BEDİR'İN İLK ŞEHİDİ NE DİYOR ?


" Bu ayağım niçin kesildi?
Vücudumdaki bu yaralar neden
açıldı? Allah'ın Resûlüne ue Onun
tebliğ ettiği hükümlere inandığım-
dan değil mi? İslâm dâvâsı için,
bir değil, bin Ubeyde fedâ ol-
sun."


  "BEDİR muharebesinde Afra hanımın oğullarının
yedisi de hazır bulunmuştu. Bunlar yaşlarının küçük-
lüğüne, vücudlarının zâfiyetine bakmadan meydana
atılmak, müşriklere ilk mukabeleyi yapmak suretiyle
cihadı başlatmak şerefini kazanmak istiyorlardı. Ni-
tekim Avf ile Muaz ve Ensar'dan Abdullah bin Revaha
Mekke müşriklerine, karşı ortaya çıkıverdiler. Fakat
Müşriklerin Reisi Utbe o kadar mağrur ve mütekeb-
birdi (kibirli) ki:

"- Yâ Muhammed! Bunlar bizim topuğumuza
bile çıkmayan küçük oyun çocuklarıdır. Bunları
karşımıza almayı zillet sayarız. Bize ashabının işe ya-
rayanlarından adam çıkar" diyerek, genç mücahidle-
ri küçümseyip kendilerini dağlar kadar büyük ve kuv-
vetli görüyorlardı. Onların bu derece gururlanması
üzerine Resül-i Ekrem Hazretleri:
«- Kalk yâ Ubeyde! Kalk yâ Hamza! Kalk yâ
Ali!.,» buyurdular.
Bedir kuyusu başındaki düz bir kumlukta karşı
karşıya elleri kılıçlarının kabzasında bekleşen bu iki
ordu'nun ilk hamlecileri, o zamanın âdeti üzere büyük
bir çarpışmayı böyle başlatıyorlardı. Her iki taraf da
kimisi okunu, kimisi yayını, kimisi de kılıcının kab-
zasını kavramış, namludan çıkmak üzere olan kurşun
gibi beklemekteydiler. İlk hücum başlamıştı.

Henüz çok genç olmakla beraber İmam-ı Ali, mey-
danda mağrur mağrur dolaşan hasmı Velid'i bir dar-
bede yere serdi. Bu sırada Hazret-i Hamza da karşı-
sındaki hasmını haklamış, ilk karşılaşmada mütekeb-
bir Şeybe'yi sıcak kumların üzerine yuvarlamıştı. Ne
var ki Ubeyde yaşlı bir zat olduğundan karşısındaki
Utbe'yî aynı şekilde yere serememiş, her ikisi de bir-
birinde derin yaralar açtıkları halde, henüz netice
alamamıştı. Mağrur hasımlarını haklamış olan Ham-
za'yla İmam-ı Ali, derhal Ubeyde'nin imdadına yetiş-
tiler ve "Bedir sizin sonunuz olacaktır" diyen Utbe'-
nin leşini de yere sererek ilk hamleyi zaferle netice-
lendirdiler.

Lâkin Ubeyde'nin de (R.A.) kılınç darbesine ma-
ruz kalmayan tarafı kalmamıştı; hatta, bir ayağı bile
kesilmişti.
Bir kan seli içinde Resulüllah'ın huzuruna gelen
bu büyük insanın ilk sözü şu oldu :
"- Yâ Resûlallah! Ben bu yaralarla ölürsem, o
bahsettiğiniz "Din yolunda mücadele ederken vefat
eden" şehidlerden sayılır mıyım?»
Mübarek gözlerinden pırlanta gibi akan yaşlarla,
kan revan içinde Ubeyde'yi seyreden Resulullah, onun
bu hâlinde bile hâlâ hafızasının ne ulvi (yüce)
duygularla meşgûl olduğunu, kuvvetli imânının ona
hâlâ âhiretini düşündürdüğünü memnuniyetle müşahede
ettikten sonra:
"- Evet, ya Ubeyde, dedi. Sen bu yara ile ölünce
şehid olacaksın. Hem de makamı Cennet-i âlâdaki
en güzel makamlardan Firdevs Cenneti olacaktır."
Bu müjde Ubeyde'yi o kadar sevindirdi ki, bir an
bütün ıztıraplarını unutarak ayağa kalktı ve imân
kuvvetinin verdiği ruhî bir haz ve neş'e içinde şöyle
konuştu:
"- Bu ayağım ne için kesildi? Vücudumdaki bu
yaralar neden açıldı? Allah'ın Resûlüne ve onun teb-
liğ ettiği hükümlere inandığımdan değil mi? O halde o,
benim şehid olacağımı müjdeliyor, öyle ise imân dâvâ-
sı uğruna ayağım kesildiği, vücudum parçalandığı
için asla müteessir (üzgün) değilim! İslâm dâvâsı için,
bir değil bin Ubeyde fedâ olsun..."

Bu sözlerden sonra daha fâzla ayakta duramaya-
rak yere yıkılan Ubeyde, Medine'ye götürülürken çok
kan kaybettiğinden, arzuladığı şehadet rütbesine yol-
da kavuştu...

İşte Bedir zaferi, imanların bu türlü fedakârlık-
ları ile gerçekleşti; çölün ortasından fışkıran bu ilâhi
nur, dünyanın her tarafına kısa zamanda, böyle kah-
ramanların canlarını seve seve feda etmeleri ile ya-
yıldı."



Ahmed ŞAHİN
Tarihin Şeref Levhaları'ndan

m
iço