NURULLAH GENÇ

KENDİSİNE


sen ey şehrin yerlisi, cesur, kararlı mühür
sen ey inatçı kıskanç, alçakgönüllü ve hür
karanlık geceleri korkutsa da günahım
Kızlar Kayası gibi dikilip kaldı ahım
sefere çıkanların tatlı rüyası mısın
ruhumun celladı mı, yoksa hülyâsı mısın
konuşursun, sözlerin dâre çeker canımı
susarsın, çaresizlik büyütür isyanımı
siyaha boyanınca, kanatlanır mı yürek
hangi harfin başını bekliyor şimdi melek
kâside, hangi şehrin âşiyânında güzel
bulutlu havalarda parlayan aydır gazel
yine mest, yine sarhoş bahçendeki mumyalar
canlanıyor taşların kalbinde sarsunyalar

fildişinden heykel mi taşıyorsun elinde
yine bir raksın mumu yanıyor gözlerinde
en hâkî denizini verdim sana ömrümün
dilediğince yıkan sularında gönlümün
sürmek ni istiyorsun masal arabasını
getireyim kapına devlerin en hasını
ölümsüz meyvesini sundum hayal bağımın
dehâsında bulmuşum seni yalnızlığımın
celî bir kavis miydin, sokuldun yüreğime
hattı hümâyûnunla sultan oldun evime
hendeseyi titretir endâmın leyl-ü nehar
bu aşkı destan gibi yazıyor fırtınalar
yüzündeki çizgiler kûfî midir, sülüs mü
aradığın defîne İrem mi, Endülüs mü

sen ey yardım sevenim, ruhumu derde saldın
yalnızlığım ağlarken gülenim, nerde kaldın
azimli bir yüreğin yorgun kimyasında mı
sevda denklemlerinin memnû dünyasında mı
her pazartesi âhım kapında helâk olur
her cuma karanlığın kuşları leylâk olur
kâşifin benim gülüm, görmediğin yine ben
bilseydin sana benden bakanı görünmeden
anlardın; her macera tende rü'yet gibidir
oysa sende gördüğüm, sana gurbet gibidir
utangaç bir merhamet saklıyorsun sesinde
sahraya dönüyorum baharın ötesinde
gizlice bir nikâhtır o arzuhal, o kâmet
sensizlik, yollarımda bir değil, bin kıyâmet
bu tebessüm rüya mı, bu istifham uğru mu
âh bir çoğaltabilsem yüreğinde ruhumu

bilmezsin ayrılığın ağu kokan dilini
hâtıra bırak bana oyalı mendilini
Ege uygarlığını çağrıştıran tarihin
Asya'nın bağrı kadar muammalı ve derin
arı sütü damlarken kaygan kirpiklerinden
görünmez bir mürekkep akar iliklerinden
yüreğin, âh yüreğin, bir hüzün lâlesi mi
masallar ülkesinde Zengibar kalesi mi
kapısına bir türlü varamadım, a gülüm
hudutlarında bile duramadım, a gülüm
ipeğimi elimden aldı pusathâneler
bulamaz kaybedilen nûn'u rasathaneler
hummalı bir kovanda bal yapan arı mısın
hayatımın ansızın kopan damarı mısın
paslandı buzdağları ortasında çeliğim
gözlerinden hâtıra kaldı kekemeliğim

kervanında kaybolan bir bezirgân gibiyim
kaktüslerin diline düşen figân gibiyim
her köşede bir meddah anlatıyor âhımı
bilmiyor, kirpiğinden almışım siyahımı
uğrunda, kralların bahtı solsaydı, gülüm
Amerika, yolunda kurban olsaydı, gülüm
bir Kafkas figüründe bulurdum son izini
Efeler diyarına çevirirdim yüzünü
eşkıya vurgunudur seni benden ayırmak
çalıkuşunu yakan bir rüyayı haykırmak
gölgeler gecenin künhünü hatırlatır
ayrılıklar bazan da gölgeleri ağlatır

sükûnla savaşıyor hislerim kıyasıya
sevdiğini bilirim uykuyu doyasıya
süslenmek istiyorsan, ruhumu boynuna tak
bir firûze özgürlük yalnız senin olacak
bastığın her hücremde otuz sekiz çizgi var
baktığım her duruşun muammalı bir duvar
suskunluğun taş gibi, gülüşün berrak değil
neden vivien kokar baharın, leylâk değil
gözlerin bir zamanlar toprağın sahibiydi
bakışların bir tutam gül yaprağı gibiydi
insanlar kıvranırken ejderlerin ağında
ceylan gibi yürürdün o hayal sokağında
yine de, yokluğumun en şüpheli çağıydın
tenhalarda ağlayan bir okul kaçağıydın
karanlık korkutamaz gülüm seni, vururum
katil yüzlü cinlerin karşısında dururum
yeter ki, o nâzenîn kalbin emir buyursun
kâinat yıkılsa da, yüreğimde uyursun

mico_minik_by.gif (906 bytes)