| 
           
          
            İlker ŞATANA  | 
           
          
              | 
           
         
         Yıldırım Gürses:  
        “Musıkî
        Allah’a müteallik olduğu vakit hayırlı olur” 
        — Yıldırım Bey, yaşamınızı kısaca
        öğrenebilir miyiz? 
        — Ben Bursa’da doğdum. Babam, Bursa’da Ziraat
        Bankası’nda müdürlük yaptı. O tarihlerde aynı zamanda başka bir meşguliyeti
        vardı. Dini musikiyle uğraşıyordu. Kendisi aynı zamanda hafızdı. Profosyonel olmasa
        dahi mevlitlere giderdi ve çok güzel Kur’an-ı Kerim ve ezan okurdu. Yani
        açıkçası, ben doğduğum vakit kendimi musikinin içinde buldum. Bunun yanında çok
        güzel ud çalardı, keman çalardı. Klasik Türk Müziğini çok iyi bilirdi. Tasavvuf
        musikisini bilirdi. Dolayısıyla ben evimde adeta bir konservatuar eğitimi gördüm.
        Ablamın sesi güzeldi. Evimizde, zaman zaman oturur, Klasik Türk Müziğinin
        güzelliklerinden hep beraber okur ve dinlerdik. İlk, orta ve lise tahsilimi Bursa’da
        tamamladım. Bu ara Bursa’da iken, Musa Efendi’nin de talebesi oldum. Kendisi müftü
        yardımcısıydı. Aynı zamanda üç dört dil bilen fevkalade ilim ile teczid edilmiş
        bir zat-ı muhteremdi. Tasavvuf musikisine adımımızı dini musikiyle attık. Zaten
        işin özü de bu. Nasıl Batının klasik müziği kiliselerden doğdu ise camilerden ve
        tekkelerimizden milli musikimiz doğmuştur. Babam çok saygın bir insandı. Aslında
        ses, bize üç dört göbekten intikal etmektedir. Babamın babası İsmail Hakkı Ankara,
        kendisi Çanakkale’de şehadet mertebesine erişti. İnanılmaz güzellikte bir sesi
        olduğunu söylerdi babam. Hatta Harbiye’de talebeyken sabah ezanlarını okurmuş, o
        ara Yıldız Sarayı’nda Abdülhamit Han, tabiki şimdiki gibi trafik ve gürültü
        olmadığı bir dönem, o güzel sessizlik içinde dedemin sesini duymuş, çeşitli
        yerden birtakım güzel sesli hafızlar getirilmiş. Hayır, aradığım bu değil demiş.
        Sonra da dedemi bulmuşlar. Daha sonraları dedem, sarayın muayyen günlerinde, sarayın
        özel atı gelir ve dedemi alırmış. Dedem de sabah ezanlarını özel günlerde de
        öğlen ve bayram ezanlarını okurmuş. Daha sonra Çanakkale’de şehadet mertebesine
        ulaşmış. Babam, ezan-ı muhammediyi Hafız Sami’den öğrenmiş. Beraber caminin
        şerefesine çıkarlarmış. Önce Hafız Sami sonra babam okurmuş. Hatta peynir şekeri
        vardır, bilir misiniz, o küçük peynir şekerlerini her okuyuşta sesi daha güzel
        çıksın diye ağzına atarmış Hafız Sami Bey. Dolayısıyla mütedeyyin, çok aklı
        başında bir cemiyette yetiştik. Bursa çok güzel bir şehir. Şimdi o dünyanın en
        güzel yerini katlettiler. Suyu, yeşili, insanlarıyla harkülade bir şehirdi. Ve ben
        hatırlarım, ramazan günleri inanılmaz güzellikte olurdu. O tarihlerde başlı
        başına bir olaydı Ramazan.  
           
        — Günümüzde icra edilen Türk müziği
        hakkında ne dersiniz?  
        — Vallahi günümüzde Türk müziği icra ediliyor
        mu? Önce onu sormak lazım. Biliyorsunuz şu anda çok iğrenç lafları, güfteleri,
        sözleri, musikisiyle bize ait olmayan tam manasıyla batının iğrenç modeli olan bir
        müzik yapılmakta. Medya da bu kabil müziklere  çok
        yer vermektedir. Çünkü ucuzdur. Düşünebiliyor musunuz? ‘Ebabil bir kuştur,
        sözünden dönen ...’ diye böyle iğrenç bir güftenin işlenmesi gene bu
        diğerlerinin yanında çok halim selim kalıyor. Daha ne laflar, ne güfteler, ne
        saçmalıklarla  çocukların, genç
        nesillerin beyinlerini tahrip ediyorlar. Bunları kalkıp bu şekilde yayınlayan, sanki
        gerçek müzik buymuş gibi Türk gençliğini rahatsız eden camiaları suçluyorum.
        Türk musikisi ise son derece büyük bir duraklama içerisindedir. Farkındaysanız
        besteciler küstürülmüştür. Üretim durmuştur. Bunun yanında solistler büyük
        enflasyon halindedir. Türk musikisi çingenelere, homoseksüellere, belden aşağı
        insanlara  teslim edilmiştir. Eğlence
        dünyasında darbukatörler sıra sıra gelmektedir. Herkes kendi nefsinin kavgasını
        yapmaktadır. Devlet Halk Dansları bile o güzelim folklorümüzü bırakmış çifte
        telli ile, çingene musikiyle o güzelim danslarımızı berbat etmiştir. Sanki göbek
        atmak Türk Milletinin özelliğiymiş, kültürüymüş gibi lanse edilmektedir. Ve
        musikide bir çingene modası başlamıştır. Adete her solist çingene tarzı oynamak
        zorunda kalmıştır. Bu da Türk Musikine yapılmış hainlikten başka bir şey
        değildir. Benim kanaatime göre de Kültür Bakanlığı da bu işe sahip çıkmaktadır.
        Operalara 300-400 milyar ödenek ayrılan Kültür Bakanlığından 30-40 milyar Türk
        Musikisi’ne ayrılması bile fazla görülmemiş onlar tarafından kaldırılmıştır.  Belgeler elimizdedir. Bunları anlamak çok güç.
        Milli musikimizi terennüm eden makamıyla, ritmiyle ve ifadesiyle İslam Türk sentezi
        içerisinde bestelenmiş olan devlet bakanlığının himayelerinde yapılan Türk
        Müziği Çocuk şarkılarını da yok etmişlerdir. Ve ilaveten, bazı batı misyonerleri
        de bize cephe almışlar, radyodan bu müziği kazımışlardır. İçerisinde Allah
        geçen, bayrak geçen, memleket geçen besteleri almışlardır. Hatta yasaklananlarının
        bir tanesinde ‘Söyle bana Ayşe nine Anadolu nerededir’ diyor. Ayşe nine de diyor ki
        ‘Köylerinde sezan varsa her köyünde ezan varsa beş vaktinde ezan varsa  orası Anadolu’dur. Şimdi içinde geçen ezan
        kelimesi yüzünden bu şarkıyı yasakladırlar. Aslında bana kalırsa Türkiye’deki
        enflasyon maddi değil manevidir. Manevi boyutlu bir enflasyon yaşıyor Türkiye.
        Çocuklarımıza verilecek en güzel mesaj musikiyle olacaktır. Musiki insanın gönlüne
        giden en kestirme yoldur. Cenab-ı Hak dünyayı ikili bir düzende yaratmıştır,
        alternatifsiz değil. Dünyayı alternatif üzerine yaratmıştır. Farkındaysanız
        artının eksisi, gecenin gündüzü, sabahın akşamı, hayrın şerri vardır. Bunların
        hepsinin birbirine muvazenesinden dolayı kainattaki organizasyon ayakta durmaktadır.
        Dolayısıyla Cenab-ı Allah meleklerin karşısına şeytanı vermiştir. Buna göre her
        şeyin hayrı ve şerri olduğuna göre musikinin de hayrı şerri vardır. Musikinin şer
        olduğu hakkında hadislerin doğru olduğuna inanmıyorum. Ve ilaveten, musiki Allah’a
        müteallik olduğu vakit Allah’a müteallik olan her şeyin ben hayır olduğu gibi
        hayırlı olacağı kanaatindeyim. Mesela içki içerken de yanında kavun, peynir
        yiyorlar, burada kavun ve peynirin günahı ne? Dolayısıyla gerçek musiki insana
        kötüyü değil iyiyi verir.  
           
        — 80’li yıllardan sonra piyasada pratiğine
        rastladığımız İslami sesli yayıncılık hakkında düşüncelerinizi alalım.  
        — Bazı insanlar İslamla teşerrüf etmeden önce
        kendini uçurumlardan aşağı yuvarlayarak ibadet etme yolunu seçmişlerdir. Bu da bir
        ibadet ve inanç yoludur. Bu işi gerçekleştiren çocuklarımız, bir şey
        öğretilmediği halde kendi düşünceleri içerisinde, etraflarına mesaj verme
        düşüncesiyle içinde doğan doğal bir duyguyla Allah’a müteallik bir musiki
        yapmaktadır. Batı musikisindeki organizasyona kulakları alışmış olan gençliğimize
        artık bizim musikimizin tonları ve icra tarzı hafif gelmektedir. Yani davula, orga,
        armoniye alışmış olan genç nesil sadece bir ud ve tanburla bu müziği duydukları
        vakit onlara yavan gelmektedir. Bu bakımdan çocuklar eğer armoniyle, bastla davulla
        böyle bir müzik yapıyorlarsa, hele bunun içerisinde vermek istedikleri güzel mesajlar
        varsa bunun yanlışındaki suçu çocuklara değil bize yıkmak lazım. Çünkü biz,
        çocuklara kadar ulaşıp gerekli eğitim veremedik ki. Çocuklar kendi yollarıyla
        ibadeti araştırıp gerçek yolu bulmak üzereler. Bu çocuklar bizim kardeşlerimiz. Ve
        inançlı çocuklar. Himaye altına alınmaları gerektiğine inanıyorum. Bu bakımdan
        ben bu delikanlıları kutluyorum. Sakın ha, bu çocuklara, aman efendim İslam müziği
        batı türü aletlerle olur mu, demeyin. Orada verilen mesaj önemlidir. Ve tekrar ederim
        ki, Allah’a müteallik olan her şey hayırlıdır.  
        Gönül ister ki bu kardeşlerimize sahip çıkalım.
        Bunlara daha güzelini yapma yollarını gösterelim. Kayıtlarıyla, aranjmanlarıyla,
        şiirleriyle, yapısıyla birlikte. Hatta bestecilik yapılarıyla da güzel şeyler
        yapılsın istiyorum. Ve diyorum ki, batı tarzı olsun doğu tarzı olsun, değişmez.
        Bunlar batıdan alınmış ama Türk tezgahında işlenmişlerdir. Tolerans olarak çok
        önemlidir. Namaz kılarken, oruç tutarken, hacca giderken vs. her şeyin başında niyet
        esas alınır.  
           
        — Manevi enflasyondan bahsettiniz, bunu biraz
        açar mısınız?  
        — Efendim, ben tekrar tekrar söylüyorum,
        Türkiye’deki enflasyonlar, dalgalanmalar senelerdir yanlış eğitimin bir sonucudur.
        Biz çocuklarımızı mekanik bir şekilde sadece matematik, fizik veya ingilizce
        öğretmek için uğraşıyoruz. Sevmek denilen o en güzel duyguyu -ki, Cenab-ı Allah
        kullarını yaratırken kendinden koymuş olduğu tek şey sevgidir. Ve insan sevdiği
        oranda kemaliyete ulaşır- acaba verebiliyor muyuz? Bizim gibi düşünen, bizim gibi
        ibadet eden gence ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Yoksa matematik, fizik, geometri
        nasılsa öğrenilir. Ancak çocuğa güzel huyları üç-beş yaşında öğretirsek,
        zannediyorum o çocuk faydalı olur. Hemen misal vermek istiyorum, benim küçük bir
        yeğenim var; fevkalade matematik ve  fizik
        bilgisi var, girdiği imtihanlarda da çok yüksek puan tutturdu. Geçenlerde kendisine
        bir şey dedim. Bana dedi ki ‘Saçmalama’. Şimdi bu bende şu çağrışımı
        yaptırdı: Keşke yeğenim 100 puan almasaydı da Türk Milli kültürüne uygun konuşma
        tarzını öğrenseydi.  
           
        — İsterseniz birazda sosyal ve siyasal meselelerden
        bahis açalım. Türkiye’nin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?  
        — Sorunuza bir anımla başlayarak cevap vermek
        istiyorum. Geçmiş yıllarda bir Amerika gezimde şöyle bir olaya rastladım. Kitap-ı
        Mukaddes, Amerika’da pek çok büyük şirketlerin, büyük mağazaların
        kataloglarında yer alıyor. İşte, cola şu kadar, ayran şu bu kadar diye. Bu
        katalogları Amerika’da bir çok yer Kitab-ı Mukaddesleri basanlara bastırır.
        Bunlarla katalogun içerisine kendi fikirlerini eklerler. Şöyle bir yazı gördüm ben:
        ‘Dikkat sarıklılar geliyor’. Fatih Sultan Mehmet’in çok çirkin bir resmi vardı
        üzerinde. Diyor ki: ‘Farkındaysanız Türkler ne vakit tehlikeli bir şekilde
        ekonomik, sosyal ve kültürel alanda ayağa kalksalar Hristiyan alemi için çok büyük
        bir tehlike oluşturmuştur. Mesela Türkler bu alanlarda ayağa kalkmış, koskoca Doğu
        Roma İmparatorluğunu yıkmış. Eğer Fatih Sultan yaşasaydı Batıyı da yıkacaktı.
        Dolayısıyla bunların hücumları Batıya değil batının dininedir. Bunlar Hristiyan
        düşmanlarıdır. Onun için biz Türkleri Ortak Pazara mı alacağız? Kafalarına ne
        sokacağız bunların. Türklerini ve İslamiliklerini nasıl unutturacağız? Filimlerle
        mi? Kitaplarla? Gazetelerle mi ulaşacağız? Ne ile ulaşacaksak ulaşacağız, bunların
        o değerlerini unutturacağız. Ve bu adamları batının potasında eriteceğiz. Yoksa
        Türkler geliyor, sarıklılar geliyor.’ Başlığı altında bir yazı okumuştum.
        Bende çok büyük bir tesir yaratmıştı. Yani adamlar kısaca bizim ayağa kalkmamızı
        istemezler.  
        Şuraya gelmek istiyorum. Bugün Türkiye ekonomik
        bakımdan düzelebilir. Zaten, Türk halkı fakir, daha da fakirleşmeye başlamıştır.
        Vatandaşların kemerlerini daha fazla sıkmaya devletin hakkı yoktur. Bugün bir
        antibiyotiğin 600 lira olduğu bir ülkede yaşıyorsak bunun borcunu Türk halkı çok
        zor ödüyor demektir. Vergi arttırılarak bir yere varılmaz. İstanbul’da
        Ayazağa’nın karşısında 140 dönüm bir arazi var askeriyeye ait. Askeriyeye başka
        bir yer verilerek bu 140 dönüm araziye en az on bin konut yapılabilir. Bunları zengin
        zümreye beşer milyara satarsanız, işte bunun gibi teşebbüslerle kaynak oluşturulur.
        Yoksa vergi toplamakla bu iş yürümez, Türkiye’de bir deli çıkacak kamuya ait çok
        değerli yerleri, askeriyeye ait çok değerli yerleri ve devlete ait hazine arazilerini
        değerlendirebilecek ve bir Tl. bir gram altındır diyebilecek. İşte o zaman Türkiye
        kurtulur.  
        Türkiye’nin halkın güvenine sahip olacak bir
        devlete ihtiyacı vardır. Türkiye birliğe, kardeşliğe, sevgiye ve anlayışa
        ihtiyacı vardır.  Artık Alevinin,
        Sünninin, Tarikat erbablarına saygı gösterilmesi lazımdır. Ben her şeye saygı
        gösteriyorum. Herkesi inançlarında serbest bırakacaksın, laiklik budur kardeşim.
        Alevilerin Cem evlerinde yapmış oldukları müziğe saygı duyuyorum ve seviyorum. Bu
        bağlamda, Cerrahileri de, Melamileri de, Mevlevileri de seviyorum. Bunlar bizim
        kültürümüzün birer parçaları. Biz bir Osmanlı mozağiyiz. Yani karşı çıkmak
        demek onu yok etmek demek değildir. Saygı duymak, en önemlisi hoşgörüyle bakmak
        gerekir.  
        Türkiyenin bugün en büyük davası fanatiklik. Ben
        ABD’ye de Avrupa’ya da gittim. Bizim futbol maçlarındaki gibi şeyler görmedim.
        Kısa bir süredir böyle kepaze sözleri işitiyorum. Döner pıçaklarıyla maça
        gidiyorlar. Nedir kardeşim derdin? Kime karşı bu düşmanlık? Gene aynı yere
        geliyorum. Biz Türk halkına okullarda fizik kimya öğretiyoruz. Ey öğretmenler, ey
        milli eğitim bakanı, çocuklarımıza önce sevgiyi, saygıyı, İslam olmayı, Türk
        kültürünü öğretin. Türkiye’nin kurtuluşu için başka reçetesi yok. Laiklik
        nasıl bir kavramdır anlamıyorum. 18 yaşına kadar, sen çocuğa diyorsun ki senin akli
        ehliyetin yok, ticari ehliyetin yok. Ama sen Allah seçiminde laiksin. Hangi okulumuzun
        arkasında bir cami vardır. Gidin bakın Amerika’da her okulun karşısında bir kilise
        vardır. Gittiğim oteldeki çekmecelerden hep incil çıktı. Hangi otelimizin
        yatağının kenarının çekmecesinde Mealli Kur’an vardır. Bunu koysan yobaz derler
        sana. Ben Türkiye’de gericilikle suçlandım çok zaman.  
           
        — Yıldırım bey, çok teşekkürler.  
        — Ben de teşekkür ederim. Okuyucularınıza sevgi
        ve saygılarımı sunarım. Allah kolaylık versin.  
           
        Röp. İlker ŞATANA  
        
  |