Hz. Âişe'nin Sahabeye Yönelttiği Eleştiriler

                             Zerkeşî
                              

çev: ve düzenleyen: Bünyamin Erul
kitâbiyât, Ankara 2002

     Hâkim'in Mustedrek adlı ese-
rinde rivayet ettiğine göre, bir
gün Hz. Âişe, en çok hadis rivayet
etmekle bilinen Ebû Hureyre'yi
yanına çağırarak şöyle bir serzenişte
bulunar: "Ebû Hureyre! Hz. Pey-
gamber'den rivayet ettiğini işit-
tiğimiz bu hadisler de nedir? Allah
Rasulünden hiç işitmediğim hadisler
naklediyorsun. Oysa sen de sadece
bizim işittiklerimizi işittin; bizim
gördüklerimizi gördün." Bunun ü-
zerine Ebû Hureyre müminlerin
bilge annesine hiç de hak etmediği
bir sözle karşılık verir ve şöyle der:
"Beni, kına, ayna ve sürmelik, Al-
lah'ın Rasulünden alıkoymadı. An-
cak, görüyorum ki, bunlar seni bun-
ları öğrenmekten alıkoymuş."

İki büyük sahabi arasında geçen bu
polemiği etraflıca değerlendirmek
bu satırların yazarının boyunu aşar.
Ancak, kitabiyat yayınları arasında
çıkan ve kısa sürede ikinci baskısı
gerçekleştirilen Hz. Âişe'nin Sa-
habaye Yönelttiği Eleştiriler adlı ki-
tap, müminlerin annesinin, Ebû Hu-
reyre'nin iddiasının aksine, Allah
Rasulü ile birlikte geçirdiği zama-
nı, kına, ayna ve sürmelikle geçir-
mediğini, en azından bunların onu_
Hz: Peygamber'in sahih öğretileri-
ni ve İslam dini adına beyan ettiği
evrensel prensiplerini öğrenmekten
alıkoymadığını bütün çıplaklığıyla
ortaya koymaktadır. Bu kitaptan
öğrendiğimize göre, ensar ve
muhacirlerin büyüklerinden her a-
lim, her fakih, her kâri ve her ravi
ona öğrencilik yapmış, hatta Hâ-
kim'in Mustedrek'inde nakledilen
bir diğer rivayete göre, Şeriat'ın
dörtte birini nakletme şerefi yine
ona ait olmuştur.

Gerçekten Hz. Âişe sadece Hz. Pey-
gamber'den hadis nakletmekle
kalmamış, Ebû Hureyre başta olmak
üzere Hz. Ömer, Abdullâh b. Ab-
bâs, Abdullâh b. Ömer, Câbir b. Ab-
dillâh ve Ebû Sa'îd el-Hudrî gibi
pek çok sahabinin rivayetlerini
tashih ederek hadiste eleştiri ge-
leneğini başlatmıştır. İslam'ın temel
ilkelerine, Kur'an'ın evrensel
öğretilerine ve Hz. Peygamber'in
bilinen sünnetlerine aykırı olarak
rivayet edilen hadislere karşı en cesur tenkit-
leri yapmış; aklı kulağa, dirayeti rivayete ter-
cih etmiştir.

Ne var ki, Hz. Âişe'nin bu eleştirilerinden bir
metot oluşturulması gerekirken, onun bu
eleştirileri tarih boyunca, hadis külliyatının
satır aralarında gizli kalmış ve Ebû Hureyre'nin
cevabında yatan tavır esas alınmıştır. Nitekim
Hz. Âişe'nin şiddetle itiraz ettiği bazı hadis-
lerin üzerinden, bin dört yüz küsür yıl geçtiği
hâlde, eleştirilmeden kaynaklarda yer almaya
ve ümmetin başını ağrıtmaya devam etmesi de
bunu göstermektedir.

Hz. Âişe'nin sahabenin rivayetlerine, uygula-
malarına ve fetvalarına yönelttiği eleştirileri ri-
vayet kaynaklarının satır aralarından çıkarmak,
müstakil bir eserde toplamak yaklaşık yedi asır
sonra Bedruddîn ez-Zerkeşî'ye (ö. 794/1392)
nasip olmuştur. Asıl adı el-İcâbe li-îradi
ma'stedrekethu Aişe alâ's-sahâbe olan eser,
Şam Zâhiriye kütüphanesinde tesadüfen bu-
lunmuş ve 1939 yılında Sa'îd el-Efgânî tarafın-
dan neşredilmiştir.

Eserin dilimize tercüme edilmesi ise değerli
araştırmacı Bünyamin Erul sayesinde gerçek-
leşmiştir: Kitabı eline alan herkesin takdir ede-
ceği gibi, Sayın Erul, bu kitabı sadece tercüme
etmekle kalmamış; bir taraftan, İstanbul Beyazıt
Devlet Kütüphanesi'nden temin ettiği yeni bir
nüshâ ile mukayeseler yaparak, İslam dünyasın-
da yaklaşık altmış yıldır kullanılan baskının hata-
larını izale etmiş; diğer taraftan, yaptığı katkılar-
la eseri âdeta yeniden inşa etmiştir. Eser, böylece
müellifle naşir ve mütercimin ortak bir çalışması
hâline gelmiştir.

Sayın Erul'un, eseri, yeni, metodik bir tertibe
tâbi tutması, eserde yer alan hadislerin tahrici-
ni yapması, iktibasları kaynaklarla mukayese
etmesi, yerinde gerekli izahlara yer vermesi;
her hadise başlıklar koyması, eserde geçen kay-
naklar ve bilginler hakkında bilgi vermesi, is-
nadları dipnotlara çekmesi, yaptığı katkılardan
sadece bir kaçıdır. Esere yazdığı giriş, kitabın
değerine değer katmıştır. Bilhassa Hz. Âişe'nin
rivayetleri uygulamaları ve fetvaları değer-
lendirirken başvurduğu yöntemin incelenmesi,
sahabenin, Hz. Âişe'nin yaptığı eleştirilere iti-
razlarını kitabın sonunda ek olarak vermesi son
derece isabetli olmuştur.

Mütercimin, eseri, orijinal tertibini bozarak,
kendince metodik bir tertibe tâbi tutmuş olması
ilmî ve akademik bakımdan sakıncalı görünse
de, bu eseri yalnızca Türkçe çevirisinden oku-
ma iktidarına sahip okuyucu kitlesi için gayet
faydalı olmuştur. Ancak, söz konusu metodik
tertibin son yıllarda yaygınlaşan metin tenkidi
kriterlerine göre yapılması, eseri klasik olmak-
tan çıkarmış, modern zamanlara ait bir çalışma
hâline getirmiştir. Kaldı ki, Kur'an'a arz, tari-
hî vakaya arz, aklına ve kanaatine arz, mantık
ve dile arz gibi başlıkların daha anlaşılır bir
Türkçe ile ifade edilmesinde fayda vardır.

Sayın Erul, kitabın birinci baskısının 26. say-
fasında: "Özellikle Hz. Âişe'nin doğum, evlilik
ee vefat tarihleri gibi ihtilaflara ise yer veril-
meyecektir." dediği hâlde, aynı sayfanın de-
vamında onun altı-yedi yaşında Hz. Peygamber
ile nişanlandığını, hicretin ilk yılında, dokuz ya-
şında iken Medine'de evlendiğini belirtmiş; an-
cak, onun 20-25 yaşında iken evlendiğini iddia
eden görüşe yer vermemiştir. İkinci baskıda ise,
bu ifadeyi biraz yumuşatarak şöyle demiştir:
"Hz. Âişe, tartışmalı olmakla birlikte, oldukça
erken yaşlarda Hz. Peygamber ile Mekke'de
nişanlanmış ve üç yıl sonra hicretin ilk yılında,
Medine'de evlenmiş olmalıdır." Oysa Sayın
Erul'un tercüme ettiği kitap diğer görüşü pek
yabana atamayacağımızı göstermektedir. Ki-
tapta yer verilen bilgilerin bize tasvir ettiği Hz.
Âişe, dokuz-on yaşında bir çocuk olmaktan
oldukça uzaktır. Aynı eleştirel düşünce s. 63'te
naşirin yaptığı bir alıntıda da, öyle zannediyoruz
ki, gözden kaçmıştır. Zira iki yaşındaki bir
çocuğun yazma bir eseri on oturumda müellife
okuması pek makul görünmemektedir.

Son olarak; Hz: Âişe'nin, Ebû Hureyre'nin
söylediği gibi, ayna ve sürmelikle uğraş-
madığını; bilakis, İslam'ın aynasına yansıtılmak
istenen yalan yanlış rivayetlere, ilmin ve Hz.
Peygamberi çok yakından tanımanın verdiği ce-
saretle nasıl karşı çıktığını görmek isteyen hiç
kimse bu eseri okumazlık etmemelidir. Ayrıca,
tercüme edilecek bir esere mütercimin ne büyük
katkılar sağlayacağını görmek isteyenler de bu
esere göz atmak durumundadır.

Böyle bir eserin yazımı yedi asır; yayımlanması
da yedi asır gecikmiştir. Tercümesi ise altmış
yıl geciken bu eseri okumakta gecikmemek
gerektiğini düşünüyorum
.

Kritik
: Hatice Görmez

mico_tasarım