Seyyid Muhammed Raşid Erol

( 1930 - 1993 )

TEFEKKÜR - Menzil'de bir güneş battı
25 - EKİM - 1993
Hekimoğlu İSMAİL 
       
        Menzil, varılacak yer demektir. Hiç kimse
"Falan yere gidin" demedi, herkes ora-
ya akın akın gitti. Evvela devlet gözetledi:
"Ne oluyor?" diye, sonra Muhammed Raşid
Efendi'yi gözetim altına aldı, sorgulaması ya-
pıldı:
-Biz, kimseye gelin demiyoruz, onlar
kendi istekleriyle geliyorlar. Onlara bir şey
de söylemiyoruz...
Şeklinde ifade verdi fakat, yakasını bir türlü
bırakmadılar. Neticede o bizi bıraktı, dünya
yurdundan ahiret yurduna göçtü.
"Allah indinde din İslâmiyettir" buyurulu-
yor, "Allah dinini kıyamete kadar koruya-
caktır" deniyor. Halbuki İslâmi eğitim hemen
hemen yok edilmiş, günah selleri sevapları
da alıp götürmüş, ortada ismi Müslüman fa-
kat Avrupa hayatı yaşıyan insanlar kalmış...
Bu durumda İslâmiyet nasıl devam edecek?
Sebepleri yaratan Allah, bazan sebepleri
aşarak icraatını sürdürüyor. Menzil'de bunun
tatbikatını gördük.

Menzil Urfa yolu üzerinde, Urfa'ya yakın
bir yer. Eskiden burası bir bozkırmış, Raşid
Efendi'nin dedesi buraya gelip, gayet basit
evler yapmışlar,birkaç haneden ibaret bir
belde kurmuşlar. İşin en önemli yanı buradan
bir su çıkmış, tadı değişik amma güzel. İçme-
ye, temizliğe, bahçe sulamasına yetecek ka-
dar. Sanki kendi kendilerini sürgün etmişler,
şehirlerden kaçıp, ıssız bir yerde ikamete
başlamışlar. Fakat milyonlarca insanın bulun-
duğu şehirlerde kendilerini yalnız hissedenle-
re inat, bunlara hergün binlerce insan akın a-
kın ziyarete gelmiş. Evet, orada bulunduğum
üç gün içinde, hergün otobüsler, taksiler, mi-
nibüsler dolu insan gelirdi. Mahşeri bir kala-
balık vardı. Bu insanları oraya çekip getiren
neydi? Niçin geliyorlardı? Yaz, kış demeden,
yorgansız, yataksız camide veya şurda burda
nasıl yatıyorlardı? Ne yiyip, içiyorlardı?
Evet, Islâmî öğretim ve eğitim yok edilir-
ken, Müslümanlar sebeplerin dışında, Islâmi-
yet'le müşerref olup, İslâmiyet'in hakkaniyeti-
ne alenen inanıyorlardı.

Raşid Efendi, pek konuşmazdı, vaz-ı na-
sihatte bulunmazdı. Sadece imamlık ederdi.
Amma onu gören kötü alışkanlıklarını terk e-
der, bazıları sakal bırakır, dinî kıyafetler için-
de işine bakardı. Nasıl ki mıknatıs, demir cin-
sinden şeyleri mıknatıslandırırsa, o da yanına
yaklaşana İslâmî hayatı aşılardı. Bu, elbette
Allah vergisiydi. İslâm'dan uzaklaşan bir kı-
sım kullarını Allah, bu şekilde İslâm'a çekiyor-
du. Her ırktan, her mezhepten, hatta her din-
den insanlar gelirdi, bunları getiren sebebi
anlatmak mümkün değil, amma giden bir da-
ha gitmek ister, sevdiklerini de götürürdü.
O, seyyiddi, ali beyttendi. Bu noktada dü-
şünüyorum: Hazreti Ali'yi sevdiğini söyleyen,
onun soyuna hürmetkâr ve bağlı olan Alevî-
ler, bu seyyidler kervanına tâbi olsalar ger-
çek mânâda Hazreti Ali'ye de tabi olurlar.
Seyyidler çok önemlidir, onlardaki hal ve tesir
daha başkadır.

Raşid Efendi Arapça, Türkçe ve Kürtçe bi-
lirdi, Menzil'de Kürt'ü, Türk'ü, Arap'ı, kar-
deş kesilirdi. Böylece millî derdimizin der-
manı idi, bir kısım bürokratlar kadrini bilmedi.
Osmanlı Devleti'ni asırlarca ayakta tutanlar
Raşid Efendi gibi kimselerdi. Türkiye, bunla-
rın kıymetini bilmediği için. şimdi başımıza
PKK olayları çıktı. Çünkü Islâmiyet'i yaşa-
maktan başka bir gayesi olmayan Raşid E-
fendi ve onun gibiler sürekli gözetim altında
bulunduruldu, sürgün edildi, ifadesi alındı, kı-
sacası rahat bırakılmadı, olaylar PKK'lılara
malzeme oldu. İslâmiyet her ırkı, her mezhe-
bi, kısacası Müslümanlar'ı kardeş ederken,
bugünkü kavmiyetçilik, kardeşi kardeşe düş-
man etti. Raşid Efendi gibilere imkân tanın-
saydı Güneydoğu hadiseleri olmazdı.

Dedik ya, "O seyyiddi". Seyyidler kervanı
yollarına devam edecek, bu kervana katılan-
ların âünya ve ahiretleri cennet olacaktır 
inşaallah.