İslam'da Tüketim İlkeleri
Prof. M.A.Mannan
cubuk_kirmizi.gif (3248 bytes)
Tanım olarak, tüketim, bir talep; üretim,
bir arzdır. Tüketicinin şimdiye ve geleceğe de-
ğin istekleri, ekonomik faaliyet için başlıca iti-
ci etkendir. Bu istekler, yalnızca tüketicinin
gelirini yutmakla kalmamakta, onu, gelirini
arttırmaya doğru itmektedir. Bu bizi şu so-
nuca götürmektedir: Tartışmada ön sırayı tü-
ketim sorunu almaktadır ve ekonomistlerin,
yetenekli bir kavrayışla, açıkladıkları gibi, tü-
ketim, üretim; değer, dağıtım ve konuya ilişkin
öteki dallardaki ekonomik yasaların ortaya çık-
ması için yeterlidir. Tüketim açısından bugün-
kü ekonomi ile İslâm ekonomisi arasında, ki-
şinin isteklerini tatmin hususunda, tam bir yak-
laşım farkı vardır. İslam, bugünkü tüketimde
görülen tam bir materyalist eğilimi kesinlikle
reddeder.

Uygarlık basamaklarında yükseldikçe, psi-
kolojik etkenler altında, istekler, daha bir kar-
maşık ve karanlık olmaktadır. Artistik zevkler,
gösterişe dönük tutkular, zenginliğin getirdiği
sorumsuz davranışlar, bütün bunlar, psikolojik
yapıda olan isteklerimizin, dışa doğru, somut
bir biçimde alışında, gücü gittikçe artan, üstün
bir rol oynamaktadır. İlkel bir toplumda, istek-
ler, sade olduğu için tüketimin yapısı karışık de-
ğildir. Bu günkü batı uygarlığı, her nedense is-
teklerimizin o hoş, tatlı sadeliğini altüst etmek-
tedir. Batının maddeci uygarlığı isteklerimizi
çoğaltmak ve çeşidini arttırmakla kendine özgü
bir haz duymaktadır. Bu uygarlıkta, kişinin eko-
nomik refahı, bin bir güçlükle tatmin etmek için
uğraştığı isteklerinin çokluğuna göre ölçülmek
istenmektedir. Yaşam ve gelişimdeki bu görü-
nüm, İslâm'ın değer yargıları ile taban tabana
zıttır. İslâm ekonomisinin ahlâkî ve manevî il-
keleri, kişinin aşırı maddesel gereksinmelerini
azaltmaya çalışır. Böylece, kişi, aşırı ve gerek-
siz tüketim yerine, yararlı üretime geçmek için
ruhsal gelişimini tamamlamaya zaman bulabi-
lir. Dışa doğru. sonunda yeryüzü kaynaklarının
tüketimini hızlandıran sığ genişlemeden daha
çok; içe doğru, derinlemesine tamamlanma, in-
san yaşamı için, bir ülkü olarak önerilir. Çağ-
daş batı anlayışı. her ne kadar karşı değilse
de, orada, tüm çabalar yalnızca hayatın mad-
desel yönünü iyileştirmeye çevrilmiştir. Bu gün-
kü gelişim, yedeğinde, sürekli çoğalan istekle-
ri, artan hoşnutsuzlukları, maddeye karşı ka-
baran açgözlülüğü ve gittikçe artan bir tüke-
timin ardından yoğunlaşan tutkulu özlemi de
birlikte getiren daha yüksek bir fiyat düzeyi
anlamına gelmektedir. Bu gün toplumun ilerle-
mesi maddesel ihtiyaçların nitelikleri ile değer-
lendirilmektedir.

2. YİYECEK MADDELERİ ÜZERİNE KESİN EMİRLER :
Bu genel anlatımdan sonra İslâm'ın tüke-
tim konusunda ileriye sürdüğü ilkelerin anali-
zine daha yakından bakabiliriz. Öyle sanıyorum
ki İslâm'ın bu konudaki görüşleri beş ilkede
özetlenebilir :
a - Doğruluk
b - Temizlik
c - İtidâl
d - Bağış
e - Erdemlilik
----------------------------------------

Tüketime ait birinci kural, Kur'an'ın şu âye-
tinde tanımını bulur :
"Ey insanlar! Yerdeki şeylerden, helâl ve
temiz olmak şartıyle, yeyin..." (K: II, 168).
Bu âyet, hem besine harcanan kazancın,
hem de besinin kendisinin helâl olması şartı-
nı getirmektedir.

Yiyecek ve içecek konusunda yasaklar
şunlardır :

Kan, kendiliğinden ölen hayvan eti, domuz
eti, Allah'dan başkası adına kesilen, putlara
kurban edilen, azizlere veya öteki yaratıklara
adanan hayvan etleri (K: II; 174 ve V; 4) İlk
üç sırada olanlar insan vücuduna ve ruhuna
zararlı olduğu için yasaklanmıştır. Son yasak,
doğrudan doğruya ruhu arı tutmakla ilgilidir.
Böyle bir davranış, yaratığı yaratana eş koşan
bir ruhsal bozukluk kimliğindedir. Zorunlu hal-
lerde, başka bir yiyecek maddesi bulma ola-
naklarının ortadan kalkması halinde, kişinin,
belirli bir süre için, bu maddeleri yemesine izin
verilen, iştir. O, ancak acil ihtiyacı için gerekli
olan kadar yasaklanmış besin maddelerinden
yiyebilir.

Yiyeceklere ilişkin Kur'an ve Sünnetle tes-
bit edilen ikinci şart, besin maddelerinin yeteri
kadar temiz olmasını gerektirir. Onun için, ya-
sak maddelerin dışında kalan her şey, her za-
man, içecek ve yiyecek olarak kullanılamaz.
Onların temiz ve sağlığa yararlı olması şarttır.
Peygamberin "temizlik imanın yarısıdır" sözü
bu konuda da geçerlidir. Selman, Allah Resu-
lunun "Yemek için dua, yemekten önce ve son-
ra elleri yıkamaktır." sözünü nakleder. (Tirmizi,
Mişkât: 20) Bundan başka, Peygamber, yiyecek
ve içeceklerin açıkta bırakılarak israf edilme-
mesini, üstlerinin örtülmesi gerektiğini buyur-
muştur. Ebu Katade, Peygamberden şu Hadîsi
nakleder.
"İçinizden biri bir şey içtiği zaman onu
tekrar çıkartmaması gerekir."(Buhari 4 - 8)
Öte yandan, Cabir, Ebu Hamid'in bir bar-
dak süt getirdiğini ve Peygamberin bu olay
üzerine :
"Neden onun üzerini örtmedin? Üzerine,
bir tahta parçası bile olsa, bir şey örtmen ge-
rekmez miydi?" (Buhari 74, II)
Dediğini kaydeder. Cabir şu hadîsi de kay-
deder:
"Uyuyacağmız zaman lâmbayı söndürün.
Kapıyı kapatın. İçecek ve yiyecekleri bir şey-
le örtün." (Buhari 74, 21)
Bu hadîsler İslâm'ın temizliğe ne denli bir
önem verdiğini açıkça belirtmektedir.

İçecek, ve yiyecek konusunda davranışı-
mıza yön veren üçüncü ilke "itidal"dir ki, bu-
nunla ölçülü olmak, besin maddelerini yeterin-
den fazla almamak gereği kastedilmektedir.
Kur'an'da buyrulur :
"Yeyin, için israf etmeyin. Çünkü Allah is-
raf edenleri sevmez." (VII; 31)
"Ey iman edenler! Allah'ın size helâl ettiği
o en temiz ve güzel şeyleri nefsinize haram kıl-
mayın. Haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi a-
şanları sevmez." (V; 87). Bu âyetler şu gerçe-
ği önemle belirtmektedir :
Yeterinden az beslenme, bedensel ve zi-
hinsel yapıyı olumsuz yönde etkilediği gibi, mi-
denin aşırı yüklenmesi de bedene ve zihnî ya-
pıya zararlı olmaktadır. Kişinin kendini yiyecek
ten yoksun bırakması İslâm'da açıkça yeril-
mektedir.

Dördüncüsü bağış ilkesidir. Hedef, derin
bir içtenlikle, insanların salt mutluluğu için, Al-
lah'ın isteklerini gerçekleştirmek ve inanca sı-
kısıkıya bağlı davranış içinde bulunmak ama-
cı için yaşamı güçlendirmek ve sağlığı korumak
olunca, Allah'ın bir bağış olarak verdiği iyi ve
yararlı şeylerden yemek ve içmek ne günahtır,
ne de zararlıdır. (V; 94). Burada çok geniş bir
ölçü getirilmekte, yiyecek ve içeceklerde ilk ve
son niyetler dikkate alınmaktadır. Çoğu zararlı
olanın azı da çoğu da yasaklanmıştır.
Bu yüzden, sarhoş edici maddeler, az da
olsa, kullanılmaz. Ancak Kur'an'da hastalık ha-
linde yasaklanan maddelerin kullanılmasına
açıkça izin verildiğinden gerektiğinde ilâç ola-
rak kullanılabilir.
"...Kim bunlardan yemek zorunda kalırsa
bir istek duymadan ve ölçüyü aşmadan yeme-
lerinde onlar için bir günah yoktur." (II; 173)

Sonuncu fakat önemli bir ilke de, tüketim
konusunda, kişinin sürekli erdemle şartlı olma-
sıdır. Yalnız fiziksel bir ihtiyacın giderilmesi de-
ğil, ahlâkî ve ruhi gelişmeler; yükselmeler de
göz önünde tutulmalıdır. Müslüman'a, Allah'ın
adını anarak yemeğe başlaması ve bitirdikten
sonra hamd ile bitirmesi öğretilir. Böylece, kişi,
fiziksel ihtiyacını karşılarken Allah huzurunda
olduğunu unutmaz. Bu, İslâm'ın, hayatın maddi
ve ruhsal değerleri arasında mutlu bir bağ kur-
duğunu göstermesi yönünden önemlidir.
Bütün sarhoş edici maddeler de yasaklan-
mıştır. Bazı kişilerin bu gibi maddeleri kullan-
maktan zevk duydukları veya bu maddelerin
onlar için yararlı olduğu söylenmektedir. Bu
doğru olsa bile zararları, sağlıyacağı yarar ve-
ya hazlardan daha çok olduğu için sarhoş edici
maddelerin her çeşidi yasaklanmıştır. (K.11; 220)
Yasaklama açıktır ve tümünü kapsamaktadır
(V; 91). Kur'an, içki düşkünlüğünün ayrılığa,
anlaşmazlığa, düşmanlığa sebep olabileceğine
ve içki tutkusu olanın ibadetlerini yapamıyaca-
ğına, Allah'ı anamıyacağına dikkati çekmek-
tedir. (V: 92).


3. İSTEKLER VE İSLAM'A GÖRE ÖNCELİK SIRALARI

Kişinin ihtiyaçlarını üç başlık altında sı-
nıflandırmak, öteden beri, uygulanagelmektedir:
Zorunlu maddeler, rahatlık ve kolaylık sağlayı-
cılar lüks maddeler.

Zorunlu maddeler, yerine getirilmesi zo-
runlu olan ihtiyaçlardır. Karşılamak için Tüm
gerekenleri kapsamaktadır.

Rahatlık ve kolaylık sağlayıcılar, tüketimi
ile kullanıcının zamanını, malın parasal değe-
rinden daha çok artıran araçlar olarak tanım-
lanabilir.

Lüks maddeler, tüketimi, kişinin verimliliği-
ni arttırmayan, hatta belirli ölçüde onu düşü-
ren malları kapsamaktadır. Pahalı ve süslü giy-
siler, pahalı arabalar, mobilyalar, saray yapılı
binalar, ev işleri için yeterinden çok yardımcı
ve uşaklar lüks sayılabileceklerden bazılarıdır.

Burada şu sorun çıkmaktadır: İslâm dev-
letinde ihtiyaçların öncelik sırası nedir? İslâm
devletinde, bulunduğumuz koşullar altında, lüks
madde üretiminin teşviki gerekli midir?
Öncelik sırasının seçiminde, İslâm'ın önce-
ki bölümlerde tartıştığımız içecek ve yiyecekler
üzerindeki emirleri aydınlatıcı bir ilke olmakta-
dır. İkinci soruya karşı cevabımız çok yönlü
olacaktır. Bir düşünce ekolüne göre, müslü-
man devletler, bugünkü koşullar altında bile,
lüks malların üretimini teşvik edemezler. çünkü
lüks malların tüketimi ekonomik bir kayıptır ve
bu tüketim, kişinin verimliliğini arttırmak şöyle
dursun, azaltmaktadır.

Olumlu bir görüşle, onlar, lüks maddelerin
üretilmesiyle; bir çok üretim faktörlerinin sos-
yal yönden zararlı bir alanda kullanıldığını bu
üretim faktörlerinin daha faydalı mal ve hizmet
üretimini aktarabileceğini söylemektedirler.
Yukarda açıklanan sebepler yeteri kadar
güçlü değildir. Çok önemli bir gerçek ihmal e-
dilmiştir. İstihdam, gerçek talep durumuna bağ-
lıdır ve bugün bir kaç zenginin elinde olan ar-
tık satınalma gücünün bir çok yoksulun cebine
aktaracak tedbirler alınmadıkça, lüks malların
dışında kalanların üretimini arttırmak olanağı
yoktur. Servet ve gelir dağılımını yeniden dü-
zenleyen bir tasarı olmadan yalnızca lüks mal-
ların üretim ve tüketimini yasaklamak, büyük
çoğunluğun ekonomik sorunlarını çözümlemi-
yecek, ona daha çok yeni sorunlar katacaktır.
Bugün hemen hemen bütün müslüman ülke-
lerde, yürürlükte olan kapitalist sistemin bir
sonucu olarak, satınalma gücünün büyük bir
kısmı zenginlerin ellerinde toplanmış bulunmak-
tadır. Bunun için zenginlerin lüks malların tü-
ketiminde gösterdikleri talep, toplumdaki effek-
tif talebin büyük bir kısmını oluşturmaktadır.
Lüks maddelerin tüketimi yasaklanırsa "yoksul-
lar yararına hiç bir şey yapılmazsa" büyük öl-
çüde işsizlik başgösterecek ve yoksul daha da
yoksullaşacaktır. lüks maddelerin hem üretim.
hem de tüketimi yasaklanırsa serbest kalan ü-
retim etkenleri yalnızca süregen işsizliği art-
tıracaktır. Lüks madde üretiminin yasaklanma-
sıyla boşta kalan işçiler yeni ve daha yararlı
çalışma alanları bulamıyacaklardır. Serbest
kalan üretim etkenlerinin daha yararlı alanlar-
da kullanılabileceğine dair geleneksel görüş,
sürekli veya en azından uzun süreli bir istihdam
varsayımına dayanmaktadır. Böyle ,bir varsayı-
mı haklı çıkaracak hiç bir ampirik formül elde
etmiş değiliz.

Bundan şu sonuç çıkar ki, lüks maddelerin
tüketimi, bütünüyle, ekonomik bir kayıp sayıla-
maz. Bu sonuç, müslüman ülkelerin içinde bu-
lundukları ekonomik yapıya bağlıdır. Bu gün bü-
tün müslüman ülkelerde göz kamaştırıcı bir ge-
lir eşitsizliği niteliğini gösteren kapitalist bir ya-
pı vardır. Bütün müslüman ülkelerde, bugün.
ekonominin her kesiminde bir tekel özü vardır.
Bu yüzden ekonomik düzen değiştirilir ve .İs-
lâmi değerlere dayalı, ekonomik yönden daha
gerçekçi bir eşitlik sistemi kurulursa lüks mad-
delerin üretiminde kullanılan üretim faktörleri
daha yararlı alanlara kendiliğinden aktarılabı-
lecektir. Çünkü efektif talep yeteri kadar yük-
sek olacaktır.

Öyle sanıyorum ki, İslâm ekonomisinin uy-
gulandığı bir düzende lüks madde tüketimini ya-
saklamanın gereği yoktur. Çünkü İslâm'ın temel
ilkeleri ile arınmış biryüreğe ve kişisel çıkar hal-
kasını kıran engin bir zihni aydınlığa kavuşmuş
kişilerden oluşmuş toplumda, hiç kimse bu tür
malların üretimine değer vermiyecektir. Bunun
için talep de doğmayacaktır. Ama kişiler ara-
sında derinlemesine bir manevî sorumluluk duy-
gusunun getişmesi için gerekli ortamı hazırla-
mak müslüman ülkelerin görevidir. Geçiş döne-
minde müslüman ülkeler, gerekiyorsa, tüm top-
lum yararına zorlayıcı tedbirler alabilirler.

Prof. M.A.Mannan
(Tercüme- Bahri Zengin , Tevfik Ömeroğlu )