Peygamber müjdecisi, BUSRA

busraÂlemlerin öğüncü Hz. Muhammed’in (s.a.v) peygamber olmadan önce iki defa gittiği ve rahip Bahira’dan peygamberlik müjdesini aldığı Busra şimdi sınırları içerisinde bulunduğu Suriye’nin tahıl ambarı olarak biliniyor.
Bir şehir ki, tüm ticaret yollarının üzerinde, zengin mi zengin... Bir şehir ki, Yahudilerden Hıristiyanlara kadar her dine evsahipliği yapmış, önemli mi önemli. Ama onu şehir yapan şey ne zenginliği ne de önemi. Onu şehir yapan şey, âlemlerin öğüncü Hz. Muhammed’in (s.a.v) kendisini şereflendirmesi.

Henüz 12 yaşında olan Hz. Muhammed’i (s.a.v) görüp peygamber olduğunu anlayan rahip Bahira’nın şehri Busra’dan bahsediyoruz.

Şimdi Suriye sınırları içerisinde kalan şehir eski ihtişamından çok uzakta. Virane ama Hz. Peygamber'in ayağının değmesinden dolayı kazandığı şereften hiç bir şey kaybetmemiş. Suriye’nin başkenti Şam’ın yaklaşık 140 kilometre güneyinde bulunuyor Busra. Ürdün sınırına da 30 kilometre yakınlıkta. Şam otogarından yaklaşık 2 saatlik bir otobüs yolculuğuyla ulaşmak mümkün. Bu yolculuğun rahat olduğunu söylemek zor. Kutlu müjdenin verildiği şehir

Busra’yı da içine alan bölge Suriye’nin önemli tahıl, sebze ve meyve merkezlerinden biri olarak biliniyor. Turistlerin büyük ilgi gösterdiği kentin birazcık dışarısına çıkınca otlayan deve sürüleriyle karşılaşmanız işten bile değil.

Eski şehir kalıntıları arasında en çok ilgi gören yerlerin başında Rahip Bahira’nın manastırının kalıntıları geliyor. Arap kültüründen daha çok Roma ve Türk Selçuklu eserlerinin bulunduğu şehrin yaşayan belki de en ilginç siması eskici Ebu Muhammed.

Bahira’nın manastırı yanında bulunan küçük kulübesinde Arap kültürünü yansıtan antika eşyalar satıyor bu yaşlı adam. Ebu Muhammed, stratejik önemini halen yitirmeyen şehirde bir zamanlar Hindistan ve Çin’den gelen malların satıldığı pazarların kurulduğunu söylüyor.

Bu sempatik ihtiyar âlemlerin efendisinin henüz 12 yaşındayken Busra’ya gelişini kendince şöyle hikaye ediyor; “İslam paygamberi Hz. Muhammed (s.a.v), amcası Ebu Talib ile birlikte ticaret için burayı şereflendirmiş. O dönemde burada son peygamberin gelişini bekleyen rahip Bahira isimli biri varmış. Önceden Yahudi olan Bahira Hıristiyan dinini kabul edip o kutlu kişinin gelmesini beklemeye başlamış. Rahip Bahira, küçük Muhammed’in (s.a.v) bulunduğu kurvandaki olağanüstülükleri görünce tüm kervanı yemeğe çağırmış. Bu davette Hz. Mahammed’i (s.a.v) görüp amcasına peygamberlik müjdesini vermiş ancak Yahudilerin şerrinden korkarak hemen şehirden ayrılmasını istemiş”.

Hz. Paygamber’in daha sonra 25 yaşındayken Hazreti Hatice’nin kervanları başında 2. kez geldiği şehir, tarih boyunca Yahudilere de ev sahipliği yapmış.

Roma döneminden kalan şehir kalıntılarına bakıldığında şehrin bir zamanlar Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden olduğu hemen anlaşılıyor. Büyük Constantinus zamanında (306–337) önce piskoposluk merkezi haline getirilen Busra, daha sonra Antakya patrikliğine bağlanarak Arabistan başpiskoposluğunun merkezi olmuştu.

Busra, hacca develerle gidildiği zamanlarda da önemli bir buluşma noktası olarak kullanıldı. Kuzey’den gelen hacı kafilelerinin, geride kalanlar yetişsin diye 4 gün bu şehirde kalması adetten sayılırdı.

Selçuk döneminden kalan han ve hamam kalıntıları şehrin özellikle görülmesi gereken yerlerinden. Aslında bunlara kalıntı demek de pek mümkün değil, çünkü binaların büyük kısmı halen iyi durumda. 1174 yılında Selahaddin Eyyübi idaresine geçen kent, bir daha Hıristiyan idaresine düşmemiş. Selahaddin Eyyübi Haçlıların hücumundan daha iyi korunsun diye şehri takhim ve imar ettirmiş. Bu tahkim kapsamında Roma–Bizans döneminden kalma antik tiyatro kaleye çevrilmiş. Tiyatro, hipodrom, halkın babü’l kandil dediği iki zafer takı, Selçuklulardan kalma 3 hamam, bir katedral, üç kilise, rahip Bahira’ya izafe edilen bazilika ve içinde deniz savaş oyunlarının tertip edildiği bir havuz halen ayakta.

İslam eserleri bakımında da zengin olduğu dikkatlerden kaçmayan kentte bulunan Camiu’l Ömeri, Emeviler döneminde yapılmış ve günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış.

Şimdi yaklaşık 5 bin nüfusun yaşadığı şehire meşhur gezgin Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde de rastlamak mümkün. Seyahatnamesi’nde “Busra 300 haneli ve camili mamur köydür” diyen Evliya Çelebi’nin aktardığına göre Anadolu’nun değişik yerlerindeki Türkmen aşiretleri kışı geçirmek için buraya gelirlermiş.

Ebu Muhammed, şehirle ilgili bilgiler verirken önemli bir ayrıntıdan bahsediyor. Ayrıntının konusu; Miktadiyye isimli bir aile. Muhatabımızın oldukça saygıyla bahsettiği bu aile, sahabi Mikdad b. Esved’in soyundan geliyor. Şimdi de oldukça saygıdeğer olan bu ailenin Osmanlı döneminde Saray’da büyük itibarı bulunuyormuş. Hatta Sultan II. Abdülhamid, Hicaz demiryolu döşenirken sırf bu aile için demiryolunun geçtiği Müzeyrib ile Busra arasına tali bir hat çektirmiş.

Murat Uçar muratucar@mynet.com (Aksiyon-10.06.2002 - 392.sayı)
mico_tasarım