Filistinli İntihar Bombacısının Dünyasına Yolculuk  

24 Mart - 2002 , The Sunday Times -Hala Jaber - Gazze  ---- A.S.TEKELİOĞLU
filistin_sembolcocukGeçen Cumartesi akşamı saat 8’de Gazze Şeridi’nde karanlık ve tozlu bir caddede beklerken harap bir araba farlarıyla selektör yaptığında, Filistinli intihar bombacılarının dünyasına yapacağım yolculuğum başlıyordu.

10 dakikalık inişli çıkışlı bir yolculuğun ardından arabadan indiğimde; sonradan El- Aksa Şehitleri Tugayı’nın
( bu yıl yapılan ve büyük ses getiren, 43 kişinin öldüğü 9 intihar saldırısının sorumluluğunu üstlenen bir örgüt ) küçük bir hücresinin kumandanı olduğunu öğreneceğim maskeli bir adam tarafından karşılandım.

Önümdeki 4 günü, bu hücre içinde intihar bombacılarının seçilim süreçlerini ve yetiştirilmelerini izleyerek, bir yandan da onların bu eylemlerinin ardında yatan nedenleri ve anlayışı anlamaya çalışarak geçirecektim.

18 aydır süren Filistin İntifadası( başkaldırışı) nın son haftalarında, El-Aksa Şehitleri Tugayı gibi örgütlerin saldırıları ve İsrail’in askeri harekatları son derece kötü bir şiddet döngüsünü beraberinde getirdi.

Batılı ülkeler ve İsrail, silahsız sivillere saldıranları terörist olarak görse de- örneğin George W. Bush yönetimi geçen hafta içinde El-Aksa Şehitleri Tugayı’nı terörist gruplar listesine alacağını açıkladı-, İslam dünyasındaki çoğu insan ve özellikle de Filistin topraklarında yaşayanlar bu saldırıları yapanları “zulme” karşı dini bir sorumluluğu yerine getiren şehitler olarak görüyor.

Gazze Şeridi’ndeki binlerce evin taştan, çıplak duvarları; İsrail Başbakanı Ariel Şaron’la Kudüs, Gazze ve Batı Şeria’yı kurtarmak için savaşırken ölenlere adanmış duvar yazıları ve resimleriyle dolu.

Ben de El- Aksa şehidi olmak üzere seçilen iki Filistinliyle tanışmak ve onların, fakirliğin anlamsız terör eylemlerine sürüklediği, sömürülmüş genç militanlar olmadıklarını keşfetmek üzereydim.

Fakat arabadan inince beni karşılayan ve kendisini Ebu-Fatah olarak tanıtan kumandan nazikçe bir gözbağı takmamı ve arabanın ön ve arka koltukları arasına yatmamı istedi. Güvenlik, önemli ve zorunluydu ona göre..

filistin_usttengorunus20 dakikanın ardından Mersedesimiz durdu ve bir el beni arabadan indirerek bazı basamaklardan aşağıya indirdi. Gözbağımı çıkardığımda kendimi özensizce kaplanmış sünger şilteler ve yastıklarla dolu bir odada buldum.Duvarlar El- Aksa Camii’nin resimleriyle süslenmişti ve sımsıkı kapanmış perdeler dışarıyla olan tüm bağı kesiyordu.

Müslüman bir Lübnanlı olmam ve Hizbullah hakkında bir kitap yazmış olmam nedeniyle başlangıçta kısa bir sorgudan geçtim.Sabahın erken saatlerinde bir grup savaşçı bize katılmaya başladı. Her biri askeri kıyafetler içinde, kalaşnikoflarını ve el bombalarını kuşanmış olarak karanlıktan içeriye süzüldüler.

Duvarda gölge oyunları yapan bir gaz lambasının etrafındaki yastıklara oturdular. Uzaklardan gelen İsrail savaş uçaklarının sesi gecenin sesliğini yarıyor, bunu makineli tüfeklerin ve el yapımı bombaların çıkardığı sesler takip ediyordu. Anlayacaktım ki bu, Filistin’de her gece yaşanan sıradan bir olay haline gelmişti.

Grubun güvenini kazanmış olduğum için, Yunus’la tanıştırıldım. Yunus; günler, belki de aylar sonra yapacağı intihar saldırısına hazırlanan 27 yaşında, güzel sanatlar mezunu bir intihar komandosuydu.

Kimliğini gizlemek için bir kefiye giymişti.Yunus önce; Michelangelo, da Vinci ve Picasso’nun tablolarından bahsetti ve sonra aniden konuyu değiştirerek aynı tutkulu tonla şehid olmak istemesinin nedenlerini anlatmaya başladı.

“ Bizler eğitimli savaşçılarız,” dedi. “ Terörist değiliz ve dünya bizim eylemlerimizin soğuk kanlı cinayetler olmadığını anlamak zorunda.” diye devam ederek..

Filistinlilerin Arap ülkelerinden, Amerika’dan ve Avrupa’dan bağımsız bir devlet kurmak için yardım beklediğini, fakat bunun hiç bir fayda sağlamadığını anlattı.

“ Sonunda, yüce Kuran’da Allah’ımı aradım ve orada esaretimi sona erdirmek için sayısız ayet ve emirler buldum” diye ekledi gözleri parlayarak ve devam etti: “ Zaferin Bush ya da Tony Blair tarafından değil, ancak ve ancak Allah tarafından bahşedileceğini keşfettim. Amacım, İsraillilere korku salmak ve ülkemi kurtarmaktır.”

El kol hareketleriyle süslediği konuşmasında, yakında gerçekleştireceği görevi için şu soğukkanlı açıklamayı geliştiriyordu: “ İsrail benim onuruma saldırdı, ana-babalarımıza acı verdi ve şimdi ben de onlara, İsrailli anneler hükümetlerine başkaldırana ve dünyaya bu çatışmayı durdurmaları için yalvarana dek aynı acıyı verdirmek zorundayım. Onların anneleri bizim annelerimizin her gün yaşadığı korku ve acıyı yaşayana dek bunu sürdüreceğim.

“ Şunu biliyorum ki tek başıma bir tankı durduramam; beni saniyeler içinde yere serer, o halde kendimi bir silah olarak kullanmak zorundayım. Onlar bunu terörizm olarak adlandırıyor. Bence bu, kendini savunma hakkıdır. Yapacağım eylemle iki sorumluluğu yerine getireceğim: Biri Allah’ a karşı olan görevimdir; diğeri ise kendimi, ülkemi savunma görevim.”

Yunus bir sigara yaktı, ve hayatın “değerli” olduğunu söyledi. “ Normal gündüz ve geceleri, toplantıları, aile buluşmalarını, sahil kenarındaki piknikleri” şu ana tercih edeceğini söyledi. “ Biz bunları, işgal altında olduğumuz sürece ve bağımsızlığımızı kazanan dek reddettik, savaşmaktan başka seçeneğimiz yok.”

Görev günü gelene dek Yunus, Kuran okumaya dalacak. Kendisine emredileni yapması gerektiğinden ve hiç bir şeyin onu bu yoldan çeviremeyeceğinden emin. “ Kimse özgürlüğünüzü size hediye etmez. Tarih, özgürlük için bazı fedekarlıklar yapmanız gerektiğinin şahididir.”

“ Eylem sırasında asıl amacım, her ne kadar sonuçta bu işin bir parçası olsa da, İsraillileri öldürmek olmayacak, öldürmek asla gerçek amacım değil. “ Eylemim, sorumlulara ve tüm dünyaya bir insan için en iğrenç şeyin özgürlük olmadan yaşamaya zorlanmak olduğu mesajını taşıyacak.”

Yunus gibi kumandanı Ebu – Fatah de eğitimli biri, üniversitenin ikinci sınıfında uluslararası hukuk okuyor. 1987’de başlayan birinci İntifada ,Ortadoğu Barış Süreci ve 2000 Eylül’ünde başlayan İkinci İntifadayla sonuçlanan İsrail- Filistin çatışmalarının tarihi perspektiften özetini sunuyor.

Konuşmasında, Yahudi yerleşimlerinden, göz altılardan ve binlerce Filistinlinin kendi bölgeleri içinde ve arasında seyahatlerinin sınırlandırılmasından duyduğu öfkeyi yansıtıyor.

Son intifada nın ilk yılında “ kendine hakim olan” El Aksa Şehitleri- Yaser Arafat’ın Fetih Örgütü’nün bir kolu-‘nin daha radikal bir örgüt olan HAMAS’ın intihar saldırıları düzenleme yöntemini seçtiğini anlatıyor. Örgütün, intihar komandosu gönüllüsü noktasında sıkıntısı yok.

Özel bir birim adayları seçmekle görevli. 18 yaşın altındakiler, çocuğu olan evliler ya da evinin geçimini sağlayabilecek bir kardeşi olmayanlar reddediliyor.

Seçilme şansı en yüksek olanlar, askeri başarı gösterenler ve yoğun stres altında sakin kalmayı başarabilenler oluyor. Gençlerin kesinlikle dindar olmasını ve “ şehidliğin ve cihad( kutsal savaş)ın anlamına inanmış” olmasını şart tutuyorlar. Ayrıca adayların yapı ve görünüş olarak, patlama anını beklerken İsrailliler arasında rahat hareket edebilecek- gerektiğinde peruk, Yahudi kipası ve saç lülesiyle kimliklerini gizleyebilecek- özellikte olmaları gerekiyor.

Kumandan, adayları günler boyunca evlerinde ve dışarıda normal hayatlarını sürdürürken izliyor.Değerlendirme olumlu olduğunda onlara seçildiklerine dair haber veriliyor.

Bunu kumandanla her öğrenci arasında 20 gün süren Kur’an çalışması ve tartışması izliyor. Kuran’dan şehitlerin cennetle müjdelenmesine dair ayetler tekrar tekrar işleniyor.

Her adaya cennette kendisini bekleyen muhteşem gelecekte, peygamberler ve evliyalarla birlikte olacağı, kendisini harika hurilerin karşılayacağı ve kıyamet gününde 70 yakını için şefaatçi olabileceği hatırlatılıyor. Şüphe yok ki, yaptığı fedakarlıkla ülkesinin vatandaşlarına ne büyük bir hizmet yaptığı da anlatılıyor.

foto_filistin“Elbette ki intihar komandosu kullanmak zorunda kaldığımda çok üzülüyorum. Oldukça duygusalım ve bazen onları görevlerine yollarken göz yaşlarıma engel olamıyorum.” dedi kumandan yumuşakça. “ Bu insanları sokaktan toplamıyoruz. Hepsi eğitimli, normal şartlarda toplumun ilerlemesine katkıda bulunacak insanlar. Böyle bir görevi yerine getirmek zorunda olmasalardı her biri bir doktor, avukat ya da öğretmen olabilirdi.”

Bombacının hazırlıkları tamamlandığında; onu hedefine doğru son yolculuğa çıkaracak olan, birimin başka bir üyesi tarafından alınıyor. Eylemin ayrıntıları yani intihar bombacısı mı olacağı yoksa öldürülene dek silahlar ve el bombalarıyla mı çarpışacağı, saldırıdan hemen önce anlatılıyor kendisine.

Hedefe ulaştırılmadan 10-15 dakika önce, bombacıya 10 kilo patlayıcı ve beş kilo çivi ve demirle doldurulmuş el yapımı bir yelek giydiriliyor.Dah sonra, kendisini tam olarak hangi noktada havaya uçuracağına dair son emirler veriliyor.

“ Bundan sonra, şehitlik için ne yapması gerektiğini iyi bilecektir, zaten ne hedefi düşünmeye ne de şüphe duymaya yetecek zaman vardır” dedi kumandan Ebu-Fatah. Ayrı bir birimin de intihar saldırıları için muhtemel hedefler bulmakla görevli olduğunu öğreniyordum.

Son saldırılarda kafelerde ve restoranlarda öldürülen genç sivillerin görmezlikten gelinip gelinemeyeceğini sorduğumda, Ebu-Fatah ın sesi sertleşti. “ İsrail tankları bir evi topa tutarken içeride çocuklar var mı diye düşündüğünü mü sanıyorsunuz?” dedi gözleri parlayarak. “ Savaşta iki taraf için de kötü sonuçlar vardır.”

İkinci intihar komandosu Ahmet, Gazze Şeridi’nden eski bir üniversite öğrencisi, aynı zamanda çok açık sözlü. Anneannesinin, 1948 de İsrail bir Yahudi yurdu olarak kurulurken sürüldüğü Yafa’daki evinin hayallerini taşıyor.

Annesiyle birlikte yaşayan 8 kardeşten biri olan, sessizce konuşan Ahmet, “ Anneannem Filistin halkının tarihini yansıtıyordu.” dedi.

“ Bize Yafa’dan, oranın muhteşem üzüm asmalarından ve sahilinden bahsederdi. Bize tanımadığımız; ama gözyaşları içinde, bir zamanlar Filistin halkının yaşamına dair hikayeler dinlediğimiz Yafa’ya dair inanılmaz bir aşk aşılamıştı.” Ahmet, anneannesinin hikayeleri sayesinde Yafa’ya aşık olduğunu ve orayı ziyaret edebileceği gün için hasret çektiğini anlattı. Yafa yerine, aileye Birleşmiş Milletler tarafından verilen ufak, taştan bir evde büyümek zorunda kalmıştı.

İlk İntifada başladığında 12 yaşındaydı Ahmet. Ve ailesinin işgal altında aşağılanması olarak değerlendirdiği olaylar bugün onu “itibar” için savaşmaya kararlı kılmış.

“ El-Fetih Örgütü’ne öldürmek, katil olmak için katılmadım. Amacım, en azından kendi ailemin güvenliğini sağlamaktı. İşgal altında olmasaydık, Fetih’e katılmazdım herhalde.Şehitliği seçerken, Yafa için kurduğum hayallerin ve anneannemin evini geri isteme hakkımın gitmesine izin veriyorum. Aslında, hiçbir zaman İsraillileri imha etmek isteyen biri olmamıştım.”

“ Onlara aslında benim olan toprakları verdim, ama görüyorum ki bunu nazikçe kabul edecek yerde, beni birkaç metrekarelik yaşam alanımda bile özgürce ve barış içinde yaşamaktan mahrum bırakmak istiyorlar.”

Barış sürecinin başarısızlığa uğraması Ahmet’e göre “ serbestçe hareket edemeyeceğimizi bildiğimiz alanlarda yaşamak zorunda kalmak” anlamına geliyordu.

“ Kendi egemenliğine sahip olmayan, seyahat etmek için İsrail’in kontrol noktalarında kimlik kartı göstermek zorunda bırakıldığım bir devlette nasıl yaşayabilirim? Elektriğimizi, suyumuzu hatta tüm hayatımızı İsrail’in kontrol ettiği bir ortamda insanlar hala niçin başkaldırdığımızı sorabiliyor.”

O konuşurken, etrafımızda toplanan bir grup mücahit de başlarıyla onu onaylıyordu. “ İşgal altında yaşamaya zorlanmama tepkimi şehitliğin gereklerini yerine getirerek göstermeye kararlıyım.” dedi “Allahu Ekber” ( Allah büyüktür) nidaları arasında.

“ İşgalci yerleşimcilerin buradaki hayatlarından zevk almalarını önlemeye çalışıyorum. Amacım, İsrail kontrol noktalarını topraklarımızdan tamamen çıkarmak. Eğer barış içinde çıkarlarsa, onları kendi topraklarında rahat bırakırız. Ama burada kalmayı seçerlerse, onları buradan çıkmaya zorlamak için kendi tasarrufumdaki tüm yolları denemeye hakkım var.”

“ Şimdi, ben ve benim gibi pek çok insan düşmana karşı seri eylemler gerçekleştirmek için hazırız ve o anı bekliyoruz. Onlardan korkmuyoruz ve topraklarımızdan tamamen çıktıkları ana kadar da vazgeçmeyeceğiz. Bizi istediğiniz kadar terörist olarak adlandırın, biz adaletin bizimle birlikte olduğuna ve zaferin bizim olacağına inanıyoruz.”

Onlarla geçirdiğim süre içinde din, hep konuşmaların odağında yer alıyordu. Ayrıca, eski “şehadet” eylemlerinin videolarını izliyor, eylemleri analiz ediyorlardı. Ölüler kurbanın yaşı ya da cinsiyetine önem verilmeksizin, sadece sayısal olarak değerlendiriliyordu. Bu ortamda duygusallığa nerdeyse hiç yer yoktu.

Grubun geçmişteki eylemcilerini anıyor; bu ayın başlarında Gush Katif Yahudi yerleşimine sızarak, vurulmadan önce beş İsrailli’yi öldüren 19 yaşındaki Muhammed Ferhat’ın “cesaretinden” övgüyle bahsediyorlar..

Muhammed saldırısından bir kaç saat önce cep telefonundan annesini aramış, son tavsiyelerini almak için. Anne Um Nidal, bana oğluna şöyle dediğini anlattı: “ Dikkatli ol oğlum, sureleri oku,gördüğün her şeye dikkat et, görevine konsantre ol ve doğru zamanı seç.Allah sana başarı nasip etsin, sana şehitlik makamını bahşetsin.

“ Güçlü ol oğlum, düşmanla bu ilk savaşında her hareketinde Allah’ı hatırla. Tereddüt etme oğlum ve düşmana vurabileceğin en güçlü darbeyi vur.” Bunları dedikten sonra, oğlundan cep telefonunu tamamen kapatmasını istemiş.

Um Nidal, televizyonun karşısında oğlunun saldırısıyla ilgili haberleri beklemeye başlamış. Korkuyormuş, çünkü oğlu yaralanmış ya da tutuklanmış, “şehitliği” reddetmiş olabilirdi.

Oğlunun saldırı için görevlendirildiğini bir ay öncesinden beri biliyormuş:” Bir ay boyunca ona her baktığımda ağladım. Ona göz yaşlarımı önemsememesini, görevine bağlı kalmasını söyledim. Tüm ay boyunca 0nu bir bebeğe bakarcasına seyrettim.”

“ Kalbim taştan değil” diye ekledi Um Nidal, ama oğlunu “ fani dünyadan daha değerli ve daha kutsal bir amaç için feda etmek”istiyordu.

Birden içeriye, aramıza bir savaşçı “ çok önemli haberlerle” geldi. Burada kaldığım süre içindeki belki de en farklı ve şaşırtıcı anlardan biriydi.

“ Manchester United 5, West Ham 3,” dedi, geçen hafta sonu oynanan bir maçın sonucunu açıklıyordu. Beni İngilizce bilgilendirdi: “David Beckham 2 gol attı, Manchester müthiş..”

Haber herkes tarafından ortak bir hoşnutlukla karşılandı, “Allahu Ekber” nidaları arasında..

17 Ocak: Hazera’da Bar mitzvah’da açılan ateşte 6 kişi öldü.
30 Ocak: 27 yaşındaki ilk kadın intihar komandosu Kudüs’te kalabalık bir caddede kendini havaya uçurdu,1 ölü.
2 Mart: İntihar bombacısı Batı Kudüs’te radikal Yahudiler arasında çivi bombasını patlattı, 10 ölü.
6 Mart: Tel Aviv’de restorana ateş açıldı, 3 ölü.
Afula’da intihar bombacısı otobüsü havaya uçurdu, 1 ölü.
7Mart: Gazze’deki Yahudi yerleşimi Atzmona’da açılan ateşte 5 ilkokul öğrencisi çocuk öldü.
9 Mart: Kudüs’teki kafede intihar saldırısı sonucu 11 kişi öldü.
Sahil kenti Netanya’da iki kişinin açtığı ateşte, 3 kişi öldü.
21 Mart: Kudüs merkezinde intihar bombacısı çivi bombasını patlattı, 3 ölü.)
Bu sayfa www.patikalar.net den alınmıştır.(2000)