Nilufer PEHLiVAN'ın Savunması - 1 -

Dostlar bu savunma Nilufer PEHLiVAN kardesimizin ugradigi magduriyeti
yetmiyormus gibi bir de dava acildigi icin mahkemede vermis oldugu
savunmadir..Bu savunmayi bastan sona okumanizi tavsiye ederiz.. Zira
cumlelerde bir haksizligin insan psikolojisi uzerindeki etkisini, Zulme
ugramis kardeslerimizin icinde bulunduklari halet-i Ruhiyeyi cok iyi
anlayacaksiniz... Nilufer kardesimiz su an Macaristan'da egitimine devam
etmektedir...Bu konuda sizler de magdur olmus kardeslerimizin durumlarini
iceren yazilar gonderebilirsiniz... Bu yaziyi bizlere ulastiran
kardeslerimizdan Allah razi olsun

...

Sayın Mahkeme ;

Sözlerime daha önce emniyette ve savcılıkta verdiğim ifadeleri , yeterli
bulduğumu belirterek başlıyorum ; ancak , oradaki sözlerimin daha iyi
anlaşılabilmesi için , birkaç hususu da eklemek istiyorum.
Şunu biliniz ki , bu konuşma için çok düşündüm. Sizlere , kendimi ifade
edecek cümleleri bulabilmek için , oldukça zorlandığımı itiraf etmeliyim.
Günün birinde , böyle ağır bir yükün altına gireceğim , aklıma bile
gelmezdi. Evet, özgürlüğümle ilgili olarak, beni birilerinin anlaması , ilk
kez böylesine önemli oluyor. Bu nedenle, Sayın Mahkemenize, kendimi
anlatmayı başarabilmeliyim. Bu salonda ,bu zor işin altından kalkabilmenin
,benim için hayati önemi oldukça açık . Eğer bu gün , bunu başarmış bir
Nilüfer Pehlivan olarak bu salondan ayrılabilirsem , bu fazlasıyla
yetindiğim bir şey olacak .Çünkü gençliğimin söz konusu olduğu şu zaman
diliminde , beni başkalarının anlamasının artık ne önemi var. Diğer
insanlara kendimi ifade edebilsem de bunun gençliğime bir etkisi
bulunmayacak . Ama burada , siz Sayın Hakimlerin beni anlamasını
sağlayamazsam, bunu çok pahalı bir bedelle , gençliğimle ödemek zorunda
kalacağım. Böylesine bir gerginlikle , insanın kendini ifade edebilmesi ne
kadar da zor. Hayatımda ilk kez , bu denli güçlü olma gereği duyuyorum. Çok
iyi
sözler edebilecek , edebi cümlelerle konuşabilecek yeteneğim de yok yazık ki
. Peki ne yapmalıyım o zaman . Belki içtenliğim , ilginizi uyandırma
konusunda, bana yardımcı olabilir diye ümit ediyorum.
Sizlere, şunu itiraf etmeliyim. Geçen duruşmada ben de bu salonda ve
izleyicilerin arasındaydım .Korkuyordum ve tedirgindim. Çünkü , karşınızda
konuşmam gereken cümleleri , henüz bulamadığımı düşünüyordum . Bu davada ,
sanık olarak bulunma cesareti bile yoktu bende ; bu yüzden izleyicilerin
arasında kalmayı yeğledim. Kendini birden sanık olarak bulan ben , başıma
gelen tüm bu şeylerin , ne anlama geldiğini çözemiyordum .Üzerine titrediğim
özgürlüğümü yitirmeye , ilk kez bu kadar yakın olduğumu hissetmiştim. Evet
korkuyordum ; asla düşünemediğim bir yerdi hapishane Korkuyordum;
ellerimden kayıp gidecek olanın , yalnız gençliğim değil , hayatım olduğunu
da görmüştüm ve dehşete düşmüştüm. Korkuyordum ; hayatım ki , gençliğimden
daha fazla bir şeydi benim için. Kafam , öylesine allak bullaktı işte o
günlerde. Kendimi ilk kez böylesine zayıf ve çaresiz hissediyordum. Şimdi
nereden başlamalıyım , olanları sizlere anlatmaya . İşim o kadar zor ki .
Lütfen acemiliğimi bağışlayın bu çabayı gösterirken . Bunu başarmak
zorundayım Sayın Yargıçlar . Çünkü ,aları düşünmek istemiyorum , bu sözleri
ederken ; yoksa , kendimi sizlere ifade edebilmem imkansız olur. Ve beni
anlama konusunda , benimle olacağınıza inanarak konuşmak istiyorum . Kendimi
ifade ettiğimden , daha büyük ve tecrübeli bir çaba umuyorum sizlerden.

Evet Sayın Mahkeme , burada söyleyeceklerim konusunda , çok düşünerek
geldim karşınıza .Hayatımın konuşmasını yaparken , kendimi , daha sonraları
beceriksiz bulmamayı umuyorum. Şimdi ,olup bitenleri bir de benden
dinlemelisiniz bana kalırsa.

Bu davayla , Sayın Savcının , hakkımdaki suçlamalarını içeren belgeyi
aldığımda karşılaşmış oldum . Baştan sona defalarca okuduğum bu
belgeyle...Geçen duruşmada, Savcının , sizlerden hanginiz olduğunu
öğrenmiştim . Diğer sanıklar ifade verirken , sürekli Sayın Savcıyı
izlemiştim sonra . Kendilerinin izlenimlerini anlamaya çalışmıştım . Sayın
Savcı , sanıkların yüzlerine bile bakmıyordu nedense. Suçladıklarına karşı
öylesine ilgisiz görünüyordu ki. Belki yanılıyorum ama , gençliğimizi
elimizden alacak suçlamaların yanında , böyle derin bir ilgisizliğe de tanık
oldum ben . Korktum ve tedirgin oldum. Sayın Savcının iddianamesini ilk
okuduğumda da, bizleri anlama konusunda , oldukça özensiz davrandığı kanısı
uyanmıştı bende . Şimdi, bunun kaygı verici bir gerçek olduğunu biliyorum
artık .

Sayın Hakimler , suçlanan bir insan , anlaşılma konusunda eksiksiz bir
özeni hak eder bence . Beni , karşınıza bir suçlu olarak getiren Savcının ,
hakkım olan bu özen ve ilgiyi göstermemesini , Sayın Mahkemenin göz önüne
alacağından umutluyum. Bu ilgisizliğin çok tedirgin edici bir şey olduğunu
da , söylemek istiyorum ayrıca .Lütfen sizler de anlamaya çalışın , bunun
çok ürkütücü olduğunu .Bir hekim adayı olarak , özen ve ilginin neler
başarabileceğine ve ne kadar hayati olduğuna tanık oldum hastane
koridorlarında . Özellikle , karşınızdaki insan , sizin ilgi ve özeninizle
,yaşamak için bir yol bulabilecekse. Bu,adaletin uygulanmasında da ,böyle
olmalı değil mi ?

Şimdi , bulunduğunuz yerin , buradan nasıl göründüğüne ilişkin birkaç söz
etmek istiyorum . Çok korkutucu görünüyor. İlgi ve özeninizi lütfen
hissettirin yargıladıklarınıza ve suçladıklarınıza . Evet , belki bizlere
karşı kayıtsız değilsiniz ; biz bunu hissedemiyoruz ama .
Anlaşılamayacağımıza dair bir duyguya kapılıyoruz sonra. Ve bu duygu çok
yıkıcı ; insana ,aşamayacağı bir duvarın karşısında olduğunu duyumsatıyor.
Evet , sizleri suçlayamam ama , gösterilmeyen bir sevginin de ne kadar
anlamsız olduğunu düşünün lütfen .Hayır , yanlış bir örnek verdiğimi
düşünmüyorum . Bunlar ,birbirlerine çok uzak kavramlar değil kanımca. Tüm bu
tanık olduğum şeylerin , bana kendimi çok kötü hissettirdiğini de
belirtmeliyim huzurlarınızda. Çünkü , bizlerle ilgili , gençliklerimizi
bitirecek suçlamalarda bulunuluyordu ama, büyük bir aldırmazlıkla
yapılıyordu bu . Şimdi Sayın Savcıdan rica ediyorum ; sizlerden de Sayın
Hakimler ; konuşurken lütfen kayıtsız kalmayın bana . Bunu yapmazsanız ,beni
anlamak için , sizlerin de çaba göstereceğinizi umamam çünkü. Aşamayacağım
bir duvar karşısında , bir başıma kaldığımı düşünmemi , eminim sizler de
istemezsiniz , tüm zayıflığımla . Artık , lütfen yüzüme bakın olanları
sizlere anlatırken ;anlamaya çalışın beni .Çünkü, anlaşılmaz bir biçimde
suçlanan bir genç olarak karşınızdayım . Sözlerim , gençliğini hatırlayanlar
için , daha da anlaşılır olacak belki de. Bunu , gençliğinize duyduğunuz
sevgi ve saygı adına yapınız lütfen. Eğer
ben suçluysam bile , bir suçlu olarak beni anlayabilmenizin, gençliğinizi
hatırlamaktan geçeceğini düşünün lütfen. Üstelik bunu hakkettiğimi de
düşünüyorum ben .Daha düne kadar , hekim adayı bir genç kız olduğumu
anımsayınız lütfen ; ve bir zamanlar sizler de benim gibi gençtiniz . Eminim
benim gibi zor sınavlarla sınandınız . Sizleri de aileleriniz , büyük
özverilerle okuttu üniversitelerde . Ay sonunu , belki sizler de zor
getirirdiniz kısıtlı öğrenci bütçenizle Ayakkabınızın ömrünü , onarımlarla
uzatarak giydiniz belki de. Ailenizin , size ayırabildiğinin her lirasını
harcarken , siz de içinizi vefa denen o sıcak duygunun bürüdüğünü
duyumsadınız . Evet , sizlerin de bir zamanlar genç olduğu gerçeği , kendimi
ifade etmek konusunda işimi kolaylaştırmalı diye düşünüyorum. Bununla
birlikte , sizlerin işinin de zor olduğunu biliyorum . Tüm önyargıların
dışında kalarak , beni yargılayacaksınız bu mahkemede. Öyle ya , beni
yargılarken kendinizi de yargılamış olacaksınız. Böyle bir dikkati
sürekli yaşamak , ne kadar yorucu olmalı kim bilir. Ve belki de asıl zor
olan , başkalarını yargılarken , insanın kendisini de yargılıyor olması.

Beni yargılarken sizlere kanunlar yol gösterebilir ama, insan kendini
yargılarken ,işini kolaylaştıran kanun maddeleri de yok. En fazla bir ses
var belki içinde ;vicdanının sesi. Ben en çok başkalarını değil de , kendimi
yargılarken zorlanıyorum gündelik hayatta . En çok o zaman yoruluyorum.
İçimden bir ses bana , sizin bu davada beni yargılarken değil de , kendinizi
yargılarken daha çok yorulacağınızı
söylüyor. Doğrusu ben , bu işin hep birlikte içindeyiz diye düşünüyorum.
Belki bu yüzden , birbirimize bu denli ihtiyaç duyduğumuzu hissediyorum.
Evet , bu nedenle birbirimizin işini kolaylaştırmamız kaçınılmaz oluyor. Ben
,emniyette ve savcılıkta verdiğim ifadeleri konuşmamın başında kabul etmekle
, işinizi kolaylaştırma konusunda ilk adımı atmış oldum. Sizlerin de , benim
işimi kolaylaştıracağınızı umarak , şöyle bir soruyla sürdürmek
istiyorum sözlerimi. Gençlik , her konuda itaati zorlaştıran , bir yaş değil
midir size göre. Umarım sizin de gençliğinizde , itaat etmedikleriniz
olmuştur . Kanımca bir gencin , itaat etmedikleri de olmalı . Veya şöyle
diyelim ; makul olanlara itaat etmeli bir genç . Aksi halde , yarınlar nasıl
daha umut verici olabilir. Tüm buyruklara itaatli , çok uysal bir adam genç
midir sizce. Böyle bir gence güvenebilir miyiz ; yarınlara yapması umulan
katkılar söz konusu olduğunda . Bugünü , kendine anlamsız gelse de , olduğu
gibi benimsemesini mi bekleriz bir gençten . Yarınlar konusunda iddialar
taşıyan bir adam , içinde akılcı bir itaatsizliği de barındırmalı değil mi
sizce .

Şimdi şunu söylemek istiyorum hemen . Evet , ben çok başarılı ve uysal bir
öğrenci , olamadım asla . Ama her zaman bir genç gibi davrandım ; bir genç
gibi düşündüm. İtaatimi , her zaman savunabileceğim , akılcı temellere
dayandırdım. Her zaman , iyi bir öğrenci olmaktan çok , iyi bir genç olmakla
övündüğümü söylemeliyim .
Bakın ,hemen bir örnek vermek istiyorum ; bu söylediklerimin daha iyi
anlaşılabileceği bir örnek. 13 Mayıs 1999 günü ,İstanbul Üniversitesi
Rektörlüğü bütün dekanlıklara bir talimat gönderdi . Eminim gazetelerde ,
sizlerin de gözüne ilişmiştir. Şimdi , çalışan personelin kılık kıyafetini
düzenleyen bu talimatnameden aldığım birkaç cümleyi , kısaca okuyorum
huzurlarınızda .

"Kadınlar : Elbiseler temiz , düzgün , ütülü , sade ; ayakkabılar veya
çizmeler sade ve normal topuklu , boyalı görev mahallinde baş daima açık ,
saçlar düzgün" "..." "Pantolon , kolsuz ve çok açık yakalı gömek , bulüz
veya elbise giyilmez. Etek boyu dizden yukarı ve yırtmaçlı olamaz. Terlik
tipi (sandalet ) ayakkabı giyilemez ."
"Erkekler : Elbiseler temiz , düzgün , ütülü ve sade ; ayakkabılar kapalı ,
temiz ve boyalı giyilir. Sandalet ve atkılı ayakkabı giyilmez. Bina içinde
ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur. Saçlar kulağı kapatmayacak
şekilde uzatılabilir , Temiz bakımlı ve taranmış olur. Her gün sakal tıraşı
olunur ve sakal bırakılmaz. Bıyık tabii olarak bırakılır , uzunluğu üst
dudak boyunu geçemez , yanlar üst dudak hizasında olur. Alt uçları dudak
hizasında kesilir. Kravat takılır , kravatı örtecek şekilde balıkçı yaka
veya benzeri süveterler giyilmez. Bina içinde gömleksiz , kravatsız ve
çorapsız dolaşılmaz. Gereğince giyimde hizmete uygunluğun esas olduğu
dikkate alınarak Anayasa'da belirlenen uygar , çağdaş , laik anlayış ile
bağdaşan kılık kıyafet içinde görev yapılmasını bütün öğretim elemanlarına
ve diğer personele duyurulmasını rica ederim."

Her ne kadar okuduğum talimatın sonunda , "Anayasa ' da belirlenen laik
çağdaş anlayış"a bir atıf varsa da ,böyle bir ilhamın Anayasa'dan nasıl
alınacağı konusunda , yorum yapmak istemiyorum. Ama Anayasa ' dan demokrasi
, hukukun üstünlüğü ve insan haklarıyla ilgili ilhamlar alma konusunda ,
birilerinin oldukça güdük kaldığını da vurgulamak isterim .Evet , bıyıkların
üst dudak hizasında olması , tırnakların uzunluğu , favorilerin kısalığı ,
çorapsız ayakkabı giyilmemesi , çizmelerin boyalı olması , her gün sakal
tıraşı olunması , balıkçı yaka süveter giyilememesi gibi saçma kuralları ,
bu birileri , bilim adamlarına dayatma cesaretini bulabiliyorsa , bir genç
olarak bu beni de çok yakından ilgilendiriyor derim ;ve bu tarz akıl dışı
baskıları, Anayasa 'yla meşru kılmak gibi bir takıntıları varsa , bu da
onları ilgilendirir derim . Çünkü , "talimatname" adı altında , kişiliğe
yapılan bu tarz bir saldırıya göstermesi gereken refleksi gösteremeyen biri
, ya hiçbir zaman genç olamamıştır ya da gençliğinde edindiği refleksleri
zamanla yitirmiştir . Ben gencim ve hayatımın sonuna kadar da , özgürlükçü
reflekslerimi korumaya
kararlıyım. İşte bu gün karşınızda suçlanan biri olarak bulunmamın nedeninin
, bu doğal reflekslerimin sonucu olduğunu anlatmak istiyorum sizlere .
Ayrıca , İstanbul Üniversitesi 'ndeki bir çok öğretim üyesinin , bu talimat
çerçevesindeki tepkilerini , görevlerinden istifa ederek ortaya koyduklarını
, kamuoyunda sizler de izliyorsunuzdur herhalde .

28 Haziran 1999 tarihli Radikal Gazetesi' nde , kendisiyle yapılan
söyleşide, beş yılı aşkın bir süre Hukuk Fakültesi dekanlığı yapan Prf. Dr.
Aysel Çelikel bakın neler söylüyor. "Alemdaroğlu' nun görev yaptığı bir
buçuk yıldır benim gerçekten onurum kırıldı. Toplantılarda onun görüşüne ,
kararına karşı gelirseniz çok sert bir tepkiyle karşılaşırsınız. Yüzünün
ifadesi değişir ve sesini perde perde yükseltir. Kendisinin , cumhuriyeti ,
laikliği , Atatürkçülüğü savunan vatansever bir kişi olduğunu sert bir
üslupla vurgulayarak ortamı konuşulmaz hale getirir. Siz ise suçlanıyormuş
gibi bir duyguya kapılır ,söz aldığınıza pişman olursunuz. " Yine Sayın
Çelikel 'e "Alemdaroğlu' nun sizi en çok rahatsız eden davranışı ne oldu ? "
diye sorulduğunda tek cümleyle yanıtlıyor : "Baskıcı yöntemleri ve yönetim
üslubundan rahatsız oldum. " Yine bu söyleşi de , rektörün üniversitedeki
olayları yatıştırmaya hiç çalışmadığı , aksine bazı dekanları gazetelere
yollayarak bir sorunun olmadığını , kendisine karşı çıkanların hareket
noktalarının türbanla bağlantılı olduklarını anlattırdığı , belirtiliyor. Şu
cümleler de Sayın
Çelikel 'in : "Balyoz harekatıyla laikliği savunamazsınız...Büyük bir terör
var ortada. Herkes çantasında bir eteklik getiriyor. Sabah tuvalette
pantolonunu çıkartıp eteğini giyiyor . Akşam gene tuvalette pantolonunu
giyiyor...Üniversite , fakülteler topluluğudur. Fakülteler bir bilimi
araştıran , yayan , öğreten ve bilim adamı yetiştiren kurumlardır. Bu gün bu
tanımın dışında olduğumuzu görürüz...Demokratik bir biçimde yönetilen özerk
bir üniversite istiyorum. ..Öğretim üyelerinin niteliğinde hiçbir sorun yok
, ama baskıcı yönetim altında bilim gelişemez. " Hürriyet gazetesi ise 4
Temmuz 1999 tarihli ekinde olanları " Hocaların İnfiali " başlığıyla vermiş.
Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı' ndan
ayrılan Prf. Dr. Bülent Tanör , Sayın Alemdaroğlu için farklı şeyler
söylemiyor : " Atatürkçülüğün simsarlığını yapıyor. Geceleri fenerlerle rap
rap yürüyüşler , marş söylemeler. Sanki müsamere gibi . Ben 10. Yıl Marşı
'nı çok severim ama onun yüzünden söyleyemez oldum. Konuşmalarında devamlı
çağdaşlıktan bahsediyor. Eğer çağdaşlık diyorsan bunun gereğini yapacaksın.
Tek tip kıyafet çağdaşlıkla bağdaşamaz. Bu militarist bir tutum. "

Sayın Mahkeme, biz öğrencilerine karşı da akıl dışı uygulamalarıyla öne
çıkan, okulunda son sınıfı okuyan bir tıp öğrencisi olarak değil de
,karşınızda bir sanık olarak bulunmama neden olan rektörümüz Sayın
Alemdaroğlu hakkında , Türkiye' nin en iyi ceza hukukçuları arasında sayılan
,Prf. Dr. Çetin Özek' in söyledikleri de oldukça düşündürücü. "Alemdaroğlu'
nun yaptığı muameleye ben , dokuz ay hücrede yattığım 12 Mart döneminde de
rastlamadım. Dekanın istifa ettiği gün Fakültenin Akademik Kurulu' nu
toplayacaktık ki, Alemdaroğlu toplantı odasının anahtarını aldı gitti .
Koridorda kaldık. O gün koridorda ağladım . Evet laikliğimi sorgulamaya
çalıştılar. Halbuki benim doktora tezim "Türkiye ' de laiklik" Laiklik bütün
icraatında hep ön plana çıkartılıyor...Bana laiklik öğretmeye kalkıyor."
Evet , bu bağlamda , önce öğrencilere, şimdi de bilim adamlarına karşı
takınılan bu ilkel tavra Sayın Mahkemenin ayrıca dikkatlerini çekmek isterim
.

Bu " utanç belgesi " ni hazırlayanlarla başlıyor benim serüvenim . Olup
bitenleri anlatmaya , nereden başlasam ben. Büyük umutlarla çalışmıştım
üniversite sınavına ; ve üniversite. Yorucu sınavlarla geçen yıllar ; ailem
ki , kendilerine katkıda bulunacağım güne bu kadar yakınlaşmışken , onlara
"doktor oldum " diyemedim. Son birkaç yıldır olanlar olmasaydı , belki de
bir hastanede , doktorunuz olarak tanışmış olacaktınız benimle. Evet Sayın
Hakimler , tüm bu olanları sizlere anlatmak istiyorum . Bunu ailem için
yapmak istiyorum ; beni sevenler için yapmak istiyorum ; kendim için yapmak
istiyorum .Bana bu denli yatırım yapan , ülkemin insanları için yapmak
istiyorum. Ama , kendime bir saygısızlık yapmadan başarmak istiyorum bunu .