Alternatif hadis metodolojisi

                             m. hayri kırbaşoğlu
                              

                             kitâbiyât, Ankara 2002

     İslam kültüründe gerek ‘hadis’ kavramına gerekse bu kavramın malzemesini oluşturan münferit rivayetlere dair yapılan değerlendirmelerdeki tavrı, öncelikle, bir bilgi kaynağı olarak bu malzeme ile Hz. Peygamber arasında mutlak anlamda bir paralelliğin kurulması belirlemektedir. Ancak, söz konusu rivayetlerle Hz. Peygamber’in zatı arasında böyle bir paralellik vazedilirken, bu paralelliğin daha sonraki nesillere aktarılan rivayet metinlerinde gerçek anlamda hangi mahiyet, yoğunluk, doğrudanlık ve özgünlükte bulunabileceği sorusu ihmal edilmiş gözükmektedir. Bu nedenledir ki, en genel anlamıyla ‘rivayetleri değerlendirme’de uzmanlaşan klasik ‘hadis’ disiplininin uğraşısı, burada ifade edilen sorulara cevap aramaya yönelik değil; bilakis, bu soruları atlayarak, eldeki malzemenin mevcut hâlini şeklî olarak tanımlayıp sınıflandırmaya, lügat ve hüküm bakımından anlamaya yönelik gelişmiştir. Bu vasıftaki bir çerçevenin oluşmasında rol oynayan arka plan, zihniyet ve muhtemel beklentilerin neler olduğuna ilişkin ciddi tahlillerden ise hâlâ yoksun bulunmaktayız. Bu amaçla formüle edilebilecek isabetli soruların, konuyu daha zengin ve tutarlı izahlara kavuşturacağından şüphe edilmemelidir.

Alternatif Hadis Metodolojisi adlı eser, bu yönde atılmış önemli bir adımdır. Hangi yaklaşıma alternatif olduğunu Sayın Kırbaşoğlu bu çalışmasında ve İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi adlı eserinde örnekleriyle tanımlamaya çalışmaktadır; ki, bu da, Müslüman geleneğin klasik ‘hadis usûlü’ olarak ifade edilebilir. Rivayetleri değerlendirmede yegâne yaklaşım tarzı olarak benimsenmiş klasik hadis usûlünün bu hâliyle oluşmasına katkıda bulunan düşünce ve şartların neler olduğu konusuna girilmeden, sadece mevcut bu yapının kendi içinde yapılan bir karşılaştırmanın sunacağı birtakım eksiklikler, yeni bir arayışı haklı kılacak mahiyettir. “Niçin alternatif hadis metodolojisi?” sorusunun cevabının basit olduğunu söyleyen yazara göre, “egemen hadis usûlü uyarınca, hadis rivayetlerinin sağlamını çürüğünden ayırmak için bugüne kadar yapılan çalışmalar, tatminkâr olmaktan uzaktır. Bunun en açık ispatı ise, gerek ortaçağda, gerek son yüzyıllarda ve günümüzde, hadis rivayetleri etrafında –bazen alevlenip bazen sakinleşse de– gerçekleşen tartışmaların hiç bir zaman tatminkâr bir sonuca ulaşamamış olmasıdır” (s. 15-16).

“Hadis metodolojisinde yeni yaklaşımlar” veya ‘alternatif’ tabirleri, klasik olanın mutlak eskimezliği fikrinin revaçta olduğu coğrafyalarda, kolayca yanlış anlama ve niyet okumalara neden olabilecek bir risk taşımaktadır. Oysa, bu çalışmanın, ağırlıklı olarak İslam geleneğin tümünü göz önünde bulundurmak ve bu birikimden azami ölçüde istifade etmek suretiyle onlardan bir ‘alternatif’ terkip etmeye çalıştığını görmenin, söz konusu riski gidereceği ümit edilebilir. Çalışmanın vurgu yaptığı önemli hususlardan biri, tam da bu nokta, yani hadis ehlinin ve Şâfi’î çizgisinin rivayetleri incelemede İslam geleneğinin tamamını yansıtmadığı ve bu metodla yola devam edilemeyeceği kanaatidir (s. 47). Ayrıca, bu çalışmada klasik hadis usûlüne yöneltilen ciddi eleştiri, klasik döneme ait her şeyin eleştirildiği anlamına gelmemelidir; zira Sayın Kırbaşoğlu’nun temel tezi, hadis ehli ve Şâfi’î çizgisinde gelişen klasik hadis usûlüyle artık yola devam etmenin mümkün olmadığıdır: “...Bu çizgi, İslam geleneğinin tamamını temsil edemez; olsa olsa, bu büyük gelenek içinde bir alt gelenek olabilir. Böyle olunca, hadis ehli geleneği dışındaki diğer alt geleneklerden de bizim yararlanmamız söz konusudur; ki, aslında sizlere sunulan bu çalışmanın, özellikle rey ehli çizgisindeki gelenekten, ayrıca bu çizgiye son derece yakın duran –Sünni olsun, Mutezili olsun– usûl-i fıkh geleneğinden birçok unsuru bünyesinde barındırdığını söylemek mümkündür. Ancak, sadece bununla da yetinilmeyerek, çağdaş İslam düşüncesindeki gelişmelerden ve birikimden yararlanıldığı gibi, İslam dünyası dışındaki bilimsel araştırmalardan da yararlanma cihetine –elden geldiğince– gidilmiştir.” Bu sebeple, bu metodolojinin, en genel anlamda İslam geleneğiyle modern birikimin bir sentezini amaçladığı söylenebilir; fakat bu sentez çabasına yön veren şeyin, XXI. yüzyıl Müslümanının modern bakış açısı olduğu da daima göz önünde bulundurulmalıdır (s. 47).

Geleneğin tüm kazanımları yanında modern birikimi de dikkate alarak yapılmaya çalışılan bir sentez girişiminin bizatihi zorlukları kabul edilmelidir. Bununla birlikte, bu girişimin, bu türden bir sentezin bütünlük ve işlevselliği hakkında, üzerinde uzlaşılabilecek bir yaklaşıma dönüşmesinin kolay olmayacağı da görülmelidir. Bu süreci, klasik hadis usûlüne yön veren zihniyet ile sonuçta ortaya çıkan metod arasındaki bağlantının detaylı tahlilinin kısaltabileceği düşünülebilir. Bu suretle, zihniyet ile metod arasındaki ilişkiye dair tarihî bir örnek elde edilmiş olacağından, günümüz birikimine dayanan bir zihniyetin, en azından hadis literatürünün meseleleri bağlamında tarihte yaşanan süreçleri yakından tanımlamada neden yeni bir metoda ihtiyaç duyduğu berraklaşacaktır. Bu doğrultuda bir süreci başlatan ve Müslüman düşüncedeki duraklama ve sıkıntı dönemlerine yaptığı atıflarla İslami ilimlerin sadece bir alt disiplinine hasredilmemiş olan bu eserin, bugünün birikimden tarihe bakmayı arzu eden ve yeni bir metod davetini anlamlı bulanlara ithaf edilmiş olması da mânidardır..”

Alıntı: http://www.islamiyatdergisi

Kritik
: Ali Dere

mico_tasarım