İslâm'da Yönetim Biçimi

..: Muhammed ESED :..

Haz: Mehmet Fatih ÖZKAN
..: mfozkan
@patikalar.net :..

 

Allah kitabında, insanlara hem bu dünyada hem de ölüm sonrası hayatta mutlu ve huzurlu olabilmeleri için bir takım öğütlerde bulunmuştur. Bir insanın Allah'a kul olması için Allah'ın çizdiği yoldan gitmesi bir zorunluluktur. 

Bu hususun bütün müslümanlarca kabul gördüğünü söyleyebiliriz. Yani müslüman olan herkes bir bakıma Allah'ın muradını arar ve O'nun muradına göre hayatını şekillendirmek ister. Bu şekillendirme bir bakıma İslam'ın bireyi şekillendirmesidir. Bunun yanında her bir bireyin etkilenmesinin bir sonucu olarak olayın bir de toplumsal boyutu ortaya çıkar. Yani İslam bireyi şekillendirmekle aynı zamanda yeni bir toplum da yaratır. 

Bir toplumun beraberce yaşayabilmesi, bir takım ortak ihtiyaçların giderilmesi için belli bazı kurallar vardır. Bunların bazıları yazılı olmayan fakat herkesin bildiği bazı teamüllerdir. Ancak bunun yanında bir de gerek toplumdaki insanlar arasındaki hukuki ilişkileri gerekse bireylerin toplumun geneline olan görevlerini düzenleyen yazılı hükümler mevcuttur. Yazılı olmayan ve insanların hali hazırda haberdar oldukları teamülleri ahlak olarak adlandırabildiğimiz gibi diğer yazılı hükümleri de o toplumun anayasası olarak telakki edebiliriz. 

Geneli müslüman olan bir toplum ele alındığında Kur'an ve Sünnetin, ahlâki konularda bize yol gösterici olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsanın sadece iman ettim demekle müslüman olmadığı bunun yanında toplumdaki insanlara karşı pek çok ödevlerinin olduğu açıktır. Bir kişinin eşine, çocuğuna, dostuna, alacaklıya, muhtaç olana nasıl davranması gerektiği İslam tarafından belirlenmiştir. Genelde bu konuda müslümanlar ittifak halindedir.

Peki İslam, toplum yönetimi ile ilgili ne söylemektedir? İşte bu konuda bir birliktelik sağlanabilmiş değildir. İslâmî bir devlet ne demektir? Şeriat nedir ve nasıl ikame edilir? Veya İslam gerçekten bir İslamî devlet modeli önermekte midir yoksa bunu tamamen insanlara mı bırakmakta mıdır? Bu soruların yanıtları zihinleri çağlar boyunca meşgul etmekte.

Muhammed ESED dosyası kapsamında ele almaya çalıştığımız İslam'da Yönetim Şekli adlı kitapta bu sorulara cevaplar aranıyor. Muhammed Esed yıllardır İslam toplumlarının pek çoğunu yakından tanıyan bir Batılı olarak İslam'da yönetim şeklinin nasıllığı üzerine yazdığı bir dizi makalesini toplamış bu kitapta.

"Bu kitap, 1948 Mart'ında Pencap Hükümeti'nin himayesinde İngilizce ve Urduca dillerinde yayınlanan İslâmî Anayasa'nın oluşturulması adlı makalemde ileri sürdüğüm fikirlerin geliştirilmiş bir şeklidir. O sıralarda, bir devlet kurumu olup; doğmakta olan toplum ve devletimizin üzerinde yükseleceği düşünsel ve sosyal temelleri hazırlamakla görevli Yeniden İslâmî Yapılanma Dairesinin Yöneticisi idim. Zihnimi en çok meşgul eden konular arasında, Pakistan'ın gelecekteki anayasası sorunu başta geliyordu."

Muhammed Esed'in o an içinde bulunduğu durum kitabı anlamamızda ve değerlendirmemizde çok önemli bir yere sahip. Yıllardan beri üzerine tonlarca kitap yazılan bu konuda söz söylemenin ne kadar zor olacağı ortada. Ayrıca yeniden yapılanma içine girmiş bir ortamda bu konuların dillendiriliyor olması sözü edilen hususların pratik ve hemen uygulanabilir olması şartını da gündeme getiriyor. 

"Ne bizden öncekilerin, ne de çağdaşlarımızın çalışmaları yeni Pakistan devletinin üzerine bina edileceği sağlıklı bir kavramsal temel sunmaktan acizdi. Benim için tek bir açık kapı kalmıştı. İslâm hukukunun orijinal kaynaklarına -Kur'an ve Sünnet- dönmek ve bu temellerden yola çıkarak İslâmî devlet konusunda yazılmış tüm eserlerden bağımsız olarak Pakistan'ın gelecekteki anayasanın somut öncüllerini ortaya koymak." 

Esed'in kendisinin de belirttiği gibi anayasanın somut öncüllerini ortaya koymak için Kur'an ve Sünnet'in yardımıyla hükümetin yapısı, yasama ve yürütme organlarının durumu ve onların karşılıklı ilişkileri, halk ve hükümetinin birbirleriyle olan ilişkileri gibi konular hakkında görüşlerini ortaya koymaya çalışıyor. 

Makalelerde özellikle üzerinde durulan konu ise: Tam anlamıyla İslâmî bir yaşayış için İslâmî bir devletin şart oluşu. Aynı zamanda İslâmî bir yaşayışın toplumun çoğunluğunun veya hepsinin müslüman olmasıyla sağlanamayacağını, İslâmî bir yaşayışın ancak İslâm'ı ön plana alan bir anayasal sistemle olabileceğini söylemekte Muhammed Esed. Ayrıca batının, çağların verdiği bir birikimle ortaya çıkardığı kavramları uygulamaya sokarken müslümanların daha dikkatli olmaları gerektiğini çünkü o kavramların batının kendi tarihine dayandığının altını çizmekte. Bir batılının 'demokrasi' dediğinde anladığı şeyle başka bir milletten bir insanın anladığı şeylerin çoğu zaman örtüşmediğine dolayısıyla batıdan ihraç edilen yönetim şekliyle ilgili olan kuralların dikkatle tetkik edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. İslam'ın hak ve özgürlükleri savunan ve toplumdaki bireylerin huzurunu esas alan güzel bir yönetim şeklinin ortaya çıkarılabileceği, ancak bunu yaparken dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor Muhammed Esed kitabında.

Bunun yanında Muhammed Esed, müslümanların İslâmî yapılanma dediklerinde yalnızca kamçılamayı ve el kesmeyi anlayan bir ceza sistemi ve sadece zekâta dayalı bir ekonomiyi savunamayacaklarını, günün ihtiyaçlarını karşılayacak topyekün bir sistem ortaya çıkarmaları gerektiğini savunuyor. Bu nedenle çözümün yalnızca Asr-ı Saadette veya halifeler dönemindeki uygulamaları taklit etmek olmadığını, o zamanki durumu çok iyi tahlil edip içtihâd kapısını açık tutarak sorunlara çözüm aranılmasını öneriyor.

Bu görüşleri ışığında Muhammed Esed toplumun ve devletin nasıl yapılanması gerektiğine somut bir takım öneriler getiriyor. Kitabın sonuç bölümünde ise şunları dile getirerek böyle bir düşüncenin teşekkül etmesinin çok kolay olmayacağını vurguluyor:

"Şüphesiz İslâm düşüncesinin sahip olduğu esneklik ve bağımsızlığa yeniden dönmek, ümmetimizin çoğu için acıklı ve zor olacaktır. Çünkü bu iş, müslümanların uzun çağlar boyunca alışageldikleri düşünme şekillerinin çoğunda köklü bir değişmeyi getirecektir. Zamanın geçmesiyle 'kutsallık' sıfatı kazanmış içtimaî örf ve adetlerin çoğunun bırakılmasını veya değiştirilmesini de gerektirecektir. Aynı şekilde, geçmiş fakîhlerin şu veya bu kitabında küçük, büyük her şeyin kesin sonucuyla kesilip atıldığına dair zayıf inancın da bırakılmasını gerektirecektir. İşte daha önce kapıları çalınmamış, parlak, yeni ufuklara doğru gitmenin ve yücelik basamaklarında müslümanların yükselebilmesinin biricik yolu budur." 

Bu konu hayatını İslâmî kaidelere göre yön vermeye çalışan herkes için son derece önemlidir. Bunun yanında batı kavramlarının ve yaşam tarzının hızla hayatımıza egemen olduğu bir dönemde sağlıklı karar vermek oldukça zordur. Çözüm ne hali hazırdaki kavramlara teslim olmak ne de onlara karşı olmak için İslam adına İslâm'da olmayan uygulamaları kabul etmektir. Çözümün ne şekilde olmayacağını söylemek çoğu zaman kolaydır, ne olması gerektiği konusunda ise tartışmalar sürüp gidecektir. 




 

 

 

 

 

 




 Şüphesiz İslâm düşüncesinin sahip olduğu esneklik ve bağımsızlığa yeniden dönmek, ümmetimizin çoğu için acıklı ve zor olacaktır. Çünkü bu iş, müslümanların uzun çağlar boyunca alışageldikleri düşünme şekillerinin çoğunda köklü bir değişmeyi getirecektir. Zamanın geçmesiyle 'kutsallık' sıfatı kazanmış içtimaî örf ve adetlerin çoğunun bırakılmasını veya değiştirilmesini de gerektirecektir. Aynı şekilde, geçmiş fakîhlerin şu veya bu kitabında küçük, büyük her şeyin kesin sonucuyla kesilip atıldığına dair zayıf inancın da bırakılmasını gerektirecektir. İşte daha önce kapıları çalınmamış, parlak, yeni ufuklara doğru gitmenin ve yücelik basamaklarında müslümanların yükselebilmesinin biricik yolu budur.
   










ANASAYFA

Patikalar © 2001
Fa
&aL Tasarım