrenciye karşılık bir Sırp öğrenci alınıyordu.

Sırp yönetimi Kosova'da yaşayan Arnavut Müslümanlarla Türk Müslümanların arasına fitne sokmak amacıyla Türklerle, Arnavutlara karşı işbirliği yapmaya çalışıyordu. Ancak İslam bilincine sahip Türkler bu oyuna gelmiyorlardı. Bu arada Kosova'daki Türkler arasında İslami bilinçlenmenin iyi bir düzeyde olduğunu hatırlatmak istiyorum. Örneğin Priştine'de bana Kosova şehirlerinde en iyi İslami bilinçlenmenin Prizren'de olduğu söylenmişti. Prizren ise Türklerin kalabalık olduğu bir şehir.

Burada İslam ve iman kardeşliğinin ehemmiyeti gayet bariz bir şekilde karşımıza çıkıyor. Eğer bu kardeşlik bilinçli bir şekilde değerlendirilirse fitnecilerin oyunları boşa çıkıyor. Aksi takdirde kuru birtakım hesaplar uğruna fitnecilerin saldırı ve zulüm politikalarına alet olunuyor. Türkiye'deki birtakım etnik unsurları birbirine düşürmek isteyen fitnecilerin oyunları karşısında da İslam'ın kardeşlik bilincinin çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.

Dünden Bugüne Ne Değişti?

Bunlar bizim birkaç yıl öncesine ait intiba ve tespitlerimiz. Ancak biz oradan döndükten sonra da Kosova'yla irtibatımızı kesmedik. Bildiğimiz ve öğrendiğimiz kadarıyla o günden bugüne değişen belki zulmün dozajının biraz daha artması olmuştur.

Geçtiğimiz Ramazan ayının başından itibaren de Sırpların zulüm ve işkencelerini tam anlamıyla bir katliama dönüştürmeleriyle Kosova'da önemli olaylar yaşanmaya başlandı. Son zamanlarda yaşananlar Türkiye'deki basın yayın organlarına yansıtıldığından o konuda tafsilatlı bilgiler vermeye gerek görmüyorum.

***

Kosova Dramı -II

Yugoslavya Federasyonu dağılmadan bir süre öncesine kadar altı cumhuriyetle iki özerk bölgeden oluşuyordu. Cumhuriyetler: Sırbistan, Bosna - Hersek, Slovenya, Hırvatistan, Karadağ ve Makedonya; özerk bölgeler ise Voyvodina ile Kosova'ydı. 1989'da Kosova'nın özerk statüsü kaldırılarak tamamen Sırbistan'a ilhak edildi. 1991'de Yugoslavya Federasyonu dağılma sürecine girdi ve Slovenya, Hırvatistan, Makedonya ve Bosna - Hersek bağımsızlığını ilan etti. Sırbistan ile Karadağ ise Yeni Yugoslavya Federasyonu'nu oluşturdu. Kosova, özerk statüsü kaldırılmış olduğundan bu kurulan yeni federasyonun sınırları içinde ve Sırbistan Cumhuriyeti'nin bir parçası olarak kaldı.

Kosova güneybatıdan Arnavutluk, güneyden ve doğudan Makedonya, kuzeyden ve batıdan ise Sırbistan ile çevrilidir. Yaklaşık iki milyon nüfusa sahip bir bölgedir. Başkenti Priştina olan bu bölgede yaşayan halkın yaklaşık % 80'i Arnavut, % 10'a yakını Türk'tür. Kalanı da çoğunlukla bölgeye dışarıdan getirilip yerleştirilmiş olan Sırplardan oluşmaktadır. Nüfusunun % 90'a yakını Müslümandır. Ancak bölgede uzun süreden beridir Sırp hegemonyası hakimdir. Sırplar genelde tüm Müslümanları özelde Arnavutları etnik ayrıma tabi tutmakta ve onlara sürekli baskı uygulamaktadırlar. Başkent Priştina'nın modern ve lüks mahallelerinde Sırplar otururken Arnavut asıllılar genellikle altyapı hizmetlerinden mahrum bölgelerde yaşamaya mahkum edilmektedirler. Devlet dairelerindeki hizmetler de genellikle Sırplara peşkeş çekilirken Arnavutlar işsizliğe mahkum edilmektedirler.

Ben şahsen 29-30 Mart 1991 tarihlerinde Kosova'yı ziyaret etmiş ve orada yaşanan gerçekleri görme fırsatı bulmuştum. Döndükten sonra da gerek basın yayın yoluyla, gerekse o bölgeden tanıdığım insanlar vasıtasıyla bölgedeki gelişmeleri takip etmeye çalıştım. Gelen haberler bizim şahit olduğumuz zulüm ve şiddetin sonraları daha da arttığı yönündeydi. Arnavutça eğitim veren okullar kapatıldı ve Arnavutlar, Sırpça eğitimle eğitimsizlik arasında bir tercih yapmaya zorlandı.

Makedonya'daki Hayır Başağı Derneği'nin başkanı ve çok değerli bir dostumuz olan Ziya Abdiu ile Bosna - Hersek'teki savaşın sonlarına yaklaştığı sıralarda yaptığımız bir görüşme esnasında Kosova meselesini de sormuştuk ve bize şu cevabı vermişti: "Sırplar Slovenya'nın bağımsızlık isteklerine silahla karşılık verdiler ve burada bir savaş başladı. Slovenya'da savaş bitti hemen arkasından Hırvatistan'da bir savaş başladı. Hırvatistan'daki savaşın bitmesinin hemen arkasından da Bosna-Hersek'te savaş başladı. Bosna-Hersek'teki savaşın da önümüzdeki ay içinde biteceği söyleniyor. Bosna-Hersek'teki savaşın bitmesinin ardından silahlarını Kosova ve Sancak Müslümanlarına çevirecekleri kesindir. Üstelik onlar Kosova'da işlerinin daha da kolay olacağını düşünüyorlar. Çünkü Bosna-Hersek'te Müslümanlar, Sırplar ve Hırvatlar karışık halde yaşıyorlardı. Dolayısıyla hedef belirlemekte bazen güçlük çekiyorlardı. Kosova'da ise halkın % 90'ı Müslüman. Dolayısıyla ne tarafa ateş etseler, nereye bomba atsalar Müslümanların hedef olacaklarını düşünüyorlar.

Ayrıca BM teşkilatının "barış gücü" adı altında Makedonya'ya 760 asker göndermesi de bu konuda bir sinyaldir. Makedonya'da savaş yokken BM'nin buraya asker göndermesinin başka bir izahı olamaz. İşin asıl ilginç tarafı ise bu askerlerin Arnavutluk - Makedonya sınırına yerleştirilmesidir. Şu anda Arnavutluk ile Makedonya arasında herhangi bir sürtüşme yokken BM tarafından Arnavutluk - Makedonya sınırına asker yerleştirilmesini nasıl izah edebilirsiniz? Bunun tek izahı vardır: BM, Sırpların Kosova'da savaşı başlatmaları durumunda Arnavutluk - Makedonya sınırını kapatarak Kosova Müslümanlarına yardım etmek isteyen Arnavutluk vatandaşlarının bu sınırı geçmelerini önlemek için hazırlık yapmaktadır.

Ancak Kosova'daki Müslüman kardeşlerimiz öldürülürken biz Makedonya'da öyle oturacak değiliz. Bunun yanı sıra Kosova halkının çoğunluğu Arnavuttur. Dolayısıyla Arnavutluk hükümeti Sırpların Kosova'ya saldırmaları durumunda kendisinin bu halka yardım edeceğini bildiriyor. Bütün bu sebeplerden dolayı Kosova'da başlatılacak bir savaş bütün bölgeyi saracaktır.

Sırpların Kosova'da savaş başlatmaları durumunda Arnavutluk bir Pakistan görevi görecektir. Yani Afganistan Müslümanları açısından Pakistan'ın fonksiyonu ne idiyse Kosova Müslümanları açısından da Arnavutluk'un fonksiyonu o olacaktır.

Bunun yanı sıra birbiri peşinden değişik cephelerde savaşmak zorunda kalan Sırp askerleri de artık moral bakımından iyice yıprandı. Bu yüzden Kosova cephesinin Sırpları epey zorlayacağına inanıyoruz. Ancak bizi endişeye sokan husus buralarda yaşayan Müslümanların silah bakımından zayıf olmalarıdır. Müslümanlar gerek maddi imkânlarının yeterli olmaması ve gerekse üzerlerinde ağır bir baskı olması sebebiyle silah temin edemiyorlar."

Ziya Abdiu'ya Kosova'nın o günkü durumunu sorduğumuzda da şu bilgileri vermişti: "Sırpların Kosova'daki baskı uygulamaları günden güne artıyor. Bu baskı dolayısıyla yüzbinlerce genç Kosova'yı terk etmek zorunda kaldı. Kosova'da her gün en az üç kişi polisler tarafından öldürülüyor. Müslüman gençlerin düzenli bir eğitim görmelerine müsaade edilmiyor. Okulları sürekli şekilde kapalı tutuluyor. Kısaca İsrail'in Filistinli Müslümanlara uyguladıklarının aynısını Sırplar Kosova'daki Müslümanlara uyguluyorlar."

İstanbul'da gerçekleştirilen Balkan Halkları Konferansı'nda da Kosova meselesiyle ilgili olarak gerçekten önemli ve ciddiye alınması gereken bilgiler verilmişti. Büyük bir ilgiyle izlediğim bu konferansta Kosova meselesiyle ilgili olarak verilen bazı bilgileri aktarmakta yarar görüyorum.

Makedonya Demokratik Refah Partisi başkan yardımcısı Sami İbrahimi Kosova konusunda şunları söylemişti: "Kosova işgal altındadır. Sırplar Kosova'yı bloke ettiler. Kosovalılar en temel ihtiyaçlarını bile zorla elde edebiliyorlar. Onlara hayvan muamelesi yapılıyor. Sırplar Kosova'da bütün insanlara zulümle muamele ediyorlar. Kosova savaşa hazır değil. Biz savaş istemiyoruz. Kosova meselesi barışla çözülmeli. Kosova'nın % 80'i Arnavuttur. Avrupa'nın yaptığı; bir maçın sonucunu vermek gibi ölü sayılarını vermek dışında bir şey değildir. Sırplara savaş suçluları yaftasını yapıştırmak yetmez. Onlar Sırpları havaalanlarında kırmızı halılar üzerinde karşılıyorlar."

Makedonya Reisu'l-Uleması da şöyle demişti: "Kosova bugün Sırp işgali altındadır. Avrupa ya bu işgalin son bulması için çalışmalı ya da sonucun vebalini üstlenmelidir. Müslümanların selâm ifadeleri bile onların barışçı olduklarının göstergesidir."

İşte bu zulüm ve resmi terör Kosova'yı adeta bir barut fıçısı haline getirdi. Geçtiğimiz ay da bu bölgede insanlık açısından vahşet manzaralarının sergilendiği bir katliam gerçekleştirildi.

Bugün Kosova birçok yönden Bosna-Hersek'ten daha zor durumdadır. Çünkü Bosna - Hersek bağımsızlığını ilan etmiş bir cumhuriyet olduğundan Yeni Yugoslavya buraya doğrudan askeri müdahalede bulunamıyordu. Sadece oradaki Sırp gerillalara lojistik ve askeri destek veriyordu. Ancak Kosova'yı kendi toprağı ve kendi idaresi altında bir bölge olarak gördüğünden istediği kadar asker ve polis sevk ediyor. Öte taraftan Kosova'yla sınırı olan Makedonya'daki mevcut yönetim de Arnavutların bölgede bir güç oluşturmalarını istemediğinden Kosova Arnavutlarının bağımsızlık mücadelelerine destek verilmesine müsaade etmeyecektir. Makedonya yönetimi normalde kendi topraklarındaki Arnavutlara da baskı yapmakta ve bu konuda Arnavutluk'la arasında sorunları bulunmaktadır. Makedonya sadece Sırp zulmü dolayısıyla yurtlarını terk etmek zorunda kalan mülteci durumundaki Arnavutlara insani yardım ulaştırılmasına fırsat vermektedir ki bunu da bazı siyasi ve ekonomik çıkarları sebebiyle yapmaktadır. Kosova halkına doğrudan destek verilmesine imkan sağlayacak tek sınır ülkesi Arnavutluk'tur ki, bu ülke de bir iç savaştan çıkmış olduğundan bazı dezavantajları bulunmaktadır. Ayrıca Sırplar, Arnavutluk üzerinden insan gücü desteği sağlanmasına fırsat vermemek için Kosova - Arnavutluk sınırını sıkı bir denetim altında tutmaya çalışmaktadır.

İşte bu şartlar karşısında Kosova davasına kamuoyunun, kitlelerin sahip çıkması büyük önem arz etmektedir. Kitlelerin sahip çıkması belki devlet yönetimlerinin meselenin çok fazla dışında kalmalarını önleyecek bu yolla yapılacak siyasi baskılar da Yugoslavya'yı en azından bazı şeyleri kabullenmeye zorlayacaktır. Aksi takdirde Kosova'da büyük bir insanlık dramı yaşanabilir.

Bu yazı vahdet dergisinden alınmıştır.

mico_minik.gif (906 bytes)