40 gün 40 gece KAFKASLAR -1-



Bu diziyi yayıma hazırladığımız sırada, Kafkaslar yeniden alevlendi. Çeçenler’in efsanevi komutanı Şamil Basayev’in, 2 bin civarındaki askeriyle Dağıstan’a girdiği ve Rus Ordusu’nun da ağır silahlarla cevap vermeye başladığı geçen günlerde, Kafkaslar’a yaptığımız 40 günlük seyahatten henüz yeni dönmüştük.

Adını masallardaki büyük devin ardında saklandığı yer alarak nitelendirilen ‘Kaf Dağı’ndan (Elbruz Dağı) alan Kafkaslar’a, dinlediğimiz onca kurt kuş hikayelerine rağmen 11 Haziran-20 Temmuz arasında, ürkmeden, korkmadan, son derece zorlu bir seyahat yaptık. Nahcivan Özerk Cumhuriyeti’nden başlayarak Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Rusya Federasyonu’nun Don ve Volga nehirlerinden Güney’de kalan tüm bölgeyi dolaştık. Rus makamlarının bırakmadığı Çeçenistan ile askeri kontrol altında tutulan Karabağ ise istisna.
Geçen yıl Orta Asya’ya yaptığımız ve 40 gün süren seyahat gibi, bu yıl da Kafkasya’ya yaptığımız seyahat sırasında gözaltına alınmak, kurşunlanmak, mahsur kalmak gibi son derece zor olaylar yaşadık.

Dağıstan’da özgürlük ateşi
Çeçenistan’ın bağımsızlığını resmen olmasa da fiilen tanımasına rağmen, uyguladığı tecrit politikasıyla bir milyonluk Çeçen kitlesini yok sayan Rusya, sonunda bütün Kafkasları ateşleyecek kibriti yakmış oldu. Kafkaslar’ın yumuşak karnı Dağıstan’da aylardır beklenen gelişmeler, Şamil Basayev’in girişimiyle gün yüzüne çıktı.

Çeçenler, liderleri Cahar Dudayev’i şehit verme pahasına Kızılordu’yu topraklarından atmayı başarırken, Dağıstan’dan başlamak üzere bütün Kafkaslar’da bağımsızlık meşalesini yeniden yaktılar. İmam Gazi Muhammed’in 1832’de şehit edilmesi ve ardından 1859’da Şeyh Şamil’in esir düşmesiyle Kafkaslar’ı tamamen ele geçiren Ruslar, yaşadığımız zaman diliminde Kafkaslar’ın kapısından kovulmakla karşı karşıya geldiler. Kafkas Dağları’nın oluşturduğu uzun ve geçit vermez hat ve Rusya’nın, bağlı özerk cumhuriyetler üzerinden uyguladığı abluka yüzünden Gürcistan dışında dünyayla irtibatı kesik olan Çeçenler, Şamil Basayev’in liderliğinde Dağıstan’da yıllardır biriken öfkeyi harekete geçirirken, bunun nasıl neticeleneceği de şimdiden merakla beklenmeye başlandı.

RUSLAR’IN TAVRI
Aslında olayların bu noktaya gelmesinde en büyük faktörün, Rusya Federasyonu’nun tavrı olduğu bir gerçek. Zira 1994’te başlayan ve 1996’da sona eren Çeçenistan müdahalesinin ardından, başta Dağıstan olmak üzere İnguşetya, Kuzey Osetya ve Kabardey-Balkar’da oturtulan polis düzeni, resmi mafya organizasyonlarını doğururken, halkın geçim kapısı olan ticari hayatı da neredeyse durma noktasına getirmiş. Çeçenistan’ın çevresindeki Rusya Federasyonu’na bağlı özerk cumhuriyetlerde yürütülen özel politikalar, biraz da ters teperek, Çeçenler’in sempati alanını genişletmiş.

Rusya Federasyonu tarafından bütün dünyaya yayılmaya çalışılan “Çeçenler adam kaçırıyor”, “rehine ticareti yapıyor”, “adam öldürüyor” tarzında propaganda da Çeçenler’e, korkuya dayalı bir etki alanı oluşturmuş. Bölge halklarında, cesaretleri ve kahramanlıklarına ilişkin kanaatleri pekiştirmiş. Bölge insanının pek çoğu adam kaçırma, rehine alma, terörist eylemlerde bulunma faaliyetlerinin, bölgedeki resmi mafya organizasyonları tarafından yapıldığına inanırken, kendilerine baskı için Çeçenler’in bahane edildiğini düşünüyor.

İKİ FARKLI DAĞISTAN
Özellikle 1991’den sonra uyanan milli bilinç, Kafkas halklarındaki asabiyet duygusunu da canlandırmış. Bu duyguyla Rusya’dan ayrılma fikri daha bir derinleşmiş görünüyordu. Bunun böyle olduğunu, başta İmam Gazi Muhammed’in hem şehit düştüğü hem de doğduğu köy Gimri’ye giderken daha bir net farkettik. Aynı zamanda Şeyh Şamil’in de köyü olan Gimri’ye vardığımızda ‘iki farklı Dağıstan’ı’ daha iyi algıladık.
Barındırdığı 35’e yakın etnik yapıya karşılık, hakim nüfusun sünni Türk olduğu Dağıstan’ın Avullar ya da Yurtlar denilen dağlık bölgelerinde, hemen hemen Rusya Federasyonu’na ilişkin hiçbir iz yoktu. Bölgede Dağıstan Özerk Cumhuriyeti’nin bayrağı da göze çarpmıyordu. Osmanlı Devleti’nin sancağı olan ayyıldızlı, yeşil renkli bayrak ‘Müslüman bayrağı’ nitelemesiyle her tarafta asılıydı. Kafkaslar’ın içlerine daldığımız zaman, Rusya Federasyonu’nun izleri kaybolmuştu. Oralarda Şeyh Şamil’in bağımsızlık ruhu diriltilmeye çalışılıyordu. Kendi geçmişlerini bütün haşmetiyle yeniden ayağa kaldırmaya gayret eden ve Ruslar’ın etki alanından uzaklaşmaya çalışan Dağıstan’ın dağlık bölgelerinde yaşayan halklara, Rusya’nın şimdi ne kadar etki edebileceğini zaman gösterecek.

Aslında Şamil Basayev’in bir rivayete göre 500, başka rivayete göre 2 bin savaşçısı ile girdiği belirtilen Dağıstan köylerinin olduğu bölgede, düzenli ordu birlikleri ile askeri harekat yürütmek son derece zor. Basayev’in de özellikle bu köyleri seçmesinin sebebi bu olsa gerek. Rus askerlerini fiili bir müdahaleye zorlayarak, bozguna uğratmayı amaçladığı tahmin ediliyor. Özellikle Çeçenistan’da uğradığı yenilgiden sonra Kızılordu’da büyük bir moral çöküntüsü yaşandığı zaten biliniyor. Aynı çöküntünün etkileri Rus halkında da görülüyor. Üstelik Rus halkının, evlatlarını Kafkaslar’a ölüme göndermek istemediği, bu yüzden çok sayıda asker kaçağının olduğu da konuşuluyordu.
Dağıstan’dan çekilmek zorunda kalacak bir Rusya, bütün Kafkaslar’dan ayrılmak zorunda kalabilir. Basayev’in planının bir parçası olan bu durum, belki Dağıstan’da da bir iç savaş çıkmasına sebep olabilir. Zira, ülkede Rusya Federasyonu’ndan kopmak istemeyen grupların da varlığı dikkate alındığında geleceğin yaşayan insanlar için parlak olduğunu söylemek doğrusu zor görünüyor.

TÜRKİYE GAZETESİ©