'İslam Tarihi'nde izi kaldı
YALÇIN SALAY

    Asım Köksal Hoca 85 yaşına rağmen yeni bir kitabın hazırlığındaydı...

    18 ciltlik dev İslam Tarihi sebebiyle ismi İslam tarihiyle birlikte anılır olmuştu Mustafa Asım Köksal'ın. Asım Hoca ile vefatından kısa süre önce görüşmüş, hoş bir sohbet imkanı yakalamıştık. 85 yaşına rağmen hala gayretli ve dinç olan Hoca yeni eserler üzerinde çalışıyordu

    Ülkemizde İslam tarihi konusunda kitaplar yazmış birçok isim ve bunların basılmış eserleri var. Ancak bir kişi var ki İslam tarihi denince ismini zikretmeden geçmeniz mümkün değil. Şamil Yayınları tarafından basılan 18 ciltlik dev İslam Tarihi eseri sayesinde ismi İslam tarihi birlikte zikredilir olmuştu Mustafa Asım Köksal'ın. "Asım'ın İslam Tarihi" diye de zikredilen eser, konuya ilgi duyanlar için önemli bir başvuru kaynağı. Bu eserin Asım Hocadaki en önemli anısı ise, Pakistan Devlet Başkanı Ziya-ül Hak'ın, kitabından dolayı kendisini Pakistan'a davet etmesi ve Hocayı alnından öperek tebrik etmesiydi. Geçtiğimiz hafta sonu Hakk'ın rahmetine kavuşan Asım Köksal Hoca ile vefatından kısa bir süre önce görüşmüş ve hoş bir sohbet fırsatı yakalamıştık. Mustafa Asım Köksal, 1933 yılında göreve başladığı Diyanet İşleri Başkanlığı memuriyetinde, değişik kademelerde 31 yıl hizmet etmişti. Beş yıl Diyanet İşleri eski başkanlarından Şerafettin Yalkaya'nın Özel Kalem Müdürlüğünü yaptıktan sonra Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden emekli oldu. Fakat emekliliği herkesin anladığı manada değerlendirmediği için olsa gerek, 85 yaşında hala yeni bir kitap hazırlığındaydı. 18 ciltlik İslam Tarihini, daha rahat okunabilmesi için 7-8 cilt halinde yeniden düzenliyordu. Konuşmamız boyunca şahit olduğumuz aynı zamanda şaşırdığımız durum ise hafızasının da ilerlemiş yaşına rağmen son derece zinde olmasıydı. Olaylar, yerler, tarihler, kişiler, kitap isimleri.. hiçbir sekteye uğramadan ardı ardına sıralanıyordu konuşma esnasında.
    Asım Köksal'ın son yayınlanan eseri 1993 yılında iki ciltlik Peygamberler Tarihi olmuştu. Diyanet tarafından bastırılan bu eserini Diyanet İşlerinden izin alabilirse son çalışması olan özet İslam Tarihi'nin baş tarafına eklemeyi arzu ediyordu. Eserlerinden bahis açılınca ilginç bir şekilde Mehmet Akif aklına gelmiş ve onun ölümü üzerine yazdığı peygamberimizin hayatını anlatan 300 sayfalık manzum kitabın hikayesini anlatmıştı: "Yıl 1936, Mehmet Akif'in şu sözlerini gazetelerden okudum: 'Peygamberimizin hayatını manzum olarak Haccetü'l Veda ismiyle yazacağım' Bu habere çok sevindim. Ancak mutluluğum fazla sürmedi, kısa bir süre sonra aynı gazetede Mehmet Akif'in vefat haberini okudum. O anda bu eseri karınca kararınca ben yazayım, Akif'in arzusunu ben yerine getireyim diye düşündüm. Bu düşünce ile çalışmalara başladım ve hece vezninde akıcı bir dille 300 sayfalık bir eserle peygamberimizin hayatını yazdım".
    Bu eser için Asım Hoca, "Mehmet Akif Bey yazdırmış oldu bu eseri bana" yorumunu yapıyordu.
    Dört bir yanı ilmi-İslami eserlerle tavana kadar kaplı Asım Hoca'nın Keçiören'deki evi. 1930'lardan başlayan İslami eserlerle meşguliyet sadece tek nüshası bulunan pekçok eserin biraraya gelmesini sağlamıştı. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde doçent olan torununun, öğrencilik yıllarında kendi ifadesiyle bu kitaplara nasıl "sulandığını" anlattıktan sonra torunu için ileri sürdüğü şartı aktarmıştı: "Okuduğun üniversitede hoca olarak kalırsan olur." Torunu bu şartı yerine getirdiği için kitaplarını üniversite kütüphanesine bağışlamayı kabul eder.
    İlerlemiş yaşına rağmen çalışmalarını sürdürüyor ancak yılların yorgunluğu içinde yıpranan vücutu artık bu çalışma arzusuna kısıtlamalar getiriyordu; "Bir saat çalıştığımda dizlerim sancılanıyor, hemen gidip dinlendiriyorum. Daha sonra çalışmama devam ediyorum" diyordu. Daha önceleri iki kez atlattığı bel fıtığının üçüncü kez nüksetmesi de gündelik yaşamında başbaşa olduğu diğer bir rahatsızlığıydı.
    Türkçe olsa camiye mi koşacaklar?
    Söz dönüp dolaşıp Türkçe ibadet konusuna gelmiş ve Asım Hoca hiddetini gizleyememişti: "İbadet Türkçe olsa camiye mi koşacaklar?" Asım Hoca bu tartışmaların ardındaki asıl niyetin İslamiyeti dejenere etmek, müslümanları cami ve cemaatten tedirgin etmek amaçlı olduğunu düşünüyordu. Tartışmaları takip etmeye çalıştığını söyleyerek, Cemal Kutay'ın bir programda dile getirdiği, peygamberimizin hadisinde Türkçe ibadet konusunun olduğu şeklindeki sözlerini, "Bu noktada ne ayet, ne de hadis vardır" diyerek cevaplamıştı. Asım Köksal bu konunun sadece Mecelle'de içtihad prensiblerinden birisinde geçtiğini, buradan da böyle bir yorum çıkartılamayacağını anlatmış; "Ezmanın tebeddülü ile ahkam tebeddül eder. Zaman değiştikçe hükümler değişir. Ancak bunlar zamanla namaz da, oruç da değişir, herşey değişir diyorlar. Efendi sen kafanı değiştir" yorumunu yapmıştı. Yılların verdiği tecrübe ile daha da gerilere giderek bu konunun sadece bugünlerde tartışılan bir konu olmadığını anlatmaya çalışmıştı. Asım Köksal'ın bu konuda verdiği ilk örnek ise merhum Hamdi Akseki ile ilgiliydi. Akseki'nin yazdığı tefsirin önsözünde de Türkçe ibadet konusunda bir şerh koyduğunu, bu şerhte ibadetin Türkçe tercüme ile olamayacağına dair mütalaasını yazdığını anlatmıştı. Bu kitap basılmak üzere devlet matbaasına ihale edilir. Ancak önsöz görülünce baskı derhal durdurulur. Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı İlhan Sungur, İstanbul'da ilahiyat profesörlerini toplayarak, 'Tercüme ile ibadet caiz midir?' sorusuna cevap arar. Hocalar, İmam-ı Azam'ın, "Dil alışıncaya kadar kendi dilinde kılabilir" yorumunu ve İmam Şafi'nin 'Böyle birşey olmaz' şeklindeki fetvalarını ortaya koyarlar. Asım Hoca bunları anlattıktan sonra eklemişti: "Hamdi Akseki de daha sonra yaptığı incelemelerde İmam-ı Azam'ın bu görüşünden vazgeçtiğini ve diğer imamların görüşüne katıldığını ispat etti."
    Hamdi Akseki'nin bu çalışması daha sonra Kur'an ve Namaz adlı eserde toplanır ve bu eserin düzenlemesini de Asım Köksal yapar. Bugün aynı tartışmalara şahit olan Asım Hoca'nın yorumu ise ilginçti: "Bunlar cahil insanların hevesleri. Tin Suresi'ne hurma suresi diyecek kadar cahiller. İnsanların dili maymuncuk gibi her yere yatıyor. Kur'an-ı Kerim'i yedi yaşındaki çocuk bile bülbül gibi okuyabiliyor."
    Hocam, geleceğe ait keşif var mı?
    Bilenlerin bildiği bir isimdi Asım Hoca. Bu yüzden kapısını çalanların sayısı oldukça fazlaydı. Dini konularda sorularına cevap arayanların yanısıra, ziyaretçilerin geleceğe ait keşif-keramet gibi gaybi sorularına da muhatap oluyordu. "Aman hocam şöyle geleceğe ait parlak haberler var mı?" Asım Hocanın bu kimselere verdiği cevap ise, 'Sen geleceğe ait keşfini kendinden yapabilirsin' oluyordu: "Düne nazaran inanç bakımından, amel bakımından olduğun yerde mi sayıyorsun, ileride misin, geride misin? Kişi kendi durumunu tartarak ilerisi için kendi keşifte bulunabilir. Müslümanlar hiç bu ölçüye kendilerini vurmuyorlar. Böyle amel muhasebesine bir girseler derhal silkinirler."
    Asım Hoca, Allah'ın tabiatta koyduğu düzen nasıl şaşmaz ise insanlar arasında koyduğu düzenin de şaşmaz ölçüde olduğunu, bu ölçülerin insanların faziletli, insanca yaşamayı sağlayacak prensipler şeklinde düzenlendiğini, bu ölçülerin bir tarafa atılması halinde düzenlerin allak-bullak olacağını söylemişti: "Ahirete giden şeylerimizi gözden geçiriyor muyuz? Amel muhasebesine girişsek hem Allah ile, hem toplumla, hem de kendimizle aramız düzelir. Dolayısıyla yönetimler de düzelir.
    Bugün kendi uydurma şeylerimizin çelişkisi içindeyiz. Namaz insanı bütün kötülüklerden uzaklaştırır deniyor. Oysa şimdi namaz kılan müslümanlar her türlü kötülüğü bırakıyorlar mı?"
    Peygamber siyaseti gerek
    Sohbetimizin bir bölümünde 'Peygamber siyaseti' diye bir terim kullanmıştı. Şikayeti günümüzde İslam adına yapılan bazı fevri hareketlerdendi. Peygamberimizin (s.a.v) İslamı tebliğde ince bir siyaset izlediğini; bazen bu siyasetin Hz. Ömer gibi dahi bir zat tarafından bile farkedilemediğini ve Peygamberimize karşı
    çıkışları olduğunu anlatmıştı: "Ya Rasulallah nasıl olur? denirdi ama O'nun bir bildiği vardı. Her defasında 'Ya Ömer, Allah ve Rasulü senden daha iyi bilir' cevabı verilirdi kendisine."
    Asım Hoca, Kur'an'da müşriklerin putlarına sövmeyin dendiğini örnek vererek şu tespiti yapmıştı: "Siz onların inandıklarına söverseniz onlar da, sizin inandıklarınıza söver. Yani siz sebep olmuş olursunuz. Günümüzde de bazı kimseler fevri hareketleri sebebiyle İslamiyet'e hakaret ettiriyorlar."
    İlk günkü aşk ve şevkiyle, yaşının getirdiği rahatsızlıklara rağmen yine, yeni bir kitap hazırlığı heyecanını yaşıyordu. Hayatı boyunca ilim peşinde koşarak terbiye ettiği bedenini, aklını ve nefsini kısacası emanetini (zannımız odur ki) verildiği andaki tazelik ve berraklığıyla sahibine, Rabbine teslim etti. Allah rahmet etsin. Nur içinde yat Asım Hoca.