IRAK DOSYASI - 2002 - Haz: Hasan İSKENDER - http://www.patikalar.net
 
Resmi Adı :Irak Cumhuriyeti
Başkenti : Bağdat
Dini : % 97 Müslüman, % 3 Hıristiyan ve diğer
Resmi Dili : Arapça
Para Birimi : Irak Dinarı
Etnik Gruplar : Arap, Kürt, Türkmen, Asuri ve diğerleri
Yüz Ölçümü (km²) : 437.072
Komşuları : İran (1458 km), Suudi Arabistan (814 km), Suriye (605 km), Türkiye (331 km), Kuveyt (242 km), Ürdün (181 km)
Coğrafi koordinatları : 33 Kuzey,44 Doğu
İklimi : Soğuk ve kurak kışlar, sıcak ve bulutsuz yazlar. Çoğunlukla çöl ikliminin etkisi görülür.
Nüfusu (2000 - Tahmin) : 22.675.617
Erkek/Kadın Oranı (2000 -Tahmin) : 1.02
Nüfus Artış Oranı (2000 -Tahmin) : %2.86
Ortalama Ömür (2000 -Tahmin) : 66.5 Yıl
Bebek Ölüm Oranı (2000 -Tahmin) : % 6.2
Okur-Yazar Oranı (1995 -Tahmin) : % 58
Bağımsızlık İlan Tarihi : 3 Ekim 1932
İdari Yapı : 18 İl vardır.
Oy Verme Yaşı : 18
Devlet Başkanı : Saddam Hüseyin
İktidardaki Parti : Baas Partisi
Bayrak : Kırmızı, beyaz ve siyah renkte üç eşit yatay bant ve ortadaki beyaz bandın üzerinde üç yeşil yıldız vardır (Körfez krizi sırasında bu yıldızların yanına Allahu Ekber yazısı eklenmiştir).

Irak Cumhuriyeti, dünyanın en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapmış olan Aşağı Mezopotamya bölgesinde kurulmuş bir devlet olup, Arap olmayan dünya ile komşu olan tek Arap devleti konumundadır. Bu gün Irak Orta Doğu’da yer alan stratejik mevkisiyle, sahip olduğu petrol rezervleri ile Körfezin önde gelen önemli ülkelerinden biri durumundadır.

Irak uzun yıllar İngiltere’nin hakim gücü altında idare edilmiştir. İngiltere’nin 1971’de Orta Doğu’dan tamamen çekilmesi ile bu bölge üzerinde başat güç ABD olamaya başlamıştır. Soğuk Savaş sonrası Orta Doğu’da etkisini artıran ABD’nin Irak’a hususi politik ilgisinin olduğu aşikardır. Son dönem Irak’ın tarihinin ABD’nin politik dayatmaları ile şekillendiğini söyleyebiliriz. Irak’ın yakın dönem siyasi tarihinde muhatabı olduğu savaşlar nedeniyle dünya gündeminden ve hassaten Orta Doğu’daki hassas dengeleri gözeten büyük güçlerin gündeminden düşmediğini görürüz. Dünya gündemini böylesine meşgul eden bir ülke olan Irak’ı tanımaya çalışmak çalışmamızın genel amacını oluşturmaktadır.

Dört bölümde ele aldığımız Irak’ın, ilk bölümde profili verilerek kimliği ortaya konmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde iktisadi durum irdelenmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölümde siyasi ve idari yapısı ile dış politikası da tartışılmıştır. Son bölümde ise Irak’ın yakın dönem tarihine damgasını vuran iki önemli savaşın nedenleri ve sonuçları tahlil edilmiştir.



Coğrafyası ve Jeostratejisi
Körfez ülkeleri arasında Irak, Suudi Arabistan ve İran’dan sonra 437.072 km² ile en büyük yüzölçümüne sahip bir ülkedir. Arap olmayan dünya ile komşu tek Arap körfez devleti Irak, Kürdistan dağlık bölgesi ile kuzeyde Türkiye, batıda Suriye ve Ürdün, doğuda İran, güneyde Suudi Arabistan ve Kuveyt ile çevrilidir. Irak’ın Körfez ile ilgisi denize çok kısa olan cephesinden kaynaklanır: 924 km² su alanına (kara suları) sahiptir. Bu görünümü ile tipik bir kara devleti olarak Irak, sınırlı bir stratejik derinliğe sahip olan Kuzey Irak’taki dağlık arazi dışında her taraftan savunmasız sınırlarla çevrili ve denize ulaşımı ise yetersizdir. Körfez’ in üç büyüklerinden Irak’ın komşuları İran ( 1.458 km), Suudi Arabistan (814 km), Suriye (605 km), Türkiye (331 km), Kuveyt (242 km) ve Ürdün (181 km) ile olan toplam sınır uzunluğu 3.631 km’dir. Siyasi haritasından da görülebileceği gibi altı komşusuyla Irak, gerek sahip olduğu petrol rezervleri ve tarıma açık verimli alanları ile ve gerekse ülke idaresinde diktatör tavır ve tutumlar sergileyen Saddam Hüseyin’in etkisiyle ve hatta bölgede ( ve hassaten Irak üzerinde) hakim unsur ABD politikaları ile Orta Doğu ve Körfez’ in stratejik hassasiyete ve öneme sahip önemli bir ülkesi durumundadır.


İklimi
İklimini irdelediğimizde Irak’ta, soğuk ve kurak kışlar, sıcak, bulutsuz yazlar görülür. Çoğunlukla çöl olması bu sayılan iklimsel sonuçları doğurur. İran ve Türkiye sınırı boyunca uzanan kuzeydeki dağlık bölgeler, baharda eriyen ağır bir kar yağışı altındadır. Bazen Orta ve Güney Irak’ta sel görülür. Toz ve kum fırtınaları da diğer doğal afetler arasında yer alır. Çoğunlukla geniş düzlüklerden müteşekkil bir arazi yapısı vardır. İran sınırında büyük bataklıklar görülür. İran ve Türkiye sınırı ise dağlıktır.


Demografik Göstergeler
2000 yılı nüfus tahminlerine göre Irak, 22.7 milyon kişilik bir nüfusa sahiptir. Toplam nüfusun % 75-80’i Arap, % 15 Kürt, % 10’u Türkmen ve geri kalanlar ise Asuri ve diğer etnik gruplara mensuptur. % 97’si Müslüman olan halkın geri kalanı diğer dinlere mensuptur. Irak’ın nüfusunda dini grupların dağılımı ise, % 65’i Şii mezhebine müntesip Müslümanlar, % 35’i Sünni mezhebine müntesip Müslümanlardan oluşmaktadır.

Irak oldukça genç bir nüfusa sahip olup nüfusun % 55’i 15-64 yaş grubuna, % 42’si 0-14 yaş grubuna, % 3’ü 65 yaş ve üzeri gruba dahildir. Ortalama ömrün yaklaşık 66.5 yıl olduğu Irak’ta bebek ölüm oranlarının yüksekliği ( % 6,2 ) önemli bir sorundur. Irak nüfusunun % 58 ‘i okuma yazma bilmektedir. Bu oran erkeklerde % 70.7’ye çıkarken, kadınlarda % 45’e inmektedir. 2000 yılı nüfus artış hızı % 2.86 olarak tahmin edilmiştir. Bu itibarla günümüzde Irak’ın nüfusu verilen nüfus artış hızını dikkate alırsak 23 milyonun üzerinde seyrettiği muhtemeldir.


Tarihi Perspektifi
En eski şark medeniyetlerinin doğduğu Mezopotamya, 633-642 yılları arasında İslam toprakları arasına girdi. Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde, en parlak devresini yaşadı. O zamanlar Bağdat dünyanın en önemli kültür ve ticaret merkeziydi. 1258-1259 yıllarında Moğolların istilasına uğramış ve özellikle Bağdat yerle bir edilmiştir. Tarihi kaynaklar, Dicle Nehri’nin günlerce mürekkep renginde aktığı ve binlerce ciltlik kitabı Basra Körfezi’ ne taşıdığını kaydederler. Ve hatta telef edilen/yok edilen binlerce kitapla ilimde kaç asır geri gidildiği dikkate değer bir nokta olup aynı zamanda bize Bağdat’ ın o günkü ilmi seviyesini gösteren önemli bir husustur. Daha sonraları Akkoyunluların hakimiyetine (1444-1467) giren, 1499-1508 yılları arasında Safevilerin istilasına uğrayan Bağdat, 1534 yılı itibarı ile Osmanlıların fethinden sonra 20. yüzyılın başlarına kadar bir Türk ülkesi olarak kalmıştır. Dikkat edilirse yukarıda anlatılan tarihi süreçte ‘Irak’ kelime olarak geçmemektedir. Çünkü eskiden Irak diye bir ülke yoktu. Irak diye bir millet ise hiçbir zaman varolmamıştır. Bu isimde ne bir ülke ne de bir millet yokken, I. Dünya Savaşı sonrasında Irak diye bir ülkenin yaratılmasının ana nedeni İngiltere’nin politikasıdır. İngiltere çöken Osmanlının Orta Doğu topraklarını bölüp parçalayarak uzaktan kumandalı, güdüm altında yeni bir dominyon oluşturmaya çalışıyordu. Bu noktada, eski çağlarda Mezopotamya denilen toprakların yeni adı Irak oluyordu. Irak’ın isim babası İngiltere’dir. Irak’ı fiili olarak ortaya çıkaran da yine İngiltere’dir. Modern Irak, 1920’de Osmanlıların I. Dünya Savaşı’nda yenilmesiyle birlikte İngilizlerin Osmanlı eyaletleri olan Musul, Bağdat ve Basra’yı yeni bir politik oluşum olarak değiştirmeleri sonucu oluştu. Orta Doğu’nun bugünkü haritası, I. Dünya Savaşı sonrasında, Kahire’de bir araya gelen bir İngiliz bir de Fransız subayın oluşturduğu sınırlardan müteşekkildir. Sycos-Picot hattı denilen sınırlar, o dönemin koşullarında dünyanın önde gelen iki büyük emperyalist gücü olan İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu’ ya bakışını yansıtır. Britanya, Fransa ile yapılan Sycos-Picot anlaşması uyarınca Musul’u, Fransızların Verimli Hilal’ in (Mısır’da Nil nehrinin suladığı alanı,Levant’ı -İsrail’in bulunduğu orta bölüm- ve Fırat’la Dicle nehirlerinin suladıkları alanı kapsar) kuzeyindeki etki alanından uzaklaştırmıştır ve bilahare Milletler Cemiyeti’nin de Filistin ve Irak yönetimini Britanya’ya bir hak olarak tanımasıyla Britanya Nil’ den İndüs’ e kadar kırılmaz bir stratejik üstünlük sağlamıştır.

Her ne kadar Fırat-Dicle Havzası Verimli Hilal’ in doğu kanadına coğrafi bir bütünlük verse de 1920’den önce bu bölgede yerel güçlerden oluşmuş birleşik bir devletin nadiren ortaya çıkmasını ovanın müdahaleye açıklığına bağlamak mümkündür. Büyük bir İslami İmparatorluk olarak Bağdat’ı başkent yapan Abbasi Halifeliği ( 750-1258) bu duruma bir istisna olarak gösterilebilir. Abbasi dönemi hariç, 1920’ye kadar süren 2000 yıl boyunca ırak ya başka bir yerde merkezi olan bir imparatorluğa tabi olmuştur, ( Umaydiler, Moğollar, İlhanlılar ve Osmanlılar ) ya da Doğu Akdeniz ülkeleri ile İran arasındaki sınır bölgesini oluşturmuştur. Modern Irak Devleti, Fırat-Dicle Havzasını kontrolü altına alan ve yakın bir bölge devleti tarafından yönetilmeyen yeni bir oluşumdur.

Irak’ın tarihi gelişimi ekseninde şimdiye kadar aktarılanları kısaca özetlememiz gerekirse, Irak, sahip olduğu coğrafi özellikleri itibariyle ovanın müdahaleye açıklığı sonucu muhtelif güçlerin hakimiyetine girmiş, istilalara uğramış, 1534 yılında Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman tarafından Osmanlı hakimiyetine dahil edilerek, I. Dünya Savaşı’na kadar uzun yıllar Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti olarak kalmıştır. 1918 yılında Irak, Osmanlı Devleti’nden tamamen ayrılmış ve 1920 yılında yapılan San-Remo Konferansı’nda Milletler Cemiyeti’ nin de tanıdığı bir hakla İngiliz manda yönetimine verilmiştir.

1958 yılı öncesinde Irak’ ın politik sistemine İngilizler, monarşi ve toprak sahibi oligarşiler hakim olmuştur. Irak tarihi hakkında Osmanlı’ nın incelenmesi bize önemli ipuçları verecektir. 384 yıl Osmanlı’nın bir eyaleti olarak siyasi hayatiyetini sürdüren Irak Osmanlı dönemi incelenerek tarih kapsamında açıklığa kavuşacaktır.

Son olarak ilave etmeliyiz ki, Irak’ ın tarihine bakıldığında, Irak’ın tarihi hep başka devletlerin etkisi altında şekillenmiş ve kendine has bağımsız bir tarih meydana getirememiştir. Bu makus kaderin günümüzde de sürdüğünü söylersek herhalde yanılmış olmayız.


Sosyo-Kültürel Dokusu
Irak’ ın diğer Arap ülkeleri ile karşılaştırıldığında geniş bir kentli orta sınıfa ve göreceli bir kalifiye işgücüne sahip olması dikkatleri çeker. Muhtemelen Irak’ın askeri açıdan halen devam eden konvansiyonel olmayan silah potansiyeli de gösteriyor ki Irak Mısır dışında diğer bütün Arap ülkeleri arasında en fazla bilgiye sahip olan ülke konumundadır. Resmi dili Arapça olan ülkenin diğer konuşulan dilleri: Kürtçe (Kürt Bölgelerinde resmi dil ), Asurice, Ermenice’dir. Etnik bir çeşitlilik arz eden Irak ağırlıklı olarak Araplar’dan oluşmakta ve ilaveten Kürt, Türkmen, Asuri ve diğer etnik gruplar da bulunmaktadır. % 97’si Müslüman ( % 60.65’i Şii, %32.37 Sünni ) olan ülkenin geri kalan yüzdesinde Hıristiyan ve diğer dinler yer alır.

Irak’ın eski bir Osmanlı bölgesi olması ve 384 yıllık bir beraberliğin sonucu Iraklıların içinde bir çok Türk asıllı insanın olması, iki ülkenin halkı arasında çok yakın akrabalıkların bulunması, toplum psikolojisi açısından Irak ile Türkiye’ yi birbirine yakınlaştıran önde gelen faktörler ola gelmiştir. Bu kadim birlikteliğin neticesinde, Osmanlı’dan hasıl olan kültürel birikimin ve hatta kimliğin ülke içinde sosyal yaşantıda izler taşıması pekala doğal ve Türkiye ile sahip olduğu sosyal değerlerinin paralellik göstermesi muhtemeldir. İki ülke arasında mevcut bu ilişki itibariyle, Irak, Türkiye’nin çok kolay diyalog geliştirebileceği, diplomatik temaslar tesis edebileceği bir ülke konumundadır. Gelinen bu noktada Irak’ın Türkiye’ye benzerlik gösterdiği sosyal dokusu ve kültürel geçmişi ile yakınlaşma eğiliminden tedirginlik duyan, Orta Doğu ile ilgilenen bölge dışı ülkelerin, Irak ile Türkiye’yi karşı karşıya getirme planları iki ülke arasındaki mevcut ortak kültürel birikime açıklık getirmektedir.

------
IRAK'IN EKONOMİK YAPISI

2.1. Üretim

Irak ekonomisi petrole dayanmaktadır. Ülkenin döviz gelirlerinin yüzde 95'i petrolden sağlanmaktadır. Petrolden elde edilen gelirler 1980'li yıllarda savaş harcamalarının finansmanı için kullanılmıştır. İran ile yapılan savaş Irak ekonomisine ağır darbeler vurmuştur. Savaşın ülke ekonomisine faturası 100 milyar dolar civarında olmuştur. 1988 yılında savaş sona erdiği zaman petrol gelirleri ülkenin yeniden imarı için önemli bir kaynak konumuna gelmişken, Kuveyt'in işgal edilmesi sonrasında BM müdahalesi ve ambargo kararı Irak ekonomisini felç etmiştir.

Irak ekonomisi uygulanan ambargonun 1997 yılında BM Petrol Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç Maddeleri Programı (MOU) kapsamında hafifletilmesi sayesinde hızlı bir büyüme sürecine girmiştir. Sağlıklı verilere ulaşılamamakla birlikte, ekonomik büyümenin 1998 yılında yüzde 13, 1999 yılında yüzde 17 büyüdüğü ve 2000 yılında da yüzde 20 büyüyeceği tahmin edilmektedir. Gerçekleşen bu artış oranlarından sonra, GSYİH'nın 2000 yılında 15,4 milyar dolara ulaşması beklenmektedir. 2001 yılında da yüksek oranlı büyümenin devam etmesi ve söz konusu oranın yüzde 18 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. Kişi başına gelir, cari ABD doları cinsinden 653 dolarla hala savaş öncesi seviyenin altındadır. Satın alma gücü paritesine göre Irak'ın 1999 yılı GSYİH'sının 59,9 milyar dolar olarak gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Kişi başına milli gelir satın alma gücü paritesine göre 2.700 dolar seviyesindedir.

Ekonomide yaşanan yüksek oranlı büyümeye paralel olarak, enflasyon oranı da oldukça yüksek seyretmektedir. 1998 yılında yüzde 140 olan enflasyon oranı, 1999 yılında yüzde 135 olarak gerçekleşmiş, 2000 yılında da yüzde 120 olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. 2001 yılında enflasyonun biraz hız kesmekle birlikte, yine de yüzde 80 gibi yüksek bir artış gerçekleştirmesi beklenmektedir.

Savaş ortamı Irak'ın savunma harcamalarını artırmıştır. Askeri harcamaların milli gelire oranı 1991 yılında yüzde 75'e kadar yükselmiştir. Savaş yılları boyunca, Irak savunma harcamalarını karşılamak için yoğun bir şekilde dış borçlanmaya gitmiştir. Ülkenin dış borç stoku 2000 yılı itibariyle 130 milyar dolar civarındadır. Irak'ta petrol, kimya, tekstil, inşaat malzemeleri ve işlenmiş gıda sanayii bulunmaktadır. Körfez krizi sonrası sanayi tesisleri büyük ölçüde zarar görmüştür. Bu tesislerin bir kısmı hammadde sıkıntısı nedeniyle kapatılmıştır.

Irak'ın elektrik şebekesinin yüzde 90'ı Körfez Savaşı sırasında yok edilmiştir. 20 adet olan güç istasyonlarının yaklaşık yüzde 85'i ya yok edilmiş ya da ağır hasara uğratılmıştır. 1992 yılı başlarında şebekenin yüzde 75'i tekrar işler hale getirilmiştir. 1998 yılı rakamlarına göre Irak 28,4 milyar kwh elektrik üretmiştir. Aynı yılın tüketimi ise 26,4 milyar kwh olarak gerçekleşmiştir. Irak 110 trilyon kübik feet doğal gaz rezervine sahiptir. Irak 1998 yılında 104 milyar kübik feet doğal gaz üretiminde bulunmuştur. Irak topraklarının yüzde 12'si ekilebilir arazi durumundadır. Bu topraklarda buğday, arpa, pirinç, pamuk, hurma ve çeşitli sebze üretimi yapılmaktadır. Uygulanan ambargo nedeniyle, tarım üretiminde hayati öneme haiz gübre, tarımsal ilaçlar ve çeşitli tarım aletleri ithalatı gerçekleştirilemediği için, üretim olumsuz etkilenmektedir. Bu nedenle gıda ihtiyacının büyük bir bölümü ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Ülke topraklarının yüzde 9'u mera konumundadır. Meralarda sığır ve koyun besiciliği de yapılmaktadır.

2.2. Dış Ticaret

1997 yılında ambargonun hafifletilmesinden sonra Irak'ın dış ticaret hacmi hızla artmaya başlamıştır. Dış ticaret hacmi 1998 yılında 12,7 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Dış ticaret hacminin, 1999 yılında 21,6 milyar dolara yükseldiği, 2000 yılında da 27,3 milyar dolara yükseleceği tahmin edilmektedir. Dış ticaret dengesi sürekli Irak lehine gelişmektedir. 1998 yılında 1,1 milyar dolar olan dış ticaret fazlasının, 1999 yılında 3,8 milyar dolar olarak gerçekleştiği, 2000 yılında da 5,3 milyar dolar olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. İhracatın ithalatı karşılama oranı 1998 yılında yüzde 119, 1999 yılında yüzde 142,7, 2000 yılında da yüzde 148,2 olmuştur.

Irak'ın ihracatının büyük bir bölümü (tahminen yüzde 95'i) ham petrolden oluşmaktadır. Petrol ihracatından elde edilen gelirlerin yüzde 33'ü Birleşmiş Milletler Tazminatlar fonu ve idari giderleri için kesilmektedir. Irak'ın ihracat yaptığı ülkelerin başında Rusya, Fransa ve Çin gelmektedir. Bu ülkelere ait firmalar Irak'tan ham petrolü alıp, petrol ithal eden ülkelere satmaktadırlar.
İthalat 1998 yılında 5,8 milyar dolarken, 1999 yılında yüzde 53,4 artarak 8,9 milyar dolara yükselmiştir. İthalatın, 2000 yılında da yükselişine devam etmesi ve yüzde 23,6 artarak 11 milyar dolara ulaşması beklenmektedir. Irak'ın ithal ettiği başlıca ürünler temel gıda maddeleri, dayanıklı tüketim malları, ilaç ve tıbbi malzeme ve cihazlar, ulaşım araçları ve yedek parçaları, demiryolu malzemeleri, makineler, elektrik malzemeleri ve teçhizat, içme suyu ve kanalizasyon sistemlerinin yenilenmesinde kullanılan malzeme ve teçhizat, tarımsal alet ve makineler, iş makineleri, telekomünikasyon malzemeleri, eğitim araç, gereç ve malzemeleri, petrol üretiminde kullanılan malzeme ve teçhizattır. İthalatta ilk sıraları alan ülkeler Rusya, Fransa, Mısır, Vietnam'dır.

------
SİYASİ-İDARİ OLUŞUMU VE DIŞ POLİTİKASI

3.1. İdari Yapısı


Irak temelde dört bölgeden oluşmaktadır. Güneyde bir dini topluluk olan ve aslen nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şii-Araplar, kuzeyde ve kuzeydoğuda etnik gruplar olan Kürtler ve Türkmenler, bu ikisinin arasında da nüfusta azınlık olan ancak yönetimi elinde bulunduran Sünni-Araplar bulunmaktadır. Tarih boyunca Sünnilerin Şiilerden nüfus itibariye az olmasına karşılık iktidarda, Şiilerinse muhalefette kaldığını görürüz.

Resmi adı her ne kadar Irak Cumhuriyeti de olsa fiiliyatta diktatör bir rejim söz konusudur. Başkenti Bağdat olup 7.139.000 nüfusa sahiptir. 18 il idaresi mevcuttur. Bunlar: El-Anbar, Basra, Mutanna, Kadesiye, Necef, Erbil, Süleymaniye, El-Tamim, Babil, Bağdat, Dohuk, Diyala, Zikar, Kerbela, Maysan, Musul, Selahaddin ve Wast. Irak Parlamentosu, Devrim Komuta Konseyi ile birlikte yasama görevini yerine getirmektedir. Parlamento seçimleri 1980, 1984 ve 1989'da yapılmıştır. Rejimin en güçlü organı Devrim Komuta Konseyi'dir. Başkan ve Başkan Yardımcısı Devrim Komuta Konseyi'nin 2/3 çoğunluğu ile seçilir. Son seçimlerden 17 Ekim 1995'te Saddam Hüseyin oyların % 99'ını, Ekim 2002'de de % 100'nü alarak yeniden başkan seçildi.

250 üyeli meclisin 30 üyesi Dohuk, Erbil ve Süleymaniye'yi temsil etmesi için Saddam Hüseyin tarafından atanır ve geri kalan 220 üye halk tarafından seçilir. En son parlamento üyeleri seçimi 2000' de yapıldı.

Siyasi partiler ve bunların faaliyetleri büyük oranda sınırlandırılmıştır. Rejime muhalif olanlar arasında Baas Partisi'nden atılan/ayrılan üyeler, ordu yetkilileri, aşiretler, Şii radikaller ve Kürt gruplar en önemli baskı gruplarıdır. Kürt grupların arasında KDP ve KYP, Şii grupların arasında da El-Dava, İslami Çalışma Örgütü ve İslami Devrim Yüksek Konseyi önemlidir. Bir de hükümet kontrolünde Yeşiller Partisi vardır. İktidardaki parti Baas Partisi ve lideri Saddam Hüseyin'dir.

Yasama erki tek kamaralı ulusal meclistir. Mecliste (El-Vatani) yukarda da söylendiği üzere 250 milletvekili vardır. Yargısal işlemler, özel dini mahkemelerde İslam Hukuku ve Medeni Hukuka göre çözülür.

3.2. Yakın Dönem Siyasi ve Politik Gelişmeler

Daha önce de değinildiği gibi Irak, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı yönetiminden çıkmış ve 1920 yılında İngiliz manda idaresi altına girmiştir. Önce İngilizler bizatihi kendileri ülkeyi yönetmeyi denemişler, fakat çıkan isyanlar, sert halk muhalefetleri İngilizleri Irak'ta Kral Faysal yönetimini kurmaya yöneltmiştir (23 Ağustos 1921). Böylelikle Irak' ta meşruti monarşi kurulmuş oldu.

1922 yılında İngiltere ile yapılan bir antlaşma sonucu Irak, yarı otonom hale gelmiştir. 21 Mart 1924'te kralın onayladığı anayasa yürürlüğe girmiştir. Irak 1932'de Milletler Cemiyeti' ne katılmış ve bundan sonra İngilizler' in ticari etkisi ve Kraliyet Hava Kuvvetleri' nin bölgedeki kuvvetleri dışında tamamıyla bağımsız bir devlet olmuştur. Kral bağımsızlıktan hemen sonra ölünce yerine olu Gazi geçti, ne var ki zayıf bir yönetici olduğundan genç milliyetçi subaylar topluluğu iktidara el koydu. General Bekir Sıtkı önderliğinde ihtilal yaparak yönetimi ele geçiren milliyetçiler, reform vaatlerini yerine getiremediği gibi, reform yanlılarını da yönetimden uzaklaştırmıştır. 1938'te Bekir Sıtkı muhalifleri, İngiliz yanlısı bir politikacı olan Nuri Sait'i iktidara getirip Başbakan ilan etmişlerdir. Nuri Sait İngilizlerin desteği ile 1958 yılına kadar ülkeyi 20 yıl yönetmiştir.

14 Temmuz 1958'de General Kasım'ın liderliğinde bir grup iktidarı devirerek monarşiye son vermiş ve yeni iktidar Cumhuriyet' i ilan etmiştir. 1963'te Baasçılar General Kasım'ı iktidardan uzaklaştırmış fakat aynı yıl içinde Baasçılar da iktidardan düşürülmüştür. Artık Irak bir ihtilaller ülkesidir. Baasçılar 1968 yılında ülkede tekrar iktidarı ele geçirmiş, devlet başkanlığını Ahmet Hasan El-Bekr üstlenmiş ve devletin bütün kademelerine Baas üyelerini yerleştirmiştir. Bu dönemde Saddam Hüseyin adında bir gencin Irak Baas Partisi bünyesinde, Baas rejiminin en önemli figürü olarak göze çarptığını görürüz. Suriye'den Irak'a sürülen Ortodoks Hıristiyan kurucusu Michel Eflak kişisel olarak Saddam'ı desteklemiştir. Saddam Sünni-Arap şehri olan Tıkrit' ten gelmekteydi ve 1970'lerde Tıkrit'li akrabalarını ve arkadaşlarını Irak'ı yönetmeye başlayan partide ve güvenli kurumlarında kilit noktalara atadı. Önce Devrim Komuta Konseyi'nde Başkan Yardımcılığı görevini üstlenen Saddam, 1976 yılından itibaren Hasan El-Bekr'in bir çok yetkisini kullanmaya başlamış ve 1979 yılında uyguladığı baskılarla, Devlet Başkanı Ahmet Hasan El-Bekr'in sağlık nedenleriyle görevinden ayrılmasını sağlamıştır. 16 Haziran 1979 tarihinde de Saddam, kendini Devlet Başkanı olarak ilan etmiştir. Bu tarihten günümüze Saddam Hüseyin diktatörlüğü devam etmektedir.

Yirmi iki yılı aşan bu iktidar döneminde iki önemli savaş Irak'ın tarihinde yerini almıştır. Bu savaşlardan ilki 1980 yılında başlayan ve sekiz yıl kadar süren İran-Irak Savaşı'dır. Diğeri ise Irak'ın Kuveyt'i işgal ve ilhakı ile başlayan Körfez Savaşı'dır (1991). Bu iki savaşı önemine binaen sebepleri ve sonuçları ile, ayrı bir konu başlığı altında incelemeyi uygun buluyor, şimdilik sadece zikretmekle yetiniyoruz. Tarihi seyirde siyasi gelişimini incelediğimiz Irak, görüldüğü üzere inişli-çıkışlı bol miktarda darbelerin gerçekleştiği siyasi bir dalgalanma gösterir. 1963'ten sonra Baas Partisi'nin iktidarında ve açıkca Saddam Hüseyin diktatörlüğünde siyasi hayatına devam etmektedir. 3.3. Irak'ta Muhalif Güçler

3.3.1. Şii Gruplar

3.3.1.1. El Dava (İslami Dava Partisi)

1958 Darbesi'nden sonra Necef kentinde Cemiyet-ül Ulem-ül Din ( Din Alimleri Cemiyeti ) öncülüğünde kurulmuştur. Öncelikli amacı bir İslam Cumhuriyeti kurmaktır. Dava'nın ilk güç denemesi 1974 yılında Hüseyini törenlerinin öfkeli protestolara dönüşmesiyle gerçekleşmiş ve 1977 yılında da örgüt Necef-Kerbela arasında yürüyüşler düzenlemiştir. İran Devrimi'yle birlikte daha da radikalleşen El-Dava 1982 yılında İran' a taşınmak zorunda kalmış ve Bahreyn, Kuveyt, Lübnan, Irak gibi ülkelerdeki bir çok sabotaj ve şiddet eylemine karışmıştır. 1984 yılından itibaren İran'dan uzaklaşarak İngiltere ile Suriye-Suudi Arabistan eksenine kayan parti eylemlerine Londra'da devam etmektedir.

3.3.1.2. İslami Devrim Yüksek Konseyi

1982 yılında bir çok örgütün birleşmesi ile ortaya çıkmıştır. Liderliğini El-Hakim ailesinin yürütmekte olduğu örgüt tamamen İran'ın siyaset anlayışını benimsemektedir.

Bu gün Irak'ta Şii hareketini yürüten İslam Devrim Yüksek Konseyi ve El-Dava hareketi hâlâ etkili olmakla beraber aralarında ihtilaflar da mevcuttur. Her iki örgüt de Irak'ın güneyinde rejime karşı faaliyetlerde bulunmaktadır. Şiiler, ABD tarafından sunulan projelere sıcak bakmamakta ve Irak'taki dikta rejimin değişmesinin Iraklılar tarafından yapılmasından yana olduklarını her fırsatta tavır ve söylem düzeyinde dile getirmektedirler.

3.3.2 Kürt Gruplar

3.3.2.1 Kürdistan Demokrat Partisi ( KDP )

Süleymaniye merkezli Kürt milliyetçi subay ve aydınlar tarafından Molla Mustafa Barzani' nin teşvikiyle kurulmuştur. 1958 Darbesi sonrası KDP Irak'ta yasal kimliğe bürünmüştür. 1961'de Irak'tan özerklik talebi reddedilmiş ve bunun üzerine peşmerge (ölüm öncüsü) kuvvetlerine dayanan ayaklanma başlar ve kısa sürede Kuzey Irak'a KDP güçleri hakim olur. 1970 Mart'ında özerklik de dahil çoğu Kürt talebini kabul eden Bağdat, Barzani ile barış antlaşması imzalar. KDP; Irak Komünist Partisi ve Irak Kürdistan Sosyalist Partisi ile birlikte 1980 Kasım ayından bu yana demokratik cephe üyesi olarak Irak meclisinde temsil edilmektedir.

3.3.2.2. Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB)

Önceleri KDP içinde yer alan Celal Talabani'nin, Barzani'nin hareketinin 1975'te çökmesi sonrası farklı grupları bir araya getirerek oluşturduğu siyasi örgütlenmedir. 1976 yılında Şam'da kurulmuştur. KYB daha çok Batılı güçlere ve hususen ABD'ye dayanma eğilimi içinde olan , bölge ülkelerinden de İran ve Suriye'ye yaklaşım sergileyen bir örgüt görünümündedir.

Bu iki siyasi örgütün başını çektiği de facto (fiili) Kürt Devleti Kuzey Irak'ta 17 Mayıs 1992'de yapılan seçimlerle ortaya çıkmıştır. 16 Aralık 1991'de Celal Talabani'nin liderliğindeki KYB ile Mesut Barzani'nin önderliğindeki KDP'nin de aralarında bulunduğu sekiz Kürt grubunu bir araya getiren Irak Kürdistan Cephesi'nin toplantısında Temsilciler Meclisi oluşturulması yönünde görüş birliğine varılmıştır. Yapılan 1992 seçimlerinde KDP, KYB, Kürdistan Sosyalist Demokrat Partisi (KSDP), Kürdistan Sosyalist Parti (seçimlere bu iki parti tek liste ile katılmıştır), Irak Kürdistan İslam Hareketi (IKİH), Kürdistan Demokrat Halk Partisi (KDHP), Kürdistan Komünist Partisi ile Hristiyan Süryani Partisi katılmıştır. 105 sandalyeden 100'ünü, 50 Mesut Barzani ve diğer 50'sini Celal Talabani'nin aldığı seçimlerde hiçbir parti salt çoğunluğu sağlayamadı.

Kürtlerin parlamento seçimlerinin ardından 7 Temmuz'da Bakanlar Kurulu'nu da oluşturarak devletleşme sürecinde önemli bir adım atmışlardır. Devlet; kurum ve kuruluşlar, yasama, yürütme, yargı, güvenlik, kolluk kuvvetleri gibi teşkilatları açısından bölge yönetimine baktığımızda, resmen (de jure) olmasa da fiilen (de facto) bir devlet kurulmuştur. Bugün vergi toplanmaktadır. Polis, iç güvenlik teşkilatı, istihbarat teşkilatı ve en önemlisi 100.000 kişinin üzerinde Kürdistan Ordusu kurulmuştur.

3.4. Irak'ta Muhalif Gruplar ile ABD İlişkileri

ABD Körfez Savaşı sonrasında Saddam yönetimini düşürmeye yönelik dış politikası gereği, Irak'ta kendisine yakın bir grubu işbaşına getirmek için çeşitli muhalif grupları desteklemiştir. Bu muhalif grupları üç kısımda ele alabiliriz: Kürtler, Irak Ulusal Konseyi (INC) ve Şiiler. Muhalif önde gelen Kürt ve Şii gruplara yukarıda kısmen de olsa değinilmiştir. Burada genel olarak şunu söylememiz yanlış olmayacaktır. Kürtler ve Şiiler, Irak'a yönelik ABD politikasına pek sıcak bakmamakla beraber, Irak'ın diktatör yönetiminin değişmesini Iraklılar tarafından sağlanması gerektiğine inanmaktadırlar. Bu bağlamda zaman zaman Saddam'ın ABD tarafından devrilerek yerine ABD yanlısı (kuklası) bir iktidar gelmesine hoş bakmaktadırlar. Bu çerçevede Irak Ulusal Kongresi (INC) Irak'ta ciddi bir alternatif oluşturması küçük bir ihtimal görülmektedir.

INC, Irak muhalefet gruplarını 16-19 Haziran 1992 Viyana'da yaptıkları kongrede kurulmuştur. Yeni oluşan INC yönetiminin özel durumları dikkate alındığında (Kürtler istisna tutulursa) tabanı ve gücü olmayan kişi ve gruplardan oluştuğu görülmektedir. Ancak yeni yönetim, ABD açısından son derece güvenilir ve ona bağlı unsurlardan meydana gelmiştir. Buradan da ABD'nin Irak'ta yapmayı vaat ettiği değişimde ve gelecekteki Irak yönetiminde bölge ülkelerini ortak yapmak istediği anlaşılmaktadır. Fakat değişim sürecinde bu yönetim etkin rol oynamayıp, sadece ABD'nin politikaları doğrultusunda siyasi faaliyetlerde bulunacaktır.

-------
SAVAŞLAR

Irak, Saddam'ın saldırgan tavırları nedeniyle yakın tarihinde iki önemli savaşa taraf olmuştur. Saddam Hüseyin'in gem vurulmaz hırsı Irak'ı uzun yıllar süren savaş ortamında germiştir. Bu savaşlardan ilki, 1980 yılında başlayıp 8 yıl kadar süren İran-Irak Savaşı ve ikincisi 1990 yılında başlayan İkinci Körfez Savaşıdır. Nedenleri ve neticeleri ile bu savaşlar büyük/sanayileşmiş güçler/devletlerce de beslenen emelleri ortaya koyma noktasında önem arz etmektedir. Bu anlaşma gereğince İran ile Irak arasındaki Şatt-ül Arap nehir sınırı yeniden tespit ediliyor ve buna karşılık İran' da Kürtlere yardım etmekten vazgeçiyordu. 1975 Şubatı'nda Şah'ın devrilmesi ve Hümeyni rejiminin başlaması ile birlikte İran-Irak münasebetleri hızla kötüye gitmeye başladı. Hümeyni rejimi Irak için tedirginlik unsuru bir gelişme idi. Nihayetinde İran'da bir Şii rejiminin kurulması, halkının kahir ekseriyeti Şii olan Irak için tehlike demekti.
Irak'ın İran'la ilişkilerinin gerginleşmesine neden olan olaylar zincirinden en önemlileri 1980 Şubatı'nda devrimin yıl dönümü dolayısıyla Tarık Aziz'e suikast ve Müstasiriyah Üniversitesi'ne saldırılması olaylarıydı. 1980 Nisan'ına gelindiğinde, Bağdat ile Tahran arasındaki ideolojik ve psikolojik savaş tamamen kızışmıştı. Iraklı Şiilerin lideri Bekir El-Sadr ve kız kardeşinin idam edilmesi üzerine iki ülke arasındaki ilişkiler daha da gerginleşmiştir. Irak, İran'da 1979 Şubat'ında gerçekleşen devrimden sonra kargaşa ortamından yararlanarak 19 Eylül 1980'de Cezayir Anlaşmasını tanımadığını açıkladı.
Gergin ortam ve çatışmalar 1980 yılı boyunca da devam etmiş ve 28 Ağustos 1980 günü bu çatışmalarda İran, Irak kuvvetlerine karşı ilk defa yerden yere SS füzeleri kullanmıştı. Ve nitekim Irak'ın 22 Eylül 1980'de baskın şeklinde 700 km'lik bir cephede saldırıya geçmesiyle birlikte 8 yıl dürecek savaş başlamış oldu.

Savaş' tan ilginç ve önemli notları fazla ayrıntıya girmeden şöyle sıralayabiliriz.

Öncelikle İran savaşın 8.gününde savaşta dengeyi sağlamayı başarmıştır.
Irak'ın Fransa'dan istediği Süperetandart ve Miregelar'ın devreye girmesiyle 1984 yılı savaşın en önemli yılını oluşturmuştur. Artık bu yıldan itibaren kimyasal silahların savaşta kullanılması söz konusudur.

1986 yılında açığa çıkan ve dünya kamuoyunun tepkisini çeken İrangate Skandalı (ABD'nin,Kongre kararlarına aykırı olarak, Nikaragua'daki anti-komunist gerillaları finanse için İran'a silah sattığının ortaya çıkması), ABD ve Reagan'ın itibar yitimine neden oldu.

Savaşın sonlarına gelindiğinde Irak, Fransa ve İngiltere'den aldığı kimyasal silahları Halepçe üzerinde kullanmış ve 5000 Kürt insanın ölmesine neden olmuştur. Halepçe katliamı tarihte bir savaş utancı olarak yerini almıştır.

Hümeyni zehir içmekten de beter dediği kararını 18 Temmuz 1988'de açıklar. İran BM'nin 598 sayılı kararını kabul etmiş ve böylece 8 yıl süren, binlerce insanın hayatlarını ve ekonomik kaynaklarının yok olmasına mâl olan bu yıpratma savaşı hiç beklenmedik bir anda sona ermiştir.

1980 yılında patlak veren Irak-İran Savaşı, bir nevi Basra Körfezi'ndeki bölgesel üstünlük mücadelesi ve İran İslam Devrimi'nin yayılma tehlikesini tahdit altına alma şeklinde zuhur eden bir olaydır. Eylül 1970'de Başkan Nasr'ın ölümü Orta Doğu'da liderlik yarışını başlatmıştır. Mısır'ın bıraktığı boşluktan yararlanarak gerek Arap Dünyası'nın gerekse üçüncü dünyanın liderliğini kapma/yapma isteği Irak'ı tehdit etmiştir.

4.2. Körfez Savaşı

Irak askeri kapasitesini artırmaya İran-Irak Savaşı öncesinde başlamış ve savaş sırasında da bu eylemine devam etmiştir. Irak bir taraftan kendisi nükleer ve kimyasal silah üretimine hız verirken, diğer taraftan batılı ülkelerden satın aldığı silahlarla ülkeyi cephaneliğe çevirmiştir.
Ancak daha sonraları, 8 yıl süren Birinci Körfez Savaşı'ndan ( İran-Irak Savaşı) yaralı çıkan ve bu savaşı sürdürebilmek için başta Kuveyt ve Suudi Arabistan olmak üzere Arap Dünyası'na önemli miktarda borçlanan bir Irak görürüz. Irak, İran ile yapmış olduğu 8 yıllık savaş sonunda askeri ve ekonomik açıdan zayıflamış ve bu kayıplarını telafi etmek maksadıyla kendisine komşu olan Kuveyt'e, bazı noktalarda suçlamalarda bulunarak ve tarihi iddialarını gündeme getirerek baskı yapmaya başlamıştır. Savaş sonrası ekonomik kriz içinde bulunan ve yeni parasal kaynaklar aramaya yönelen Irak, bu kaynağı Kuveyt ile olan sınır anlaşmazlıkları, OPEC'in petrol fiyatlarını düşük tutması, Kuveyt ve Suudi Arabistan'ın verdiği borçları silmesi, yeni krediler vermesi gibi hususları gündeme getirerek, Kuveyt ve diğer Arap ülkelerinden sağlamaya çalışmıştır. Irak'ın bu tutumu ister istemez körfezdeki havayı gerginleştirmiş ve bölgeyi muhtemel bir krize sürüklemiştir. Krizin ortaya çıkması esas itibariyle Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in 17 Temmuz'da Kuveyt ve BAE'yi aşırı üretim yaparak Irak'ı 14 milyar dolar uğrattıklarını ileri sürmesiyle birlikte başladı. Ayrıca Irak, Kuveyt'in kendi topraklarında petrol kuyuları açarak petrolünü çaldığını iddia etmekte ve bunlara karşılık 2.4 milyar dolar tazminat istemekteydi. Irak aynı zamanda Temmuz ortasından itibaren Kuveyt sınırına asker yığmaya başlamıştı.

Irak 2 Ağustos 1990 günü Kuveyt'i önce işgal ve daha sonra ilhak ettiğini açıklamıştır. Irak'ın Kuveyt'i işgali ABD'nin bölgedeki çıkarlarını ve temel politikasını her açıdan olumsuz yönde etkilemekteydi. Irak bu hareketi ile dünya petrol rezervlerinin %20'sini elde etmiş oluyordu. Bu da ABD'nin hoş karşılayacağı bir durum olamazdı ve Irak'ın derhal Kuveyt' ten çıkartılması gerekiyordu. ABD, 80-88 yılları arasında İran ile giriştiği savaşta kendi çıkarları gereği yarattığı Frankentstein'ı şimdi bölgesel ve küresel çıkarlarına uzun erimli bir tehdit çıkarabileceği düşüncesiyle etkisiz hale getirmek istemiştir.

Girişilen diplomatik temaslar sonuç vermeyince, Irak'ın inatçı tavrı üzerine Güvenlik Konseyi'nin 678 sayılı kararında öngörüldüğü gibi, 15 Ocak 1991 gece yarısına kadar Irak'ın Kuveyt'ten çekilmemesi üzerine, 17 Ocak 1991 sabahı Bağdat saati ile 2:30 dan itibaren, Suudi Arabistan'dan kalkan yüzlerce Amerikan ve İngiliz uçağı, Irak'taki askeri hedefleri bombalamaya başladılar.

Çöl Fırtınası Harekatı denen, Irak'a karşı girişilen bu savaşın birinci aşamasını teşkil eden hava bombardımanları, 'çağın en üstün silah teknolojisi kullanılarak!?' 24 Şubat'a kadar devam etti. Çok uluslu güç, hava akınlarıyla Irak şehirlerinin stratejik hedeflerini vurmaya başlamıştır. İlk hedef, Irak'ın, bütün nükleer, biyolojik ve kimyasal tesisleri, hükümet idare ve komuta kontrol merkezlerini, radar ve hava erken uyarıcı sistemlerini yok etmek şeklinde gerçekleşmiştir.

Sonuçta 17 Ocak 1991'deki hava saldırısı ile harekat 28 Şubat 1991'de bitmiş ve Irak Kuveyt'ten çekilmeyi, BM kararlarına uymayı taahhüt etmiştir.
Savaş sonrası, ABD'de gerçekleşen başkan değişimi ile ABD'nin Irak politikası yeni bir şekil almıştır. Demokrat Bill Clinton ABD'nin Irak politikasında üç önemli araç kullanmıştır.

Irak muhalif gruplar
Ambargo ve Petrol Karşılığı Gıda Programı (MOU)
BM kapsamında oluşturulan silah denetimi ekipleri

Irak muhalif gruplara çalışmamız içersinde bir önceki bölümde değindiğimiz için tekrara düşmek istemiyoruz. ABD'nin Irak politikasında yer alan diğer iki aracı incelemenin yerinde olacağını düşünüyoruz.

4.2.1. Irak'a Uygulanan Uluslar arası Ambargo ve Günümüzde Geldiği Nokta

ABD bugüne kadar 115 ülkeye ambargo uygulamıştır. Ancak hiçbiri Irak'a uygulanan ambargo kadar kapsamlı ve uzun olmamıştır. Uygulanan ambargo sonucunda Irak'ta çocuk ölüm oranları yükselmiştir. Bunun nedeni ise temel gıda maddelerinin eksikliği ve ilaç yetersizliğidir. Eğitim sistemi de büyük ölçüde bu ambargodan etkilenmiştir. Yani kısaca söylememiz gerekirse savaş sonrası uluslar arası ambargo uygula içtimai ve iktisadi hayatta madden ve manen bir felç görülür.

1996'da BM Irak halkının acılarını dindirmek için petrol karşılığı gıda programını kabul etmiştir. 665 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı ile bu ülkeye ambargo uygulanmaya başlanmış, 1997 yılına gelindiğinde yürürlüğe giren "BM Petrol Karşılığı, İlaç ve İnsani İhtiyaç Maddeleri Programı (MOU)" kapsamında uygulanmakta olan ambargo halen sürmektedir. BM 986 sayılı kararına göre Irak temel gıda maddeleri alabilmek için her altı ayda 2 milyar dolarlık petrol satışı yapabilecektir. Bundan elde edecekleri gelirin % 30'unun Körfez Savaşı mağdurlarına tazminat olarak verilmesi Irak'tan istenmiştir. 1998 yılında 1153 sayılı kararla 2 milyar dolar 5.256 milyar dolara çıkarılmıştır. 1999 yılında 1284 nolu kararla satış sınırlaması kaldırılmıştır. Bu konuda en son düzenleme 2000'de BMGK tarafından alınan 1330 sayılı kararla 9. dönemin başlatılmasıdır.

Irak'a uygulanan ambargonun kırılmasına yönelik ambargo karşıtı hareketlerde görülür. Uluslar arası sivil kuruluşlardan insani amaçlı ambargo karşıtı hareketlerin yanında gerek ekonomik ve gerekse siyasi kaygılarla devletlerinde bu yönde tavır aldıkları açıktır. Rusya, Çin ve Fransa ilk bakışta dikkat çeken ülkelerdir. Özellikle Ruslar ve Fransızlar son birkaç yıldır Irak petrolüne önemli yatırımlar yapmaktadır. Ayrıca Çin de çeşitli nedenlerden dolayı Irak'a ve bölgeye yakın ilgi duymaktadır.

4.2.2. Silah Denetimi

Irak'ın Kuveyt'ten çıkarılması/çekilmesi sonrası halli gereken önemli problemlerden bir tanesi Irak'ın sahip olduğu kitle imha silahlarının yok edilmesi ve yenilerinin üretilmesinin engellenmesiydi. Bu bağlamda BMGK'dan çıkarılan 687 sayılı karar ateşkes koşullarının yanı sıra balistik füzeler de dahil kitle imha silahlarının denetimini ve imhasını öngörmekteydi. Bu silahların imha ve denetimi işlerini ise BM Özel Komisyonu (UNSCOM) ve Uluslar Arası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) yürütecekti. Savaştan sonra zayıf düşen Irak, bu kararı 6 Nisan 1991'de kabul ettiğini BM'ye bildirdi.
Irak 31 Ekim 1998'de kendisinden istenilen bütün koşulların yerine getirilse bile ülkeye uygulanan ambargonun kalkmayacağını ileri sürerek UNSCOM ile işbirliği yapmayacağını açıkladı. Bunun üzerine Amerikan ve İngiliz uçakları 16 Aralık 1998'de Türkiye saati ile 23.49'da Çöl Tilkisi Operasyonu'nu başlattı. Bunun üzerine Bağdat'tan yapılan açıklamada (19 Aralık) bundan sonra Irak yönetiminin UNSCOM' un Irak'a dönmesine izin vermeyeceği belirtiliyordu. 11 Eylül'ün etkisiyle dünya uluslararası terörizm korkusuyla sarsılmaktadır. ABD Afganistan'dan sonra Irak üzerine odaklandı ve Irak'ı uluslararası terizme destek vermek ve bağlantılı olmakla suçluyor. Irak'ın topraklarını BM silah denetçilerine açmaması ABD için bulunmaz bir fırsat. ABD her halükârda Irak'a müdahaleyi aklına koymuş durumda. Kongre Bush'a savaş açma yetkisi verdi. Yalnız ABD yapacağı müdahaleyi 'hukuki' bir zemine oturtmaya çalışıyor. Irak'ın nükleer tesislere sahip olduğunu, şayet önü alınamazsa dünya için büyük bir tehdit oluşturacağını bütün dünyaya kabul ettirmek istiyor. BM Güvenlik Konseyinden şu sıralar çıkarılacak bir kararla ABD Irak üzerinde kendi oyununu oynamak istiyor. Bu karara göre Irak ülke içinde tüm tesisleri, Saddam'ın sarayı dahil, ve şüpheli yerleri BM denetim kuruluna açmalı. Ve Irak'ın herhangi bir engellemeye başvurması halinde gerekli askeri müdahalenin yapılması. Buradaki keyfiyeti kimsenin gözden kaçıracağını düşünmüyoruz.
------
SONUÇ

Irak, Osmanlı şemsiyesi altında 384 yıllık bir beraberliğe ve bütünlüğe sahip geçmişi ile, kültürel ve sosyal yakınlığıyla, Türkiye'nin çok önemli komşularından biri olmuştur. Bu günde hâlâ bünyesinde barındırdığı %10 civarında Türkmen nüfusuyla Türkiye açısından önem arz eden, Türkiye'nin politik ve diplomatik ilişkilerini geçmişinden gelen ortak kültürel birikim üzerinden geliştireceği bir Orta Doğu ülkesi olan Irak, ne yazık ki Saddam Hüseyin'in izlediği fevri ve dengesiz politikalar nedeniyle Türkiye ile ilişkileri istenen düzeyde seyretmemiştir.

II. Körfez Savaşı ile beraber diplomatik ilişkilerin gerginleştiğini görürüz. Türkiye'nin ABD'den yana tavır belirlemesi Irak'ın Türkiye'ye hasmane duygular beslemesine neden olmuş ve iki ülkeye de hiçbir fayda sağlamadığı gibi tersine ciddi zararlar getirmiştir.

Günümüzde Irak'a uygulanan ambargonun muhtelif devletlerce delindiğini görüyoruz. Körfez Savaşı'ndan umduğu sonucu alamayan ve uğradığı zararları tazmin edemeyen Türkiye de son zamanlarda bu ambargoyu delen ülkeler arasındadır.

Bugün sanayisi ilerlemiş, teknolojisi gelişmiş bir çok büyük devletin Orta Doğu üzerine yatırımlar yapmakta olduğu gözlenmektedir. Soğuk Savaş sonrası ABD bu büyük pastaya tek başına sahip olmuştu, fakat bugün Rusya, Fransa ve Çin olmak üzere büyük devletler bölge üzerinde ciddi emeller beslemektedir ve pastaya ortak olmak istemektedirler. Bu da yakın bir zamanda Orta Doğu üzerindeki dengelerin değişebileceğini göstermektedir.
11 Eylül terör olayından sonra kendince geçerli bir mazeret ile, ülkesine yapılan teröre eş bir tutumla ABD Afganistan'ı saf dışı bırakmıştır. Yeni hedefin Irak olduğu aşikardır. ABD'nin Irak'ı vurabileceği muhtemel görülüyor ve hatta bekleniyor. ABD'nin Orta Doğu üzerindeki hakim gücünü pekiştirmek istediği yönündeki kanaatler ağır basmaktadır.

Türkiye 1534'den 1918'lere kadar Osmanlı'nın bir eyaleti olmuş Irakla harsî bir geçmişi olduğunu ve aynı dine mensupluğunu dikkate alarak, bu son sıcak gelişmelerde lükse ve maceraya kapılmadan, soğuk kanlı ve rasyonel davranışlar içerisinde olmalıdır. Kritik gelişmelerin yaşandığı şu günlerde yanlış bir karar telafisi mümkün olmayan sonuçlar getirebilir.