İslam Coğrafyası                                                                          M. Ahmet VAROL

Fas

Giriş

Fas, İslam coğrafyasının en batıdaki ülkesidir. Bu yüzden geçmişte el-Mağribu'l-Aksa (Uzak Batı) diye adlandırılırdı. Günümüzde de Mağrib olarak adlandırılır. Fas ise bu ülkedeki bir şehrin adıdır. Ama Türkiye'de Fas adı bu ülke için kullanılmaktadır.

Bu ülke İslam coğrafyasının en batısında olmasına rağmen önemli etkileri olan bir ülkedir. Krallıkla yönetilen bu ülkede ayrıca yakın geçmişte bir kral değişikliği oldu. II. Hasan'ın ölmesi üzerine onun yerine oğlu VI. Muhammed geçti. Fas'ta yakın geçmişte yaşanan önemli bir gelişme de bu ülkedeki İslami hareketin ileri gelenlerinden olan ve uzun süreden beridir göz hapsinde bulunan Abdüsselam Yasin üzerindeki göz hapsinin kaldırılması oldu. Biz de bu ay "İslam Coğrafyası" bölümümüzde bu ülkeyi tanıtmayı uygun gördük.

Fas Hakkında Genel Bilgiler

Resmi adı: Mağrib Krallığı

Başkenti: Rabat (Nüfusu: 1.000.000)

Diğer önemli şehirleri: ed-Dâru'l-Beyza (Kazablanka), Fas, Merakeş, Meknes, Ucda, Tanca, Tatvan, Ağâdir, el-Cedide, Kenitra, Safi. ed-Dâru'l-Beyza (Kazablanka) ülkenin nüfusça en kalabalık şehridir.

Yüzölçümü: 724.730 km2. (Batılı kaynaklarda Batı Sahra ayrı bir ülke kabul edildiğinden Fas'ın yüzölçümü 458.730 km2 olarak gösterilmektedir. Batı Sahra hakkında "İç problemler" kısmına bkz.)

Nüfusu: 32.000.000 (2000 tahmini). (Bunun yaklaşık 300.000'i Batı Sahra'da kalanı ülkenin diğer bölgelerinde yaşamaktadır.) Halkın % 45'i şehirlerde yaşamaktadır.

Nüfus artış hızı: % 2.2

Etnik yapı: Fas nüfusunun % 55'ini Araplar oluşturmaktadır. Ancak bazı kaynaklarda Fas Araplarının çoğunun Berberi kökenli oldukları ve bunların ana dillerini unutarak Araplaştıkları ifade edilmektedir. Arapların % 98.2'si Müslümandır. İkinci etnik grup olan Berberilerin oranı % 34'tür. Berberiler, Kuzeybatı ve Batı Afrika ülkelerine yayılmış bir etnik topluluktur. Berberiler bu bölgenin yerlileri olarak bilinir. Bütün Berberilerin anladığı ortak bir dil yoktur. Ancak Berberi halklarının konuştuğu birbirinden oldukça farklı lehçelerin tümüne birden Berberice denmektedir. Berberi lehçeleri içinde sadece Tuareg lehçesinin yazısı vardır. Diğer lehçelerin yazısı yoktur. Berberiler kendilerine İmazighen derler. Berberi isminin Avrupalılar tarafından bu halka verilmiş ve barbar kelimesinden gelmiş olması kuvvetli ihtimaldir. Berberiler arasında kabile hiyerarşisi hâlâ devam etmektedir. Batılı sömürgeci ülkeler Berberileri İslâm'dan uzaklaştırarak İslâm öncesi hayatlarına döndürebilmek için çeşitli hareketler başlattılar. Ancak bu hareketler pek fazla etkili olmadı. Fas'taki Berberilerin tamamı Müslüman ve çoğunluğu Malikidir. Üçüncü sırada gelen etnik unsur % 10'luk orana sahip olan Moorlardır. Moorlar Moritanya kökenlidirler. Kalan nüfusu da İspanyollar başta olmak üzere Avrupalı hıristiyan azınlıklarla yahudi azınlık oluşturmaktadır.

Dil: Resmi dil Arapça'dır. Halkın geneli Arapça konuşur. Bunun yanı sıra Berberice de konuşulmaktadır.

Din: Resmi din İslâm'dır. Halkın % 98.7'si Müslümandır. Müslümanların büyük çoğunluğu Maliki, az bir kısmı Hanefidir. Çoğu Avrupa asıllı olan hıristiyanların oranı % 1, yahudilerin oranı da % 0.5'tir.

Coğrafi durumu: Kuzeybatı Afrika ülkelerinden olan Fas, kuzeyden Akdeniz, doğudan Cezayir, güneyden Moritanya, batıdan Atlas Okyanusu'yla çevrilidir. Fas'ın en önemli sıradağ kütlesi olan Atlas dağları ülke topraklarını ikiye bölmektedir. En önemli akarsuları Ummu'r-Rebi'a, Muluya ve Sebu ırmaklarıdır. Topraklarının % 19'u tarım alanı, % 47'si otlak, % 12'si ormanlık ve çalılıktır.

Yönetim: Fas krallıkla yönetilen bir ülkedir. Kral resmiyette "emiru'l-mu'minin" olarak adlandırılır. Ancak mevcut yönetim Batı yanlısı ve İslâmi ölçülerden uzak bir çizgi takip etmektedir. Kral geniş yetkilere sahiptir. Hükümet kral tarafından tayin edilir. Parlamentonun kabul ettiği kanunları veto etme ve gerek gördüğünde referanduma gitme yetkisi vardır. Ülkede birden fazla siyasi parti kurulabilmekte ve bu konuda İngiliz modeli esas alınmaktadır. Ancak bir siyasi partinin kurulabilmesi için kralın izin vermesi gerekir. Üyeleri seçimle belirlenen 333 üyeli bir parlamentosu bulunmaktadır. Ancak parlamentonun yasama yetkisi sınırlıdır ve kralın veto ettiği bir kanun tasarısını yeniden görüşüp kabul etme hakkı yoktur.

Tarihi: Bugünkü Fas toprakları İslâmi tarih kaynaklarında "el-Mağribu'l-Aksa (:Uzak Batı)" olarak adlandırılır. Kuzeybatı Afrika ülkelerini içine alan toprakların tümüne birden de Mağrib denir. Bu topraklara ilk olarak 686 yılında Ukbe ibnu Nafi (r.a.) komutasındaki İslâm orduları gelmişlerdir. Ukbe ibnu Nafi (r.a.) Mağrib'in bir kısmını fethetti ve burada hilafete bağlı İfrikiyye eyaleti oluşturuldu. Mağrib'in kalan kısmı 688'de bölgeye gelen Hassan ibnu Nu'man ve 712'de bölgeye gelen Musa ibnu Nusayr zamanında fethedilmiştir. Musa ibnu Nusayr'in kumandanlarından olan Tarık ibnu Ziyad, Cebelitarık boğazını geçerek bugünkü İspanya topraklarına girmiş ve Endülüs İslâm devletinin temelleri bu şekilde atılmıştır. Cebelitarık (Tarık Dağı) Boğazı'na bu adın verilmesi de Tarık ibnu Ziyad'a nispetledir. Mağrib toprakları İslâm ordularınca fethedildikten sonra 770'lere kadar hilafete bağlı kaldı. 770'lerden sonra yine önemli bir kısmı hilafete bağlı kalmakla birlikte bağımsız bazı küçük Müslüman devletleri de kurulmaya başlandı. Bunların başta gelenleri ve hüküm sürdükleri yıllar şöyledir: Rüstemiler (776 - 908), Midrariler (772 - 977), İdrisiler (789 - 974), Ziriler (972 - 1148). Bunlardan bazılarının hâkimiyet alanları bugünkü Fas sınırlarının dışında kalan bazı toprakları da kapsıyordu. Tarihte Mağrib üzerinde kurulmuş olan en önemli İslâm devleti Murabıtlar devletidir. 1056'da kurulan Murabıtlar, zamanla bütün Kuzey Afrika'yı ve Endülüs'ü içine alan 6 milyon km2'lik geniş bir bölge üzerinde hâkimiyet kurmuş ve buralardaki dağınıklığa son vererek bir birlik ve merkezi otorite oluşturmuşlardır. Murabıtlar'ın merkezi bugün Fas sınırları içinde kalan Merakeş'ti. İslâm'ın Kuzeybatı ve Batı Afrika ülkelerine yayılmasında Murabıtlar'ın önemli etkinliği olmuştur. Murabıtlar'ın ilk sultanları Ebu Bekr ibnu Ömer el-Lamtuni'dir. Ondan sonra ünlü cihangir Yusuf ibnu Taşfin bu devletin başına geçmiştir. Devletin sınırlarının genişlemesinde, Kuzey Afrika Müslümanları arasında birliğin sağlanmasında Yusuf ibnu Taşfin'in önemli rolü olmuştur. Murabıtlar 1147 yılına kadar ayakta kalabildiler. Bu tarihten sonra Muvahhidlerin hâkimiyeti altına girdiler. Muvahhidlerin hâkimiyeti de 1269'a kadar sürdü. Muvahhidlerin dağılmasından sonra bölgeye yine küçük devletler, emirlikler hâkim oldu. Meriniler (1197 - 1550), Vattasiler 1470 - 1550), Sa'di Şerifleri (1509 - 1660), Filali Şerifleri (1640'tan itibaren) Muvahhidlerin dağılmasından sonra bölgede hâkimiyet sürmüş olan yönetimlerdir. Bunlardan Meriniler, Muvahhidler dağılmadan önce kurulmuştu ve Fas'ın az bir bölümü üzerinde hüküm sürüyorlardı. Merinilerle Muvahhidler arasında bir çekişme de olmuştur. Ancak Muvvahhidlerin son zamanlarına doğru ortaya çıkan iç kavgalar Merinilerin işine yaradı ve onların dağılmalarından sonra da topraklarının bir kısmını ele geçirdiler. Vattasilerin hüküm sürdükleri dönemde Portekizli ve İspanyalı sömürgeciler Fas topraklarına saldırılar düzenlediler. Bu saldırılar sonunda Portekizliler Fas'ın Atlas Okyanusu kıyılarını ele geçirdiler. Sa'di Şerifleri Portekizli işgalcilere karşı mücadele ettiler ve 1578'de gerçekleştirilen Vadiyyu'l-Mehazin savaşı sonrasında işgal altındaki toprakları geri aldılar. Filali Şerifleri yönetimi daha Sa'di Şerifleri'nin Fas'ın bir bölümü üzerindeki hâkimiyetleri devam ederken kurulmuştur. Filaliler'le Sa'diler arasındaki mücadeleyi sonuçta Filaliler kazandılar ve 1660'ta Sa'dilerin hâkimiyetine tamamen son vererek bütün Fas topraklarını ele geçirdiler. Bugün Fas'ta yönetimi elinde tutan kraliyet ailesi bu Filali sülalesinden gelmektedir. 1830'da Cezayir'i işgal eden Fransız sömürgeciler Fas topraklarını da işgal edebilmek için çeşitli girişimlerde bulundular. Ancak bazı çıkarları dolayısıyla Alman sömürgeciler buna engel oldular. Buna rağmen Fransızlar 30 Mart 1912'de imzalanan Fas anlaşmasına dayanarak Fas topraklarını işgal ettiler. Öte yandan İspanya da Fas üzerinde hak iddia etti ve 27 Kasım 1912'de ülkenin kuzeyde Akdeniz kıyısındaki kesimini işgal etti. Fransız işgali sırasında Fas'ın kralı Filali sülalesinden Sultan Abdülhafız'dı. İşgalci Fransızlar 7 Ekim 1912 tarihinde onu krallıktan uzaklaştırarak yerine yine Filali sülalesinden Ebu'l-Mehasin Yusuf'u geçirdiler. Ancak asıl yönetim Fransızların tayin ettiği genel valinin elindeydi. Kral da ona bağlı olarak çalışmak zorundaydı. Fransızlar Fas Müslümanlarının birlik ve bütünlüğünü bozmak amacıyla bazı Berberi kabilelerini diğer Müslümanlardan ayırarak onlara kısmi özerklik verdiler. Bir yandan da Berberiler arasında propaganda yaparak onları İslâm öncesi geleneklerine döndürmeye ve bu yolla İslâm'dan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. 27 Ocak 1927'de Ebu'l-Mehasin Yusuf'un vefatı üzerine yerine oğlu IV. Muhammed geçti. 1940'lardan sonra Fas'ta bağımsızlık hareketi güç kazanmaya başladı. Bağımsızlık mücadelesine öncülük etmek amacıyla kurulan İstiklal Partisi 1944'te işgalcilerden ülkelerini terk etmelerini ve Fas'a bağımsızlık vermelerini istediler. Fransız işgalcilerin bu isteğe cevabı İstiklal Partisi'nin ileri gelenlerini tutuklamak oldu. Ancak bu olaydan sonra halkın bağımsızlık mücadelesine desteği arttı. Sultan IV. Muhammed de Fransızlara karşı tavır alarak bağımsızlık mücadelesinin yanında yer alma gereği duydu. Bunun üzerine Fransızlar, 20 Ağustos 1953'te IV. Muhammed'i sürgüne göndererek yerine amcası Muhammed'i tahta geçirdiler. Ancak halk Fransızların tayin ettiği kralı benimsemedi ve Fransızlar 17 Kasım 1955'te IV. Muhammed'i Fas'a geri getirerek yeniden tahta geçirdiler. Sonuçta 2 Mart 1956'da Fransız işgalciler Fas'tan çekilerek bu ülkenin bağımsızlığını tanımak zorunda kaldılar. 29 Ekim 1956'da İspanyollar kuzeyde işgal altında tuttukları bölgelerin bir bölümünden çekildiler. İspanyollar Fas'ın bazı şehirlerini hâlâ işgal altında tutmaktadırlar. (Bu konuda "Dış problemler" kısmına bkz.) Fransızların çekilmesinden sonra Sultan IV. Muhammed ülke yönetimiyle ilgili yetkileri ele aldı. Onun yönetimi 26 Şubat 1961'e kadar sürmüştür. Bu tarihte onun vefat etmesi üzerine yerine oğlu II. Hasan geçti.

II. Hasan hem Batı'yla hem de İsrail işgal devletiyle yakın ilişki içinde olan biriydi. Kendisine yakıştırdığı "emiru'l-mü'minin" sıfatını değişik şekillerde istismar ediyordu. Örneğin birileri Fas'ta Allah'ın kanunlarının uygulanması için siyasi ve kültürel çalışma başlattığında: "Ben mü'minlerin emiriyim. Dolayısıyla Allah'ın kanunlarını uygulama yetki ve yükümlülüğü bendedir. Siz kim oluyorsunuz?" diyerek onları tasfiye etmeye çalışıyordu. Bunu diyordu ama: "Madem Allah'ın kanunlarını uygulama yetki ve yükümlülüğü sendedir, öyleyse bu yükümlülüğünü her türlü hileden ve nifaktan uzak bir şekilde yerine getir" diyenleri de hapislerde süründürüyordu. Örneğin Fas'ta hayli etkili olan Adalet ve İhsan Cemaati'nin lideri Abdüsselam Yasin'i "Ya İslâm ya da Tufan" başlıklı bir açık mektup yazdığından dolayı "delirmekle" itham ederek hapse attırmıştı. Oysa mektup krala sadece görevini yani kendisinin "bu benim görevimdir" derken kastettiği şeyi hatırlatıyordu.

II. Hasan yönetimi altındaki yahudi azınlığa ve İsrail'e özel bir muhabbet duyarken İslam Konferansı Örgütü'nün Kudüs Komitesi'ne başkanlık ediyordu. Bu ikisi birbirine ters görünüyor, ama bu, II. Hasan'ın sinsi bir ayarının yansımasıydı. Büyük bir ihtimalle İKÖ Kudüs Komitesi başkanlığını, kendisinin ülkesinde yahudi azınlıkla olan özel ilişkilerini ve siyonist işgal devleti lehine yürüttüğü birtakım faaliyetlerini kamufle etmek için üstlenmişti.

İsrail'i insan gücü yönünden en çok besleyen ülke Fas'tır. Çünkü İsrail kurulduktan ve Filistinli Müslümanların toprakları siyonistler tarafından işgal edildikten sonra bu topraklara en fazla yahudi göçü Fas'tan oldu. Çeşitli kaynaklarda Fas'tan Filistin topraklarına 600 binden fazla yahudinin göç ettiği ifade edilmektedir. Bu konunun basite alınmaması gerekir. Çünkü İsrail'in kuruluş amacı zaten dünyanın değişik yörelerine dağılmış olan yani onların deyimleriyle diaspora hayatı yaşayan yahudileri belli bir bölge üzerinde toplamaktı. Hem bu amacın gerçekleşmesi hem de İsrail'in insan potansiyeli yönünden desteklenmesi için yahudi göçü büyük önem taşıyor. Yahudi göçü Filistinlilere ise tam tersi bir şekilde etki yapmaktadır. Çünkü göç eden her yeni yahudi için yerleşim birimi inşası, toprak temini, iş imkanı sağlanması ve müreffeh hayat imkanlarının bahşedilmesi gerekiyor. Bu ise Filistinli Müslümanların topraklarının gasp edilmesiyle, iş imkanlarının ve diğer dünyevi imkanlarının ellerinden alınmasıyla oluyor. Bu açıdan Kral II. Hasan siyonist işgal devletini sadece insan potansiyeli yönünden desteklemekle kalmamış aynı zamanda dolaylı bir şekilde Filistinlilere zulmetmiştir.

İsrail işgalinin meşrulaştırılmasına giden ihanetler zincirinde hâlâ en büyük halka olarak göze çarpan Camp David anlaşmasının asıl mimarı Fas kralı II. Hasan'dır.

Fikir babalığını İsrail'in eski Dışişleri bakanı ve başbakanı Şimon Perez'in yaptığı "Ekonomik Yönden Büyük İsrail" tezinin pratiğe geçirilmesi çabalarına da Arap dünyasından en önce kral II. Hasan yardımcı olmuştur. Onun öncülüğünde Fas'ın Kazablanka (ed-Daru'l-Beyza) şehrinde gerçekleştirilen Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri I. Ekonomik İşbirliği Zirvesi söz konusu tezin hayata geçirilmesi yönünde atılmış bir ilk adım niteliği taşıyordu.

Kral II. Hasan'ın 22 Temmuz 1999'da vefat etmesi üzerine yerine oğlu Sidi Muhammed (VI. Muhammed) geçti.

Dış problemleri: Fas'ın en önemli dış problemi Sebte ve Melilla meselesidir. Fas'ın kuzeyinde Akdeniz kıyısında bulunan ve halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bu iki güzel şehir bugün hâlâ İspanya işgali altındadır. İspanya yönetimi bu iki şehri zorla ve şiddet kullanarak hâkimiyeti altında tutmaktadır. Çok turist çekmesi ve turizm gelirleri yönünden ülke ekonomisine önemli katkıda bulunması dolayısıyla bu iki şehri işgal altında tutmakta ısrar eden İspanya, Sebte ve Melilla Müslümanlarına vatandaşlık hakkı da vermiyor. Dolayısıyla bu iki şehirde yaşayan Müslümanlar oy kullanma hakkına da sahip değiller. İspanya yönetimi bu şehirlerdeki Müslümanları azınlık durumuna düşürebilmek için buralara sürekli İspanyolları yerleştirmeye çalışıyor. Melilla'da İspanyollar için ayrı bir site inşa edildi ve Müslümanların bu siteye yerleşmeleri yasak edildi. Fas yönetimi İspanya'nın bu şehirlerdeki işgaline son vererek buraları kendine bırakmasını istiyor. Ancak bazı siyasi hesaplar dolayısıyla bu konuda pek etkili bir politika da izlemiyor. ABD yönetimi Sebte ve Melilla meselesinde İspanya'nın politikasını desteklediğini ve bu şehirlerin İspanya'nın elinden alınmasına çalışılması halinde bu ülkenin yanında yer alacağını açıkladı.

İç problemleri: Fas'ın en önemli iç problemi Batı Sahra meselesidir. Batı Sahra meselesi sömürgeci güçlerin bir mirasıdır. İspanyolların ve Fransızların Batı Sahra'yı işgal altında tuttukları dönemde bu işgal güçlerine karşı bağımsızlık savaşı vermek üzere kurulan Polisaryo Cephesi, Fas'ın ve Moritanya'nın bağımsız olmasından sonra yön değiştirerek Batı Sahra'da bağımsız bir devlet kurmak amacıyla bu iki ülkeye karşı gerilla savaşı başlattı. Bugün Fransa ve İspanya başta olmak üzere bazı Batılı ülkeler tarafından desteklenen Polisaryo Cephesi, Batı Sahra'nın bazı bölgelerini hâkimiyetine almıştır. Ancak 1993 yılında cephe gerillalarından ve komutanlarından bazılarının hükümet tarafına geçmesi üzerine ele geçirmiş olduğu toprakların önemli bir kısmını kaybetti. Batı Sahra meselesi ekonomik yönden Fas'a büyük yük yüklemektedir. Sömürgeci güçler Batı Sahra'nın zengin fosfat rezervlerine sahip olması dolayısıyla bu bölgeye özel önem vermektedirler. Batı Sahra halkını, sahravi diye adlandırılan Sahra Berberileri oluşturmaktadır.

Fas'ın ikinci bir iç meselesi Berberi meselesidir. Berberi meselesi de Fransız sömürgecilerin bir mirasıdır. Fransız sömürgeciler Fas'ı işgal ettikten sonra bu ülkenin halkını Araplar ve Berberiler diye ikiye ayırdılar ve bunları birbirine düşman etmek için çeşitli yollara başvurdular. Fransızlar Berberilerin tarih boyunca Araplar tarafından mağdur edildikleri, kendi gerçek kimliklerinden uzaklaştırıldıkları iddiasını ortaya atarak onları yeniden İslâm öncesi hayatlarına döndürme çabası içine girdiler. Bu amaçla Berberilerin yaşadıkları bölgeleri diğer bölgelerden ayırarak buralara kısmi özerklik verdiler. Buna ek olarak kendi yetiştirdikleri adamları vasıtasıyla bir Berberi kavmiyetçiliği akımı ortaya çıkardılar. Bugünkü Berberi meselesi de Fransız işgalcilerin gözetiminde ortaya çıkan Berberi kavmiyetçiliği akımının sebep olduğu bir meseledir. Aslında Berberi halkın büyük çoğunluğu İslâmi kimliğine sahip çıkmakta ve Berberi kavmiyetçiliği akımını desteklememektedir. Ancak okumuş ve özellikle Fransız kültürü almış kesimden olan bazı Berberiler hâlâ bu akımı ayakta tutma çabası içindedirler.

Ekonomi: Fas ekonomisi daha çok tarıma, madenciliğe ve turizm gelirlerine dayanır. Tarım ürünlerinden elde edilen gelirin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 16'dır. Çalışan nüfusun % 40'ı tarım alanında iş görmektedir. Ürettiği tarım ürünlerinin başında tahıl, pamuk, ayçiçeği, şeker kamışı, turunçgiller ve çeşitli meyve ve sebzeler gelir.

Fas'ın en önemli gelir kaynaklarından biri fosfattır. Fosfat rezervi bakımından dünyada birinci sırada gelmektedir. İhracat gelirlerinin % 15'i fosfattan sağlanmaktadır. Fosfat ve diğer madenlerden elde edilen gelirin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 3'tür. Fas petrol ve doğal gaz rezervine de sahiptir. Ancak şimdilik üretilen petrol iç ihtiyacı karşılamamaktadır.

Para birimi: Fas dirhemi

Kişi başına düşen milli gelir: 1030 dolar.

Sanayisi: Fas'ta sanayi nispeten iyi durumdadır. Bazı ağır sanayi tesisleri kurulmuştur. Bunların başında motorlu araçlar ve araba lastiği üreten fabrikalar gelir. Ayrıca petrol arıtma tesisleri de bulunmaktadır. Diğer sanayi kuruluşları kimyasal maddeler üretimi, dericilik, tekstil, konfeksiyon, mobilya, kâğıt, kauçuk, plastik, inşaat malzemeleri üretimi, metal işleri, elektrikli araç üretimi ve gıda maddeleri üretimi üzerinedir. Sanayi kuruluşlarının % 80'i ülkenin nüfusça en kalabalık şehri olan ed-Dâru'l-Beyza'dadır. Sanayi gelirlerinin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 19'dur.

Fas'ta İslami Hareket

Bugün Fas'ta mevcut olan İslami cemaatlerin sayısı otuza yaklaşmaktadır. Bunların bazıları devletin İslamileştirilmesini amaçlayan siyasi faaliyetlerde bulunurken bazıları sadece tebliğ ve eğitim çalışmaları yapmaktadırlar. Bu cemaatlerin çalışma metotları arasında da çeşitli farklılıklar bulunmaktadır.

Fas'taki İslâmi cemaatler içinde en geniş kitle tabanına sahip olan ve faaliyetlerini en geniş alana yayan cemaatin Islah ve Tecdid Cemaati olduğunu söyleyebiliriz. Bu cemaat Müslüman Kardeşler'in çizgisini benimsemiş bir cemaattir ve lideri Abdulilah Benkiran'dır. Bu cemaat önceleri "İslâmi Cemaat" adıyla faaliyet yürütüyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi bu cemaate yakın bir siyasi partidir. Bu partinin genel başkanı Abdülkerim el-Hatib'dir. Islah ve Tecdid Cemaati yönetimle herhangi bir çekişmeye girmeden ve daha çok tebliğ ve davet metodunu kullanarak tabana yayılma yolunu tercih etmektedir. Buna rağmen yönetim bu cemaatin çalışmalarına da zaman zaman engel olmakta, halka ulaşmasını zorlaştırmak için çeşitli yollara başvurmaktadır. Islah ve Tecdid Cemaati'nin "Genel Bildiri" başlığını taşıyan bir broşüründe yer alan aşağıdaki ifade bu cemaatin amacı hakkında fikir vermektedir: "Islah ve Tecdid Cemaati halkımızın bütün yasama, yürütme ve yargı kurumlarını İslâm'a dönüş konusunda üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye ve üstlenmiş oldukları role uygun hareket etmeye çağırmaktadır."

Fas'taki İslâmi cemaatlerin önde gelenlerinden biri de Adalet ve İhsan Cemaati'dir. Bu cemaatin lideri Abdusselam Yasin'dir. Adalet ve İhsan Cemaati, Islah ve Tecdid cemaatine nispetle daha sert ve tavizsiz bir tutum izlemektedir. Cemaatin lideri Abdusselâm Yasin, 1975 yılında kral II. Hasan'a "Ya İslâm Ya da Tufan" başlığını taşıyan ve 100 sahifeden fazla bir açık mektup yazması üzerine delirmekle itham edilerek hapse atıldı. Aslında Abdusselâm Yasin hakkındaki iddia ile karar tam bir tenakuz içindeydi. Çünkü delirdiği iddiasının doğru olması onun cezaevine değil de akıl hastanesine gönderilmesini gerektirirdi. Üstelik Şeyh Abdusselâm Yasin altı ay hiç mahkeme önüne çıkarılmaksızın toplam üç yıl hapiste tutuldu. 1978'de hapisten çıkan Abdusselâm Yasin, 1983 yılında "es-Subh (Sabah)" dergisinin ilk sayısında çıkan bir yazısından dolayı tekrar hapse atıldı ve iki yıl hapiste kaldı. Hapisten çıktığı tarih olan 1985 yılından buyana da, başkent Rabat yakınlarındaki Sella şehrinde mecburi ikamete tabi tutulmakta ve gazetecilerin kendisiyle görüşmelerine izin verilmemekte idi. Bu yasak 16 Mayıs 2000 tarihinde kaldırıldı. Adalet ve İhsan Cemaati'nin siyasi parti kurma talebi hükümet tarafından reddedildi.

Fas'taki İslâmi cemaatlerin önde gelenlerinden biri de İslâmi Gençlik Hareketi'dir. Bu hareketin kurucusu Fas'ın Seyyid Kutub'u diye adlandırılan Abdulkerim Muti'dir. Fas'taki mevcut İslâmi cemaatlerin ileri gelenlerinin çoğunun bu hareketin içinde yetiştiklerini söyleyebiliriz. Yukarıda sözünü ettiğimiz üzere sonradan Islah ve Tecdid Cemaati adını alan İslâmi Cemaat de İslâmi Gençlik Hareketi'nden çıkmıştır. İslâmi Gençlik Hareketi'nin kurucusu Abdulkerim Muti' hakkında iki kez idam kararı verildi ancak bu kararlar infaz edilmedi.

Fas'taki diğer İslâmi cemaatlerin bazıları bu ülkeye özgü olmakla birlikte diğer bazıları Fas dışında kurulmuş olan muhtelif İslâmi cemaatlerin birer uzantısı durumundadır. Fas'a özgü cemaatlerden bazıları şunlardır: Tebyin Cemaati, Fas Mücahitleri Örgütü, Allah'ın Askerleri Örgütü, Mukaddes Cihad Örgütü, Devrimci İslâmcı Gençlik Örgütü. Bunların yanı sıra hilafet konusuna ağırlık vermesiyle bilinen Hizbu't-Tahrir, merkezi Pakistan'da olan ve siyasi alanda herhangi bir faaliyeti bulunmayan Tebliğ Cemaati gibi birtakım akımların da Fas'ta uzantıları bulunmaktadır. Hayra Davet Cemiyeti, Hakka Davet Cemiyeti, Allah'a Davet Cemiyeti, Muhammedi Çağrı Cemaati, Vaaz ve İrşad Cemiyeti gibi birtakım kuruluşlar ise eğitim ve tebliğ çalışmalarına ağırlık vermektedirler.

Fas'ta İslâmi uyanış hareketi her geçen gün güçlenmektedir. Özellikle üniversite camiasında İslâmi hareketin artık en güçlü hareket olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Cezayir'deki İslâmi Kurtuluş Cephesi'nin iktidara gelmesinin önlenmesi amacıyla gerçekleştirilen askeri darbe üzerine Fas'ta gösterilen tepkiler ve gerçekleştirilen yürüyüşler de bu ülkede İslâmi hareketin güçlülüğünü ortaya koyuyordu.

Bazı İslam ülkelerinde olduğu gibi Fas'ta da özel hallerle ilgili hükümlerde İslam şeriatı esas alınmakla birlikte genel hukukta ve ceza yasalarında Batı'nın hukuk sistemi esas alınmaktadır.

VAHDET