Satsiva Asuyeva
İLE ÇEÇEN SAVAŞI.
AKİT,26 ARALIK 1999

-Evet soruyoruz kendisine,
Satsiva Asuyeva kimdir.?

Gazeteci ama sıradan bir
gazeteci değil... cumhurbaşkanlığı
makamında çalışmış.
Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu-
nun her perşembe yaptıkları toplan-
tılara katılan tek gazeteci ve Cuma-
günü tvdeki programında bu
toplantı ile ilgiİi bilgileri basına ve
halka ileten bir gazeteci..
Hükümetin çalışmalarını ve pro-
gramını, halk bu programlardan
öğreniyor ve takip ediyor, aynı
zamanda Devlet Televizyonu'nun
Genel Yayın Yönetmeni... Sovyet
Savaşı ve işgalinden önce,
sovyetlerden en iyi televizyon
uzmanı olarak ödül almış.
Bu girizgahtan sonra, soruyoruz
kendisine:

- Türkiye'ye ne zaman, hangi
amaçla geldiniz?

- Türkiye'ye daha önceleri de
zaman zaman ziyaretlerimiz oluyor-
du. Cahar Dudayev zamanında bu-
rada bir temsilcilik söz konusu idi.
Bir ofis vardı. Enformasyon, siyaset
analitik başkanlığı yaptım.

- Şu an böyle bir temsilcilik,
resmi olarak bir oluşum var mı?

- Hayır. Türkiye Çeçenistan'ı resmi
olarak tanımamış. Ancak, gayrıresmi
olarak bir temsilciliğimiz bulunuyor.

- Çeçenistan nasıl bir ülke, orda
savaş ne zaman başladı?

- Çeçenistan doğal zenginlikleri
çok olan; dağlık, petrol rezervleri,
doğal gaz, her türlü madenler açısın-
dan zengin bir yer. Çok büyük kapa-
sitesi olan üç büyük rafinesi var. Asıl
savaş, kimyasal artıkları olan, çevre
kirliliği yapan fabrikalara karşı yeşil-
lerin doğayı ve insan sağlığını koru-
mak üzere, başlattıkları faaliyetler,
daha sonra isyana ve istiklal savaşı-
na dönüştü. O zamanlarda Sovyetler,
çevre kirliliği yapan fabrikaları
özellikle Çeçenistan'a yapıyor-
lardı. Savaş 1993'de başladı. İki
sene sürdü. Daha sonra beş senelik
bir anlaşma yapıldı. Anlaşmaya göre
Ruslar, savaş zararlarını tazmin
etmek durumunda. Çeçenistan'ın
zararlarını ödemeyi taahhüt etmişti,
ama antlaşmaya riayet etmediler.

PATLAMA VE SARSINTI

- SavaŞ ilk nasıl başladı?

- İlk füze benim oturduğum, ikamet
ettiğim binaya isabet etti. Başkent
Grozni'nin en yüksek binası. On altı
katlı binanın dokuzuncu katına isa-
bet etti. Ben sekizinci katta idim.
Çok büyük bir sarsıntı ve patlama
oldu.

- Ateş altında, savaşın içinde
olmak nasıl bir duygu?

- O an hiçbir şey düşünemiyor-
sunuz. Sadece yaşamak. Yaşam
mücadelesi başlıyor. Tüm akrabalar
dağlara çıktı. On aile bir evde kalıy-
ordu. Evlerimizden geriye sadece
taşlar kaldı. Hayat çok zor şartlar
altında devam ediyor. İnsanlar kışı
tren vagonlarında geçiriyor. En yakın
arkadaşlarımdan birini gördüğüm
zaman, tanımadım. Bir gözü, iki kolu
yoktu ve iki kardeşi şehit olmuştu.

- Çeçenlerin bir kolu olan
İnguşlar, iki yüz yıldır, ama
Çeçenler dört yüzyıldır Müslüman
dediniz. Peki, İslâmı yaşama oranı
nasıl?

- Çok iyi... Biz komünist baskısı
altındayken de evlerde gizli olarak
çalışmalarımız vardı. Çeçen halkı
Kur'an okuyor, namaz kılıyor, dinler-
ine bağlı insanlar. Rusya da 1986
yılında glastnos-prestroika hareket-
lerinden sonra büyük değişiklikler
oldu. Bize istediğiniz hakları ala-
bilirsiniz, dendi. Biz bütünüyle ege-
menliğimizi istedik.

DUDAYEV VE ALLA

- Sizin basın danışmanlığınızı
yaptığınız Cahar Dudayev?

-Dudayev, Rusyanın yani S.S.C.B
ordusunda yetişmiş bir generaldi.
Aslında Rus ordusunda Çeçenler
yani Rus olmayanlar, ancak albay
olabilir, daha fazla yükselemez.
Fakat Cahar, Rus bir hanım olan Alla
ile evlenerek, generalliğe kadar yük-
seldi. Çeçenistan'da istiklâl savaşı
başladığı zaman, halk onu göreve
çağırdı ve hareketin başına geçti.
Üç sene önce 21 Nisan'da Cahar
Dudayev şehit oldu.

Satsita Asuyeva, Çeçen halkının
genelde hep iyi eğitim almış, kültürlü
insanların olduğu asil bir halk
olduğunu anlatıyor. Kendisine aile
yapılarını sorduğum zaman, o da
büyük annesinden bahsetti.
Büyükanne, yerleşim yerlerinde,
daha önce hiç kadın olmayan bir
yönetim kurulunda, idare meclisinde
etkili ve yetkili olmuş tek kadın.

SAVAŞIN İÇİNDE BİR KADIN

Savaşın ilk gününe dönüyoruz
tekrar, Satsita ve Lola anlatıyor.

- Bir sabah uyandığımızda, tanklar-
la çevrili olduğumuz gördük. Bizim
evimiz, Grozni Başkanlık Sarayı'nın
önündeki meydana bakıyordu O
sabah gözlerime inanamadım,
Meydan alevler içindeydi. Korkunç,
İndik aşağıya, tüm millet sokaklarda,
tuhaf bir şey var havada, kimse
konuşmuyordu. Ondan sonra
gençler, erkekler yani savaşacak
olanlar, ayrılmaya, toplanmaya
başladılar. Yüzlerindeki ifadeyi
unutamıyorum, sanki geri döne-
meyeceklerini biliyorlar ve son defa
bakıyor gibiydiler. Çok etkileyici bir
şey... Ne silahları var, ne komutan
var, ne de organizasyon ve tanklarla
savaşmaya gidiyorlar. Altmış beş
tane tank. Onlara karşı tek silahımız,
bu çocuklardı. Tamam dedik, biz
bittik artık. Bu savaşın daha ilk
günü. Bombardıman başladı. Ve
gece inanılmaz bir şey oldu. Sabah
uyandığımızda hayretle gördük, tank-
lar simsiyah olmuştu. Gençler tank-
ları yakmış, uluslararası medya şok
olmuştu. Amerika basınının da yer
almıştı, savaş tarihinde hiç
görülmemiş bir şey, Rus ordusunda
eğitim alan gençler, bu tankların
motorunun olduğu yeri biliyorlar ve
direk oraya bomba atıyorlar, ama
hayatta kalmaları çok zayıf bir ihti-
mal. Çoğu hayatını yitirse de, sağ .
kalanlar oldu. Sağ kalanları toplayıp,
emniyet binasına götürüyorlar, daha
sonra orası havadan bombalanıyor-
du. Şehrin her tarafı yanmış
cesetlerle doluydu. Bir süre sonra
bu manzaraya alıştık, cesetlerin
üzerinden atlayarak geçebiliyorduk.
Artık bir yanda tanklar, bir yanda
cesetler, böyle yaşamaya
başlamıştık.

BU SOYKIRIM NİYE?

- Sizce bu savaş neden, neye
bağlıyorsunuz?

- Aslında biz, hiçbir zaman uyum
sağlayamadık ki, her şey, yaşam tar-
zlarımız çok farklı.

- Neden bu zulüm, soy kırım
Çeçenlere uygulanıyor?
Sovyetlerin sınırları içinde başka
Müslüman Türk halklar da var...

- Bizim bölgemizde yaşayan
herkes bilir ki, baskı ve zulüm hepsi
için söz konusu, Azeriler, Gürcüler,
Dağıstanlılar de, hepsi az çekmedil-
er, ama Kafkas milletine karşı özel-
likle bir düşmanlık var. Çeçenlerin
karakteristik özellikleri çok farklı.
Hiçbir Çeçen boyunduruk altında
yaşayamaz. Çok mağrur ve özgür-
lüğüne çok düşkün, kolay kolay
dejenere olmayan, savaşçı bir mil-
let. Biz elli yıldır, savaşıyoruz,
zulme maruz kalıyoruz. Çeçenistan
da sekiz yaşından, on altı yaşına
kadar, her erkek çocuğu kış geldi
mi, başlarında tecrübeli bir yetişkin
eşliğinde altı, yedi tanesi bir arada
dağa çıkarlar. Aileleri, erkek olmayı,
hayatta kalmayı öğrensinler,
mukavemet kazansınlar diye, gön-
derir.

- Sanırım esir kampları başlı
başına bir dram?

- Kesinlikle. Bir arkadaşımın
kardeşi esir kampındaydı. Onu çıkar-
mak için çok mücadele verdik.
Çıktıktan sonra Allah beni affetsin,
geri pişman olmuştum. Keşke çıkar-
tamasaydık diye..

- Neden?

- O kamplardan kimse sağlam
çıkamaz. Gördükleri işkence ve
zulümden sonra ya felçli, ya sakat,
ya da aklını kaybetmiş olarak çıka-
bilirler.

İŞKENCE FANTEZİLERİ
- Ne gibi uygulamalara maruz
kalıyorlar?

- İşkence hususunda fantazileri
çok zengin. Mesela çok büyük, içi
su dolu çukurlar hazırlıyorlar. Hava
şartları orada çok soğuk. Kış
geceleri eksi yirmi beş dereceyi
buluyor. Akşam olunca, toplu halde
bu çukurlara dolduruyorlar, gece
suyun içinde donuyorlar. Sabaha
kadar orda kalıyorlar. Sağ kalanları
buzun içinden zorla çekip çıkarıyor-
lar, derileri buza yapışıp kalıyor...
Akit - 26.12.1999

--------------------------------------------------------------------------------