İslam Ekonomisine Giriş
Prof. M.A.Mannan
Kanımca, İslâm ekonomisi, İslâmî değer-
lerden esinlenen toplumun iktisadî sorunlarını
inceleyen bir ilimdir. İslâmi ekonominin bu ta-
nımı, bugün ileri sürülen öteki tanımlardan ta-
mamen farklıdır. Bugünkü ekonomi, iş hayatın-
da insanın incelenmesi şeklinde tanımlanmak-
tadır. Profesör Robinson'un sözleri ile bu tanı-
ma daha çok farklılık verelim. Robinson şöyle ta-
nımlar ekonomiyi: «Ekonomi, kıt kaynaklarla
hedefler arasındaki ilişkilerde, insan davranış-
larını inceliyen ve farklı uygulamaları olan bir
ilimdir. Elbette bu tanım tartışılabilir. Ama bu-
rada bugünkü ekonominin ana hedefi belirlen-
mektedir. Buna göre, ekonomi, toplum içeri-
sinde yaşayan insanın incelenmesini konu edin-
mektedir. Ekonomi, sosyal ilimler içerisinde yer
almnaktadır. Kuşkusuz İslâm Ekonomisi de sos-
yal ilmin bir bölümüdür. Ne var ki, daha sınır-
lı anlamda bir sosyal ilimdir burada sözünü et-
tiğimiz. Çünkü burada toplum içerisindeki her-
hangi bir kişiyi incelemiyoruz. İslâm ekonomist,
toplumdan soyutlanmış tek tek kişilerin incelen-
mesi değildir. O, daha çok. İslâmî değerlere ina-
nan toplumdan tecrit edilmemiş insanın in-
celenmesidir. Çağdaş ekonomi gibi, İslâm eko-
nomisi, Robinson Crusoe'ya benzer insanlardan
oluşan bir dünyayı incelemez. Çünkü her iki
ekonomi de, ya bir olay, ya da bir olanak ola-
rak, değiştirme fenomenini ihtiva etmek zorun-
dadır.

çağdaş ekonomi, esas olarak, paraya iliş-
kin sorunlarla uğraşmaktadır. Gerçekten, bu
gün, ekonominin insan davranışlarından yalnız
para kazanma ve harcama yönüyle ilgilendiği
görüşünü benimseyen ekonomistlerin sayısı git-
tikçe artmaktadır. Ne var ki, klâsik yazarlar ve
bugünkü izleyicileri, para duvarının ötesine geç-
mek ve ekonomik sorunları parasal olmayan
bir birimle ölçmek eğilimindedir. Temel ekono-
mik sorunların kaynağı şu gerçeğe dayanmak-
tadır. İnsanın ihtiyaç ve istekleri vardır ve bu
istekler, ihtiyaçlar, sınırlı enerjimizi, maddî ge-
reçlerimizi harcamadan karşılanamaz ve do-
yurulamaz. Bütün isteklerimizi karşılayacak ka-
dar sınırsız kaynaklarımız olsaydı, ekonomi so-
runu ortaya çıkmayacaktı. Kıt kaynaklar açı-
sından İslâm ekonomisi ile çağdaş ekonomi a-
rasında hemen hemen hiç bir fark yoktur. Bir
fark varsa, o da onun hacım ve tabiatında yat-
maktadır. İki ekonomik sistem arasındaki asıl
fark, seçme sorununun 'çözümünde düğümlen-
mektedir. Kaynakların sınırlı oluşu, seçme so-
rununu ortaya çıkarmaktadır. Bazı isteklerinin
kimi isteklerimizden vaz geçme pahasına, tat-
min edilebilmektedir. Kaynakların kıtlığı ve is-
teklerin çokluğu arasındaki bu sürekli çelişki,
bizleri, isteklerimiz arasında, bir seçim yapma-
ya, onları; önceliklerine göre, sıralamaya ve
kaynaklarımızı, gereksinmelerimizi, azami ölçü-
de, karşılayacak şekilde dağıtmaya zorlamak-
tadır. Çağdaş ekonomide, seçme sorunu, bü-
yük ölçüde, kişinin belirsiz, çoğu zaman saç-
ma istekterine, kaprislerine bağlıdır. Bu ekono-
minin konu edindiği insan, toplum gereksinme-
lerine değer vermemektedir. Fakat İslâm eko-
nomisinde kişi, kaynakları istediği gibi harcı-
yamaz. Bu hususta, kişinin gücünü aşan, Kur'-
an ve hadisle getirilen sınırlamalar, tahditler
vardır. Tüm ekonomik faaliyetler zinciri aşağı·
da çizilen iki şema ile açıklanabilir :
(A) (B)
İslâm Ekonomisi Çağdaş Ekonomi
-------------------- -------------------
A (1) İnsan (dindar) B (1) İnsan
I I
A (2) A (3) B (2) B (3)
Sınırsız Kıt Sınırsız Kıt
istekler kaynaklar istekler kaynaklar
I I I I
Ekonomik sorun Ekonomik sorun
(E) (E)
A (4) Seçme B (4) Seçme
(İslâmın ekonomik (Kişinin arzu ve
değer ölçüleri ile) kaprisleriyle)

Özetlersek, İslâm ekonomisi toplum içeri-
sinde yaşayan herhangi bir kişiyi değil, dindar
bir insanı incelemektir. (A-1). Oysa çağdaş
ekonomi, toplumdaki herhangi bir kişiyi ele alır.
(B-1). İsteklerin çokluğu (A-2, B-2) ve kay-
nakların kıtlığından dolayı (A-3, B-3). Ekono-
mi sorunu ortaya çıkmaktadır. (E). Her iki eko-
nomide de durum aynıdır. Fakat seçme konu-
sunda, iki ekonomi, birbirinden ayrılmaktadır.
İslâm ekonomisine İslâmın temel ilkeleri ışık
tutmakta (A-4), Kapitalist bir sosyo-ekonomik
temel üzerine kurulan çağdaş ekonomi ise ki-
şisel istek ve kaprislerle denetlenmektedir.
Bu fark bizi bir tartışmaya sürüklemekte-
dir:

Acaba İslâm ekonomisi sonuçlarla ilgilen-
meli midir? Yoksa farklı sonuçlar karşısında
tarafsız mı kalması gerekir? Bu sorular, daha
çok, bugünkü ekonominin ilkelerini benimse-
yenler tarafından ortaya atılmaktadır. Çünkü
bugünkü ekonomi, sonuçlara karşı kayıtsız kal-
makta, onları, olması gerektiği gibi değil, oldu-
ğu gibi ele alarak incelemektedir. Profesör Ro-
binson şöyle özetler bu noktayı: «Ekonomi, ki-
şide bir davranış eğilimi olarak ortaya çıkan
amaçlarla teknik ve sosyal çevre arasındoki
ilişkileri konu edinir. Ne amaçların kendisi, ne-
de sosyal ve teknik çevre ekonominin konusu-
dur. Ekonomistlerin önemsediği, bunlar arasın-
daki ilişkilerdir.

Hicks, Lange, Koldor gibi kimi ekonomist-
ler, refah ekonomisinin bir bölümünü tamamen
ilmi bir temel_ üzerine oturtma çabası içerisin-
dedirler. Bu yazarlara göre, ekonomik kaynak-
lar en iyi şekilde dağıtılırsa en yüksek bir eko-
nomik refah sağlanabilir. O halde, refah ekono-
misinin asıl görevi, kaynakların optimum dağı-
tım şartlarını inceleyip ortaya çıkarmaktır. Bu
yazarların kullandığı refah deyiminin ahlâka i-
lişkin bir yanının olmadığını burada belirtmek
gerekir. İster beğenelim, ister beğenmeyelim,
İslâm ekonomisi, farklı amaçlara karşı kayıtsız
kalamaz. Alkollü içkilerin üretimi ve satışı, çağ-
daş ekonomi sistemi içerisinde, belki iyi bir e-
konomik faaliyet olabilir. Fakat İslâm devletin-
de öyle değildir. Çünkü bu tür faaliyetler insa-
nın refahına ki para birimi ile ölçülemiyen bir
refahtır bu- hiç bir katkıda bulunmamaktadır.

Bu günkü ekonomide, kişinin refahına, kendi
değer ölçülerine göre, elde etmek istediği hiz-
met ve malların, artan, onları elde etmek için
harcanan çabaların ve yapılan ferâgatlerin aza-
lan fonksiyonu olarak bakılmaktadır. İslâm e-
konomisinde, kişi, kendi ekonomik faaliyetleri-
ne yön verirken, Kur'an ve sünnetin emirlerini
göz önüne almak zorundadır. Kur'an ve sünnet
çerçevesinde kalmak üzere yapılacak yeni dü-
zenlemelerle, bir kısım insanların zararına, tek
bir ferdin bile zenginleşmesini olanaksız kıla-
cak şekilde, kaynaklar dağıtılırsa, sosyal refah.
azamiye çıkarılmış olur. Kur'an ve sünnette a-
çıkça yasaklanmayan, onların özüne uygun o-
lan her şey, İslâmî bir uslûp içerisinde ifadesi-
ni bulabilir.

Her ne kadar, İslâm ekonomisi, bugünkü
ekonominin tersine, sadece beşeri davranışla-
rın para kazanma ve harcama yönüyle ilgilen-
miyorsa da, bu konular, yine de, ekonomik faa-
iyetlerimizin büyük bir bölümünü teşkil ederler.
Bunun için. İslâm. para kazanma ve harcama
üzerinde önemle durmuş, azamî sosyal fayda
sağlamak için, kazançlarla harcamalar arasın-
da sağlam bir denge kurmaya, çalışmıştır. İs-
lâm, sürekli meşru kazancı öğütlemiştir. Gayri
meşru kazanç yolları, sonunda, kişiyi ve toplu-
mu bir yıkıma sürükleyeceği için, tümcek ya-
saklanmıştır (K. IV : 30). Bundan dolayı İslâm,
servet kazanma için girişilecek faaliyetlerde iz-
lenecek yolları saptamış ve bu hususta belirli
kurallar koymuştur. Bu sınırlayıcı kurallar, top-
lumu, tam bir huzur ve refaha eriştirmek için
konmuştur. Ne şekilde olursa olsun, ahlâkî de-
ğerlerin etkisinden kurtulmuş bir ekonomik
faaliyet düşünülemez. Kur'an'da şöyle buyuru-
lur.
"Ey insanlar! Yerdeki şeylerden, helâl ve
temiz olmak şartıyla, yeyin. Şeytanın adımla-
rına uymayın. Çünkü o size, hakikaten, apaçık
bir düşmandır." (K. II. 168)

Bu yüzden, İslâm devleti, sadece toplum
yararı ile tam bir uyum içinde olan meşru fa-
aliyetleri teşvik edebilir. İslâm, bir kaç kapi-
talistin, kaynakları tekelinde tutmasına şiddet-
le karşı çıkmış, öte yandan, sosyal faydalar
sağlayan harcamalar üzerinde önemle durmuş-
tur.

"Kendilerini rızıkladığımız şeylerden gizli
ve açık infak edenler katiyen kesat bulmaya-
cak bir kazanç umabilirler." (XXXV: 29)

Cimrilik kötülenir, kınanır. Çünkü olumsuz
ve yıkıcı bir etki yapar topluma. Cimrilerin e-
lindeki servet, onlara bir yarar sağlamak şöy-
le dursun, kendileri için bir engel olmakta, ru-
hî ve ahlâkî gelişmelerini önlemektedir. Öte
yandan, diğer bir aşırılık olan israf da, aynı şe-
kilde, kınanmaktadır. .

"İsraf etmeyin! Çünkü Allah, israf edenleri
sevmez." (XI : 141)

"Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kar-
deşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı
çok nankördür." (XVII : 27)

Gerçek şudur: Allah tektir ve hiç bir şeye
muhtaç olmayan sadece O'dur. İhtiyaç içinde
olan insandır. Refah, cimrilikle veya pora ve
mallorı topium hizmetinin dışında bırakmakla
değil, ancak Allah için, yani yarattıklarının hiz-
metinde, harcamakla elde edilir.
Böylece İslâm, kazanma ve harcama faa-
liyetlerine halkın refahını yükseltecek biçimde,
bir yön vermektedir.
İslâm ekonomisinin kapsamı, bir bakıma,
bugünkü ekonominin kapsamından daha dar,
bir bakıma da daha geniştir. Dardır, çünkü o,
sadece Allah'ın birliğine, Kur'an ve Sünnetle
getirilen ilkelere inanan bir toplumu ele al-
maktadır:

İslâm devleti her ekonomik faaliye-
ti teşvik etmediği, hattâ yasakladığı için, İslâm
ekonomisinin daha dar bir çerçeve içerisinde
kaldığı görüşü ileri sürülebilir. Gerçekten in-
sanın refahını yükseltmiyen faaliyetlerin Islâm
devletinde yeri yoktur. Fakat bu kavram, yani
İnsan refahı kavramı, statik değildir. Sürek-
li olarak değişmekte ve gelişmektedir. Burada
önemli olan, İslâmın, tüm gelecek zamanlar için
geçerli evrensel kuralları ile rafah kavramının
bir uyum içerisinde olmasıdır.
Öte yandan, İslâm ekonomisi, bugünkü eko-
nomi ilminin dışında bırakılan siyasal, toplum-
sal ve ahlâkî faktörleri de içerisine aldığı için
daha geniş kapsamlıdır. Bir anlamda, İslâm e-
konomisi ile klâsik ekonominin dışta bıraktığı
konuları da incelemeye alan cuygulamalı ekono-
mi arasında bir benzerlik vardır. Böylece İslâ-
mın refah kavramının ışığı altında, toplumdaki
kıt kaynakların yönetimi, İslâm ekonomisinin
faaliyet alanı olmaktadır. Bu yüzden, o sadece
refahın maddi yanıyla değil, aynı zamanda, üre-
tim ve tüketimde İslâmın ilkelerine bağlı kala-
rak, refahın manevî yanıyla ilgilenmektedir.

Ekonomi ilminin temel kavramları, kayna-
ğını, İbni Haldun, Tusi gibi ünlü İslâm yazarla-
rının eserlerine borçludur. Tusi'nin ekonomi ta-
nımı, iş bölümü, değiştirme değerleri ve refah
konularının önemini belirtmektedir. O, tanınmış
farsça eserinde, şunları yazar :
« Herkes kendi besininin, giysilerinin, barı-
naklarının ve araçlarının üretimi ile uğraşmak
zorunda olsaydı, belirli bir süre sonra, besin-
sizlikten dolayı, hayatın devamı imkânsızlaşa-
caktı. Fakat herkes birbiriyle işbirliği yaptığı.
belirli meslekleri benimsediği ve yasalar, üretim
fazlasının değiştirilmesine özen gösterdiği için.
ekonomik araç ve mallar herkese yetmektedir.
Allah, birbirlerine yardım etmeleri için farklı
meslekleri benimseyecek şekilde, insanları de-
ğişik yetenek ve zevklerde yaratmıştır. Ekono-
mik istemi ve uluslararası ekonomik ilişkilerin
varolmasını sağlayan bu iş bölümüdür. Karşılık-
lı işbirliği olmadan insan hayatı anlamsızlaşmak
tadır. Sosyal ilişki kurmadan kişinin hayatını
sürdürmesi düşünülemez. İnsan yaratılış gereği
olarak topluma bağlıdır.
Öte yandan, sosyal ilmin babası olarak ün
yapmış Tunuslu ilim adamı İbni Haldun, eko-
nominin ayrı bir tanımını yapmıştır. İbni Hal-
dun, Tusi'den daha açık bir tanım getirmiştir
ekonomiye. O, ekonominin, insan refahı ile çok
derin ve sıkı bir ilişki içerisinde olduğunu, ken-
dinden sonra gelen ekonomistlerden daha açık
olarak görmüştür. O'nun Ahlâk ve Aklın Buy-
ruğu» adlı eseri, ekonomiyi, hem pozitif, hem
de normatif ilim olarak düşündüğünü göster-
mektedir. Ayrıca kitle kelimesini kullanmakla
iktisadî araştırmalarda amacın, kişinin değil, kit-
lenin refahını yükseltmek olduğu gerçeğini be-
lirtmektedir. Ekonomik ve sosyal yasalar, top-
lumu etkisi altına aldığı için, bu yasalar toplum
dışındaki bir kişi tarafından etkilenemiyeceği i-
çin, kitle refahının önde tutulması gerekir. Si-
yasal, sosyal ahlâkî ve kültürel etkenlerle eko-
nomi arasındaki karşılıklı bağları ilk kez İbni
Haldun ortaya çıkarmıştır. Her ne kadar, ünlü
eseri Mukaddime'de ayrı ayrı bu etkenleri ele
alıp inceliyorsa da, İbni Haldun, bu etkenleri,
toplumsal örgüt içerisinde yaşayan insanoğlu-
nu etkileyen uygarlığın iç içe geçmiş farklı gö-
rüntüleri olarak düşünmektedir.
Tusi ve İbni Haldun'dan başka, İmam Ebu
Yusuf, Yahya bin Adam ve El Hariri gibi bir çok -
ünlü İslâm bilginleri ekonomi ilminin gelişmesi-
ne büyük katkılarda bulundulor, Ekonomiye ke-
sin bir şekil veren ve onu ilmî bir temele otur-
tan bu bilginlerdir. Bu açıdan bakılırsa, bu
müslüman bilginler klâsik ekonomistlerin, Mar-
kantilistlerin öncüsü olarak görülebilir.

Prof. M.A.Mannan
(Tercüme- Bahri Zengin , Tevfik Ömeroğlu )