* Genel Bilgiler 
    * Bulgaristanda İslam ve müslümanlar 
    * 
    Bulgaristan Baş Müftüsü Mustafa Aliş Hacı'yla Röportaj 
    * 
    Balkan Türkleri 
    * 
    Balkan Türkleri - Foto arşivi 
    * 
    Bulgaristandaki Osmanlı Eserleri - Foto 
    * 
    Bulgaristan Türkleri Tarihi 
    * 
    Trakyanın Sesi Gazetesi 
    * Bulgarca Kuran 
    Meali üzerine söyleşi 
     
    
     
    GENEL 
    BİLGİLER - 2002 
     
     Resmi Adı          : 
    Bulgaristan Cumhuriyeti 
    Devlet Yapısı     : Temmuz 1991 Anayasası'na Dayalı 
    Cumhuriyet 
    Başkenti            : 
    Sofya 
    Yasama Organı : Millet Meclisi (240 Milletvekili) 
    Devlet Başkanı  : Georgi Purvanov 
    Başbakan          : Simeon 
    Saxe-Coburg 
    Resmi Dili           : 
    Bulgarca 
    Para Birimi         : Leva 
    Nüfusu               
    : 7,9 milyon (2001) 
    Çalışan İşgücü   : 3.407.000 (Eylül 2001) 
    Yüzölçümü         : 110.994 
    kilometre kare (%38'i tarım arazisi) 
    Kentleşme Oranı: %68 
    Etnik Yapısı        : Bulgarlar 
    (%85.7),Türkler (%9.4),Çingeneler (%3.7), 
    Pomaklar,Tatarlar,Ermeniler,Ruslar,Museviler (%1.2) 
     
     
    TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELER 
     
    GÖSTERGE                       
    1997    1998    1999  2000 2001 
    ------------------------- ------     ----      
    ----   ----   ----- 
    GSYİH (milyar Leva)         17,1    
    21,6    22,8  25,5  28,3 
    BÜYÜME ORANI (%)          -7,0      
    3,5     2,4     5,8    
    3,5 
    ENFLASYON (%)            
    1058,4    18,7    2,6    10,3   
    7,5 
    NUFUS (milyon)                   
    8,2      8,1     8,0     
    8,0   7,9 
    DIŞ BORÇLAR (milyar $)    9,8      
    9,8     9,9    10,4  10,2 
    DÖVİZ REZERV.(milyon $) 2249  2831  3083  3342  3293 
    İHRACAT (milyon Dolar)   4809  4194  4006  4825  
    4605 
    İTHALAT (milyon Dolar)    4488 4574   5087  
    6000  6210 
    CARİ HESAP(milyon $)      1046   -61   
    -652    702    811 
    Yabancı Yatırımlar 3.929 milyon dolar (Ocak 1992 – Ekim 2000)) 
    Döviz Kuru 1 Alman Markı =1 Leva (Temmuz 1997'den bu yana) 
    1 ABD Dolar =2,178 Leva (2001 yılı EIU Tahmini ortalama) 
    Kaynak: DEİK - EIU Country Report,January 
    2002
    
    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 
      
     Ülkemizin kuzey batı komşusu olup, kuzeyden Romanya, batıdan Yugoslavya ve 
    güneyden Yunanistan ile sınırlandırılan ülke. Kuzeyde Tuna ve doğuda 
    Karadeniz tabiî sınırlarını teşkil eder. Ekonomi ve ideolojik bakımdan 
    Sovyetler Birliği’ne bağlıyken, 1989’da Rusya’da başlayan yeniden yapılanma 
    ve batıya açılma politikası, Bulgaristan’da da hızla yayıldı ve komünizm 
    eski hâkimiyetini büyük ölçüde kaybetti. 
     
    Târihi 
     
    Bugünkü Bulgaristan topraklarına, M.Ö. 30’larda Traklar denilen bir kavim, 
    bir süre sonra da Romalılar hâkim olmuştur. Altıncı yüzyılda İslavlar her 
    tarafı yakıp yıkarak hâkimiyeti ele geçirmişlerdir. M.S. 680 yıllarında 
    Karadeniz’in kuzeyinden Bulgar Türklerinin gelmesi ile Bulgar târihi 
    başlamıştır. On-Oğuz grubundan olduğu bilinen bu Türklerin aynı zamanda 
    Yukarı Tuna kıyıları ile birlikte Volga ve Kama vâdilerini de idâresi altına 
    alarak Büyük Bulgaristan adıyla 14. yüzyıla kadar varlığını devâm 
    ettirmiştir. Bu arada 11. yüzyıla kadar devâm eden Birinci Bulgar Krallığı 
    yıkılarak Peçenek, Guz ve Kumanlar (Kıpçak)vâsıtasıyla İkinci Bulgar 
    Krallığı kurulmuş, 1241 senesinde Moğol istilâsına uğramıştı. 
     
    Mîlâdî 1331-1371 yıllarında Kral İvan Aleksandr zamânında Sırpların 
    Balkanlarda üstünlük kurmasıyle zayıflamış, Osmanlı Hükümdârı Birinci Murad 
    Han zamânında (1326-1389) Bulgaristan toprakları zaptedilmiştir. İvan 
    Aleksandr’dan sonra Vidin ve Dobruca beylikleri ile Tırnova Krallığı 
    Osmanlılara karşı çıkması üzerine 1393’te Tırnova, 1396’da Niğbolu 
    Zaferlerinden sonra, Vidin ve 1400’de Dobruca zaptolunarak Bulgar Krallığı 
    tamâmen ortadan kaldırılmıştır. 
     
    On altıncı yüzyılda Bulgaristan üzerinde Sırplar ve Macarlar üstünlük kurmak 
    istemişlerse de güneyden gelen Osmanlı Devleti Bulgaristan’a hâkim olarak 
    düzenli bir idâre getirdi. Bulgaristan’ı 500 yıl Osmanlılar idâre etti. Bu 
    dönemde idâre, Sofya’da oturan Rumeli Beylerbeyi tarafından sağlanıyordu. 
    Osmanlı İmparatorluk merkezine yakın olması ve sefer yolu üzerinde bulunması 
    sebebiyle ticâreti oldukça gelişme gösterdi. Bulgar tüccarlara geniş 
    imtiyazlar tanındı. Osmanlılar, diğer tebaalarında olduğu gibi Bulgarlara da 
    dînî yönden baskı siyaseti gütmediler. Bulgarlar genellikle reâyâ adını 
    taşıyan, vergiye tâbi çiftçi sınıfları hâlinde kaldılar. Âdil idâre ve 
    imtiyazlı tüccar sınıfının bulunması ve benzeri müsbet Osmanlı siyâsetine 
    rağmen, 17. yüzyıl ortalarında Bulgaristan’da haydut denilen çeteler 
    türeyerek isyân etmeye başladılar ve her fırsatta düşman ordularıyla 
    Osmanlılara karşı birleşmekten geri kalmadılar. Devâm eden bu isyânlar 
    karşısında Osmanlı hükûmeti "Çorbacı Nizamnâmesi" gibi bâzı kânûnî tedbirler 
    alarak, Bulgaristan’da âsâyişi korumaya çalıştı. Tuna vilâyetinin başına bu 
    maksatlarla getirilen ve geniş yetkilere sâhip bulunan Midhat Paşa, 
    Bulgaristan’a birçok hizmetler götürdü. Hattâ Midhat Paşa, Hıristiyanlara 
    yaranmak için ayyıldızlı Türk bayrağına bir de haç ilâve etti. Bulgar 
    ihtilâl merkez komitesinin 20 Nisan 1875’te Koprivştitsa ve Panagyuviste’de 
    başlattıkları büyük isyân da bastırıldı. 1876 yılı Aralık ayında İstanbul’da 
    toplanan büyük devletler, Bulgaristan’da iki muhtar bölge teşkilini teklif 
    ettiler. Rusya bunu kabul etmedi. Midhat Paşa ısrarla Rusya’ya savaş açmamız 
    için direndi. Netîcede Rusya’ya savaş açıldı (20 Nisan 1877). Bulgarlar Rus 
    ordusuna katıldıkları gibi, Türklere karşı tedhiş hareketlerine de 
    giriştiler. 
     
     Osmanlı-Rus harbinin sonunda Ayastefanos Antlaşması imzâlandı (3 Mart 1878). 
    Muhtar bir Bulgaristan idâresi kurulması kabul edilmişse de diğer büyük 
    devletlerin baskısı ile Balkanlar ile Tuna arasında küçük bir Bulgar 
    Prensliğinin kurulması şeklinde değiştirildi. Diğer bölgeler Romanya ve 
    Sırbistan devletlerine bırakıldı. Bir süre sonra Rusya’nın mevcut Bulgar 
    Prensliğinin idârî ve içişlerine doğrudan karışması, Osmanlı hükûmeti ile 
    Avusturya ve İngiltere hükûmetleri, Prensliği Rusya’nın tahakkümüne bırakmak 
    istememelerinden bu hususta büyük devletlerin nüfuz mücâdeleleri başladı. 
    Bir süre sonra Bulgaristan Prensliğinde Prens Aleksandr idâreyi ele alarak 
    Bulgaristan birliğinin sağlanmasını temin etti ve tamâmen Rusya’ya yaklaştı. 
    Daha sonraki gelen idârecilerde iç ve dış ilişkilerin düzene sokulması gibi 
    gelişmelerden sonra, 1904’te Türkiye aleyhine Sırbistan’la bir antlaşma 
    imzâladı. 1908 İkinci Meşrûtiyetin îlânından sonra, 3 Ekim 1908’de tam 
    bağımsızlığını îlân etti. 
     
    8 Eylül 1944 ihtilâlinden sonra Bulgaristan Komünist rejimi kabul ederek 
    Varşova Paktına girdi. Rusya’da olan batıya açılma hareketleri, 
    Bulgaristan’da büyük hızla yayıldı. Bir süre sonra, 35 senedir başta bulunan 
    Cumhurbaşkanı Jivkov 10 Kasım 1989’da istifâ etmek mecbûriyetinde kaldı. 29 
    Aralık 1989’da ülkede bulunan Türklere yeniden kendi adlarını kullanma ve 
    serbestçe ibâdet etme hürriyeti tanındı. 10-17 Haziran 1990’da iki kademeli 
    ve 1932’den bu yana ilk defâ yapılan çok partili seçimde 1943-1990 arasında 
    Bulgaristan’ı idâre eden Komünist Partisi (yeni ismi Bulgaristan Sosyalist 
    Partisi)iktidâr oldu. Türkiye-Bulgaristan arasında siyâsî münâsebetler 
    müsbet yönde gelişmektedir. 
     
    Fizikî Yapı 
     
    Bulgaristan, doğudan batıya uzanan Balkan Dağları ve Rodopların ayırdığı 
    dört bölgeden meydana gelir. Bunlardan birincisi Tuna Nehri ile sıra dağları 
    arasındaki ovalardır. Tuna Nehri kıyıları ülkenin en münbit yeridir. Burada 
    buğday, mısır, ayçiçeği, şekerpancarı ve tütün üretilir. 
     
    İkinci bölge, ülkeyi baştan başa kesen Balkan Sıradağlarıdır. Her ne kadar 
    bâzı bölgeleri oldukça yüksekse de, geçilmek için gerçek bir engel teşkil 
    etmezler. En önemli geçidi Şıpka Geçididir. Dağlar orman ve ot yetişmesi 
    bakımından zengindir. Buralarda kömür yanında bakır, kurşun ve çinkoya da 
    rastlanır. Bu bölgede târihî Gabrovo, Kotel ve Tryavna şehirleri 
    vardır.Sıradağlar arasında Bulgaristan’ın gül endüstrisinin merkezi olan ova 
    mevcuttur. 
     
    Üçüncü bölge de güneyde bulunan Trakya Ovasıdır.Meriç Nehri bu ovada akar. 
    Bu bölge esas olarak meyve, sebze ve bağlarıyle meşhurdur. Ayrıca buğday, 
    mısır, tütün ve pirinç yetiştirilir. Plovdiv ve Pazarcık en önemli 
    şehirlerindendir. 
     
    Dördüncü bölge, Rila ve Pirin ve esas olarak Rodopları içine alır. Bu 
    bölgede yalnız Bulgaristan’ın değil, Balkanların en yüksek tepesi bulunur. 
    Kurşun, çinko, krom, manganez ve altın gibi mâdenler bakımından bölge 
    zengindir. En yüksek tepe, daha sonra Stalin olarak bilinen Musula 2925 
    metredir. Başşehir Sofya, Vitoşa isimli bir büyük dağın eteğindedir. Bu 
    şehir yeri îcâbı Meriç Vâdisine ve Tuna Ovalarına kolayca ulaşabilmesi 
    yönünden merkezîdir. Tuna ve Meriç nehirleri ekonomik yönden bölgedeki 
    ülkeler arasında en önemli bağlantıyı teşkil ederler. Tuna özellikle sulama 
    ve balıkçılık yönünden gelişmiştir. Bulgaristan’ın üçte birini havza olarak 
    alan Meriç Nehri, komşu ovaların sulamasında önemli rol oynar. Karadeniz 
    kıyıları ve ülke içindeki kaplıcalarıyla turistleri çeker. 
     
    İklimi 
     
    Ilıman bir kara iklimi mevcuttur. Yıllık ortalama sıcaklık 13°C, ocak 
    ortalaması 0°C, temmuz 22°C’dir. Kuzey kısımları güneye nazaran daha 
    soğuktur. Senelik yağmur ancak 640 milimetreyi bulur. Yaz aylarında yeterli 
    olmayan bu durum, toprak kullanımında çok geniş bir sulama sisteminin 
    gelişimini gerekli kılmıştır. 
     
    Nüfus ve Sosyal Hayat 
     
    Bulgarlar aslen Orta Asya’dan gelen Avar Türklerindendir. M.S. 7. yüzyılda 
    Tuna Nehrini geçerek Islav kabîlelerini yendiler ve onları güneye sürdüler. 
    Ancak, zamanla onların kültürlerini, dillerini benimsediklerinden kendi 
    kültürlerini, dillerini unuttular ve Islavlaştılar. 
     
     Bulgaristan’da halk diğer Balkan milletlerinden daha homojendir. Halkın % 
    88’i Bulgar, % 8,6’sı Türk, geri kalanları da Çingene, Romen, Yunanlı ve 
    Yahûdîler teşkil eder. Buradaki Türkler Dobruca ve Rodop’ta, Varna gibi 
    şehirlerde yaşamaktadır. İdârî baskı ve Birinci-İkinci Balkan harplerinde 
    Bulgarların katliam ve soygunları netîcesi Türkler ülkenin en fakir sınıfı 
    durumuna düşmüşlerdir. Yapılan büyük baskılar sonunda zaman zaman Türkler 
    anayurda sığınmaya mecbur bırakılmaktadır. 1989 yılında 400.000’den fazla 
    yurttaş Türkiye’ye göç etmiştir. Resmî dil Bulgarca olmakla berâber, halkın 
    çoğu Türkçe, Rusça dillerini de bilmektedir. Kullanılan Islav alfabesine 
    1945’te yapılan reform ile üç Rus harfi de ilâve edilmiştir. Hıristiyan 
    nüfusun % 90’ı Ortodokstur. Halkın % 61’i şehirlerde yaşar. Şehirdeki 
    binâlar komünist ülkelerin ortak mîmârî tarzıyla yapılmaktadır. Sovyetlerle 
    ilişkilerden sonra halk an’anevî geleneklerini terk etmiştir. Başlıca 
    şehirleri Sofya, Filibe, Varna, Rusçuk’tur. 
     
    Eğitim: Okuma ve yazma oranı diğer Balkan ülkelerine nisbeten daha 
    yüksektir. 7 ilâ 15 yaşları arası eğitim mecbûridir. Sofya’da ve Plovdir’de 
    üniversiteler vardır. 
     
    İdâre: Bulgaristan 8 Eylül 1944 ihtilâlinden sonra komünist bir idâreyle 
    yönetilmekteydi. Bulgaristanla Türkiye arasındaki ilişkiler 1983 yılından 
    îtibâren bozulmaya başladı. Aynı yıllarda, Todor Jivkov yönetimi ülkede 
    bulunan Türklerin isimlerini asimile etme, sindirme çalarına girişti. 
    Türklerin isimleri değiştirildi. Çocukların sünnet edilmeleri yasaklandı. 
    Câmiler kapatıldı. İnsanların ibâdet ve kendi dillerini (Türkçeyi) 
    çocuklarına öğretilmesine engel olundu. Bu hareketlere karşı çıkanlar BELENE 
    gibi toplama kamplarına ve hapishânelere konuldu. Hattâ Türklerin malları 
    ellerinden alınıp, trenlere doldurularak Türkiye’ye gönderilmeye 
    başlandılar. Bu dönemlerde Türk-Bulgar münâsebetleri en gergin duruma geldi. 
     
    Bulgaristan’daki komünist rejim, Sovyetler Birliği’yle paralel olarak 
    gelişti. Brejnev döneminde Sovyetler Birliği’nce izlenen sıkı politikayı 
    Todor Jivkov da aynı şiddetle Bulgaristan’da uyguladı. Fakat Sovyetler 
    Birliği’nde başgösteren glasnost rüzgarları, her Doğu Bloku ülkesini olduğu 
    gibi, Bulgaristan’ı da etkiledi. Todor Jivkov yönetimi, ısrarla ve inatla 
    reformlardan kaçındı. Fakat Türklere yapmış olduğu zulümlerden dolayı dünyâ 
    kamuoyundan tepkiler alması, tabandan gelen baskılara da dayanamaması 
    Jivkov’u istifâ etmek zorunda bıraktı. Bundan sonra Bulgaristan’ın 
    yönetimini eline alanlar Jivkov’un politikasını yumuşattılar. Türklerin 
    ellerinden alınan bütün hakları geri verildi. Bu sebeple Bulgaristan ile 
    Türkiye arasındaki ilişkiler tekrar düzelmeye başladı. Bugün karşılıklı 
    komşuluk münâsebetleri gâyet iyi bir şekilde seyretmektedir (Aralık 1992). 
    1989’da Rusya’da olan gevşeme politikası Bulgaristan’da da görüldü. Komünist 
    rejimi bırakarak, demokratik düzene dönme hareketleri başladı. 1990 
    Haziranında ilk serbest genel seçim yapıldı. Komünistler seçimi kazandı. 
    Yirmi Türk parlamentoya girdi. Yasama Meclisi 5 yıllığına seçilen üyelerden 
    meydana gelir. Bulgaristan idârî bakımdan 27 vilâyete bölünmüştür. 
     
    Ekonomi 
     
    Birinci ve İkinci Dünyâ savaşlarına girip yenik düşmesi, düşman işgâli, 
    ekonomiyi çok etkilemişti. Bu bakımdan sanâyi tamâmen felce uğramıştı. 
    Komünist idâre geçtikten sonra bütün sanâyi, zirâat ve ticâretle ilgili 
    hususlar devletleştirildi. Mecbûrî çalışma, iş yerinden ayrılmama, verilenle 
    yetinme gibi tedbirler getirilerek, sanâyinin ilerlemesine çalışıldı. Sanâyi 
    eskisine nisbetle oldukça ileri durumdadır. 
     
    Başlıca üç bölgede mâden çıkarılır. Stara Planina bölgesinde çinko, kurşun; 
    Burgaz-Varna bölgesinde ise pik demir üretilir. Ancak bu çıkarılan mâdenler 
    genellikle iç tüketim için kullanılır. Karadeniz sâhilindeki Balçık 
    bölgesinde, Varna’nın kuzeyinde ülke ihtiyâcını karşılayacak kadar petrol 
    çıkarılır. Diğer önemli mâdenler uranyum, pirit ve linyittir. Yılda 35 
    milyar Kw/s elektrik enerjisi elde edilmektedir. Motörlü araçlar, küçük 
    gemiler, vagonlar ve elektrik araçları yapılmaktadır. Ancak iç tüketimi 
    karşılamadığı için, ithal yoluyla açığı kapatmaktadır. Kimyâ sanâyii çok 
    gelişmiş olup, azot, boya, plastik, eczâcılık ürünleri ve antibiyotik îmâl 
    edilir. Ülkede sanâyi kuruluşları daha ziyâde Sofya, Varna ve Filibe’de 
    bulunur. 
     
    Ticâret: Bulgaristan ticâretini daha ziyâde Doğu bloku ile yapmaktadır. Bu 
    ülkeden gelip geçen Tırlardan ve Avrupa’da çalışıp izne gelen Türklerden 
    büyük bir gelir sağlamaktadır.Kimyevî maddeler, elektrik ve elektrik 
    ürünleri ihraç etmektedir. İthal ettiği malzemeler ise, makina, ulaştırma ve 
    tarım için lâzım olan malzemelerdir. 
     
    Tarım: Bulgaristan oldukça yüksek oranda (% 43) tarım alanına sâhiptir. İlk 
    zamanları küçük çiftçilerin elinde olan toprak, İkinci Dünyâ Savaşından 
    sonra başlayan Sovyet modeli kollektifleşme, 1957’de tamamlanmıştır. Daha 
    sonra ortalama 4000 dönüm civârında arâzisi olan büyük çiftlikler teşkil 
    edilmiştir. Bütün bunlara rağmen, 1963-1964 yılları arasında yiyecek 
    sıkıntısı, bir zirâat ülkesi olan Bulgaristan’da had safhaya erişmiştir. En 
    önemli ürünü buğdaydır. Onu da bilhassa hayvan yemi olarak kullanılan mısır 
    tâkib eder. Diğer önemli ürünleri, arpa, çavdar, nohut ve pirinçtir. 
    Sanâyide kullanılan bitki üretimini artırmak için büyük çaba harcanmaktadır. 
    Yağ elde etmek için yetiştirilen ay çiçeği önemli bir alanı kaplamaktadır. 
    Şekerpancarı üretimi iç tüketimi karşıladığı gibi ihraç da edilmektedir. 
    Üretilen pamuk tekstil sanâyisi için elverişlidir. Tütün yüksek kalitede 
    olup ihrâcat için yetiştirilir. Üretilen gül yağı parfüm sanâyiinde 
    önemlidir. Ormanlar ülkenin % 30’unu kaplar ve kerestecilikte kullanılır. 
    Ormanlarda geniş yapraklı ağaçlar, meşe, kayın, yaban elması gibi ağaçlar 
    bulunur. 
     
     Bahçe ürünleri, sebze, meyve, domates, haşhaş, yetiştirilir ve Orta Avrupa 
    ülkelerine satılır. Bağcılık, konservecilik ileri gitmiştir.Hayvancılık 
    gelişmemiştir. Vahşi hayvanlardan ayı, kurt, yabânî kediler, tilkiler, 
    sincap ve diğer kemirici hayvanlar bulunur. 
     
    Ulaşım: Ulaştırma çok gelişmiştir. Osmanlılar devrinde yapılan demiryolları 
    ve modern karayolları ile komşu ülkelerine bağlıdır. Karayollarının uzunluğu 
    32.000 kilometreden, demiryollarıın uzunluğu da 6000 kilometreden fazladır. 
    Varna ve Burgaz limanları işlektir. Tuna Nehri üzerinde taşımacılık 
    yapılmaktadır. 
     
    
    
    http://www.yurdum.com/Kitalar/Avrupa/bulgaristan.htm 
    
     
    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 
      
    Bulgaristan'da İslam ve Müslümanlar 
     
    Bulgaristan Türkiye'nin Balkanlar'a ve Avrupa'ya açılan kapısı niteliğinde. 
    Bu itibarla Türkiye açısından stratejik bir konuma sahip. Balkanlar'daki 
    bütün ülkeler açısından da stratejik bir önem taşıyor.  
     
    Bu ülkede yakın zamana kadar sosyalist rejim hakimdi. Ancak Doğu blokunun 
    dağılmasıyla birlikte bu ülkedeki sosyalist rejim de çöktü.  
     
    Sekiz milyona yakın bir nüfusa sahip olan bu ülkede halkın yaklaşık % 25'ini 
    Müslümanlar oluşturuyor. Resmi istatistiklere göre 1 milyon 300 bin Müslüman 
    var. Ama gayri resmi kaynaklara göre Müslümanların nüfusu 2 milyondan az 
    değil. Müslümanların çoğunluğunu Türkler oluşturuyor. Bunların yanı sıra 
    Pomak, Makedon, Tatar ve Çingene asıllı Müslümanlar da var.  
     
    Biz hem Kasım 1997'de Bulgaristan Müslümanlarının baş müftülüğüne seçilen ve 
    yakından tanıdığımız değerli dostumuz Mustafa Aliş Hacı'yı ziyaret etmek hem 
    de bu ülkedeki Müslümanların son durumları hakkında bilgiler edinmek 
    amacıyla bu ülkeyi ziyaret ettik. es-Sebil okuyucularına da bu ziyaretimizde 
    edindiğimiz intibaları ve Bulgaristan Müslümanlarının son durumlarıyla 
    ilgili olarak aldığımız bilgileri aktarmak istiyoruz. 
     
    Bulgaristan'daki sosyalist rejimin çökmesi sebebiyle Müslümanlar üzerindeki 
    resmi baskı ve zorla Bulgarlaştırma uygulamaları artık devam etmiyor. 
    Dolayısıyla Müslümanlar genel hürriyetler yönünden geçmişe göre daha 
    rahatlar. Ayrıca Müslümanlara kendi baş müftülerini kendilerinin seçmesi 
    hakkı tanındığından dini hizmetlerin biraz daha rayına oturtulması için 
    yoğun bir çaba olduğu dikkat çekiyor. Komünist rejimin hakim olduğu dönemde 
    devlet Müslümanların başına genellikle dinle ilgisi olmayan kişileri baş 
    müftü olarak tayin ediyordu. Son olarak da fazla içki düşkünü olması 
    sebebiyle istihbarattan atılan Nedim Gencev adında biri bu göreve 
    getirilmişti. Gencev'in hayatında dinin zerresi bile olmadığından onun 
    idaresindeki bir teşkilattan Müslümanların İslami açıdan bilinçlendirilmesi 
    yönünde bir faaliyet beklenemezdi. Komünist rejimin çökmesinden sonra zaten 
    Müslümanlar Gencev'i istemediklerini açıkça ortaya koydular. Bu vesileyle 
    baş müftülük için seçim yapıldı. Bu nitelikteki ilk seçimde Fikri Salih bu 
    göreve getirildi. Kasım 1997'de yapılan seçimlerde de katılan bütün 
    delegelerin ittifakıyla Mustafa Aliş Hacı baş müftülük görevine getirildi.
     
     
    Mustafa Aliş, Bulgaristan'da komünist rejim öncesinde yetişmiş alimlerden 
    ders alarak kendini yetiştirdiği gibi bu rejimin çökmesinden sonra da 
    Ürdün'e giderek Şeriat Fakültesi'nde eğitim gördü. İlk kongrede kendisine 
    baş müftülüğe aday olması teklif edilmiş ancak o biraz daha tahsil yapmak ve 
    ilmi düzeyini yükseltmek istediğini bildirerek bunu kabul etmemişti. Bu 
    itibarla Mustafa Aliş hoca, gerçekten de ilmiyle, ihlasıyla ve takvasıyla 
    Bulgaristan Müslümanları için Yüce Allah'ın bir lütfudur, diye düşünüyorum. 
     
    Bütün bunlara rağmen Bulgaristan Müslümanları yine de ciddi problemlerle 
    karşı karşıyalar. Bu problemlerin başta geleni ise cehalet. Komünist rejim 
    döneminde insanların dinlerini öğrenmeleri engellendiği için Müslüman halkın 
    büyük çoğunluğu İslam'ın kendilerini ne gibi görevlerle yükümlü kıldığını 
    bilmiyor. Müslümanların büyük çoğunluğu Kur'an okumasını bile bilmiyor. 
    Bunun yanı sıra komünist rejimde uygulanan cahilleştirme politikası 
    sebebiyle Müslümanlara dinlerini öğretecek ilim adamı da yetişmemiş. Şu anda 
    ülke çapında 1300 imam görev yapıyor. Ama bunların çoğu namaz kıldırma ve 
    cenaze kaldırma dışında dini konularda pek bir şey bilmiyorlar. Birçoğunun 
    ilmihal bilgisi bile yetersiz. Dolayısıyla halkı bilgilendirme ve 
    bilinçlendirme seferberliğinde kendilerinden pek istifade edilemiyor. 
    Müslümanlar en azından çocuklarının din eğitimi alarak yetişmelerini 
    istiyorlar. Ama çocukların eğitimlerinde istihdam edilecek yeterli eleman da 
    yok. Yaz Kur'an kursları için Türkiye'den öğretmenler gidiyor. Ama onlar da 
    ihtiyacı karşılamıyor. Bunun yanı sıra din eğitimi için yararlanılacak kitap 
    da yeterli değil. Öyleki yaz Kur'an kurslarında okuyan çocuklara dağıtmak 
    için yeterli miktarda Elifba cüzü bile bulunamıyor. Bu konudaki ihtiyaçların 
    da Türkiye kanalıyla karşılanmasına çalışılıyor. Bunun için Bulgaristan 
    Müslümanları baş müftülüğü Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı'yla bir anlaşma 
    yapmış. Ama Türkiye'deki Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu anlaşma 
    doğrultusunda henüz bir yardımı olmamış.  
     
    Halkın özellikle de Müslüman kesimin fakirliği de dini hizmetlerin 
    aksamasında önemli bir etken. Çünkü Bulgaristan hükümeti her ne kadar baş 
    müftülük makamını resmi olarak tanısa da Müslümanlara maddi bir desteği 
    olmuyor. Dolayısıyla dini hizmetlerin tamamının Müslüman halkın maddi 
    destekleriyle yürütülmesi gerekiyor. Ama Müslüman halkın ekonomik durumunun 
    iyi olmaması bu hizmetlerin büyük ölçüde aksamasına yol açıyor.  
     
    Bulgaristan'daki Müslümanların genel durumu ve karşı karşıya oldukları 
    problemler hakkında baş müftü Mustafa Aliş Hacı'yla etraflı bir röportaj 
    yaptık. İnşallah konuyla ilgili diğer ayrıntılı bilgileri bu röportajda 
    bulacaksınız.  
    Ahmet VAROL - 2000 
     
    
     
    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 
      
    
    Bulgaristan Müslümanları Baş Müftüsü Mustafa Aliş 
    Hacı'yla Röportaj 
    M. A. Varol: Önce genel olarak Bulgaristan'daki Müslümanların sayısı, şu an 
    içinde bulundukları durum, bu Müslümanların etnik kimlikleri ve devletin 
    Müslümanlara bakışı hakkında genel bilgiler verir misiniz? 
     
    Mustafa Aliş Hacı: Bismillahirrahmanirrahim Şu anda Bulgaristan'da yaşayan 
    Müslümanların sayısı resmi istatistiklere göre bir milyon üç yüz bin 
    civarında ancak gayri resmi olarak iki milyonun üzerindedir. Bulgaristan 
    Müslümanları etnik köken itibarıyla Türk, Pomak yani Türkçesi unutturulmuş 
    bir millet, Çingene, Tatar ve Makedonlardan oluşan bir toplumdur. Komünizm 
    döneminde İslam'a ve Müslümanlara karşı bir kampanya başlatılmıştır. 
    Komünistliğin çökmesinden sonra bu kampanya aşağı yukarı bittiyse de 
    Müslümanların problemleri bitmedi.  
     
    Komünistliğin çökmesinden sonra bazı kişilerin kişisel hesapları yüzünden 
    Müslümanların arasına bir ikilik sokuldu Daha önce komünist iktidar 
    tarafından tayin edilmiş bir müftümüz vardı ve bir de millet tarafından 
    seçilmiş bir müftümüz vardı. Bu durum altı, yedi sene devam etti. Ve 1997 
    yılında Müslümanlar bu durumun kendi lehlerine olmadığını ve iyi sonuç 
    getirmediğini gördüklerinden bir kongre düzenlenmesi kararı alındı. Bu 
    kongrede mevcut ikiliğe son verilmesi için yeni bir tüzük kabul edildi. O 
    kongrede aynı zamanda yeni bir yönetim seçildi.  
     
    Bulgaristan'daki Müslümanların başta gelen problemleri cehalettir. Yani 
    komünizm devrinde İslam'la ilgili her şey yasak olduğu için Müslümanlar 
    kendi dinlerinden iyice uzaklaştırılmışlardır. Dolayısıyla şu anda 
    Müslümanların bilgilendirilmesinde istihdam edilecek eleman sıkıntısı 
    çekilmektedir. Şu anda Bulgaristan'da üç tane İmam Hatip lisesi bir de 
    Yüksek İslam Enstitüsü var. Buna rağmen ders verecek hocalarımız yok. Bu 
    hocaları mutlaka Türkiye'den getirmek zorundayız. Çünkü başka bir ülkeden 
    getirecek olursak bir sürü problem meydana çıkacak. Bulgaristan 
    Müslümanlarının çoğu Türkçe konuştukları için hocalarımız Türkiye'den 
    gelirse meselemiz halledilir. Aynı zamanda da Müslümanlar kalben Türkiye'ye 
    yakın oldukları için Türkiye'ye özel bir bakışla bakıyorlar. Bu yüzden maddi 
    ve manevi desteği en çok Türkiye'den bekliyorlar. Dolayısıyla biz 
    hocalarımızı Türkiye'den getirmek niyetindeyiz. Türkiye ile resmi cihetlerle 
    irtibata geçtik. Türkiye ile Bulgaristan arasında bu konuda genel çerçeveyi 
    belirleyen bir anlaşma da imzalandı. Bu anlaşma doğrultusunda söz konusu 
    okullarımızın hocaları Türkiye'den getirilecektir.  
     
    M. A. Varol: Bir de müftülüğün çalışmaları hakkında yani müftülüğe bağlı 
    imamların ve müftülerin sayısı, kültürel etkinlikler vs. hakkında bilgi 
    verir misiniz? Bir gazete çıkarıyorsunuz, kitaplar basıyorsunuz. Baş 
    müftülüğün bütün bu faaliyetleri hakkında bilgi verebilir misiniz? 
    
     
    Mustafa Aliş Hacı: Bulgaristan devleti kurulduğundan buyana Bulgaristan'daki 
    Müslümanların belli bir yönetimleri var. Bu da baş müftülüktür. O zamandan 
    beri her ne kadar hükümet ve yönetim değişiklikleri olduysa da baş müftülük 
    vardı ve bugün hala var. Bulgaristan Müslümanlarının resmi temsilcisi baş 
    müftülüktür. Bu makamda bir baş müftü ve onun yardımcıları görev 
    yapmaktadırlar. Ayrıca baş müftülüğe bağlı olarak bölge müftülükleri 
    bulunmaktadır. Şu anda on tane bölge müftüsü görev yapmaktadır. Daha önce 
    bölge müftülerinin sayısı daha fazla idi. Her bölgede bu bölge müftülerine 
    bağlı olarak görev yapan imamlarımız var. İmamların sayısı aşağı yukarı bin 
    üç yüz kadardır. Bazıları Cuma, bayram ve beş vakit namazı kıldırmakta; 
    bazıları ise yalnızca beş vakit namazı kıldırmaktadır. Büyük camilerde beş 
    vakit, Cuma ve bayram namazları kıldırılmakta mescitlerde sadece beş vakit 
    namaz kılınmaktadır. Ayrıca her caminin Cemaat-i İslamiye denilen bir heyeti 
    vardır. Caminin bulunduğu köy veya kasaba da o camiye bağlı vakıf mallarımız 
    varsa onlarla bu heyet ilgilenmektedir. Cami imamlarının maaşları cami 
    cemaatları tarafından karşılanmaktadır. Ayrıca imamlar köydeki çocukların 
    okutulması için gayret sarf ediyorlar. Bu hizmetleri karşılığında da 
    kendilerine belli bir maddi destek sağlanıyor. Ancak Bulgaristan'daki halkın 
    ekonomik durumu iyi olmadığından, gerek baş müftülük ve gerekse bölge 
    müftülükleri devletten maddi bir destek alamadığından imamların maaşları da 
    gereği gibi karşılanamamaktadır. Buna rağmen imamlar görevlerini sürdürme 
    konusunda ellerinden gelen fedakarlığı gösteriyorlar. 
     
    Şu anda baş müftülüğün amaçlarının başta geleni elinden geldiği kadarıyla 
    Müslümanların kültür seviyesini yükseltmektir. Çünkü dediğimiz gibi 
    komünistlik devrinde Müslümanlar dinlerinden iyice uzaklaştırıldılar. Şu 
    anda bazı kitapları Bulgarca'ya çevirdikten sonra onları bastırmaya 
    çalışıyoruz. Aynı zamanda yurt dışına talebe göndermeye çalışıyoruz. Kendi 
    okullarımızda kadro yetiştirmeye çalışıyoruz. Aylık bir gazetemiz var. Bu 
    gazetede Müslümanların durumları, ilişkileri hakkında yazılar yazıyoruz. Şu 
    anda şimdiye kadar yapılmayan bazı şeyleri yapabildik. Onların bazılarını şu 
    şekilde zikredebiliriz: Yaz tatilinde Kur'an kurslarını teşkilatlandırmaya 
    çalışıyoruz. Bu sene, bu faaliyetleri geniş çaplı olarak yapmaya muvaffak 
    olduk. Şimdiye kadar böyle bir şey yapılmadı. Yine bu sene baş müftülüğün 
    öncülüğünde iki yüz altmış iki kişi hac görevini ifa etti. Komünist rejimin 
    hakim olduğu dönemde hacc görevinin yerine getirilmesine karşı çeşitli 
    engeller çıkarıldığından, 1990 senesinden beri bütün hacıların sayısı iki 
    yüz altmış iki rakamını bulmamıştı.  
     
    En önemli bir gayretimiz de Müslümanları birleştirme yönünde olmuştur. 
    Yukarıda zikrettiğim sebepten dolayı Müslümanlar arasında bir ikilik ve 
    çekişme sokulmuştu. Biz bunları yok etmeye çalıştık.  
     
    Çalışmalarımızın biri de vakıf mallarının iade edilmesini sağlama 
    yönündedir. Çünkü dedelerimizden kalmış epey vakıf mallarımız olsa da 
    komünizm döneminde vakıf mallarımız devlet tarafından gasp edilmiş. Şimdi 
    onları geri almaya çalışıyoruz. Onların iade edilmesi için yeni bir karar 
    çıktı. Ancak bu kararın uygulanabilmesi için vakıf mallarının iyi tespit 
    edilmesi arşiv belgeleriyle vakıf malları olduğunun belgelenmesi gerekiyor. 
    Eğer vakıf mallarını söz konusu karar çerçevesinde geri alamazsak o zaman 
    mahkemeye başvurmamız gerekiyor. 
     
    M. A. Varol: Şu anda Bulgaristan'da Müslümanların İslami hayata meyilleri ve 
    ilgileri ne durumdadır? Sizin de söylediğiniz gibi komünizm döneminde 
    buradaki insanlar cahilleştirilmişler ve bu cahillik hayatlarına da 
    yansımış. En son Jivkov döneminde isimlerinin değiştirilmesine başlanmıştı. 
    Ondan önce isimlerden başka her şeyleri değiştirilmiş bir isimleri kalmıştı. 
    Onu da değiştirip Müslümanları tümüyle Bulgar yapmaya, tümüyle ateist ve 
    Bulgar etnik kimliğine sahip bir kitle haline getirmeye çalışıyorlardı. 
    Demokratik döneme geçildikten sonra bir serbestlik geldi. Bu serbestlik 
    ortamında insanların yeniden İslami kimliklerine dönüşleri hayatlarına 
    yansıyor mu? Yoksa Müslümanlık sadece bir anlayıştan ve mensubiyetten ibaret 
    mi kalıyor? Yani sadece isimleri mi kaldı yoksa hayatlarında bir İslami 
    şekillenme var mı? 
     
    Mustafa Aliş Hacı: Bulgaristan Müslümanlarının arasında bir uyanış var. Hele 
    gençlerde İslam'a daha fazla bir dönüş var. Fakat dediğimiz gibi cehalet 
    hakim durumda. Bu cehaleti ortadan kaldırmak için kadrolarımız yeterli 
    değil. Ders verecek hocalarımız yok. Mevcut imamlarımız da çok fazla bilgili 
    değiller. Namaz kıldırabilir, cenaze kaldırabilirler, fazla bir şey 
    yapamazlar. Gençlerimizin sordukları sorulara tatmin edici cevap verebilecek 
    durumda değildirler. Dolayısıyla İslami kitapları Bulgarca'ya çevirmek ve 
    bastırmak niyetindeyiz. Gençlerimize seminerler, kamplar ve kurslar yapmak 
    niyetindeyiz. Bunu da yapmaya çalışıyoruz. Ayrıca gençlerimizi yurt dışına 
    göndererek dinlerini öğrenerek kendi insanlarına öğrendiklerini 
    anlatmalarını hedefliyoruz. Dediğimiz gibi gençlerde İslam'a bir dönüş var. 
    Fakat öte yandan hıristiyanlar ve Yehova Şahitleri gibi bazı sapık itikadi 
    akımların mensupları gelerek gençlerimizin arasına giriyor onları kendi 
    camialarına çekmeye çalışıyorlar. Bazı köylerde hiç bir Hıristiyan olmadığı 
    halde kilise yapmaktadırlar. Türkçe'ye çevirdikleri İncil'i büyük 
    kasabalarda, bazı Çingene mahallelerinde Müslümanlara dağıtmaktadırlar. 
    Çingene mahalleleri fakir oldukları için onlara aynı zamanda maddi destekte 
    bulunmaktadırlar. Ve bu taktiklerle Müslümanları kendi dinlerinden çekmeye 
    çalışıyorlar. Bazı yerlerde de bunu başarmışlar. Tabi suni olduğu için bence 
    geçici bir şeydir. İnşallah bu geçer. İktisadi problemler en çok 
    Müslümanlarda etkisini gösterdiğinden bu durumu kullanarak Müslümanları 
    kendi saflarına çekmeye çalışmaktadırlar ve dediğimiz gibi bazı yerlerde de 
    bunu başarmışlar. Fakat biz inanıyoruz ki bizim Müslümanlarımız Bulgaristan 
    dışında yaşayan Müslümanların desteğiyle bunları halledecektir. İleriye 
    doğru bunlar ortadan kalkacaktır inşallah. 
     
    M. A. Varol: Sizin de söylediğiniz gibi Müslümanlar arasında ikilik 
    oluşturmaya çalışan bir gurup var. Bunlar ayrıca bir ekip çalışması yürütme 
    gayreti içindeler. Hala buradaki baş müftülüğün faaliyetlerini etkilemeye 
    çalışıyorlar. Bağımsız bir Müslümanlar örgütüymüş gibi bir çalışma 
    yapıyorlar. Ama bunların pek İslami samimiyetlerinin olmadığını görüyoruz. 
    Bu konuda da biraz bilgi verir misiniz? 
     
    Mustafa Aliş Hacı: Komünistliğin çökmesinden sonra dediğimiz gibi 
    Müslümanlar arasında bir ikilik çıktı. Çünkü daha önce komünist iktidar 
    tarafından tayin edilmiş bir müftümüz vardı: Nedim Gencev bey. Normalde 
    Müslümanların baş müftülerinin tayinle değil Müslüman kitleyi temsil edecek 
    delegelerin seçimleriyle belirlenmesi gerekir. Buna binaen komünizmin 
    çökmesinden sonra Müslümanlar bir kongre düzenleyerek baş müftüyü seçimle 
    belirleme kararı aldılar. Müslüman kongre kararı alınca Nedim Gencev de: 
    "Kongreye giderek bu ikiliğe bir son vereceğiz" demişti. Nitekim onun 
    imzasıyla onun taraftarlarından bazıları kongreye geldiler. Fakat Nedim bey 
    öyle bir anlayışa sahip ki, ya baş müftülük koltuğunda onun oturuyor olması 
    lazım ya da Bulgaristan'da İslam olmaması. Onun görüşü budur.  
     
    Nitekim daha sonra kongre düzenlendi ve Müslümanlar yeni baş müftüyü 
    seçtiler. Ama Nedim Gencev İslam kongresinden sonra da faaliyetlerini 
    durdurmadı. Müftülüğe paralel bir Hayırseverler Cemiyeti oluşturmuştu. Onun 
    baş müftülük görevinde olduğu sırada yapılan birtakım anlaşmalar ve 
    kontratlarla vakıf mallarımızın çoğu bu cemiyete verilmiş olduğundan bugün 
    hala vakıf mallarının geliri bu cemiyete gitmektedir. Bu da maddi 
    sıkıntımızın artmasına neden olmaktadır.  
     
    Aynı zamanda bazı kitapları çıkarmaya çalışıyorlar. Ancak bu kitaplarda 
    ciddi hatalar yapılıyor. Örneğin Kur-anı Kerim tercümesi yapmışlar. Bu 
    tercümede çok bariz hatalar var. Bazı yerlerde küfre bile götürecek hatalar 
    yapılmış. Tabi bilerek yapmışlardır demiyorum. Ama ciddi bir dikkatsizlik 
    göze çarpıyor. Yayınladıkları kitaplar ortada. Neler yaptıklarını, İslami 
    ilimlerden nasiplerinin ne olduğunu bu kitaplara bakarak görmek mümkün. Bu 
    konuda benim hiç çekinmeden söylediğim bir şey var, onu burada da tekrar 
    ediyorum: Bu adam yalnız değildir. Bunun arkasında bazı siyasi partiler var. 
    Belki istihbarat da onunla beraberdir. İşte bu güçleri kullanarak 
    Müslümanları bölmeye çalışıyorlar. Şimdi adam sürekli bizim aleyhimize 
    davalar açıyor. Mahkemeden mahkemeye gidiyor. Onun maksadı açtığı davaları 
    kazanmak değil. Bunu başaramayacağını ve açtığı bütün davalarda kendisinin 
    haksızlığının belgeleneceğini çok iyi biliyor. Dolayısıyla onun için 
    mahkemeleri kazanmak kazanmamak söz konusu değil. Onun ve adamlarının 
    istedikleri Müslümanlar hep mahkemelerde uğraşsınlar, hep mahkemelere 
    gitsinler, kendi problemleriyle uğraşamasınlar. Böyle bir maksatla bu adam 
    bazı yerlerden destek buluyor ve Müslümanların birliğini bozmaya çalışıyor. 
    Fakat elhamdülillah Müslümanlar bunların amaçlarını anladıktan sonra 
    birleştiler. Dolayısıyla artık Müslümanların yüzde doksan sekizi bu tür 
    şeylere kulak asmamaktadırlar. Müslümanlara faydalı olan şeylerle uğraşmaya 
    başladılar. İnanıyorum ki yakın bir gelecekte bu tür şeyler ortadan 
    kalkacaktır. 
     
    M. A. Varol: Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz. 
    Ahmet VAROL 
     
    
    
    
    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 
     
     
    
    
       |