İSLAMIN BÜYÜKLÜK ANLAYIŞI

"Bir insan ne kadar dindar
ise, o kadar aziz ve şerefli insan-
dır. Dinine, mukaddesatına ne
kadar bağlı ise, dini hayatı ne
kadar yaşıyorsa, o nisbette ve o
kadar büyük ve iyidir."


  "HER şeyin değerini tesbit için bir ölçü kullanmak-
tayız; altını mihenge (ayar tesbit taşı) vurur, hakikisini,
sahtesini bu ölçü ile ayırırız. Gazı litre ile ölçeriz;
manifâtura için de metre kullanırız. Diğer birçok maddelerin
değerini kilo ile tartarak tesbit ederiz.
Peki bütün bu maddi eşyanın değerini tesbit için
bir ölçü vardır da, maddeden çok daha üstün olan
insanın değerini tesbit için neden bir ölçü olmasın.
Vardır elbette!

Mühim olan, bu ölçünün ne olduğu, hangi inanç-
tan mülhem (ilhamlı) bulunduğudur.
İslâmi hayatin yaşandığı milletlerde, ve devirler-
de cemiyet olarak, insanı değerlendirme ölçüsü yaşa-
nıyor ve biliniyordu. Bugünkü hayatımız ise, bize
böyle bir ölçü vermediğinden ferdler idrakleri ile bul-
dukları, yahut muhitin (çevre) telkini ile benimsedikleri öl-
çüyü kullandıklarından, insan değerini tesbit eden
asıl ölçü kaybolmuş, birinin ölçüsüne göre iyi bir in-
san, bir diğerinin ölçüsüne göre kötü sayıldığından,
millet hayatında ittifak yerine ihtilaf, vahdet (birlik)yerine
ayrılık yerleşmiştir.

Bu ölçü tesbitini, üzerinde durmaya değmeyecek
kadar küçük ve değersiz bir mes'ele sanmayınız. Mad-
deyi ölçüsüz olarak kullanmak cemiyet hayatını ne
kadar başı bozukluğa ve anarşiye götürürse, insanlar-
la teşrik-i mesai edip (birlikte çalışmak)
alış veriş yapmak, akrabalık etmek gibi hayati
meseleler de bu ölçüsüzlük içinde cereyan ettiği
takdirde, İslami hayat alt-üst olur; iyilerle
kötüler müsavi muameleye märuz kaldıklarından,
müsait zemin bulan mikroplar gibi kötüler
ve kötülükler gittikçe çoğalır.

İslami ölçü, hayatın bütün safhasını içine alır ve
lslam bu sabit ölçüsü ile kötülere ve kötülüklere ha-
yat hakkı tanımaz.

Büyük insan kim, küçük insan kim? Kendisiyle
teşrik-i mesai edilmeye layık olan kim, olmayan kim?
Kiminle akrabalık edilir, komşu olunur, iş yapılıp or-
taklık edilir; kiminle edilmez? Bütün bunlar İslâmi
ölçü ile tesbit edilir.

Gerek serveti, gerekse mevkii oldukça göz ka-
maştırıcı olan Gassan kabilesi reisi Cebele, henüz ka-
bul ettiği İslamın icaplarını yerine getirmiş olmak
için Kabe'nin etrafında diğer müslümanlarla birlikte
tavaf ediyordu. Bu arada ayağı yalın, başı açık bir fa-
kir tavaf esnasındaki sıkışıklıktan sendeleyerek Ce-
bele'nin ayağına bastı. Bunu kendisi için büyük bir
hakaret telakki eden Cebele, fakir adamın özür dile-
mesine meydan vermeden olanca kuvveti ile yüzüne
bir tokat aşketti ve arkasından vurduğu tekmelerle de
biçare adamı oradan uzaklaştırdı.

Bu kimsesiz ve zayıf adamın şikayeti üzerine,
Halife-i Müslimin Hazret-i Ömer (R.A.) huzuruna
çıkarılan Cebele, büyük bir hazımsızlık içinde şöyle
konuşuyordu : .
- Evet ya Emirel-Mü'minin (müminlerin başkanı), ona
bir tokat vurdum. Ve peşinden de uzaklara yuvarlayıncaya
kadar tekmeledim. Çünkü o; bunu hak etmişti. Fakir ve pe-
rişan hali ile benim gibi koca bir kabile reisinin aya-
ğına basacak kadar yanıma sokulmak cür'etinde bu-
lunmuştu.

Hazret-i Ömer sordu :
- Senin, yanma yaklaşılmayacak kadar büyük,
şu köylünün de tekme tokatla hakarete uğrayacak ka-
dar küçük olduğu hangi ölçü ile belli Cebele?
Bu sefer, Gassan kabilesi reisi olduğunu, yüksek
aileden bulunduğunu, azim servetin ve memleket ça-
pında şöhretin sahibi olduğunu ileri süren Cebele'ye

Hazret-i Ömer, şöyle cevap. verdi :
- Cebele, Cebele! Şu saydıklarının hiç biri sa-
na, zayıfları tokatlamak, tekmelemek imtiyazı sağla-
yamayacağı gibi, yanına yaklaşılmayacak kadar da
büyük insan olduğuna asla delil olmaz. insan değer-
lendirirken kullandığın bu ölçü kof olduğu kadar da
batıldır. Bizim ölçümüz sadece dindir. Bir insan ne
kadar dindar ise, o kadar aziz ve şerefli insandır. Di-
nine, mukaddesatına ne kadar bağlı, İslâmi emirleri
ne nisbette yerine getiriyor, dini hayatı ne kadar ya-
şıyorsa, o nisbette ve o kadar büyük, o kadar iyi, her
türlü işbirliğine o ölçü ile layıktır. Bizim bu ölçümüz-
de izzet ve şerefleri -sizinki gibi- muayyen birkaç
kişiye inhisar ettirmek (tekelliştirmek) yoktur. İslamî
hayatı yaşayan her ferd, bu izzet ve şerefden dindarlığı
nisbetinde hissedardar. Değer ölçümüz sadece dindir.

Hz. Ömer İslâmî ölçüyü böylece müslümanlara 14
asır evvel ilan etmiş oldu.

Bugünün müslümanları bu ölçüyü unutmamalı,
hayatlarında, karşılaştıkları her insanı ve hadiseyi bu
İslami ölçü ile değerlendirip hükümlerini ona göre
vermelidirler. Komşulukta, - akrabalıkta, beraber iş-
birliği yapmakta hep bu İslamî ölçü hâkim olmalı,
dinini diyanetini çoktan unutmuş, İslami meselelere
tamamen yabancılaşmış, sadece şahsi menfaatını öl-
çü yaparak her şeyi bu zaviyeden (köşeden) kıymetlendirmeğe başlamış kimselerle teşrik-i mesaiye tenezzül edilme melidir. Şuurlu müslümanlar hayatın her safhasında daima tercihe şayan (layık) olmalıdır.

 




Ahmed ŞAHİN
Tarihin Şeref Levhaları'ndan
m
iç
o