* NESEFİ (  -    923m. )
     Şamil İslam Ansiklopedisi

Meşhur Hanefi fıkıh, kelam ve tefsir

alimi.

     Mâverâünnehir bölgesinin yetiştir-
diği seçkin âlimlerden Hâfızuddîn
Ebu'l-Berekât Abdullah İbn Ahmed
en-Nesefî (öl. Ağustos 1310). Özbekis-
tan'ın türkçe adıyla "Karşı" diye bi-
linen Nesef şehrinde dünyaya gelmiş
ve orada yetişmiştir. Nesef şehrinin
bulunduğu bölgeye "Sogd" adı veril-
mektedir.


     Nesefi'nin doğum tarihi ke-
sin olarak bilinmemektedir. Birçok
eserinin İslâm âleminde meşhur ve
yaygın olması, medreselerde asırlar
boyu okutulmuş olması yanında ha-
yatı, tahsili ve yetişmesi hakkında da
yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ancak
yazdığı eserlere bakarak onun, Fıkıh,
Usûl-u fıkıh, Kelâm (Usûlu'd-dîn),
Hadis ve Tefsir'de çok iyi tahsil gör-
dügünü söylemek mümkündür.

Fıkıh'ta hocaları Bedruddîn Hâher-
zâde (öl. 651/1253) ve Hamîduddîn
ed-Darîr Ali Ibn Muhammed el-
Buhârî (öl. 666/1267-1268)'dir. Ayrı-
ca Şemsu'l-Eimme Muhammed İbn
Abdüssettâr el-Kerderî'den de ders al-
mıştır.

     Tahsilini bitirdikten sonra muhte-
lif şehirlerdeki medreselerde, bu ara-
da Kirman'daki el-Kutbiyye es-
Sultâniyye medresesinde müderrislik
yapmış ve bu derslerinde kendi eser-
lerini de okutmuştur. Talebelerinden
Muzafferuddîn Ahmed Ibn Ali es-
Sââtî (öl. 694/1294) ve Hüsâmuddîn
Hüseyin İbn Ali es-Signâkî (öl.
714/1314) özellikle fıkıh sahasında
meşhurdurlar.

     Nesefî-gerek ilim tahsili için, gerek-
se yetiştikten sonra muhtelif seyahat-
ler yapmışsa da sadece Bağdad'a yap-
tığı seyahat bilinmektedir. Bu seyaha-
tinde Bağdad'da kaldığı sürede İmam
Merginânî (öl. 593/1196)'nin el-
Hidâye adlı eserini şerhettiği kaynak-
larda kaydedilmektedir (Lüknevî, el-
Fevâidu'l-Behiyye fî Terâcimi'l-
Hanefıyye, Mısır 1324, s. 102). Vefa-
tı da bu yolculugundan dönüşte İzec
şehrinde 710/1310 yılında olmuş ve
oraya defnedilmiştir.

     Ebu'l-Berekât daha ziyade bir Ha-
nefî fakîhi ve usulcüsü olarak bilinir.
Hattâ bazı kaynaklarda onun, mez-
hebde müctehidlerin sonuncusu oldu-
ğu kaydedilir (Luknevî, el-Fevâidu'l-
Behiyye, s. 102). Zaten en meşhur
eserleri de füru' ve usûlü ile Fıkıh sa-
hasındadır. Hemşerisi Ebu Hafs
Ömer en-Nesefi (öl. 537/1142) kadar
olmasa bile Kelâm sahasında da kıy-
metli eserler meydana getirmiştir.

     Nesefî, itikadda o zamanda bölge-
de yaygın durumdaki Mâtürîdî mez-
hebine mensup olup yine o bölgeler-
de, müslümanlann kafalarını karıştır-
maya çalışan Kerrâmiyye ile, bundan
daha önemli ve etkili olan Mu'tezile
mezhebi ile mücadele etmiş ve bunla-
ra karşı Ehl-i Sünnet'i müdafaa et-
miştir.


Eserleri

Tesbit edilen yirmi bir eserinden
önemli ve meşhur olanları şunlardır:

1. el-Vâfi : Hanefî fıkhı üzere
fürûû'l-fıkha dair bir eseridir.

2. el-Kâfî: el-Vâfi adlı kendi eseri-
nin şerhidir ve 684/1285 yılında ta-
mamlamıştır.

3. Kenzu'd-Dekâik: Hanefî fıkhın-
da dört muteber eserden (el-Mütûnu'l-
erba') biri olan bu eseri el-Vâfî adıy-
la yazdığı fürû' fıkha dair eserinin hü-
lâsasıdır. Yaygın olarak meydana ge-
len hâdiselere verilen fetvaları içerir.
Herhalde medreselerde okutulmak
üzere ders kitabı olarak hazırlanmış
olmalıdır. Zaten asırlar boyunca med-
reselerde okutulmuş, Hanefî fıkıh
âlimlerince çok tutulmuş ve birçok
şerhi yapılmıştır (Bu şerhler için bk.
Bedreddin Çetiner, Ebu-l Berekât Ab-
dullah İbn Ahmed en-Nesefi ve
Medâriku't-Tenzîl ve Hakâiku't-
Te'vîl Adlı Eseri, Basılmamış dokto-
ra tezi, Erzurum 1984, s. 30-33).

4. Menâru'l-Envâr: el-Menâr fi'l-
Usûl adıyla da bilinir. Usûle dair kı-
sa ama son derece meşhur bir eserdir.
Bu eserin de birçok şerh ve hâşiyeleri
vardır. İlk şerhi de yine müellif tara-
fından Keşfu'l-Esrâr adıyla yapılmış
olup 1316'da iki cilt halinde neşredil-
miştir. Şerh ve hâşiyelerinin sayısı
24'ü bulmaktadır.

5. Şerhu'l-Kasîdeti'l-Lâmiyye fi't-
Tevhîd
. Kelâm sahasında İmamu'l-
Harameyn Muhammed İbn Osman el-
Ûşî (öl. 569/1173)'nin Kasîdetu'l-
Lâmiyye'sinin şerhidir.

6. Umdetu'l-Akâid: Kelâma dair-
dir. Şerhi el-İ'timâd adıyla yine
kendisine aittir. Bunun dışında yedi
şerhi daha vardır.

7. Medâriku't-Tenzîl ve Hakâiku't-
Te'vîl
: Nesefî Tefsiri olarak bilinen
tefsiridir.

M. 1220 yıllarında başlayan, başta
Mâverâünnehir bölgesi olmak üzere
hemen bütün İslâm ülkelerini tahrip
eden, kütüphaneleri yok eden, ilim er-
babını halktan ayırmadan katleden
Moğol istilâsının hemen akabinde
Mâverâünnehir'de yetişen âlimler ara-
sında mümtaz bir mevkiye sahip olan
Ebu'l-Berekât en-Nesefî hemen bütün
İslâmî ilimlerde zirveye tırmanabilen
nâdir âlimlerdendir. Türk olmasına
rağmen eserlerini zamanındaki teâmü-
le uyarak bütün müslümanların ortak
dili olan Arapça ile yazmıştır.

Nesefi Tefsiri
    Eser, bir dirayet tefsiridir. Kısa, öz-
lü, kolay anlaşılır bir arapça ile kale-
me alınmıştır. Ebu'l-Berekât, bu tef-
sirinin özelliklerini tefsirin çok kısa
olan mukaddimesinde şöyle belirtir:
"İsteğine icabet etmem taayyün eden
bir zât benden te'vîlâta dair orta ha-
cimli bir eser yazmamı istedi. Bu ki-
tab, i'râb (dilbilgisi tahlilleri) ve kırâât
vecihlerini toplayacak, bedî ve işârât
ilimlerini ihtiva edecek, Ehl-i sünnet


ve'l-Cemâat'ın sözlerini içine alacak,
bid'at ve dalâlet ehlinin bâtıl görüş-
lerinden uzak olacak, usandıracak ka-
dar uzun, anlamı bozacak derecede
kısa olmayacaktı. Hazer ve sakınma
yolunu tutup buna beşerin gücünün
yetmeyeceği düşüncesiyle adımımı bir
ileri atıyor, bir geri alıyordum. Ama
sonunda birçok engele rağmen Allah'-
in izniyle bu esere başladım ve kısa bir
sürede de tamamladım" (Medâriku't-
Tenzîl, Mısır t.y., 1, 2)..


     Bazı kaynaklarda bu tefsirin Ze-
mahşerî (öl. 538/1143)'nin el-Keşşâf
adlı tefsirinden özetlenmiş olduğu id-
dia edilirse de belki ondan çokça isti-
fade ettiği söylenebilir. Bir de Keşşâf
taki mu'tezile mezhebini teyid eden
açıklamaları ve te'villeri ayıklamaya
çalıştığı görülüyor.

     Tefsir gramer ağırlıklıdır. Âyetlerin
dil yönünden tahliline çokça yer veri-
lir. Tefsirde Arap dil bilgisinin tefsir-
le birlikte verilmeye çalışıldığı açıkça
sezilir. Eserde mütevatir kırâatlere (el-
Kırââtu'l-Aşr) işaret edilir. Çoğu za-
man da kırâat farklılıkları tefsirde
malzeme olarak. kullanılmaz. Şâz kı-
râatlara yer verilmez. Halbuki kendi-
sinden özetlendigi iddia edilen el-
Keşşâf tefsirinde şâz kırâatlere çokça
yer verilir ve bu şâz kırâatlerden te'-
vilde yararlanılır.

     Eserde çok hadis kullanılmakla bir-
likte (Kur'ân'ın hadisle tefsiri), riva-
yet tefsirlerinde görülen metodla de-
ğil de sadece âyetlerin tefsiri ile ilgili
kısımları alınmış, bazan da hadisler
manâ olarak verilmiştir. Az olmakla
birlikte hadislerin bulundugu eserle-
re işaret edildiği de vakidir. Sûrelerin
ve bazı âyetlerin faziletlerine dair ver-
diği hadislerin birçoğunun ihtiyatla
karşılanması gerekir. Bu tefsirde uy-
durma hadis olmamakla birlikte za-
yıf hadislerin bulunduğu söylenebilir.
Öte yandan az da olsa isrâiliyyâta
rastlanır ama çoğunlukla bunların is-
râiliyyâttan olduğuna işaret edilir.

     Bu arada Nesefî, tefsirine birçok ta-
rihî olay ve kıssayı da almış, çokça is-
tifade ettiği Zemahşerî'nin el-
Keşşâf'ının aksine mutasavvıfların gö-
rüşlerine eserinde yer vermiş; zaman
zaman tasavvuf kokan, tasavvuf neş-
vesi bulunan ahlâkî sözler ve açıkla-
malarla tefsirini süslemiştir. Onun, el-
Hasenu'l-Basrî (öl. 110/728), Sâbit
İbn Eslem el-Bunânî (öl. 127/744),
Mâlik İbn Dînâr (öl. 131/748), İbra-
him Edhem (öl. 161/778), Cüneyd-i
Bagdâdî (öl. 279/908), Zünnûn el-
Mısrî (öl. 245/858), Sehl İbn Abdul-
lah et-Tusterî (öl. 283/912) ve Huseyn
İbn Mansür el-Hallâc (öl. 309/922) gi-
bi ilk devir sûfîlerinden eserinde na-
killerde bulunduğunu görüyoruz. Bu,
her ne kadar onun herhangi bir tari-
kata müntesib oldugunu göstermese
de, sûfîlere bir sevgi beslediği ve on-
ların meşrebine meylettiğinin delilidir.
En azından eserini özetlediği iddia edi-
len Zemahşerî gibi tasavvufa karşı de-
gildir.

     Zamanına kadarki müfessirlerden
ve bu arada Zemahşerî'nin el-
Keşşâf'ı, Fahreddin er-Râzî (öl.
606/1210)'nin Tefsîr-i Kebîr'i, İmam
Mâtürîdi (öl. 333/944)'nin Te'vîlâtu'l-
Kur'ân'r, Zeccâc (öl. 311/923) ve el-
Ferrâ (öl. 207/823)'nın Maâni'l-
Kur'ân gibi belli başli tefsirlerden
ve gerek Sahabe, gerekse Tâbiûn dev-
rinin meşhur müfessirlerinden nakil-
lerde bulunmuş, onların tefsire dair
görüşlerini kısaca vermiş; bir âyetin
tefsirinde birden fazla açıklama var-
sa çoğunlukla bunlar arasında tercihte
bulunmadan hepsini sıralamayı tercih
etmiştir. Ancak onun, tefsirdeki za-
yıf görüşleri "kîle = denildi ki..."
şeklinde verdiği gözden kaçmıyor.

     Garibu'l-Kurân'a dair açıklamalarını
çoğunlukla sahabe devri müfessirle-
rinden İbn Abbâs'a dayandırır.
Nesefî bu eserinde nüzûl sebepleri-
ni vermeye ayrı bir özen gösterir. Ba-
zan birden fazla nüzûl sebebi zikreder-
se de bunların bir kısmı "o âyetin
hükmü içine giren birtakım münferid
olayları hikâye" kabilindendir.
Eserin müellifi Mâtürîdî, Hanefî
mezhebine mensup oldugu için tefsir-
de bu mezheblerin görüşleri Kur'ân'-
dan delillendirilmeye çalışılmış; diğer
mezheblerin ve özellikle amelî konu-
larda Şâfiî mezhebinin, itikâdî konu-
larda Mu'tezile ile diğer Ehl-i sünne-
te muârız mezheblerin görüşleri ten-
kid, red ve çürütülmeye çalışılmıştır.
Ancak Mu'tezile'nin fikirleri çürütül-
meye çalışılırken yapılan te'villerde
Mu'tezilenin (yani el-Keşşâf müellifi-
nin) kullandığı ifadeler aynen alınmış-
tır ki bu da Mu'tezilî fikirlerin çürü-
tülmesinde pek başarılı olamadığı ne-
ticesine götürür.

     Nesefî, Kur'ân-ı Kerim'de neshin
varlığını kabul ettiğini bu tefsirinde
gösteriyor. Ancak mensûh oldugu id-
dia edilen birçok âyetin aslında men-
sûh olmadıklarını, nâsihleri ile arala-
rının telifinin mümkün olduğunu söy-
ler. Öte yandan hurûf-u mukattaa gibi
bazı müteşâbihlerin te'viline dair ken-
disinden önceki müfessirlerin söyle-
diklerini yorumsuz olarak verir. Bu
arada özellikle Allah Teâlâ'nın sıfat-
ları ile ilgili müteşâbih âyetlerin te'vi-
line girişmez. Bunları te'vile yeltenen
Mu'tezile, mücessime, müşebbihe gi-
bi mezheblerin te'villerini şiddetle red-
deder. Bu da Nesefi'nin Ehl-i sünnet
akîdesine sıkı sıkıya bağlı olduğunun
bir göstergesidir.

     Medâriku't-Tenzîl in muhtelif dün-
ya kütüphanelerinde çok miktarda
yazma nüshası olup Hindistan'da,
Mısır'da ve Türkiye'de defalarca ba-
sılmıştır. En yaygın baskıları dört cilt
halindeki Mısır ve altı cilt halindeki
Mecmau't-Tefâsîr içindeki Türkiye
baskılarıdır.

     Hind âlimlerinden Muhammed Ab-
dülhak el-Hinâı bu esere el-İklil adıyla
bir hâşiye yapmış ve bu hâşiye 1336'da
Hindistan'da dört cilt halinde basıl-
mıştır.

     Bu tefsir asırlar boyunca -özellikle
kısa bir tefsir olduğu için- medreseler-
de okutulagelmiştir. Halen de bazı is-
lâm ülkelerindeki üniversitelerde (el-
Ezher Üniversitesi gibi) ders kitabı
olarak okutulmaktadır..

Bedreddin ÇETINER

mico_tasarım