ABDULLAH İZZETLE ÖLÜMÜ, ZİLLETLE YAŞAMAYA TERCİH ETTİ.


"Annesi oğluna dedi ki:
- İzzetle (şeref ve üstünlük) mücadele ederek
maruz kalacağın bir kılıç darbesi, zilletle
(aşağılık ve şerefsizlik) ,yaşamak için maruz ka-
lacağın bir kamçı darbesinden daha hayırlıdır.
Sakın ölümden korkup da sana zillet verecek bir
şekle razı olma."


  "HİCRETİN yetmiş üçüncü senesinde Kâbe-i Muaz-
zamayı muhasara eden (kuşatan) meşhur zâlim Haccac, ihtiras-
ları uğruna önüne geleni yakıp yıkıyor, nasihat et-
mek isteyen Ashab-ı Kiram'ı insafsızca salladığı kı-
lınç darbeleri ile şehid ediyordu...

Beytullah'ı (Kabe-Allahın evi) mancınıkla yıkmaya bile teşebbüs
eden bu zâlime karşı Mekke Müslümanları Abdullah
bin Zübeyr'in etrafında birleşerek mukavemete (dire-
nişe) başladılar. Ne var ki Emevi hükümdan Abdülmelik'e sır-
tını dayamış olan Haccac, koskoca ordusu, mukaveme-
ti güç maddi imkânları ile bu güzide (seçkin) Müslümanları
kısa zamanda eriterek seçkin İslâm mücahidlerinin
ya şehid olarak yahut da ağır yaralar alarak saf dışı
edilmesini temin ediyordu.

Haccac'a karşı koyan Abdullah bin Zübeyr ise,
düşmanın maddi üstünlüğüne, sayı fazlalığına rağ-
men, yılmak nedir bilmiyor; "Tek nefer olarak da mu-
kaddesatımı müdafaa ederim" diyordu.
Bu muharebe sırasında Abdullah bin Zübeyr'in,
annesi Esma ile yaptığı karşılıklı konuşma, aşağıda
göreceğiniz gibi İslam tarihinin bir şeref levhası ha-
linde bize intikal etmiştir.

Bir ara âmâ olan annesini ziyaret edip, duasını
almak kasdı ile huzuruna giren Abdullah, helâllaşmak
istediği annesinden şu cevabı aldı:
"- Oğlum, ben senin ya zafere kavuşup Müslü-
manları kurtardığını, yahut da inandığın dâvâda şe-
hid olduğunu işitmek istiyorum! Sen hak yolunda şe-
hid olmalısın, yahut da dâvânı zafere ulaştırıncaya
kadar devam etmelisin. Huzur-u İlâhi de bir mücahid
annesi olmakla iftihar etmeliyim..."
Annesinin sözlerine isyanı Allah'ın emirlerine mu-
halefet kadar ağır gören Abdulah, söz vererek Mekke
civarındaki karargâhına döndüğü sırada ordusunun
dağıldığını, Zübeyr adındaki bir oğlundan başka kim-
senin kalmadığını gördü... Artık teke tek olarak mü-
cadele başlayacaktı. Bu takdirde neticenin tahmini
pek güç değildi. Tekrar validesinin yanına gelen Ab-
dullah bin Zübeyr, şöyle konuştu :
"- Muhterem Validem, ordum dağıldı, yanımda
sebat edip kalanların da bir saatlik dayanma kuvveti
kaldı. Bununla beraber düşmana teslim olursam, is-
tediğim kadar dünyalık verilecek, serbest bırakılaca-
ğım, bu hususta reyin (görüşün) nedir?"

Hazret-i Ebu Bekir'in kızı Esmâ Radıyallahu Anha
bu sözler karşısında şu kat'i ve metin emrini verdi:
" - Oğlum, senin için düşünülecek tek nokta vardır.
Sen Hakta mısın bâtılda mısın? Mühim olan bu-
dur! Hakka hizmet ettiğine kani isen (inanıyorsan),
tereddüt ve vesveseleri bir tarafa iterek bütün
himmetinle (gayretinle) yoluna devam et.
Eğer şimdiye kadar olan mücadelende dün-
yayı kasdetmiş isen, senden fena bir evlâd, benden de
bedbaht bir anne yok demektir. O takdirde hem ken-
dini, hem de seninle çarpışan bunca şehidleri heder
etmişsin (boşa öldürmüşsün) demektir. "

Mü'minlerin annesi Esmâ validemiz, sözlerinin
burasında şunu ilave etti:
"- Eğer arkadaşların çekildiği için sana da dâ-
vâdan vazgeçip teslim olma fikri geliyorsa, şunu iyi
bil ki, Ebu Bekir'in kızı böyle düşünen bir Müslüman
gencin annesi olmakla utanır, bir mücahide de bu
fikri yakıştırmaz..."

Abdullah bin Zübeyr:
- Anneciğim, beni yakaladıktan sonra müsle
"kulak, burun kesmek" yapacaklar demesi üzerine
bütün mevcudiyeti ile cesaret ve şecaât kesilen Haz-
ret-i Esmâ, bu sefer de oğluna şu tarihi nasihatları
verdi:

- Evlâdım, kesilen koyun asılmakla, soyulmakla
ızdırap duymaz. İzzetle mücadele ederek mâruz kala-
cağın kılınç darbesi, zilletle yaşamak için mâruz ka-
lacağın bir kamçı darbesinden daha hayırlıdır. Sakın
ölümden korkup da sana zillet verecek bir şekle ra-
zı olma!

Hazret-i İbn-i Zübeyr, annesinin sözlerine olduğu
gibi itaat edip şehid oluncaya kadar mücadele edece-
ğine söz vererek, vedalaşmak üzere âmâ annesini ku-
caklarken sırtındaki zırhın dikenlerine elleri doku-
nan Esma:
- Bu ne hal?... Bu senin istediğini isteyenin ha-
li değil, diye çıkıştı. Hazret-i Abdullah ise:
- Bugün benim son günümdür. Sana metanet-i
kalb vermek için giymiştim bu zırhı. dediyse de, an-
nesinin;
- Hayır, böyLesi şey bana metanet vermez. di-
ye itiraz etmesi üzerine, onu da çıkararak, o gün şe-
hid oluncaya kadar Haccac askerlerine mukavemet
etti, fakat teslim olmadı.

Büyük Mücahidin tahminleri yanlış çıkmadı, Hac-
cac uzun müddet O'nun mübârek cesedini asılı bek-
letti.

Bir gün Hazret-i Esma'nın yanına gelen Haccac:
- Abdullah'ı nasıl mağlup ettim, gördünüz mü?
diye, istihza yollu (alaylı) bir sual sorması üzerine,
Hz. Esmâ :
- Hayır, vallahi mağlup olan o değil, sensin. Sen
onun dünyasını kaybettirdin, o da senin âhiretini. de-
dikten sonra şöyle devam etti:
- Ben Resülüllah'dan Sakîf kabilesinden iki şe-
rir (çok kötü) adamın çıkacağını işitmiştim. Yalancı
olanın Muhtar-ı Sakafi olduğunu gördük. Müfsid (fesatçı)
olanın da sen olduğundan artık şüphem kalmadın diye mukabelede bulunmak cesaretini göstererek zâlime boyun eğmedi."



Ahmed ŞAHİN
Tarihin Şeref Levhaları'ndan

m
iço