* Şeyh Bedreddin’in sol ile ilgisi yok  (Durali Yılmaz )
Vakit - 8-kasım-2002
Şeyh Bedreddin
GİRİŞ:
Türk Dili ve Edebiyatı konusunun ender uzmanlarından birisi olan Prof. Dr. Durali Yılmaz, tartışmalı bir ismin hayatını romanlaştırdı. Özellikle sol kesimin bir asi ve isyancı olarak gösterdikleri Şeyh Bedreddin’in hayatını yazan Prof. Dr. Durali Yılmaz, farklı bir portre sunuyor. Prof. Dr. Yılmaz, “İsyancı Bir Sufinin Darağacı Yolculuğu: Şey Bedreddin” isimli kitabında sol kesimin şarkılarına bile malzeme yaptığı Şeyh Bedreddin’in, düşüncesiyle yaptıklarıyla ve yaşantısıyla tam bir İslâm alimi olduğunu vurguluyor.

Başta Nazım Hikmet’in “Şeyh Bedreddin Destanı” olmak üzere birçok sol tandanslı kitapta ‘kurulu düzene isyan edip yakıp yıkan biri ve adeta Anadolu komünisti” olarak gösterilen Şeyh Bedreddin’in hayatı boyunca hiçbir isyana karışmadığı hatta kurulu düzenin temellerini sağlamlaştırmak için hukuk kitapları yazdığı belirtiliyor. Konu ile ilgili olarak Prof. Dr. Durali Yılmaz’la Şeyh Bedreddin’i konuştuk. Yılmaz, marksistlerin Şeyhi yanlış tanımladıklarını kaydediyor. Özellikle Nazım Hikmet’in “Şeyh Bedreddin Destanı’nın” gönül ve ilim adamının yanlış anlaşılmasına yol açtığını vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, “Solcular, Şeyhe sahip çıktıkça sağ kesim bu büyük alimden uzaklaştı” dedi. Yılmaz’ın kitabı önce Bakış Yayınevi tarafından piyasaya çıktı. Büyük beğeni toplayan kitap daha sonra Ozan yayıncılık tarafından bir kez daha basıldı.


• Sayın Yılmaz, tartışmalı bir ismi, özellikle sol kesimin söylemine malzeme yaptığı Şeyh Bedreddin’i romanlaştırdınız. İnsanların kafasındaki Şeyh Bedreddin tanımından çok daha farklı bir portre sunuyorsunuz? Nazım Hikmet’in adeta ‘Anadolu komünisti’ olarak lanse ettiği Şeyhi siz, İslâm âleminin önemli bir alimi olarak tarif ediyorsunuz. Şeyh Bedreddin hakikaten böyle bir kişi midir?
- Şeyh Bedreddin büyük bir İslâm alimidir. Onun bildiğimiz sufilerden bir farkı var; Şeyh Bedreddin, Bursa’dan başlayarak Mısır’a kadar dönemin birçok medresesinde önce ilim tahsil ediyor. İlmin zirvesine çıkıyor. İlmin bittiği noktada tasavvufa yöneliyor. Genç yaşta Hüseyin-i Ahlati’nin postuna oturuyor. Şeyh Bedreddin’i bu makama layık görmeyenler post kavgası başlatıyorlar. Şeyhlik makamının çıkarlara alet edilmek istendiğini anlayan Bedreddin hemen Mısır’ı terk ediyor. Tasavvufun bir gönül işi olduğu, post için asla kavga edilmemesi gerektiğinden hareket ederek yaşananları protesto ediyor. Bu amaçla bütün kitaplarını Nil’in derinliklerine atıyor. Mısır’ı terk ettikten sonra Anadolu’yu dolaşıyor. Anadolu o zaman Timur-Yıldırım Beyazıd savaşının izleri taşıdığı için çok perişan durumda. Anadolu insanının içler acısı halini gören Şeyh Bedreddin tekrar ilme dönüyor. Düzene yön vermek için harekete geçiyor. Kabul gören bir fıkıh alimi olduğu için uzmanı olduğu sahada yeni eserler vermeyi amaçlıyor.
Bu arada Musa Çelebi Edirne’de tahta geçiyor. Çelebi Mehmed ise Bursa’da etkin oluyor. Musa Çelebi ısrarlı bir şekilde Bedreddin’in Kazasker olmasını istiyor. Fakat Bedreddin bu yöndeki teklifleri önceleri kabul etmiyor. O kitap yazarak faydalı olabileceğini düşünüyor. Musa Çelebi’nin ısrarları ve bu yöndeki emri üzerine kazasker oluyor. Devletin üst düzey görevlilerinden birisi olunca bu kez olaylara tepeden bakıyor ve teşhislerini de ona göre geliştiriyor. Adalet sistemine çok önem veriyor, çok ciddi yapılanma ve atamalara imza atıyor. Ancak kazaskerlik görevi çok kısa sürdü. Bursa’da sultanlığını ilan eden Mehmed Çelebi çok kısa sürede toparlanıyor ve kardeşiyle savaşa giriyor. Bu kardeş savaşında Musa Çelebi şehid ediliyor. Musa Çelebi’nin tüm üst düzey adamlarını idam ettiren Çelebi Mehmed, Şeyh Bedreddin’e zarar vermediği gibi onu İznik’e sürgüne gönderiyor hem de tam maaş statüsünde. Bu uygulama sadece o zamanın bir geleneği olarak görülmemeli. Bence Şeyh Bedreddin’in o dönemlerde de insanların üzerinde bir ağırlığının olduğunu gözler önüne seriyor.

• Çelebi Mehmed, Şeyh Bedreddin’in öldürülmesinin halkta bir infiale yol açacağı düşüncesiyle mi hareket etti?
- Şeyh Bedreddin’in özellikle ilim ehlinin üzerinde büyük bir ağırlığı ve saygınlığı söz konusu. Mehmed Çelebi ya ilme duyduğu saygıdan ya da Bedreddin’i öldürmekle toplumda infiale yol açacağından hareketle öldürmemiştir. Kanaatimce, ilme çok saygı duyduğu için öldürmedi. Ama öteki ihmal de yabana atılamaz.

• Şeyh Bedreddin, özellikle sol kesim ve “Ali’siz Alevilik” isteyenler tarafından “düzene baş kaldırmış bir devrimci, asi ve kahraman, bir isyancı” olarak gösterildi. İsyanda rol aldı mı? En yakın adamları Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa isyanda başı çekerken Şeyh Bedreddin’in etkisinin olmadığı söylenebilir mi?
ANADOLU KOMÜNİSTİ DEĞİL
- Bilindiği gibi Nazım Hikmet bir destan yazmış. Nazım Hikmet, ‘Şeyh Bedreddin Destanı’ adlı kitabında sofiyi ‘kurulu düzene isyan eden yakıp, yıkan birisi’ olarak gösteriyor. Hatta hem Nazım hem de diğer solcular, Şeyh Bedreddin’i ‘Anadolu komünisti’ gibi göstermeye çalıştılar. Solcular, Şeyh Bedreddin’e sahip çıkmaya çalıştıkça İslâmi kesimin uzaklaşmasına neden oldular. Solcuların eserlerinde alim ve sofi bir Bedreddin portresi göremiyoruz.

• Size göre; bir isyancı ve asi olmayan Şeyh Bedreddin, yazdığı kitabın önsözünde Mehmed Çelebi’yi övmemek için büyük mücadele veriyor. Neden kendisini sürgüne gönderse bile kazasker maaşı vererek bir anlamda af eden padişahı anane haline gelmiş bir şekilde övmek istemiyor?
- Şeyh Bedreddin’in Mehmed Çelebi’ye kızgın olmadığını söylemiyorum. Zaten kızgın.. Neticede çok zorlansa da Mehmed Çelebi’ye kitabının önsözünde methiyeler yazıyor. Sürgün hayatı yaşadığı İznik’ten kurtulmanın yollarını arıyor. Yaptığım araştırmaların sonucunda vardığım kesin kanaat şu: İsyanın içinde kesinlikle Şeyh Bedreddin yok. Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa isyan ediyorlar. Çıkmaz şurada: Şeyh Bedreddin isyana katılmadığı halde ismi kullanılıyor.

RUMELİ BEYLERİ ŞEYHİ SEVMİYORLARDI
Osmanlı gözünü hep Avrupa’ya diktiği için Fetih’leri hep bu bölgede gerçekleştiriyor. Fethedilen yerlerin yöneticileri ise hemen vali olarak atanıyor. Rumeli’deki prenslerin Anadolu’da vali veya üst düzey yönetici olarak atanmaları büyük haksızlıklara yol açıyor. Rumeli beylerinin Anadolu’daki idarecilikleri adeta zulme dönüşüyor. İşte Anadolu halkı bu zulümlere isyan ediyor. Börklüce Mustafa isyanın ilk günlerinde zafer elde edince halk umuda kapılıyor. Bu yöndeki talepler Şeyh Bedreddin’e gelince o da Selçuklu döneminde yaşanan isyanları örnek gösteriyor. Baba İlyas ve diğerleri aynı gerekçelerle devlete kafa tutuyorlar ancak daha sonra yeniliyorlar. Şeyh Bedreddin bunu örnek vererek bir anlamda eski öğrencilerine vazgeçin diyor ama olay bir kere çığırından çıkmıştır. Vali olarak atanan prenslerin neden olduğu haksızlık ve baskılar öyle bir noktaya gelmiş ki Torlak Kemal veya Börklüce Mustafa değil de kim olursa olsun isyan çıkacak.

• Padişahtan hac için izni istemesinin perde arkasında ne vardı?
- Çok önem verdiği Teshil’i bitirince kendisini bir anlamda boşlukta hissediyor. Yazdığı hukuk kitabı öyle tahmin ettiği gibi adalet sistemini değiştirmiyor. Haksızlıklar yine devam ediyor. Tabii bu olup bitenler karşısında kendisi çok üzülüyor ve Anadolu’dan gitmek istiyor. Buhara ve Semerkant’ı merak ediyor. Orta Asya’ya gitmek istiyor. Fakat amacına ulaşamıyor. O da çareyi Kastamonu’ya gitmekte buluyor. İsfendiyar Beye misafir oluyor. İsfendiyar Bey ilk önceler çok önem veriyor fakat daha sonra Osmanlı ordusunun Börklüce Mustafa’yı idam etmesinin ardından endişeye kapılıyor ve Şeyh Bedreddin’i bir an önce memleketinin dışına çıkarıyor. Eğer, Şeyh Bedreddin’in amacı isyan olsaydı Anadolu’da kalır ve gerekli adımları çok rahatlıkla atabilirdi. Çünkü Ortaklar’da bir düzen kurulmuştu. 15-20 bin kişi silahlanmış ve yapılan haksızlıklara karşı çıkmıştı.

• Şeyh Bedreddin için Nil niye çok önemli?
- Nil, Şeyh Bedreddin’in çok önemli anılarına tanıklık ediyor. Çok değer verdiği kitaplarını Nil’in sularına atıyor. Yapılan yanlışları ilk kez orada protesto ediyor. Bir de Nil, Şeyh Bedreddin’in aşkı için de farklı bir anlam taşıyor. Onun amacı hep belliydi. İlmin ötesine ulaşmak istiyordu. Ama tekrar ilme dönüyor. Bu dönüşü çok enteresandır. Hiçbir tasavvuf adamı, tasavvufu tattıktan sonra ilme dönmemiştir. Mesela bir Eşrefoğlu, bir Hacı Bektaş-ı Veli ilme geri dönüş yapmadılar.

• Romanı yazmak için incelediğiniz tüm dokümanların ışığında Şeyh Bedreddin’in tasavvuf ehli ve İslâm alimi olduğu sonucuna vardınız mı?
- Evet Şeyh Bedreddin hakkında yazılan tüm kitapları inceledim. Yaşadığı coğrafyayı gördüm ve gezdim. Düşünceleriyle, yaptıklarıyla ve yaşantısıyla değerlendirdiğinizde Şeyh Bedreddin, tasavvuf ehli ve büyük bir İslâm bilginidir.

• Buna rağmen İslâmî kesim niçin uzak durdu, sahiplenmedi?
- Yanlış anlaşılmalardan ötürü..

• Yanlış anlaşılma nereden kaynaklanıyor, o halde?
HİÇBİR ZAMAN İSYANCI OLMADI
- Yanlış anlaşılma bana göre; Nazım Hikmet’in destanından kaynaklandı. Şeyh Bedreddin’in solculukla hele hele komünizmle hiçbir ilgisi yok. Ne bizim anladığımız ne de solun anladığı mana da sol bir düşünceye sahip. O dönemlerde Alevi-Sünni ayrımı hiç yok. Ne Şeyh Bedreddin ne de Hacı Bektaş-ı Veli zamanında böyle bir ayrım yok. O tarihlerde Alevi-Sünni ayrımını bırakın Müslüman-Hıristiyan ayrımı bile yoktu neredeyse.

• Peki Şeyh Bedreddin düşünsel anlamda bir “Alevi” miydi ki, o kesim sahiplendi?
- Hayır... Fakat Alevi söyleme sahip olanlar ismini ön plana çıkardılar. Alisiz Alevilik söylemini hayata geçirenler, Ahmet Yesevi’den başlayıp Baba İlyas, Şeyh Bedreddin, Hacı Bektaş-ı Veli ve Pir Sultan’a kadar bu değerli ilim ve gönül adamlarının kendi zihniyetlerini temsil ettiğini iddia ediyorlar. Sol kesim, isimlerini saydığımız insanlara sahip çıkıp yanlış anlaşılmalarına yol açtığı için sağ kesim de bunlardan uzak durmaya çalıştı. Sol kesimin ‘kurulu düzene savaş açan kişi’ diye tanımladığı Şeyh Bedreddin aslında yazdığı hukukî kitaplarla kurulu düzene yön vermeye çalışmış.

• Tarihte önemli rol almış bir kişinin sol veya sağ tarafından farklı farklı yorumlanmaması için ne yapılması gerekiyor?
MARKSİZME MALZEME YAPILDI
- Ön yargıları bırakıp bir kere daha bakmak lazım. Kültürümüze sahip çıkmak gerekiyor. Anadolu kültürü çok zengindir. Neredeyse bütün kavimler buradan geçmiş. Anadolu’nun her tepesinde bir eren vardır. Her yerleşim biriminin bir öyküsü mevcuttur. Ayrıca bu kültür çok müsamahakâr, toleranslı, bütün insanlara kucak açmış. Ne yazık ki zamanla bu kültür bazıları tarafından politize edildi. Herkesin olan Şeyh Bedreddin veya Hacı Bektaş, belli bir kesimin oldu. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Şeyh Bedreddin veya Hacı Bektaş-ı Veli kesinlikle yıllardır, “Alevilik” adını kullanarak marksizm propagandası yapan kesimin değiller. Bunların Alevi sayılması da yanlıştır.

• Niçin Şeyh Bedreddin, Hacı Bektaş-ı Veli ve Pir Sultan Abdal gibi tartışmalı isimlerin hayatlarını romanlaştırıyorsunuz? Bunlar yerine Bediüzzaman Said Nursi, Mehmed Zahid Kotku gibi zatların hayatlarını yazmıyorsunuz?

SIRA ONLARA DA GELECEK
- Bence Şeyh Bedreddin, Hacı Bektaş-ı Veli bu topraklar için ne kadar önemliyse Bediüzzaman ve Mehmed Zahid Kotku da o kadar önemlidir. Bunlara da geleceğiz. Bu isimler çağımızın alimleri. Bunları bizzat görüp dizlerinin dibinde eğitim gören insanlar bile daha yaşıyorlar. Bunların hayatlarını yazmak sonraki iş. Saplantıları ortadan kaldırmaya gayret gösteriyorum. Hayatlarını yazmaya karar verdiğim zatların şahsiyetleri farklı değerlendirilmiş ve bunlar suni ayrılıklara malzeme yapılmış. Bu yöndeki saplantılara son nokta konulup suni ayrılıkların bitmesini arzu ediyorum.

Derdim; bu politik ayrılığı yok etmektir. Kendimi bu konuda vazifeli saydım. Ben başaramazsam bile yol açabilmeliyim. Ortak kültürümüzü gözler önüne serip insanlığa takdim etmemiz lazım. Latin Amerikalı yazarlar, oturup Maya kültürü ile Hıristiyanlığı çağdaş kültürle sentezleyerek örnekler verip Nobel aldılar. Halbuki biz onlardan çok daha avantaj sahibiyiz. Bizim kültürümüz onlarınkini bine katlar. Biz niye kültürümüzün güzelliklerini insanlığa takdim etmeyelim?

mico_tasarım