Ali Ulvi KURUCU Ali Ulvi KURUCU (1920-2002)

Konya'nın Medar-ı İftiharlarından: Ali Ulvi Kurucu Hocamız.
A.Aymaz - Zaman
Büyüklerin tarih–i hayatları okunurken ulvi menkıbeler söylenip, aziz hatıralar anılırken insan, başka bir âleme girdiğini hissediyor.

Geçtiğimiz cumartesi ve pazar günleri arkadaşlarla yaptığımız sohbetlerde Medine’ye gittiğimizde dost ve büyüklerimiz ile ilgili yapacağımız ziyaretlerden bahsediyorduk. Listenin başında da Ali Ulvi Kurucu Ağabeyimiz vardı. Pazar gecesi saat 24 sıralarında İstanbul’dan gazetemiz merkezinden gelen bir telefon dünyamızı altüst etti. Allah rahmet eylesin, o mübarek zat vefat edip Hakk’a yürümüştü. İşte ölüm, bize bu kadar yakındı.

Merhum Ali Ulvi Hocamızı ta okul yıllarından, yani 1960’lı yılların başından beri tanıyorduk. Şiirleri, kitapları ve tercümeleriyle... Onlar sebebiyle okul idaresinden tekdir ve tehdit de almıştım. Sanırım sınıf arkadaşlarım, bilhassa muhterem Fehmi Koru bunları hatırlayacaktır.. Hepimizin başı sağ olsun... Onun Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Tarihçe–i Hayatı’na yazdığı ‘Önsöz’ü bilmeyen mi vardır? “Bu önsöz, Medine–i Münevvere’de bulunan mühim bir alim tarafından yazılmıştır.” diye yapılan takdim altındaki giriş ifadelerini şimdi ben aynen kendisini için tekrarlıyorum: “Büyük İkbal’e ait olan “Önsöz”de demiştim ki: Büyüklerin tarih–i hayatları okunurken ulvi menkıbeler söylenip, aziz hatıralar anılırken insan, başka bir âleme girdiğini hissediyor. Gönlünü tertemiz sevgi hislerinin ulvi ateşi yakıyor ve İlahi feyz sarıyor. Tarih öyle büyük insanlar kaydeder ki, birçok büyükler, onlara nispetle küçük kalır.

Tarihe şerefler veren erler anılırken,
Yükselmede ruh en geniş âlemlere, yerden...
Bin rayihanın feyzi sarar ruhu derinden
Geçmiş gibi, Cennet’teki gül bahçelerinden

Bu derin hakikatı, “Önsöz”ü yazarken bütün azamet ve ihtişamı ile idrak etmiş bulunuyorum. (....)

Bir azm, eğer iman dolu bir kalbe girerse,
İnsan da, o imandaki son sırra ererse,
Volkan gibi coşkun akıyor durduramazlar...
Rabb’imden iner azmine kuvvet veren
ilham...
Peygamberi rüyada görür belki her akşam...
Hep nur onun iman dolu kalbindeki mihrab.
Kandil olamaz ufkuna dünyadaki mehtab...
Kar, kış demez, irkilmez, üzülmez,
acı duymaz...
Mevsim, bütün ömrünce ılık gölgeli bir yaz...
Cennet’teki alemleri dünyada görür de,
Mahvolsa eğilmez, sıra dağlar gibi derde...
En sarp uçurumlar gelip etrafını sarsa,
Ay batsa, güneş sönse, ufuklar da kararsa,
Gökler yığılıp çökse, yolundan yine dönmez!
Ruhundaki imanla yanan meş’ale sönmez!...
Kalbinde yanardağ gibi, iman ne mukaddes!
Vicdanına her an şunu haykırmada bir ses:
Ey yolcu! Şafaklar sökecek durma, ilerle.
Zulmetlere kan ağlatacak meş’alelerle...
Yıldızlara bas, çık yüce alemlere yüksel!İnsanlığı kurtarmaya Cennet’ten inen el!..”

Şimdi biz bu yazıları bu şiirleri yazmış olan merhum ve mağfur Ali Ulvi Hocamıza “Cenab–ı Erhamürrahimin de seni Cennet–i Firdevsine alsın.” diyoruz.

Konya’da kalırken zaman zaman Dr. Ali Kemal Belviranlı Ağabeyimizle görüşürdük. “Ali Ulvi Bey’e ‘İkinci Mehmet Akif’ diyorlar, doğru; ama bana göre daha da farklı bir durum var.” deyip onun şiirindeki bazı özellikleri tebarüz ettirmeye gayret ederdi.

Ben Ali Ulvi Hocamızla ilk defa 1985 senesi sonbaharında yeğenleri olan muhterem Ziya Küçükaşçı’nın evinde karşılaştığımı hatırlıyorum. Başta Mehmet Keçeciler olarak, Konya’nın ileri gelenlerinin de buluduğu bu sohbet ortamında onu görme ve dinleme lütfuna mazhar olmuştuk. Hatırladığım kadarıyla yeniden yazdırılan din bilgisi ve diğer kitaplar ve bir gazete çıkarılması meseleleri gündeme gelmişti. Keçeciler “Türkiye her gün biraz daha zor idare edilen bir ülke haline geliyor, maalesef.” diyor, Ali Ulvi Bey de tasdik edip irşad edici sözler söylüyordu...

Ali Ulvi Kurucu Bey 1922’de Konya’da doğmuş, orta öğrenimini ve hafızlığını bitirdikten sonra, dini eğitimi daha iyi alabilmek için 1939 yılında ailesiyle bereaber Medine’ye hicret etmişti. Yüksek tahsili Mısır’da El–Ezher’de devam ettirmiştir. Mısır’dan döndükten sonra Medine’ye yerleşmiştir. Medine’de “Sultan Mahmud” ve “Şeyhülislam Arif Hikmet” kütüphanelerinde uzun yıllar müdürlük yapmış ve 1985 senesinde emekli olmuştur.

Dört sene idarecilik yaptığım Büyükkoyuncu Vakfı’nın kurucusu merhum İbrahim Büyükkoyuncu anlatmıştı: “Henüz bu vakfı kurmadan önce, kendi kendime şöyle bir karar vermiştim: ‘Koyunlarım, arsalarım, taş ocaklarım adıma neyim varsa satıp, Medine’de bir vakıf kurayım oradaki fakir fukaraya bakayım.’ Ali Ulvi Kurucu Bey, Konya’ya gelince bu düşüncemi kendisine aktardım ve ‘Bana ne tavsiye edersiniz?’ diye sordum. Bana ‘Medine’nin böyle bir şeye ihtiyacı yok. Sen bu servetini burada gençlerin yetişmesi ve talebelerin tahsil yapması için vakfet. Senin ve memleketimiz için bu daha hayırlı olur.’ dedi.”

Konya’nın meşhur mürşidlerinden Hoca Veyiszade’nin yeğeni olan Ali Ulvi Kurucu Hocamız, muhterem ve merhum amcası gibi sohbetleri ile aileden gelen irşad ve tebliğ vazifesini hayatının sonuna kadar devam ettirmiştir. Hac ve umreye gittiğimiz zaman Medine’de kendisini ziyaret eder ve feyizli sözlerinden istifade ederdik. Bizim gibi pek çok insan onunla görüşmek için sıra beklerdi. Büyük tecrübe ve birikime sahip olmanın yanı sıra, Medine’deki konumu itibarıyla âlem–i İslam’dan pek çok kişiyle tanışmış ve görüşmüş olan bu yüce insanın sohbetleri mücevherlerle dolu bir sofra gibiydi.

Türkiye’ye gelince arkadaşlarımız onu rahat bırakmaz, her gün bir yere konferansa davet ederlerdi. Gazetemizin müfettişlerinden Mehdi Yönet Bey ve diğer arkadaşlarımızdan bu konferanslarla ilgili çok şeyler dinledik. Konferanslarında karşısında tertemiz imanlı gençliği görünce “Sizler benim kabul olmuş dualarımsınız!.. Sizler bahar çiçeklerimsiniz!..” derdi. Onu çok tanıyanlardan birisi de Medine’de bulunan Hüseyin Avni Güngören arkadaşımızdır. Bir zamanlar Zaman Gazetesi’ne köşe yazısı olarak gönderdikleri yazıların hepsini de –ellerinin yazmaya müsait olmamasından dolayı– Ali Ulvi Hocamız söyler, Hüseyin Avni Bey arkadaşımız da şevkle yazıp bizlere ulaştırırdı.

Şimdi onun ardından rahmetler okuyor, akraba, dost ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Biliyorum, bu vefata en çok üzülenlerden birisi; şimdi vatanından çok çok uzaklarda tedavi görmekte olan mahzun, mağdur, mazlum ve muzdarip bir gönül de var: Ona da başsağlığı diliyor ve Cenab–ı Hakk’tan acil şifalar temenni ediyorum.

mico