HAK, İMAN KUVVETİ İLE KORUNUR


" İlmi ile âmil (bilgisini uygulayan)
din adamları, hakkı söylemek için gözünü
budaktan ve sözünü dudaktan e-
sirgemez; devlet reisi de olsa
Allah'ın kitabına uymayan adalet-
sizlikleri cesaret ve celadetle
(yiğitlikle) haykırırlardı."


  "KUVVETLİ bir imâna sahip olan âlim, hakka şid-
detle tarafdar, bâtıla da aynı şiddetle nefretkar olur.
Zira, imanı onu, "gelen ağam giden paşam" zihniyetin-
den şiddetle men'ettiği gibi, hayattaki tek mürşidi
olan Kur'ân'ı (meâlen) "..Zalimlere yardımcı ve destek
olmayınız ki, Cehennem ateşi sizi yakmasın" derken
o Kurân'ın en selâhiyetli müfessiri (açıklayıcısı) olan
Allah'ın Resulü (peygamberi) de : "Haksızlık karşısında
susan dilsiz şeytandır" buyurur.

Bu ölçüler ile yaşadığı içindir ki, kuvvetli imânâ
sahip olan İslâm âlimleri hakkı müdafaa ve zalimi
murafaa (hesaplaşmak) için gözünü budaktan ve sözünü
dudaktan asla esirgememişlerdir. İslâm tarihi bu gibi
vak'alarla doludur.

Şimdi burada, halka kadar pek yayılmayan bir
tarihi vak'a (olay) nakledecek olursak, âlemin korkudan si-
nip susmasına rağmen âlimin, bir Halifeyi bile nasıl
sorguya çektiğini görürüz.

Vak'a Mekke'de Hac esnasında İmam-ı Âzamı zin-
danlarda kırbaçlattıran Halife Mansur ile devrin bü-
yüklerinden imânlı âlim Süfyan-ı Sevrî arasında ce-
reyar eder (geçer):

Etrafını tir tir titreden Halife Mansur, Harem-i
Şerifte dolaşırken karşılaştığı Süfyan-ı Sevri'ye so-
rar: "- Yâ Sevri, ban Halifeyim, ihtiyacın ne ise söy-
le hemen temin ettireyim?"

Sevri: "Allah'tan korkup Kur'ân'ın emirlerine tam
itaat etmene ihtiyacım var, onu çok arzuluyorum.
Yer yüzünü zulüm ve cefa ile doldurdun, fakir fuka-
ranın hâlini düşünmez oldun; şimdi de baskı ve teh-
ditlerle yıldırdığın halkın üzerinde saltanatını devam
ettirebilmek için, bana rüşvet mi teklif ediyorsun?
Senden şahsım için tek kuruş istemiyorum. Fakat mil-
let namına Kur'ânın adaletini tatbik etmeni istiyorum,
buna şiddetle ihtiyacım var."

Bu cevap karşısında Halife Mansur'un hiddetlen-
mesine rağmen, etrafındakilerin gizli sevinçlerine had
yoktu. Fakat hoca efendinin de başından ümitlerini
kesmişlerdi.
Herkese korku ve heyecan salan Halife Mansur,
Süfyan-ı Sevrî'nin bu sert ve cesurca ikazlarına kar-
şı - halkın galeyanından endişelenerek- tavrını de-
ğiştirmiyor: "- Sizin ilim ve fazlınız herkesçe kabul
edilmekte olmasına rağmen, fakir olduğunuzu öğrendim, ih-
tiyaçlarınızı söyleyin." diye tekrar ediyordu.

Bu teklife de Sevri'nin cevabı şu oldu :
"- Sen bu makama Ensar (Peygamber dönemi Medineli
müslümanlar) ve muhacirlerin (Peygamber dönemi Medineye
göç eden müslümanlar) yardımı ile çıktın, şimdi ise
onların çocukları senin ihmal ve alâkasızlığın yüzünden
perişandırlar; zulmü bırakıp, baskıyı kaldırmanı ve
Müslümanların çocuklarına muhtaç oldukları alâkayı
göstermeni istiyorum."

Halife Mansur bu çok acı, fakat çok da doğru olan
tenkidleri hazmetmeye çalışırken, Süfyan-ı Sevri,
Mansur'un büyük bir debdebe ve tantana ile Hac et-
tiğini görerek konuşmasına şöyle devam ediyor:
" - Senden evvel bu makamlarda oturanlardan
Halife Ömer de (R.A.) böyle hacca gelmişti, fakat
Hacc'ın sonunda ne kadar masraf yaptığını hesapla-
mış, yekûnunun on dirhemi bulduğunu görünce, bu
miktarı büyük bir sarfiyat olarak kabul etmiş, elleri-
ni semaya doğru kaldırarak:
"- Yâ Rabbi, sen Ömer'i affeyle, devlet parasını
sağına soluna israf etmiş", demişti. Ey Mansur sen de
şu debdebeli Hacc'ın sonunda devlet kesesinden har-
cadığın paranın miktarını hesap ettirebilir misin? "

İşte, ilmi ile âmil din adamları, hakkı söylemek
için gözünü budaktan ve sözünü dudaktan böylesine
esirgememiş, Halife de olsa, Allah'ın kitabına uyma-
yan adâletsizlikleri cesaret ve celâdetle haykırmış-
lardır. Muhakkak ki, bu kadar tehlikeye rağmen, din
adamlarına hakkı söylettiren müeyyide, zikri geçen
" Zalime yardımcı olmayınız ki, Cehennem ateşi sizi
yakmasın" âyeti ile "Haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytandır." hadisidir.
"



Ahmed ŞAHİN
Tarihin Şeref Levhaları'ndan

m
iço