Sultan Abdülhamid’in Torunu Muhammed Kubilay el-Bekrî Ile...

     ALTINOLUK Dergisi

    Ocak 1998

"Vatan Bizim Içimizde
Yasar, Biz Onun Degil"

Soylu bir kimseyle sohbet ediyoruz. Bu zât Türkiye’nin büyük sultâni II. Abdülhamid’in torunu Muhammed Kubilay el-Bekrî Bey... Belki de o, üç kitada hüküm sürmüs, etrafindaki insanlari ve dünyayi mesgûl etmis aileden kalan son kisi.
Asil ve serefli bir aileden gelen Muhammed Kubilay Istanbul’da bulundugu bir sirada ailesinin yasadigi saraylardan birini görmek ister. Bu saray bir zamanlar onlarin mülkiyetinde idi. Fakat hilafet düstükten, Sultan Abdulhamid öldükten ve Türkiye, cumhuriyete dönüstükten sonra saraylar devletin mülkiyeti haline getirilmisti. Dolayisiyla Muhammed Kubilay Bey de ailesinin yasadigi yerleri herhangi bir turist gibi bilet kestirmesi gerekiyordu. Gerçekten de bilet kestirdi, dedelerinin sarayina girdi ve sarayin hususiyetlerini incelemeye basladi. Bu tuhaf bir seydi. Daha da tuhafi sarayda sergilenen seyler arasinda annesine âid bir elbise gördü. Elbisenin altinda söyle yaziyordu: "Bu elbise Sultan II. Abdulhamid’in torunu Adile Sultan’a âiddir". O anda Muhammed Kubilay Bey’in gözlerinden sicak damlalar süzüldü ve geçmisteki seref ve asâletini yâdetmeye koyuldu. Çünkü o -binbir gece masallarinda bile- bir kimsenin dedelerinin sarayini ve annesinin elbisesini parayla görecegine inanamamisti.
Muhammed Kubilay Bey’in nesebi, annesi Adile Hanim Sultan vasitasiyla Osmanli âilesine ulasiyor. Adile Sultan, Sultan II. Abdulhamid’in torunudur. Sultan II. Abdulhamid pekçok defa evlenmis, kiz ve erkek onbes çocugu olmustur. Kizlarindan birisi Muhammed Kubilay el-Bekrî Bey’in anneannesi ve sözünü ettigimiz Adile Sultan’in annesi Naime Sultan’dir.
Baba tarafindan âilesi ise meshur "el-Bekrî" âilesindendir. El-Bekri ailesinin soyu Hz. Ebû Bekir’e kadar uzanmaktadir. Geçmis âile büyüklerinin hepsi tarîkat mesâyihindandir. Kendilerinin Kâhire’de Imâm Sâfîî’de isimlerini tasiyan camileri bulunmaktadir.
Muhammed Kubilay el-Bekrî Bey, Türk bir kizla evlenmis, ondan iki kizi ve bir oglu olmus. Simdi Ferah ve Lilyan adinda iki de torunu var. Onlar Sultan Abdulhamid’in neslinin son demetini temsil ediyorlar.
Muhammed Kubilay el-Bekrî Bey’i daha yakindan taniyabilmek için soruyoruz:
-Osmanli devletinin yikilmasindan sonra Osmanli ailelerinin baslarina gelenleri anlatir misiniz?
-Gerçeklestirilen devrimlerden sonra Osmanli âilelerinin Türkiye’ye girmesi imkânsiz hale geldi. Hatta uzaktan da olsa onlarla akraba olanlar vatanlarina girmekten men edildiler. Iste bu dönemde annem de Türkiye’den ayrildi, önce Fransa’ya ardindan da Misir’a yerlesti. Bu arada Kral Faruk zamaninda kraliyet ailesiyle iliskiler meydana geldi. Hatta bilfiil neseb ve hisimlik iliskileri kuruldu. Annem Misir’da el-Bekrî âilesinden olan babamla tanismis ve evlenmisler. Aile ferdlerinin çogunun basina gelen, babam Ahmed el-Bekrî’nin de basina geldi. Sultan Abdulhamid’in ailesinden olmasi sebebiyle Türkiye’ye girmesi yasaklandi. Fakat daha sonra bu yasak kalkti ve Türkiye’ye girebildik.
Vatana girmenin yasaklanmasi Osmanli ailelerine vurulan darbenin en hafifiydi. Sultan Abdulhamid’in bütün mülklerine el konuldu. Çocuklarinin herbiri agir sikinlarla karsilastilar. Sunu da belirtmeliyiz ki mallarina el konan yalniz Sultan Abdulhamid degildi. Sultan Resâd, son padisah Vahdeddin gibi diger padisahlarin çocuklarinin hepsinin de mallarina el konulmusdu.
-Anneniz Hafide Sultan o tarihlerde nerede ikâmet ediyordu?
-Sultan Abdulhamid tahttan indirildikten sonra Istanbul’un Asya yakasinda Beylerbeyi sarayinda ikâmete mecbur edildi. Daha önce Yildiz Sarayi’nda oturuyorlardi.
-Misir disindaki akrabalarinizla görüsüyor musunuz?
-Osmanli âilesi olarak iki yildir Istanbul’da toplaniyoruz. Bu toplantilarda daha önce hiç görmedigim kimseler karsilasip tanisma firsati buldum. Üç sene önce Orhan isimli, annemin amcasinin oglunun Bulgaristan’da yasadigini ögrendim ve onun yanina gittim. Göz yaslarinin tebessüme karistigi çok samimi bir bulusma oldu. Birlikte Fransizca konusmaya basladik. Bir de baktik ki ikimiz de Türkçe’yi gayet güzel konusuyoruz. Bulusma biraz da gurbette vatan hatiralarina döndü.
Muhammed Kubilay Bey mühendislik yapiyor ve Kahire’de siradan bir Misirli gibi yasiyor. Hayatindan da memnun. Kendisi için baska bir vatan da tanimiyor. Misir onun dünyasi ve hayati. Türkiye’den konustugumuz zamansa sesi titriyor, yüzü parliyor ve kelimelerinin her biri su mânâyi te’yid ediyor: Vatan bizim içimizde yasar, biz onun içinde degil.
(Mücîb Rüsdi tarafindan yapilan bu röportaj Arapça haftalik Kelâmü’n-nâs dergisinin 17 Ekim 1997 tarihli 231. sayisinda nesredilmis, bazi tasarruf ve tashihlerle Ali Namli tarafindan Türkçe’ye çevirilmistir.)