İslam Coğrafyası                                                                          M. Ahmet VAROL

Afganistan

Giriş

Bilindiği üzere Afganistan, önce komünist işgal rejimine karşı verilen bağımsızlık savaşı sonra mücahit grupları arasındaki iktidar kavgası son olarak da Taliban'la muhalifleri arasındaki iç savaş yüzünden uzun süreden beridir dünya kamuoyunun gündeminde olan bir İslam ülkesidir. Biz de bu sayımızda Afganistan'ı genel yönleriyle ve birtakım özet bilgilerle tanıtmaya çalışacağız.

Afganistan Hakkında Genel

Resmi adı: Afganistan İslâm Cumhuriyeti

Başkenti: Kâbil (Nüfusu: 1.500.000)

Yüzölçümü: 652.225 km2.

Nüfusu: 27.000.000 (1999 tahmini)

Nüfus artışı: % 5 (İç savaşta nüfus çok artmamıştır.)

Etnik yapı: Nüfusun % 42'sini Afganlar, % 24'ünü Tacikler, % 12.5'ini Türkler, % 8'ini Moğolca konuşan Hazaralar, % 4.2'sini Farisiler (İranlılar), % 3.4'ünü Aymaklar, % 1.7'sini Beluciler, kalanını da Paşayiler, Kızılbaşlar, Nuristanlılar, Brahuiler, Hintliler, Ariler ve bunların dışında kalan küçük etnik unsurlar oluşturur. Afganların kuzeydeki kabilelerine Pehtun, güneydekilere Peştun denir.

Dil: Resmi dil Peştuca ve Tacikçedir. Nüfusun yarıdan çoğu Peştuca, dörtte bire yakın bir kısmı da Tacikçe konuşur. Bunun yanı sıra azınlıkların dilleri de konuşulmaktadır. Özbekçe, Türkmence, Belucice, Paşice ve Nuristanice milli dil olarak kabul edilmiştir.

Din: Afganistan'ın resmi dini İslâm ve halkın % 99'u Müslümandır. Müslümanların yanı sıra az sayıda hindu, sih ve yahudi yaşamaktadır. Müslümanların büyük çoğunluğu sünni hanefidir. Ayrıca % 9 oranında Caferiye şiası ve % 2 oranında İsmailiyye şiası mevcuttur.

Coğrafi durumu: Bir Ön Asya ülkesi olan Afganistan, kuzeyden Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan, kuzeydoğudan Çin, doğu ve güneyden Pakistan, batıdan İran'la çevrilidir. En yüksek yeri Tinç Mir (7699 m.)'dir. En önemli akarsuyu Hilmend'dir. Yine Amuderya, Kokça, Kunduz ve Kâbil adlı akarsuları bulunmaktadır. Bunların dışında küçüklü büyüklü çok sayıda akarsuyu mevcuttur. Topraklarının önemli bir kısmı dağlıktır. Kuzey doğusunu Hindukuş dağları kaplar. Ayrıca güneyde Süleyman, kuzeyde Bendi Türkistan dağları mevcuttur. Güney batı bölgeleri geniş çöllerle kaplıdır ve buralarda çöl iklimi hâkimdir. Topraklarının % 12'si tarım alanı, % 46'sı otlak, % 3'ü ormanlık, kalanı dağlık ve bozkırdır. Ülke genelinde sert bir bozkır iklimi hâkimdir.

Yönetim şekli: Ülkede henüz iç barış sağlanamadığından yönetimde de belli bir düzen oturtulamamıştır. Ancak ülkenin önemli bir kısmına Taliban hakimdir.

Tarihi: İslâm, Afganistan'a Hz. Osman (r.a.) veya Muaviye (r.a.)'ın Basra valisi Abdurrahman ibnu Semure'nin bu ülkeye gönderilmesiyle ulaşmıştır. Afgan halkının İslâm'la tanışmasından sonra bu din onların arasında hızla yayılmaya başladı. Daha sonra ülke kabile başkanlarınca yönetildi. 9. yüzyılın ikinci yarısında büyük bir kısmı Sâmâniler'in eline geçen Afganistan'da daha sonra Gazneli Devleti kuruldu. Gazneliler'in ardından Selçuklular'ın hâkimiyetine girdi. Sonra sırasıyla Gurlular'ın, Harezmşahlar'ın, Moğollar'ın, Bâbürlülerin, Abdâliler'in, Safeviler'in ve daha başka küçük hanlıkların hâkimiyetinde kaldı. Bunların bazıları bugünkü Afganistan topraklarının sadece bir kısmına hâkim olabildiler.

Afgan kabilelerini birleştirerek ilk milli Afgan devletini kuran kişi Ahmed Şah Durrani'dir. Ahmed Şah Durrani, o zaman Afganistan'ı elinde tutan İran şahı Nâdir'in 1747'de öldürülmesinden sonra Kandehar'ı ele geçirdi ve zamanla hâkimiyet sınırlarını genişletti.

1839'da İngilizler Sihlerle işbirliği yaparak Afganistan'ı işgal ettiler. Ancak o zamanki Afgan hükümdarı Dost Muhammed, İngilizleri ülkeden çıkardı. Bununla birlikte İngiliz işgali ülkedeki birliğin bozulmasına ve dağınıklığa yol açtı. Bunu sonraki yıllarda iç karışıklıklar izledi. İngilizler Ruslarla işbirliği yaparak 1878'de ülkeyi ikinci kez işgal ettiler. Bu işgal 1880'de sona erdi. Bu tarihte Abdurrahman Han, Afgan tahtına geçti. Abdurrahman Han sağlığının bozulması sebebiyle tahtını 1901'de oğlu Habibullah'a bıraktı. Habibullah'ın 19 Şubat 1919'da öldürülmesi üzerine yerine yenilik yanlısı oğlu Emanullah geçti. Emanullah Han'ın Ruslara yaklaşması İngilizlerle arasında savaş çıkmasına yol açtı ve bu savaş 8 Ağustos 1919'da Ravalpindi Anlaşması'yla sona erdirildi. Emanullah Han'ın reformları ülkede isyanlara yol açtı ve bu isyanlar onu ülkesini terk etmeye zorladı. Onun ülkesini terk ettiği sırada ülkeyi İnayetullah Han yönetti. Bunun üzerine daha önce Emanullah Han'ın Fransa'ya sürgün ettiği eski ordu kumandanı Nadir Han, Afganistan'a dönerek isyanı bastırdı ve ülkede yeniden birlik sağladı. Bu başarısıyla halkın desteğini kazanan Nadir Han, 16 Ekim 1929'da Afganistan tahtına geçirildi. Nadir Han, halkın karşı çıktığı reformlardan uzak kalarak İslâm alimlerine da danışmak suretiyle ülkede İslâmi bir düzen kurmaya çalıştı. Onun 31 Ekim 1931'de yürürlüğe koyduğu anayasa bazı küçük ilavelerle 1964'e kadar yürürlükte kalmıştır. Nadir Şah 1933 Kasım'ında öldürülünce yerine oğlu Zahir Şah geçti. Zahir Şah, 1947'de kurulan ve kendisi için bir tehlike olarak gördüğü Pakistan'ın İngilizlerce desteklenmesi üzerine Sovyetler Birliği'ne yaklaştı. Sovyet yönetimi bunu çok iyi değerlendirerek Afganistan ordusu içinde kendine taraftar yetiştirdi. Bundan rahatsız olan Zahir Şah, Sovyet nüfuzunun daha fazla yayılmasını önlemek amacıyla başbakanı Davud Han'ı görevden aldı. Ancak Davud Han, 1973'te Sovyetler'in desteğiyle bir darbe yaparak Zahir Şah'ı tahttan indirdi. Sovyetler hemen yetiştirmiş oldukları adamlarını Afganistan'ın önemli kilit noktalarına getirmeye başladılar. Bundan rahatsız olan Davud Han bazı marksistleri tutuklattı. Bunun üzerine ordudaki marksist subaylar 1978 Nisan'ında Davud Han'a karşı bir darbe gerçekleştirerek onu öldürdüler ve yerine hapse attığı marksist lider Nur Muhammed Teraki'yi geçirdiler. Teraki, sert bir marksist politika izlemeye başladı. Bu durum ülkede silahlı isyanlara yol açtı. Teraki'nin politikasına karşı çıkan Hafizullah Emin, Eylül 1979'da bir darbe gerçekleştirerek onu öldürdü. Sovyet yönetimi istemedikleri kişi olan Hafizullah Emin'i görevden almak ve ülkede hâkim kılınmaya çalışılan komünist rejime karşı başlamış olan isyanları bastırmak amacıyla 27 Aralık 1979'da Afganistan'a doğrudan askeri müdahalede bulundu. Sovyet güçleri müdahaleden sonra Hafizullah Emin'i görevden alarak yerine Babrak Karmal'ı geçirdiler. Ancak onların müdahaleleri isyanları bastırmaya yetmedi. Aksine İslâm'ın cihad ruhuyla her tarafa yayılan halk direnişi daha da şiddetlendi. Sovyet işgalinden sonra ülkedeki direniş bir iç savaşa dönüştü. Sovyet yönetimi İslâmi direniş karşısında başarısız kalan Babrak Karmal'ı 1987'de görevden alarak yerine Muhammed Necibullah'ı geçirdi. Sovyetler'in dağılmasıyla birlikte arkasındaki desteği tamamen kaybeden Necibullah, mücahidlerin karşısında daha fazla dayanamayacağını anlayınca çareyi, Kabil'de mücahidlerle görüşmelerde bulunabilecek bir yönetim oluşturup kaçmakta buldu. Necibullah'ın kaçmasından sonra mücahitlerin Kabil'e girmeleri ve hakimiyeti ele almaları fazla zaman almadı. Bu gelişmelerin ardından 28 Nisan 1992 tarihinde Sıbğatullah Müceddidi'nin başkanlığındaki Geçici Konsey yönetimi devraldı. Geçici Konsey'de başbakanlığa da Hizbi İslami'nin ileri gelenlerinden Abdussabur Ferid getirildi.

Ancak Afganistan'da İslâmi bir yönetimin işbaşına gelmesinden dolayı endişeye kapılan Batı basını derhal devreye girerek mücahitler arasında geçmişte ortaya çıkmış bazı ihtilafları kullanmaya başladı. Öte yandan Hizbi İslâmi'ye bağlı birliklerin Kabil'i sıkıştırdığı bir sırada Cemiyeti İslâmi'nin önde gelen komutanlarından Ahmedşah Mes'ud'un Kâbil yönetimiyle anlaşarak bazı şartlarla şehri tek taraflı teslim alması geçmişteki ihtilafların daha da kökleşmesine yol açtı. Çünkü Hizbi İslâmi lideri Hikmetyar, Kabil yönetiminin şartsız olarak teslim olmasını istiyordu. Daha sonra Geçici Konsey'in yapısı ve bu konseyden yönetimi devralacak hükümetin nasıl belirleneceği konusu üzerinde de ihtilaflar çıktı. Hikmetyar, Kabil yönetiminin önce Cemiyeti İslami, Hizbi İslami ve İttihadi İslami gibi Kabil çevresinde faaliyet gösteren mücahit birliklerinin komutanlarından oluşturulacak bir konseye devredilmesini ve ardından kısa sürede seçime gidilmesini istiyordu. Diğer mücahit grupları ise seçim için şartların elverişli olmadığını ileri sürerek buna yanaşmadılar. Bu ve benzeri ihtilaflar mücahit grupları arasında silahlı çatışmalara yol açtı.

Geçici Konsey'in başkanı ve kurulan Afganistan İslâm Cumhuriyeti'nin geçici cumhurbaşkanı Sıbğatullah Müceddidi, belirlenen sürenin bitiminde 28 Haziran 1992'de görevi Cemiyeti İslami'nin lideri Burhaneddin Rabbani'ye devretti. Rabbani'nin cumhurbaşkanlığı devralmasından sonra muhalif mücahit grupları arasında da bir ateşkes anlaşması imzalandı. Ancak bir süre sonra çatışmalar yeniden başladı. Hizbi İslami'nin tutumu dolayısıyla cumhurbaşkanı Rabbani de Hizbi İslami'nin ileri gelenlerinden olan başbakan Abdussabur Ferid'i görevden aldı. Bu olaylardan sonra çatışmalar daha da şiddetlendi. Çeşitli aracılıklar sonunda sağlanan ateşkesler ve geniş çaplı bir anlaşma sonunda Hizbi İslâmi lideri Hikmetyar'ın başbakanlığa getirilmesiyle belli dönemlerde silahlı çatışmalar durduysa da kesin bir anlaşma sağlanamadı. Hikmetyar daha sonra can güvenliği olmadığı gerekçesiyle Kâbil'den ayrıldı.

İşte bu ihtilafların ve kavgaların devam ettiği bir sırada Taliban hareketi ortaya çıktı. İlk çıkışında gündeme getirdiği gayesi "kardeş kanı dökülmesinin önüne geçerek yaşanan iç krize son vermek"ti. Ancak çok geçmeden kendisi de çatışmada bir "taraf" niteliği kazandı. Dolayısıyla o da kardeş kanı akıtan bir grup haline geldi.

Taliban hareketi ilk çıktığında çok fazla dikkat çekmemişti. Ancak kısa zamanda geniş bir alan üzerinde etkili olunca ve Rus işgaline karşı yürütülen mücadelenin başından beri varlığını hissettiren bazı hareketler karşısında üstünlük sağlayınca dikkatleri üzerine çekti. Hareketin bu başarısıyla birlikte hakkında değişik iddialar da basın yayın organlarına yansımaya başladı.

Tâliban, ortaya çıkışından yaklaşık iki yıl sonra 27 Eylül 1996'da Kâbil'i ele geçirmeyi başardı. Tâliban'ın hızlı ilerleyişinde ve başarısında ABD ve Pakistan desteğinin rolünü göz önüne almak gerekir. Hatta bazı yorumcular bu gelişmeye: "Amerika'nın radikal İslâmcılığa gelenekçi İslâm anlayışını kullanarak darbe vurması" olarak bakıyorlardı. Ancak zamanla Taliban'la Amerika'nın arasında da değişik pürüzler ortaya çıktı.

Bugün Afganistan gerçeği her yönden çetrefil bir durum arz etmektedir. Temennimiz bu çetrefilliğin son bularak Müslüman Afganistan halkının özlediği İslami düzene, istikrara ve huzura kavuşmasıdır.

İslami Hareket: Afgan halkı İslâmi kimliğini korumaya oldukça özen göstermiş bir halktır. Emanullah Han'ın reformlarına sert tepki göstermesi de bu yüzdendi.

Afganistan'da İslâm'ı devlete hâkim kılmayı amaçlayan örgütlü çalışmalar ilk önce Kâbil Üniversitesi'nde başladı. Afganistan İslâmi hareketi Müslüman Kardeşler hareketinden büyük ölçüde etkilenmiştir. Müslüman Kardeşler'in düşüncesini bu ülkeye taşıyan da Mısır'da eğitim gördükten sonra Kâbil'de Şeriat Fakültesi dekanlığı yapan Prof. Gulam Muhammed Niyazi olmuştur. Daha sonra aralarında Prof. Burhaneddin Rabbani ve Sıbğatullah Müceddidi'nin de bulunduğu bir grup öğretim görevlisi cemiyet kurarak İslâmi faaliyetleri hızlandırdılar. Davud Han'ın ülkede komünist düşünceyi yayma çabalarına karşı İslâmi kimlik sahibi öğrenciler ve aydın kesim de sistemli bir çalışma içine girdiler. Sovyetler'in askeri müdahalesinden önce Sovyet yanlısı yönetimle mücadele etmek için Müslüman halkın bir kısmını bünyesinde toplayan ilk mücahit grupları Gulbeddin Hikmetyar'ın liderliğindeki Hizbi İslâmi'yle Prof. Burhaneddin Rabbani'nin liderliğindeki Cemiyeti İslâmi'dir. Hizbi İslâmi daha çok gençler ve üniversiteli kesim üzerinde etkili olmuştu. Bu iki örgüt Sovyet işgalinden sonra da cihadın başını çeken örgütler olmuştur. Her iki örgüt de cihad esnasında disiplinli ve askeri düzene göre hareket eden birlikler oluşturdu.

Sovyet işgalinden sonra cihad için halkı örgütlendiren daha başka gruplar da ortaya çıktı. Bunlar: Abdurabbiresul Seyyaf liderliğindeki İttihadi İslâmi, Mevlevi Yunus Halis liderliğindeki Hizbi İslâmiyi Halis, Mevlevi Muhammed Nebi liderliğindeki Hareketi İnkılabi İslâmi, Seyyid Ahmed Geylani liderliğindeki Mehazi Milli İslâmi, Sıbğatullah Müceddidi liderliğindeki Cepheyi Necâtı Milli'dir. Şii halkı örgütlemek için kurulmuş olan mücahit grupları da şunlardır: Hareketi İslâmi, Sazmanı Nasr, Pasdaranı Cihadi İslâmi. Bunlar İran'ın desteklediği şii hareketleridir. Ayrıca İran tarafından tasvib edilmeyen Şurayi İnkılabi İttifaki İslâmi ve Afganistan Mustaz'af Mücahitler Örgütü adlı şii örgütleri kurulmuştur. Bunların dışında da bazı küçük mücahit grupları kuruldu. Afganistan'daki İslâmi harekette ve dini hayatta tasavvufun da önemli etkinliği vardır. En yaygın tarikatlar Kübreviyye, Kadiriyye, Sühreverdiyye, Şuttariyye, Çiştiye ve Nakşibendiyyedir.

Ekonomi: Afganistan bir tarım ve hayvancılık ülkesidir. Tarım ve hayvancılıktan elde edilen gelirin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 53'tür. Çalışan nüfusun % 61'i tarım alanında iş görmektedir. Ülkenin önemli bir kısmı dağlık olmasına rağmen ırmaklardan en yüksek derecede yararlanılmaya çalışılmakta ve böylece sulu tarıma ağırlık verilmektedir. Bununla birlikte ekilebilen arazinin sadece yarısı sulanmaktadır. Afganistan'ın demir, çinko, kurşun, petrol, berilyum ve yakut gibi yeraltı kaynaklarına sahip olduğu bilinmekte ancak nakil zorluğundan dolayı yeterince işletilememektedir. Hindukuş dağlarının kuzey yamaçlarında kömür üretimi yapılmaktadır. Kuzey Afganistan'da doğal gaz üretilmektedir.

Kişi başına düşen milli gelir: 220 dolar.

Vahdet