KENDİ ELİNİZLE KENDİNİZİ
TEHLİKEYE ATMAYINIZ' NE DEMEK?.


"Allah indinde insanların en
hayırlısı, malıyla - canıyla din için
cihad edendir. Dini yaymak için
sabah ve akşam birkaç adım yol
yürümek, dünya ve dünyanın
içindekinden hayırlıdır..."


    CİHAD etmeyenin izzeti olmayacağını beyan bu-
yuran Resûl-i Ekrem Hazretleri, bir Hadis-i Şeriflerin-
de, Cihad'ın dört çeşit olduğunu, bunlardan birinci-
sinin de (Emr-i bil-ma'ruf) yani, İslâmı nefsinde yaşa-
mak ve muhitinde yaşatmak faaliyetinden ibaret bu-
lunduğunu beyan buyurmuş. Bu suretle de günümü-
zün Cihad şeklini haber vermişlerdir.
Ashab-ı Kiram sormuşlar
"- Yâ Resulallah, insanlar içinde en hayırlısı kimdir?"
Resul-i Ekrem Hazretleri cevap vermişler
"- Allah indinde insanların en hayırlısı, malıy-
la - canıyla din için cihad edendir... Dinini yaymak
için sabah ve akşam birkaç adım yol yürümek, dün-
ya ve dünyanın içindekinden hayırlıdır... Allah için
ayakları tozlananların cesedlerini Cenâb-ı Hak Ce-
hennemine haram kılmıştır. "

     Bundandır ki, İslâm Tarihine baktığımızda he-
nüz askerlik çağına gelmemiş gençlerle, Cihad fariza-
sı kendisinden sakıt olmuş (kalkmış) ak sakallı ihtiyar-
ların Cihad meydanlarından bir an olsun geri kalmadıkları-
nı, malları, canları pahasına da olsa İslâm'ı yaymak
için Tarihin Şeref Levhaları'na geçen müstesna kah-
ramanlıklar gösterdiklerini hayranlıkla müşahede et-
mekteyiz.

" -Nefsinde Cihad etme niyeti taşımadan ölen, ni-
fakın bir çeşidi (ikiyüzlülük) üzerine ölmüştür." 
meâlindeki Hadîs-i Şerif mükellefiyetimizi bâriz (açık)
şekilde hatırlatmasına rağmen; günümüzün bazı Müslümanları, 
bu Cihad mükellefiyetini yerine getirmiyor, şahsî 
menfaatlarından gayrı hiçbir milli ve dini dâvâya 
alâka göstermiyorlar. Onların bu neme-lâzımcılıkları, 
vurdum duymazlıkları Mücahid Müslümanlar tarafından başları-
na kakılıyor, mecbur oldukları Cihad mükellefiyetle-
ri hatırlatılarak mallarıyla, canlarıyla Cihad'a çağ-
rılıyorlar. Bu teklife karşı onlar da
"- Ne yapalım, bu şekilde uğraşmanın şöyle şöy-
le tehlikeleri var, göz göre göre kendimizi hu tehlike-
lere atmak istemiyoruz. Hem Âyet-i Kerîmede (Ken-
di kendinizi tehlikeye atmayınız." buyrulmuştur,di-
yerek kendi gaflet ve alâkasızlıklarını Âyet-i Kerîme-
ye isnad ettirip neme-lâzımcılıklarını, dinî mevzulara
karşı alâkasızlıklarını meşrû göstermek istiyorlar.
Aslında "-Kendi kendinizi tehlikeye atmayınız."
mânâsında Bakara Sûresinde bir Âyet-i Kerime var-
dır. Ancak bu âyetin (Cihad esnasında uğranılması
muhtemel tehlikeye kendinizi atmayınız) mânâsında
olduğu doğru değildir. Tam aksine Âyet-i Kerime, din
yolunda Cihad'ı bırakmayı kendi kendini tehlikeye
atmak olarak vasıflandırmaktadır.

     İsterseniz bir çok kimselerin aksine mânâlandır-
dıkları bu Ayet-i Kerime'nin nazil olmasına (indirilişine)
sebep olan hâdiseyi hepimizin çok iyi tanıdığı, .Ashab-ı 
Kiram'ın ileri gelenlerinden Ebu Eyyub el-Ensari Hazretlerin-
den dinleyelim. 

     Hazret-i Halid'in de içinde bulunduğu İslâm'ın Ci-
had Ordusu İstanbul surlarını çevirdiği sırada mey-
dana gelen bir hâdise, Âyetin mânâsını sarahate ka-
vuşturmaktadır. (açıklamaktadır.)

     İslâm Ordusunda bulunan İmran ve Eslem, olayı şöyle 
anlatıyorlar, " -Biz Rum şehrinde (İstanbul) idik, 
büyük bir ordu ile karşımıza çıkan Rumlar sayı 
çoklukları ile bizi korkutmak istediler. Biz de onlar 
kadar bir askerle karşılarına çıktık. Bu sırada 
Müslümanların biri tek başına atını tekmeleyerek 
düşman sürüsü içine daldı ve elindeki kılıncını sağa 
sola sallayarak tek başına Cihad'a başladı. 

    Hâdiseyi gören Müslümanlardan bazıları "-Sübhanellah, 
kendi kendini tehlikeye atıyor." dediler.
Bu sözleri işiten, evinde Resûlüllah'ı misafir etmiş 
olan Ebu Eyyub Ensari;
- Ey nas! (İnsanlar) Siz bu Âyeti böyle mi anlıyorsunuz?
Halbuki, Âyet-i Kerime biz Medineliler hakkında na-
zil olmuştur.(indirilmiştir) ," diyerek şu açıklamayı yaptı
" - İslâmın ilk günlerinde gece ve gündüzümüzü
dine hizmet etmekle geçiriyor, şahsî işlerimizle uğra-
şacak vakit bulamıyorduk. Bu yüzden elimizdeki mad-
dî imkânlarımızın çoğunu kaybettik. Sonraları .Allah
Celle ve âlâ bizleri muzaffer kıldı da Müslümanların
ve İslâm için hayatını vakfedenlerin sayıları çoğaldı.
Biz de aramızda gizlice konuşarak artık hizmete
bir müddet ara vermeyi, daha evvel kaybettiklerimi-
zi kazanmayı düşündük. Hattâ bu kararımızı da tat-
bik sahasına koyarak şahsî işlerimizle meşgul olma-
ya başladık.

     İşte bu sırada Âyet-i Kerime gelerek bizim Cihad'ı
bırakıp şahsî işlerimize dalışımızı kendi kendimizi
tehlikeye atmamız olarak vasıflandırdı da, Allahu
Azimüşşan, İslâma hizmet Cihadını bırakarak ".. ken-
di kendinizi tehlikeye atmaymız." buyurdu."

     Bu hâdiseyi anlatan Hazret-i Eslem diyor ki;
"- Bu sebeple İstanbul surları dibinde şehid olun-
caya kadar Cihad'dan vazgeçmeyen Ebu Eyyub
- Sen ihtiyar oldun, biraz istirahat et. Diyenle-
re karşı kaşlarını çatarak
- Yâni Cihad'ı bırakayım da kendimi tehlikeye mi 
atayım?" diye cevap verdi.
İşte bizim tehlikesinden korktuğumuz, Cihad bı-
rakmamıza delil olarak gösterdiğimiz Âyet-i Kerîme-
nin nazil oluşunu Ebu Eyyub el-Ensari Hazretleri böy-
le anlatıyor ve son nefesini Cihad meydanlarında ver-
me iştiyakına aynı Âyet-i Kerimeyi delil olarak gös-
teriyor. . .
"




Ahmed ŞAHİN
Tarihin Şeref Levhaları'ndan
m
iço