işgale son

DÜNYAYI SARSAN ADAM

Usame Bin Ladin'le Afganistan'daki ilk buluşmamız 1996 yazındaydı. Sıcak ve nemli bir akşamdı. Etrafta uçuşan dev sinekler, böcekler Ladin'in beyaz giysilerinin, silahlı muhafızlarının ve benim üzerimde pike yapıyordu. Not defterime konanları kovalamaya çalışırken sayfalar kan lekeleriyle dolmuştu. Bin Ladin hep şaşırtacak şekilde naziktir. Her buluşmamızda geleneksel Arap misafirperverliğinin gereği yiyecek sunar: Bir dilim peynir, zeytin, ekmek ve reçel... Bir yıl kadar önce onunla Sudan'da bir araya gelmiştik. Şimdi dağdaki bir gerilla kampında bir gece geçirecektik. Sabaha karşı hava öylesine soğumuştu ki, sabah uyandığımda saçlarımda buzlar vardı. Bir battaniye vermişlerdi. Ayakkabılarımı çadırın dışında çıkarmıştım. Her buluşmamızda, namaz saati geldiğinde röportaja ara verir. Cezayirli, Mısırlı, Körfez ülkeleri kökenli silahlı gerillalarının başına geçer ve namaz kılar. Biz konuşurken, adamları sanki mesihin laflarını dinliyormuş gibi dikkatle izler.

20 Mart 1997'de bir kez daha röportaj için buluştuk. O zaman 41 yaşındaydı. Fakat sakalları ağarmıştı. Göz altlarında torbalar oluşmuştu. Yaşlanmış gibiydi, bir ayağını rahat kullanamıyordu, yürürken hafifçe topallıyordu. O görüşmenin notlarını hala saklıyorum. Gaz lambasının zayıf ışında karalama gibi not almışım sözlerini: "Amerikan halkına karşı değilim, hükümetlerine karşıyım" demiş. Amerikan halkının, hükümeti temsilcileri olarak gördüğünü hatırlattığımda, bu yorumu sessizce dinlediğini hatırlıyorum. "Amerikan ordusuna karşı girişeceğimiz askeri operasyonun henüz başındayız" dedi.

Dünyanın en büyük teröristi" ama radyosu bile yok!
Bu hafta televizyonda bir yolcu uçağının Dünya Ticaret Merkezi kulesine yaklaşmasını izlerken Ladin'in bu sözleri aklıma geldi. Bir önceki buluşmamızda, çantamda götürdüğüm Arapça gazetelere nasıl sarılıp bir solukta okuduğunu hatırladım. Röportajı ve beni unutmuş bir köşeye çekilip 20 dakika boyunca soluksuz gazeteleri okumuştu. Adamlarına önemli gelişmeleri aktarmıştı. Usame bin Ladin Suudi kökenliydi, fakat İran dışişleri bakanının birkaç gün önce Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a gittiğini bilmiyordu. Radyosu da mı yok, diye düşündüm. Bu adam gerçekten Time dergisi ve Beyaz Saray'ın söylediği gibi "Dünya terörünün babası" mı? Aslında bu nitelemeden hoşlanıyor gibi geldi bana. Amerikan yönetiminin ölüsüne, dirisine 5 milyon dolar ödül vermeyi taahhüt etmesi de. "Aranıyor" afişlerinin üzerindeki ödül daha düşük olsaydı, Suudi bir milyarder olarak buna çok bozulur, aşağılanmış gibi hissederdi kendisini herhalde.

120mm'lik havan topu ayağına düştü, ama patlamadı!
Bin Ladinler, Suudi Arabistan'ın saygın müteahhitlerinden. Ülkenin Yemen sınırındaki bir köyden geliyorlar. Aile 1979'da bir genç üyelerinin iş makineleriyle Afganistan'a gidip, volkanik arazide yol açarak Rus işgaline, 'Batı zihniyetine' karşı mücadele eden kabile liderlerine destek olmasından o zamanlar gurur duyuyordu. Suudiler için Ruslar Batılıydı, işgal bir haçlı seferiydi. Bin Ladin o günlerde Arap ülkelerinden binlerce gönüllü gencin uçak paralarını ödeyip Afganistan'a gelmesini sağladı. Ordusunu bu gençlerle kurdu. Mısır'dan, Cezayir'den, Suriye'den, Körfez'den gelen bu gönüllüler, korkunç savaşlarda şehit oldu; mayınlarla parçalandı, Kandahar'ın köylerinde Sovyet helikopterleri tarafından bombalandı.

Sudan'daki ilk buluşmamızda, hiç istememesine karşın, bin Ladin'i bu acı günler hakkında konuşmak için ikna etmiştim. Bana anılarını anlattı. Celalabad yakınlarında Ruslar'ın önemli atış noktalarından birine düzenlenen baskın sırasında 120 mm'lik bir havan mermisinin nasıl ayağına düştüğünü anlattı. Merminin patlamasını beklemiş. Saniyenin binde biri kadar sürede kendisini nasıl acılardan arınmış hissettiğini, ruhunun nasıl kadere ve Allah'a sığınmanın huzuruyla dolduğunu anlattı. Şimdi birçok Amerikalı'nın dilediğinin aksine, havan mermisi patmamadı...

Buzdozerleriyle dağlarda yol açtı, sığınak yaptı
Usame bin Ladin'in Afgan direniş hareketi içinde yarattığı etki Moskova'da Rusların bile kulağına gitmişti. 1993'te Moskova'da konuştuğum bir Sovyet askeri uzmanı Ladin'in mutlaka ortadan kaldırılması gerektiğini savunuyor ve "Çok tehlikeli bir adam" diyordu ondan bahsederken. O günlerde Amerikalılar'ın kahramanıydı bin Ladin. Silah veriyor, adamlarını eğitiyorlardı. Sadece 20 yıl sonra onu ele geçirmek, öldürmek için milyarlarca dolar harcayacakları akıllarına bile gelmezdi. Bir konuşmamızda bin Ladin'e ABD'yle ilişkilerini sormuştum. Ruslara karşı savaşırken Amerikan ajanlarıyla hiç bir araya gelmediğini, Batı'dan bir tabanca mermisi bile kabul etmediğini söyledi.

Fakat bin Ladin'in buldozerleri, kepçeleri Afganistan dağlarında mücahitler için yollar açtı. Bu yollardan İngiliz yapımı uçaksavar Blowpipe füzeleri Sovyet Mig'lerini vurabilecek kadar yüksek noktalara taşındı. Yıllar sonra adamlarından biri beni bir gün "bin Ladin Hattı"nın bu zirve noktalarından birine götürdü. 1997'deydi, uçurumlarla dolu kaygan çamurlu bir yolda şiddetli yağmur altında felaket, ürpertici bir yolculuk yaptık. Sileceklerden biri donmuş, sonra uçup gitmişti. Bulutlar altımızda kalmıştı. Taşlı yollarda seken aracın direksiyonundaki silahlı militan "Cihat'a inandığında bu koşullara katlanmak kolaylaşıyor" demişti. Zaman zaman yükseklerden, karanlığı delen küçük flaşlar çakılıyordu. Arkadaşım "Kardeşlerimiz bizi gördüğünü haber veriyor" diye açıkladı esrarengiz parıltıları. İki saat sonra bin Ladin'in eski savaş kampına vardık. Cipin güçlü farlarından görebildiğim kadarıyla CIA desteğiyle kurulan kampın çevresinde donmuş şelaleler vardı. "Toyota, Cihad için biçilmiş kaftan" dedi Ladin'in adamı, gülümsedi. Kafamı salladım onaylamak için. Ladin'in espri yaptığını hiç duymamıştım. Amerika Birleşik Devletleri'nin "terörist" ilan etmesini nasıl karşıladığımı sorduğumda Ladin "Eğer ülkemin bağımsızlığı için savaşmak terörizmse, terörist denmesi bana büyük onur verir" demişti. ABD ve İsrail hükümetleri, orduları arasında hiçbir fark görmediğini söylüyordu. Fakat Avrupa, özellikle Fransa bu ikiliden gittikçe uzaklaşıyordu. Fransa'nın Kuzey Afrika politikasını lanetledi. "Cezayir" demedi ama bu sözcük konuşmanın sessizlikle kesilen bölümünde hayalet gibi tepemizde dolandı durdu...

Suudi Kraliyet ailesinden 500 milyon dolarlık çek teklifi
Bin Ladin röportajlardan birinden sonra bana, yürüttüğü savaşı destekleyen ve Pakistan'da duvarlara yapıştırılan Urduca bir poster verdi. Hatta Karaçi sokaklarında çekilmiş bir grafiti fotoğrafını ekledi yanına. Duvarda "ABD askerleri kutsal şehirler Mekke ve Medine'den çıksın" yazıyordu. Birkaç ay önce Suudi kraliyet ailesinin elçi gönderdiğini, ABD hükümetinin baskısı sonucu vatandaşlıktan çıkarıldığının söylendiğini, cihaddan vaz geçip ailesiyle Suudi Arabistan'a dönmesi halinde 2 milyar riyal (500 milyon dolar) teklif edildiğini anlattı. "Teklifi reddettim" dedi. O günlerde üç eşi vardı. En genci bluğ çağından yeni çıkmış, en yaşlısı ise 16 yaşındaki zeki oğlu Bon Omar'ın annesiydi. Diğer oğlu Saad'ı benimle tanıştırmak için getirdi. Oğulları kırık dökük de olsa İngilizce konuşuyordu. Silahlı adamlarla çevrilmiş olmaktan, ilgiden memnunlardı.

Ailesi Celalabad'daki barakalarda yaşıyor
Tüm mücahitlerin eş ve çocuklarının kaldığı Celalabad yakınlarındaki bir köyde yaşıyorlardı. Bin Laden bu yoksul, karanlık evlerden birine götürdü beni. Ev sahibi Mısırlı savaşçının ailesi, tahmin edebileceğiniz gibi, evde değildi. Ziyaret için Mısır'a gittikleri söylendi. "Eşlerimiz konfor içinde yaşıyor" dedi Mısırlı savaşçı. Köy evleri hava saldırılarına karşı brandadan yapılmış kamuflajla kaplanmıştı. Çevre telle çevriliydi. Yağmur kanalları ve üç tuvalet çukuru açılmıştı. Mısırlı'nın yeni yetme oğlu kucağında silahla yanıbaşımıza oturup bizi dinledi. Mısırlı istihbaratçıların bu kampları uzaklardan gözlediğini söyledi ısrarla. Şehirde Amerikalılar'a çalışan muhbirler olduğunu anlattı. "Onları görüyoruz, çok dikkatli olmamız gerekiyor" dedi.

Kamptaki diğer Araplar çok daha açıksözlüydü. "Bay bin Ladin'in Afganistan'dan başka gidebileceği ülke kalmadı" dediler. "Suudiler, bin Ladin Sudan'dayken Yemenliler'in yardımıyla onu ele geçirmeye çalıştı. Fransızlar, Sudan hükümetine baskı yapıp iadesini talep etti. ABD ise Fransa'ya baskı yaptı etkisini kullanması için. Carlos gibi onun da iade edilebileceğini sanıyorlardı. Suudilerin kiraladığı bir Arap grup suikast girişiminde bulundu. Fakat Ladin'in korumaları ateş açtı. İki kişi yaralandı."

Bin Ladin, Rusya'ya karşı yürüttüğü savaş sırasında 500 adamını kaybetti. Şehitlerin mezarları Pakistan sınırı yakınındaki Torkum'da. Rus birlikleri geri çekilince bin Ladin Afganistan'ı terkedip Sudan'a gitti. Bu göçün nedeni Afganların birbirine düşmesi, rakip gruplara bölünmesiydi. Yakın çevresi de Sudan'a gitti onunla, otoyollar inşa ettiler, çeşitli yatırımlar yaptılar.

Elinden misvak düşmüyor
Usame bin Ladin girdiği her toplulukta rahaklıkla seçilebiliyor. Boyu 2 metrenin üstünde. Çok zayıf. Yemekle arası pek iyi olmasa da elinden misvak çubuğunu düşürmüyor, sürekli dişlerini temizlemek alışkanlık haline gelmiş. Suudi Arabistan'daki yolsuzluklardan, sistemin kokuşmuşluğundan bahsederken çizgi haline gelen gözlerinden nefret fışkırıyor. 1996'da, dev sivrisineklerin tepemizde uçuştuğu o akşam Amerikalılar'dan çok Suudilere duyduğu öfkeden bahsetmişti. Bin Ladin'in yakın tarihe bakışında 1990'ın, yani Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal ettiği yılın özel bir önemi var. "Amerikalılar Suudi Arabistan'a girdiğinde, özellikle iki kutsal kentin topraklarına ayak bastıklarında ulemadan ve medrese öğrencilerinden şiddetli tepkiler yükseldi. Suudiler büyük bir hata yapmıştı. Yalan ve ihanetlerini görmüş olduk. Müslümanlara karşı savaşan tüm ülkelere destek verdiler. Güneydeki Müslüman Yemenliler'e saldıran Yemen komünistlerine yardım ettiler. Hamas'a karşı savaşması için Arafat'a destek verdiler. Ulemalarını aşağılayıp onları hapsettikten sonra Suud rejimi meşruiyetini kaybetti."

Bin Ladin sözünü burada kesip durdu. Bu özel, ürpertici tarih dersini yeterince dikkatle dinliyor muyum, diye baktı. Sonra devam etti "Biz Müslümanlar özel bir duyguyla birbirimize bağlıyız. Filistin ve Lübnan'daki kardeşlerimizin acısını içimizde hissediyoruz. Kobar'daki saldırı Amerikan işgalinin değil, Amerikalılar'ın müslümanlara saygısız yaklaşımının bir sonucuydu. 1996'da (intihar saldırısında) 60 Yahudi öldüğünde dünyanın büyük ülkeleri yedi günde bir toplantı organize edip bu olayı kınadı. 600 bin Iraklı çocuğun (BM ambargosu nedeniyle) ölmesi aynı tepkiyi almıyor. Bu zavallı Iraklı çocukların öldürülmesi İslam'a karşı savaş. Bizler, Müslümanlar olarak Irak rejiminden hoşlanmayız. Fakat Irak halkının ve çocuklarının kardeşimiz olduğunu düşünürüz. Onların geleceği, kaderi bizim için önemlidir."

Takıntısı: Suudi Arabistan'daki Amerikan askerleri
Ortadoğu'yla ilgili görüşlerden sonra sıra ABD'ye geliyor: "Sanıyorum eninde sonunda Amerikalılar, Suudi Arabistan'dan ayrılacak. Amerikalılar'ın Suudi halkına savaş açması, tüm dünyadaki Müslümanlara savaş açmak anlamına geliyor. Amerika'ya karşı direniş birçok Müslüman ülkeye yayılacak. Güvendiğimiz hocalarımız, ulemalarımız bize Amerikalılar'ı kovmamız için fetva verdi. Onların askeri varlığı Suudi halkına hakarettir."

Geçen hafta uçaklar DTM'ye birbiri ardına çakılırken Bin Ladin'in son söyledikleri hakkında çok düşündüm. ABD birlikleri hala Suudi Arabistan'da. 1996'da, 19 Amerikalı'nın öldüğü kamyonlu bombalama olayından sonra söyledikleri net olarak aklımda: "Bu Müslümanlar ve ABD arasındaki savaşın başlangıcıdır." 24 Amerikan askerinin öldüğü bombalamadan sonra konuştuğumuzda "Destekleme onurunu paylaşamadığım büyük bir eylem" değerlendirmesi de aynı şekilde.

Ladin, sakin bir ses tonuyla "işgalcilere" karşı nefretinden bahsederken ürpermemek mümkün değildi. Zekice konuşuyordu. Seçkin bir Arapça kullanıyordu. Uluslararası ilişkiler hakkındaki yorumları egzantrik denebilecek düzeydeydi. Bir ara, İsrail politikaları nedeniyle ABD'nin eyaletleri arasında anlaşmazlık çıkabileceğini, ülkenin bölünebileceğini bile söyledi. Tarihe bakışı ise irkilticiydi: "Allah'ın bizim kutsal savaşımızı Sovyetler Birliği'nin ve Rus ordusunun mahvolması için kullandığına inanıyorum" dedikten sonra sözü Amerika'ya getirdi: "Bu işi şu anda oturduğumuz dağ başından yaptık. Ve şimdi Allah'tan bizi aynı şeyi Amerika'ya yapmamız, onu gölge haline getirmek için vesile olmasını diliyoruz. ABD'ye karşı savaşımızın Sovyetler Birliği'ne karşı savaştan çok daha kolay olacağına eminiz. Çünkü Sovyetler'e karşı savaşan Mücahiddin birlikleri Somali'de Amerikalılara karşı operasyonlara katıldı. Amerikalılar'ın moralinin hemen bozulmasına bizim Mücahitler çok şaşırmıştı. Bu olay bize Amerikalılar'ın kağıttan kaplan olduğunu gösterdi."

Suudi Arabistan'daki saldırının faillerini tanıyordu
Bu röportaj sırasında verdiği ilginç bilgilerden biri de yeni savaş yöntemleriyle ilgiliydi. "Çok hızlı hareket eden, büyük gizlilik içinde çalışacak, hafif güçler" kullanılarak ABD'nin Suudi Arabistan'dan çekilmesi sağlanabileceğini anlattı. Bu konuşmadan sonraki iki yıl içinde bin Ladin örgütü El Kayda'yı kurdu. Sadece ordu ya da hükümet değil tüm Amerikalılar'a savaş ilan etti. Bunu USS Cole'u neredeyse batıracak intihar saldırısı, Afganistan dağlarında CIA'nın kurduğu, bin Ladin'in kullandığı kamplara Cruise füzesiyle yapılan saldırı izledi. Aradan dört yıl geçti. İlk belirtilerini farkettiğim sorun nedeniyle Ladin şimdilerde bastonla yürüyor ve artık çok daha yavaş konuşuyor. ABD'nin iddia ettiği gibi, bin Ladin intihar bombacılarından oluşan bir grubu Afgan dağlarından yönetiyor olabilir mi? Bir konuşmamızda, Suudi Arabistan'daki ABD üssünü havaya uçurdukları gerekçesiyle kafaları kesilerek öldürülen üç kişiden ikisini tanıdığını söylemişti. (CIA, idam edilmeden önce bu militanları sorgulamak için Suudi hükümetine resmen başvurmuş ve sorgulamak istediğini bildirmişti. Fakat istek reddedildi. Ortadoğu'daki kulislerde olay şöyle değerlendirildi: İpuçları kraliyet ailesinin bazı üyelerini işaret ediyordu. Birileri bulundu ve idam edildi.) Bin Ladin hemen ardından gerçek İslami şeriatın uygulandığı, Amerikan kuklası diktatörlerin kökünün kazındığı bir Arabistan hayal ettiğini anlattı. Onu dinlerken bin Ladin iktidarı altındaki bir Suudi Arabistan'da çok daha fazla kişinin kafasını kaybedebileceği geçti aklımdan...

Öldürülse bile El Kaide hareketi durdurulamaz
Sözleri Ortadoğu'da yaşayanlar için güçlü bir mesaj taşıyordu. Bir küçük örgüt kurup Amerika'ya karşı cihad ilan etmek, eylemlere girişmek için bin Ladin'in birilerine yazılı mesaj göndermesi gerekmiyor. Bin Ladin'in bombalama planları yapması, darbeler düzenlemesi de gerekmiyor. Ortadoğu'da gizlice elden ele gezdirilen ve bin Ladin'in kendi sesiyle kaydettiği konuşmaları dinlemek yeterli. İşte bu yüzden hep merak etmiştimdir, geçen hafta ABD'nin tanık olduğu türden bir eylemin gerçekleşmesi için gizli bir paramiliter örgüt kurmak, bu örgüte emir vermek gerekiyor mu. Araplar, Afganistan'ın emri ya da isteği olmasa da yaşanan adaletsizlikler nedeniyle Amerika'ya yeterince kızgın çünkü. Böyle bir saldırı için gereken motivasyon gereğinden fazla bile sayılabilir...

Doğrusu şunu da düşündüm, acaba bin Ladin televizyonda New York'taki saldırıları izlerken benden daha az şaşırmış olabilir mi? Televizyon izliyorsa. Gazete okuyorsa. Radyo dinliyorsa tabii...
(Robert Fisk'in yazısı The Independent'ten çevrilmiştir)

Copyright © 2001 www.yesil.org
mico_tasarım