EBU HAYSEME'NİN VİCDAN FERYADI

"- Resulüllah Tebük yolun-
da, kardeşlerin ateş gibi kumla-
rın üzerinde aç ve susuz cihad
meydanlarında... Sen ise soğuk
sular , taze hurmalar ve güzel ka-
dınlarla sefa içindesin...
Bu hal Müslümanlara vallahi
yakışmaz, billahi yakışmaz.."


  MEDİNE halkının senelik nafakası olan hurma-
ların toplama mevsiminde, sıcağın her tarafı kasıp ,
kavurduğu bir sırada Resul-i Ekrem'in idaresindeki
İslam Ordusu Tebuk Gazasına çıkmış, ateşli küller
haline gelmiş olan kumlarda yalın ayaklan yanan As-
hab, elbise uçlarını yırtarak ayak altlarına bağlayıp
sefere devam etmiş; yolda yiyecekleri tükenen bazı
Sahabe de bir kısım otlardan nefislerini körleterek
cihad yolundan geri dönmemek fedakarlığını göster-
mişlerdi.

Sahabe Ordusu en güç şartlar içinde İ'la-yı Keli-
metullah için bin bir mahrumiyet içersinde Tebuk'a
doğru yollarına devam ederken, Ebu Hayseme, bütün
sene onunla idare edeceği hurmalarını toplamak için
geri kalmıştı.

Daha fazla oyalanmak istemedi. İki ağacın hur-
masını da topladıktan sonra hemen yere atladı. koşar
adımlarla evinin kapısına geldi. Bir de ne görsün;
iki hanımı kendisi. için soğuk su. taze hurma ve hur-
ma Iiflerinden yapılmış bir de minder hazırlayarak
yemek sofrasını kurmuş, kendisini beklemekteydiler.
Ebu Hayseme bunlan görünce evin eşiğinden bir adım
geri çekilerek düşünceye daldı. O sırada dudaklann-
dan şu cümlelerİn döküldüğü duyuldu :
<<- Ebu Hayseme, Resulüllah Tebuk yolunda,
kardeşlerin ateş gibi kumların üzerinde aç ve susuz
cihad meydanlannda... Sen ise, soğuk sular, taze hu-
malar ve güzel kadınlarla sefa içindesin!...>>
Ve devam etti :
<<- Bu hal Müslümana vallahi yakışmaz, billahi
yakışmaz!>>
Ebu Hayseme duvarda asılı duran ok ve kılınçını
kuşanırken şiddetle ısrar eden hanımları bir lokma ye-
mek yediremediler. O devam ediyordu :
<<- Kardeşleri cihad meydanında otlarla nefsini
körletip, nemli topraklarla hararetini gidermeye ça-
Iışan bir Müslümana bu sizin hazırladıklanmz haram-
dır, yiyemez...>>
Son talimatını verdi :
<<- Kışlık yiyeceğiniz olan hurmalardan kurtara-
bildiğiniz kadarını toplayın, dökülüp kurtlananlar kal-
sın. Cenab-ı Hak kefilimizdir, bizi aç bırakmaz...>> de-
dikten sonra vedalaşıp İslam Ordusunun arkasından
çöle doğru çıktı. Yolda kendisi gibi geç kalmış
Umeyr'e rastladı. Ebu Hayseme cihaddan geç kalışını
büyük bir suç addettiği için ona :
<<- Resulüllahın huzuruna vardığımızda yanım-
dan ayrılma da geç kalışımdan dolayı irtikab etmiş
olduğum hatanın affı için birlikte yalvaralım...>> dedi.

Tebuk yakınlarında orduya yaklaştıkları sırada
kendilerini uzaktan görenlerin :
<<- Koşa koşa gelen var, Ya Resulallah!>> demele-
ri üzerine :
<<- Ebu Hayseme olaydı>> diyen Resul-i Ekrem'in
bir mucizesi daha görüldü. Çünkü biraz sonra Ebu ,
Hayseme gelerek affı için istirhamda bulundu. Hal-
buki, ortada hata diye bir şey yoktu. İslam Ordusu
henüz çarpışma yerine bile gelmemişti. Fakat Ebu
Hayseme'nin kuvvetli imanı, cihad ordusundan bu ka-
darcık bile olsun geri kalmayı büyük günah gösteri-
yordu. Bu sırada. :<<Falan , filan geri kaldı, gelmedi
diyenlere Resuli Ekrem :
<<Bırakımz onları, eğer onlarda hayır varsa Allah
arkamızdan yetiştirir .Hayır yoksa Allah'ın onlar
hakkındaki hükmünü göreceğiz,>> diye mukabelede
bulunuyordu.

Resulüllah'a Ebu Zer'in de gelmediği söylendi. Bu-
na da, <<Onda hayır varsa Allah yetiştirir,>> diye cevap
verdi.

Ebu Zer hakikaten geri kalmıştı. Çünkü, devesi
yorulmuş, kendisi inerek yürümek mecburiyetinde
kalmıştı. Sonradan Cihad Ordusunun önünden değil
de arkasından gidişine çok üzülen Ebu Zer, darılıp si-
tem ettiği devesinin üzerinden eşyasını kendi sırtına
yüklenerek daha fazla geride kalmak istemediği Ci-
had Ordusuna doğru yaya olarak yürümeye başladı.

Resulüllah'ın istirahat verdiği sırada, yapayalnız
bir adamın gelmekte olduğunu söylediler.
<<Ebu Zer olaydı!>> diyen Resul-i Ekrem'in ikinci
mucizesi zuhur etmişti. Çünkü bu da aynen haber ver-
diği gibi çıkmıştı.

<< Allah Ebu Zer'e rahmet etsin...>> diyen
Resül-i Ekrem, onun yalmz yürüdüğünü, yalnız vefat
edeceğini ve yalnız haşrolacağım haber verdi.
Nihayet Hazret-i Osman (Radiyallahu Anh) za-
manında Rebeze'de yapayalnız ikamet etmekte olan
Ebu Zer , rahatsızlandı Hanımının emr-i hak vaki
olursa teçhiz ve tekfini için ne yapacağım
endişesi ile ağladığını görünce ona şu cevabı verdi:

- Sakın bunun için ağlama! Zira Resulüllah'ın
<< sizden biriniz kırda vefat edecek, sonra onun cenaze-
sinde ufak bir cemaat hazır bulunacaktır.>> dediğini
işittim. O mecliste benimle beraber olanlar hep şe-
hir içinde vefat ettiler. Göreceksin Allah seni yalnız
bırakmayacaktır. Şimdi beni kıbleye karşı çevir, yı-
kayacak kadar da su ısıt. Üç-dört kişilik de yemek
hazırla...>> .

Ebu Zer'in dediği gibi oldu. Bir müddet sonra
emr-i hak zuhur etmiş, cenazesini bu ıssız vadide ki-
me kaldırtacağı düşüncesiyle mütehayyir ve mütees-
sir bekleyen hanımı, birden uzaktan bir atlı kafile-
sinin geldiğini görmüştü. Bunlar, Küfe'den gelmekte
olan meşhur Sahabe İbni Mes'ud kafilesi idi. Susuz-
Iuktan bunalmışlar; serinlemek için buraya uğramak
istemişlerdi. Ebu Zer'in cenazesi ile karşılaşınca İbni
Mes'ud, Resul-i Ekrem'in Tebuk'ta irad buyurduğu Ha-
disini tekrar etmekten kendini alamadı ;
<<- Allah Ebu Zer' e rahmet etsin. Yalnız yaşar
yalnız vefat eder, yalnız haşrolur.>> .




Ahmed ŞAHİN
Tarihin Şeref Levhaları'ndan
m
iço