CİHADDAN GERİ KALINCA
DÜNYA ONLARA DAR GELDİ.


"..Atla Sel dağına çıkarak bağı-
ranın müjdesi bana erişince sır-
tımdaki elbiseyi çıkarıp verdim.
Emanet olarak aldığım başka bir el-
bise ile Resulüllah'ın huzuruna
girdim. " Yaşadığın günlerin en
hayırlısını bugün yaşadığını müj-
delerim>> buyurdu. Sevincime ni-
hayet yoktu.."


  "ASHAB-I Kiram'dan Kab bin Malik konuşuyor:
" Senelik yiyeceğimiz olan hurmaların toplanaca-
ğı en sıcak günlerden birinde Tebük Gazasına hare-
ket eden Resulüllah'ın ordusuna bütün iyi niyetleri-
me rağmen katılamamıştım. Cihad için gereken bi-
nek ve mali imkanlanm da evvelkinden daha müsait
olmasına rağmen, ha bugün ha yarın derken, Ordu- ,
nun hareket ettiğini, benden başka, münafıklıkla dam-
galanmış olan birkaç kişinin daha geri kaldığını gör-
düm. Tebuk'a varıncaya kadar hatırlamayan Resulül-
lah, orada beni sormuş. Beni Salim'den biri :
" Cübbe ve endamına bakarak gururlanması onu
yola çıkmaktan geri koydu. " demesi üzerine de,
Muaz bin Cebel : " Ne fena söyledin!
Vallahi Ya Resulallah, onun hakkında iyilikten
başka bir şey bilmiyoruz," diyerek beni müdafaa et-
miş.

Tebuk harbine iştirak etmeyen münafıkların ya-
nında benim de kalışım, beni iyice kederlendirdi ve
Resülüllah gelince ne söyleyeceğim, diye düşünmeye
başladım. Bu mevzuda fikrine müracaat ettiğim ya-
kınlarımın verdikleri akıl beni hiç tatmin etmiyor ,
Resülüllah geliyor, dendiği zaman kurduğum asılsız
mazeretler tamamen aklımdan silinip gidiyordu. En
nihayet O'na doğrusunu söylemeye karar verdim.
Adeti üzere gaza dönüşünde ilk olarak Mescid'e
gelen Resülüllah, gazadan geri kalanların mazeretle-
rini dinledikten sonra, sıra bana geldi. Seksenden
fazla insan yalan yanlış şeyler ifade ederek ge-
ri kalışlarını mazur göstermek istediler. İç yüzlerini
Allah'a havale eden Resül-i Ekrem de onlar için is-
tiğfar etmiş olmasına rağmen, ben doğru söylemeye
kararlı idim.

Resülüllah bana :
" - Niçin gazadan geri kaldın, binek satın almış
değil mi idin? " dedi.
" - Herhangi bir kimseye karşı kendimi müda-
faa etmekte olsaydım, söz söylemesini bilir , inandırır-
dım. Fakat size söyleyeceğim sözlerin doğrusunu Ce-
nab-ı Hak bildirecektir. Yemin ederim ki, gazadan ge-
ri kalmam için hiçbir özür yoktu, " dedim.
" - İşte bu doğru söyledi; haydi kalk, hakkında Al-
lah'ın hükmü gelinceye kadar bekle," dedi.
Ben de kalktım, Allah'ın hükmünü beklemek üze-
re giderken yanıma gelen bazıları :
" - Senin hiçbir günahını şimdiye kadar görme-
miştik, Ne olurdu başkaları gibi konuşsan da Resulül-
lah senin için de istiğfar etseydi," dediler
"- Benimle beraber Allah'ın hükmünü beklemek
cezasına çarptırılan başka kimse var mı? " dedim.
" - Evet, dediler. Mürre ile Hilal de senin gibi ko-
nuştular ve aynı cezaya çarptırıldılar. "
Bunlar iki salih kimse idiler .
Hadiseden sonra ahali bizden yüz çevirdiğinden
memleketim bana adeta yabancı gelmeye başladı! Di-
ğer iki arkadaşım ise, evlerine saklanarak ağlamaya
başladılar. Ben bunlann en genci ve dinci idim; ara
sıra çarşıya çıkar, cemaate iştirak ederdim; lakin kim-
se benimle konuşmazdı. Selam verir, Resülüllah'a se-
lamımı aldığını anlamak için gizlice bakardım; o da
bana bakar , ben bakarken de hemen yüzünü başka
tarafa çevirirdi. ..Müslümanların benden yüz çevir-
meleri uzun sürünce, amcazadem Ebu Katade'nin du-
varını atlayarak bahçede yanına vardım; ne kadar
istedimse de, en sevdiğim amcazadem benimle konuş-'
madı!

Günün birinde Medine çarşısında gezerken Şam
kıptilerinden birinin beni aradığını duydum, göster-
mişler, geldi. Gassan kabile reisinden bir kağıt getir-
diğini ifade ile mektubu elime tutuşturdu. Okuyup
yazanlardan olduğum için hemen orada baktım. " İn-
san haklarının çiğnenip kadr-ü kıymetinizin bilinme-
diği bir yerde efendinizİn size karşı yaptığı muamele
biz Şam'daki Gassan kabilesi halkını üzmüştür, bize
geliniz, size ıayık olduğunuz ikramı yaparız." diyordu.
Kendi kendime, bu da başka bir felaket teklifidir, di-
yerek getirenİn yanında mektubu yırtıp attım.
Hakkımızda beklediğimiz vahiy gelip de 50 gün
sürecek olan bu tahammülü güç hayatımızın 40'ıncı
günü geçince, Peygamber ;Aleyhisselamın haberi
geldi :
" - Resulü Ekrem zevcenizden ayrı oturmanızı
emrediyor," dedi.
" - Ne yapacağım, onu boşayacak mıyım? dedim.
" - Hayır , ona yaklaşmayacaksın, ayrı oturacak
sın," dedi.
Bunun üzerine :
" - Allah bu iş hakkında bir hüküm verinceye
kadar git; anne ve babamın yanında otur," dedim.
Hilal'in hanımı gidip ResUlüllah'tan :
" - İhtiyardır , sadece hizmet edeyim, " diyerek
müsaade almış; başına gelen bu vak'adan sonra da
tamamen ihtiyarladığını söylemişti.
Bazıları benim de müsaade almamı söyledilerse
de, cesaret edemedim. Bu hal üzere tam 50 gün geçti
Sonra gelen Ayet-i Kerime'nin bildirdiği gibi, sanki
yer yüzü yukarıya çıkıyor , gök yüzü aşağıya iniyor
da bizi aralarında eziyorlarmışcasına bu geniş dün-
ya daralmış bir halde otururken; Sel dağının üzerin-
den biri : <<Ey Malik oğlu Kaab, müjde müjde!>> diye
bağırdığını işittim. Sesi duyar duymaz, hayırlı
haber olduğunu düşünerek hemen secdeye kapan-
dım!

Peygamber (A.S) Efendimiz sabah namazını kıldıktan
sonra gelen Ayet ile tevbemizin kabul olduğunu
ilan etmiş, müjde için müslümanlar yollara düşmüşler;
biri atla, diğeri yaya olarak yola çıktığı için
yaya, Sel dağına çıkarak bağırmayı uygun bulmuş,
bu sebeple de onun sesi atlıdan evvel bana yetişti.
Müjde olarak sırtımdaki elbiseyi çıkarıp ona
verdim; başka elbisem olmadığı için emanet olarak
iki parça giyecek temin ettikten sonra, Resulüllah'ı
görmek için yola düştüm. Müslümanlar bölük bölük
yolda beni karşılıyorlar .
" - İlahi afva nail oldun, tebrik ederiz;" diyorlar-
dı. Mescidde Ashabın ortasında otururken Huzur-u
Risalete girdim. Talha yerinden koşarak benim elimi
sıkıp, tebrik etti.

Selam verdiğimde yüzü parlayan Resülüllah (SAV)
Efendimiz şöyle buyurdular ;
" - Annen seni doğurduğu günden beri yşadığın
günlerin en hayırlısını bugün yaşadığını müjdelerim. "

" - Ya Resülallah, sizin tarafınızdan mı affedil-
dim, yoksa Allah tarafından mı? " dedim. ;
" - Benim tarafımdan değil, Aziz ve Celil olan
Allah tarafından, " dedi.

Ben de tevbemi tamamlamak için malımın tama-
mını Allah ve Resülü yolunda harcayacağımı ifa-
de ettim. Bunun üzerine Resülüllah ;
" - Malından bir kısmını elinden bırakman ha-
yırlı olur, " dedi. Ben de Hayber'deki hissemden baş-
ka ne kadar malım varsa tamamını Din uğruna terk-
eyledim. Ve o güne kadar asla tenezzül etmediğim
yalana, ondan sonra da tenezzül etmeyerek beni doğ-
ruluğumdan dolayı affeden Cenab-ı Hakk'a doğru söz
lülükte sebat edeceğime dair söz verdim."




Ahmed ŞAHİN
Tarihin Şeref Levhaları'ndan
m
iço