ÇIKIŞ YOLU 1 -Ülkemizin Geleceği-

                             Sezai KARAKOÇ
                              

                             Diriliş Yayınları -  2002

     Tarih, bize bir şeyler öğretebildiği kadarıyla tarihtir. Şu sadece yirmi yıl sürmüş olan hayatımda görebildiğim kadarıyla, milletçe bir kompleks sendromuna yakalanmış halleri yaşamaktayız. Geçmişimizden nasıl edip de bir ayrıntı çıkarmaktan ve ‘vay anasına, biz neymişiz be!’ şeklinde, garip efektlerle süslenmiş tepkiler vermekten imtina etmiyoruz. Övünmek, hatalı bir davranış mı? Övünülecekleri görmeyip, yerinelim mi? Modern hayatın bize kazandırdıkları(?) arasında en kolay avlandığımız husus, diyalektik düşünme tarzıdır. Herhangi bir mevzuya ait bir tez ve bu teze karşı geliştirilmiş bir antitez mevcuttur ve ikisinden birini seçmelisiniz. Oysa hayat, en ufak, en önemsiz bir konuda bile, önümüze bir sürü farklı seçenek koyar; bu sayede seçme hakkımızla insanlık’a giden yola adım atarız. Bize, tarihimizle övünelim mi, yoksa yerinelim mi türlü bir soru sorulduğunda, bu soruyu soranların kötü niyetlerini kursaklarına tıkamak boynumuzun borcu olmalıdır. Peki böyle bir soruya vereceğimiz cevap ne olmalıdır? Cevabımız neden tarihimizi anlamak olmasın ki?

Neden anlamalıyız? Modernizmin aklı davranışlarda ön plana çıkaran tavrına karşı en ciddi eleştiri olarak, davranışlarımızı, gerek bireysel gerekse toplumsal deneyimlerimize bağlı olarak geliştirdiğimiz yolundaki görüş belirmiştir. Akıl, belki köke bağlı olan dalın yerçekimine zıt ya da suyun olduğu tarafa doğru hareket ettirilmesi noktasında devrededir. Bu yaklaşım tarzından hareketle düşünecek olursak, şimdi yaşadığımız, önceki yaşadıklarımızla, dolayısıyla gelecekte yaşayacaklarımız da geçmiş ve bugünle irtibatlıdır. Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki köprünün doğru inşa edilmesi gerekir. Geleceğin doğruya doğru yollandırılması, ancak bugünün doğru bir şekilde değerlendirilmesiyle mümkün olabilecektir. Hatalarımız nelerdir, doğrularımız nelerdir gibi soruların değerlendirilmesi gerekmektedir. Hatalarımızı nasıl doğruya çevirebiliriz, doğrularımızı nasıl daha doğru hale getirebiliriz soruları bizi bekliyor.

Pek itiraz görmeyecek bir şekilde, kötü günler geçirdiğimiz söylenebilir. Büyüme evresini geçirmiş bir populasyonun ya da medeniyetin düşüşe geçmiş olması normaldir. Bu, hep böyle olagelmiştir. Fakat, içinde bulunduğumuz hali kabullenmiş olmak, bunu bir son gibi algılamak, bize kesinlikle yakışmayacaktır. Hepimiz, güzel bir geleceğin hayalini kurmalıyız. Fakat, bir şeyin hayalini kurmak, o şeyi beklemek değil, aksine o şeye doğru yönelmektir. Bir çaba göstermeden kurulan hayallerin sonu, ütopyalara, fantezilere varacaktır. Bize bir mükafat verilecekse, bu mükafat, başarımıza değil, çabamıza verilecektir. Başarı Allah’ın takdiridir ve sonra gelir, çabaysa önce gelir ve kul çabayla mükelleftir.

Ergenekon destanında, sınırlanmış, tutsak kalmış, günümüzde nelere tekabül edeceği aşikar olan yüksek dağ imgeleriye çevrelenmiş milletimize, bir mucize eseri olarak bir kurt yol göstermişti. Bir ‘çıkış yolu’ bulabilmiştik. Bir mucizeyi beklemenin bizi selamete erdirmeyeceği çok açık; o halde her birimiz birer mucize olmalıyız. Memnun olmadığımızı bildirmeli, memnun olmak istediğimizi de belli etmeliyiz.

Milletçe bir ‘çıkış yolu’ bulmak çabamızda, mütefekkirlerimize önemli görevler düşüyor elbette. Sezai Karakoç, mütefekkir sıfatının hakkını vermekte ısrarlı olan bir mütefekkirimiz olarak, çabasını sürdürüyor, güzel olabilecek bir hayatın müjdesini veriyor bize. Böyle bir hayat uğruna çabalamanın bile, bizim için yeterli olacağına dair ipuçları bırakıyor gezindiğimiz yerlere. Yıllardır yapıyor bunu, ısrarla sağlam durarak, tavize yanaşmadan, ısrarla bizim argümanlarımızı kullanarak, ‘biz’ diyebileceğimiz özelliklerimizin olduğunu ısrarla vurgulayarak söylüyor. Tıkandığımız, nereyi gideceğimizi bilemediğimiz zamanlardayız. İsmet Özel’in muhteşem ifadesini halimize uyarlarsak, önümüze çıkan bütün yolar yürünebilir görünüyor ve bu, kaybolduğumuz anlamına geliyor. Bu kaybolmuşluktan, tıkanmışlıktan bizi selamete çıkaracak bir tane yol olmalı oysa. Sezai Karakoç, o yolu anlatıyor bize, o yolun zahmetini fakat mükafatını anlatıyor.

Bir ütopyadan bahsetmiyor bize. Varılacak bir hedeften, zamanın akışıyla bağını bir türlü kuramadığımız, gökten zembille inmiş bir hayattan da bahsetmiyor. Bir yol anlatıyor yıllardır bize; biz, o yolu tanıyarak varacağımız yer hakkında tahminlerde bulunuyoruz; güzel bir yer orası, gidemesek bile hac yolunda ölen karıncaya kardeş oluruz en azından.

‘Çıkış Yolu’, üç kitaptan oluşuyor. Elimizdeki ‘Ülkemizin Geleceği’ adlı kitap, Sezai Karakoç’un aydın kökenli bir hareketle ülkeye bir şeyler ekleme çabasıyla kurduğu Diriliş Partisi başkanlığı döneminde verdiği iki konferansı içeriyor. Ülke ve millet kavramlarını, ırk ve resmi sınırlarla karıştırmadan, ‘müslüman, müslümanın kardeşidir’ düsturundan hareketle yeniden ve etraflıca tanımlıyor. Mesela bir Afgan’ın neden bizim milletimizden olduğunu, Bağdat’ın, Şam’ın ve daha nice şehrin neden bizim olduğunu anlatıyor. Biz’in ne kadar geniş olduğunun üzerine basıyor. Eylem aşamasına gelen Irak operasyonuyla planlanan hedeflerin aşikar olduğu bir vakitte, bu sözler çok anlamlı oluyor. Tarih demiştim ya yazımın başında, tarihi kaliteli bir şekilde incelemenin, bize, şimdiyi anlamamızda ve geleceği şekillendirmemizde neden önemli bir yol olduğunu anlatıyor ve bazı polemik konusu olaylara çok net açıklamalar getiriyor. Bizim ne Doğu ne de Batı uygarlığına ait olduğumuzu belirtiyor. Milleti anlamayan, millete bağlanmayan, hayali, kurgusal toplum mühendisliği senaryolarının, bize nelere mal olduğuna dair ciddi örnekler sunuyor. Bir medeniyetin gelişiminde ekonominin, sanatın, eğitimin, kültür hayatının... birbirinden bağımsız düşünülemeyeceğini, bir atılım yapılacaksa, bütün unsurlarıyla beraber bir atılım yapılmasının mecburiyetini vurguluyor. Ülkemizi, (sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni anlamamak hususuna dikkat edelim) ne tür tehlikelerin beklediğine dair öngörülerde bulunuyor. Kehanette bulunmuyor elbette, geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki köprünün üzerinde yapılan gezintiler sonucu edinilmiş bilgilerini sunuyor. Ne kadar da çok konudan dem vuruyor, hiçbirini es geçemeyeceğimiz bir sürü konudan. Kemmiyetin böylesi yoğunluğuna rağmen, keyfiyetin uç noktalarda dolandığı müthiş bir anlatım.

Kitap, tahmin edilebileceği gibi Diriliş Yayınları’ndan çıktı. Sezai Karakoç, üzerine ölü toprakları serilmiş bireyler olarak yaşarken, yeniden dirileceğimiz, kendimiz için, tüm Dünya için dirileceğimiz bir zamana vurgu yapıyor yıllardır. Nasıl bir dirilişi gerçekleştireceğimize, dirilişi nereye gerçekleştireceğimize dair çabamızın istikametini bildiriyor bize. Zihnimize bir ‘çıkış yolu’ haritası çiziyor. Ben, kendi adıma söyleyeyim, sıkıldım buradan, ve çıkışımı temin etmem gerekiyor. Çabamı sunmalıyım, ayaklarımı kımıldatmalıyım artık...

Her şeyden önce bir şair Sezai Karakoç; bizi 'ayinlere' ekleyen, 'yarasalar' ile savaştıran, 'çeşmelerdeki' suya işaret eden bir şair. Ve bir mütefekkir aynı zamanda, denemeleri ve makaleleriyle zihinlerimizi yontma sürecimizi etkileyen bir fikir adamı. Gönlümüzü ve zihnimizi bir çoşkunluk mimarisiyle inşa ediyor. Aslında ne kadar saçma değil mi insanı iki ayrı parçadan saymak. Zihin, iyi bir zihinse, iyi bir gönülden farklı bir şey söylemez ki! Milletçe, böyle bir zat ile muhatap olabilme şansına erdiğimiz için şükretmeliyiz. Hakkında söylenen sözlerin hep eksik, hep donuk kaldığı bir insanla ilgili söz söylemenin sıkıntısını, yazının başından beri çekiyorum. Hiçbir şey söyleyememiş olduğumu da peşinen itiraf ediyorum. Bunu başaramayacağımı da zaten biliyordum. Amacım, kapının ardındakilerden söz söylemek değildi zaten, kapıyı işaret edebilmekti yalnızca. Sezai Karakoç hakkında sadece şunu söylemek yeterli olabilirdi belki: Allah O’ndan razı olsun!

Yazıyı, Üstad’ın kitabı için yazdığı girişten bir alıntı yaparak bitireyim istiyorum. “Bir çıkış yolu bulmak, kitabın adı gibi... Umarım, milletimiz, tarihinin bu en kritik anında, üstün sezgisi, sağduyusu ve eşsiz ruhunun aydınlığıyla, destanlarda olduğu gibi, kurtuluş ışığını yakalayacaktır.”

Alıntı: http://www.patikalar.net/cikisyolu.htm
.

Kritik
: Mehmet BATAR

mico_tasarım