Arkadius'un imparatorluğu zamanında, Konstantiniye'de  
    Tanrıbilim öğretmeni Logomakhos, İskitya'ya gitmişti; 
    Kafkas dağlarının eteğinde, Kalkhis sınırlarındaki  
    bereketli Zephirim ovalarında durdu. İyi kalbli  
    ihtiyar Dondindak, büyük ağılı ile geniş samanlığının 
    arasında, büyük avlusundaydı; karısı, beş oğlu ile  
    beş kızı, akrabalarıyle uşakları, hepsi diz çökmüşler,  
    bir iki lokma yedikten sonra, Tanrı'ya şükrediyorlardı: 
     
    Logomakhos «Ne yapıyorsun öyle, a putatapar?» dedi.  
     
    Dondindak «- ben putatapar değilim» dedi. 
     
    Logomakhos: «- Yunanlı değil İskit'sin, demek oluyor ki 
    putataparsın, dedi. Söyle bana bakayım, o yabani İskitcenle 
    neler okuyordun?»  
     
    İskit: «-Tanrının kulakları için bütün diller birdir, diye 
    cevap verdi; biz ona şükrediyorduk.»  
    Tanrıbilimci bu sefer: «- Bizden ders almadan Tanrı'ya  
    yakaran bir İskit ailesi; amma da tuhaf şey!», dedi. 
     
    Az sonra İskityalı Dondindak'la şöyle bir konuşmaya girişti:  
    çünkü tanrıbilim öğretmeni iskit dilinden biraz anlardı,  
    öteki de biraz yunanca biliyordu.  
    Bu konuşma Konstantiniye kitaplığında saklı duran bir el  
    yazmasında bulunmuştur. 
     
    Logomakhos. - Bakalım din ve ahlâk ilkelerini biliyor musun.  
    Tanrı'ya niçin yakarırsın? 
     
    Dondindak. - Her şeyimizi borçlu olduğumuz bir Yüce Varlık vardır, 
    ona tapınmak gerekir de ondan. 
     
    Logomakhos. - Bir yaban ağzından hiç de kötü cevap değil;  
    peki, ondan ne istiyorsun? 
     
    Dondindak. - Faydalandığım nimetler için, hattâ beni içinde 
    denediği üzüntülerden dolayı da ona şükrediyorunı; ama ondan 
    bir şey istememeye çok dikkat ediyorum: bize gerekeni o bizden daha 
    iyi bilir, hem doğrusu korkuyorum, ben güneşli hava isterken  
    komşum yağmur istemeye kalkarsa. 
     
    Logomakhos. - İşte bu! Saçmalıyacağını biliyordum zaten.  
    Tâ başından başlayalım. A yaban, sana bir Tanrı vardır, diyen kim? 
     
    Dondindak. - Bütün doğa. 
     
    Logomakhos. - O kadarı yetmez. Sence Tanrı nedir? 
     
    Dondindak. - Beni yaratandır, benim efendimdir, iyilik edersem  
    bana ödül verir, kötülük edersem be beni cezalandırır. 
     
    Logomakhos. - Bütün bunlar boş lâflar, acınacak şeyler;  
    esasa gelelim. Tanrı secundum quid, dolasiyle mi, yoksa  
    özünden ötürü mü ilksizdir? 
     
    Dondindak. - Ne dediğini anlamadım. 
     
    Logomakhos. - Yontulmamış yaban! Tanrı bir yerde midir,  
    her yerin dışında mıdır, yoksa her yerde midir? 
     
    Dondindak. - bilmem ki... orada olur, burada da. 
     
    Logomakhos. - Gidi bilgisiz! Olmuş, bitmiş bir şeyi, olmamış, 
    bitmemiş etmeye, bir değneğin iki ucu olmamasını olası kılmayı 
    gücü yeter mi? Geleceği gelecek gibi mi, yoksa hal gibi mi 
    görür? Nasıl ediyor da varlığı yoktan var, vardan yok ediyor? 
     
    Dondindak. - Doğrusu hiç incelemedim. 
     
    Logomakhos. - Ne kaba herif! Çare yok, alçalalım,kendimizi  
    küçültüp ona uyalım. Söyle bakalım, dostum, maddenin ilksiz  
    olabileceğine inanıyor musun? 
     
    Dondindak. - Ha olmuş, ha olmamış, bana ne? Ben, kendim  
    ilksiz değilim ki. Tanrı her zaman için benim efendimdir;  
    o bana doğruluk kavramını vermiş, uymam gerek; ben filozof  
    değil, insan olmak isterim. 
     
    Logomakhos. - Bu kalın kafalara da söz anlatmak ne güç şeymiş. 
    Adım adım gidelim: Tanrı nedir? 
     
    Dondindak. - Benim efendim, beni yargılayan, benim babam. 
     
    Logomakhos. - Ben sana onu sormuyorum. Özü nedir? 
     
    Dondindak. - Güçlü ve iyi olmak. 
     
    Logomakhos. - İyi ama cisimsel midir, ruhsal mıdır? 
     
    Dondindak. - Ben ne bileyim? 
     
    Logomakhos. - Ne! Sen ruh nedir bilmiyor musun? 
     
    Dondindak. - Bilmem: bileceğim de ne olacak? Bilince daha mı 
    doğru olacağım? Karıma, çocuklarıma, uşaklarıma daha mı  
    iyi bakacak, yurduma daha mı yararlı olacağım? 
     
    Logomakhos. - Sana ruhun ne olduğunu ne olursa olsun  
    öğretmeli; dinle bak: Ruh, ruh... Bunu sana başka  
    bir zaman anlatırım. 
     
    Dondindak. - Bana öyle geliyor ki ruhun ne olduğunu değil de 
    ne olmadığını söyliyeceksin. İzin verirsen ben de sana  
    bir şey sorayım. Vaktiyle bir tapınağınızı görmüştüm:  
    siz Tanrının resmini yapmışsınız, niye öyle uzun sakallı? 
     
    Logomakhos. - O güç bir sorundur, anlaşılması için de  
    önceden birtakım bilgiler edinmek ister. 
     
    Dondindak. - Sen bana onları öğretmeden önce, bak bir gün 
    başıma ne geldi, ben sana onu anlatayım. Bahçemin tâ ucuna 
    bir helâ yaptırmıştıın. Bir köstebeğin bir mayıs böceğiyle 
    şöyle konuştuğunu duydum. Köstebek: «- İşte güzel bir yapı  
    diyordu, bunu kuran herhalde pek güçlü bir köstebek olmalı.»  
    Mayıs böceği de: «- Alay mı ediyorsun, dedi, bu yapının kurucusu 
    dehâ sahibi bir mayıs böceğidir.» O gün, bugündür kimse ile  
    çekişmemeğe karar verdim. 
    
  |