Hz. ÜMMÜ GÜLSÜM BİNTİ ALİ-(629-680m.)

Rasulullah’ın (s.a.v) ilk kız torunu büyük kızı Zeynep’ten dünyaya gelen Ümame olmuştur, ikinci kız torunu ise küçük kızı Hz.Fatıma’dan dünyaya gelen Ümmü Gülsüm oldu. Gülsüm kelimesi sözlük anlamı itibariyle yuvarlak ve dolgun yüzlü anlamına geliyor. İsmini Rasulullah (s.a.v) koydu. Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın diğer çocuklarının isimlerini de hep O (s.a.v.) koymuştu; Hasan, Hüseyin, Muhsin, Ümmü Gülsüm ve Zeynep. Muhsin küçükken öldü. Bir rivayete göre Rukiye diye bir kız kardeşleri daha vardı ki o da küçükken öldü.

Hz. Fatıma’nın bu temiz ve güzel yavrusunu da sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v) çok severdi, kucağına alıp öperdi. Torunlarını sık sık ziyarete giderdi. Ancak onlarla beraberliği uzun sürmedi. Fânî dünyadan ayrıldı. Anneleri Fatıma da Peygamberimiz’den altı ay sonra dünyasını değişti. Fakat onlar çok iyi yetiştiler. Ümmü Gülsüm çok güzel konuşan, cesur, vakur ve güven verici bir kişiliğe sahipti. İlmin kapısı olan babası Hz. Ali’den çok istifade etti. Çevresinde bilgili, görgülü, üstün kabiliyetlere sahib örnek biri olarak tanındı.

Hz. Ümmü Gülsüm’ün ilk evliliği emîrü’l-müslimîn olan Hz. Ömer (r.a) ile oldu. Bununla ilgili olarak bize kadar ulaşan iki rivayet

vardır. Hasan-ı Basrî’den gelen rivayet şöyle: “Hz Ömer bin Hattab’ın, Ümmü Gülsüm’ü Hz. Ali’den istemesi üzerine Hz. Ali, “Henüz evlenmek için küçük.” cevabını verince Hz. Ömer (r.a): “Ben Rasulullah’ın (s.a.v), ‘Benim soyum-sopum hariç bütün nesebler kıyamet günü kesilir.’ buyurduğunu işitmiştim. Onun için Rasulullah’la akrabalığım bulunsun istiyorum.” diye karşılık verdi. Bunun üzerine Hz. Ali, Hasan ile Hüseyin’e hitap ederek, “Kardeşinizi amcanız Ömer’e verin.” deyince onlar, “O, kendisi için istediğini seçebilecek kızlardandır.” diye karşılık verdiler.

Hz. Ali sinirlenip ayağa kalkınca, Hasan, babasının eteğinden tutarak,“Senin üzülmene dayanamam babacığım.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ali, “O halde kız kardeşinizi Ömer’e verin.” dedi.”

İkinci rivayet biraz daha uzun. Ebu Cafer anlatıyor: “Hz. Ömer, Hz. Ali’nin Ümmü Gülsüm adındaki kızını istedi. Hz. Ali cevaben, “Ben kızlarımı Cafer’in çocuklarına vermeyi düşünüyorum.” dedi. Hz. Ömer ısrarla:
-Ya Ali, Ümmü Gülsüm’ü bana nikahla, vallahi yeryüzünde onu benden daha çok mesut edecek bir kimse yoktur.” dedi. Hz. Ali, Hz. Ömer’in bu ısrarına dayanamayıp “Peki” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, Ravza-i Mutahhara (Peygamberimizin kabri) ile Mescid-i Nebevî arasında oturan Hz. Osman, Zübeyr, Talha ve Abdurrahman b. Avf (r.anhûm)’ın yanlarına geldi. Uzaklardan kendisine bir haber gelince, bu zevatın yanına gelir, durumdan kendilerini haberdar eder, onlarla bu yeni meselede istişare ederdi.

Hz. Ümmü Gülsüm’ün Hz. Ömer’den Zeyd adında bir oğlu, Rukiye adında bir kızı oldu. Örnek ve mutlu bir aile hayatı yaşadılar. Bir defasında Ümmü Gülsüm, Rum meliki Hirakl’ın zevcesine bir mektupla bir miktar hediye göndermişti. O da Ümmü Gülsüm’e mukabele ederek bir hediye gönderdi. Fakat, Hz. Ömer ailenin gönlünü yaparak bu hediyeyi beytülmâle gönderdi. Kendi şahsi malından hanımına bir miktar para verdi. Bir başka sefer ise Hz. Ömer (r.a.) Medine kadınlarına eteklik kumaşlar dağıtıyordu. Nihayet elinde güzel bir eteklik kaldı. Yanındakilerden birisi Hz. Ömer’e, “Ya emire’l-mü’minin! Bu etekliği de şu yanındaki Rasulullah’ın torununa -Hz. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm’ü kastediyordu- ver.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: “Ümmü Selit’e vermek daha isabetli olur. O Rasulullah’a biat eden Ensar kadınlarındandır. Uhut savaşında bize kırbalarla su taşımıştır.” dedi.

Hz. Ömer (r.a) mecûsi bir köle olan Ebu Lü’lü tarafından şehit edilince hanımı Ümmü Gülsüm dul kaldı. İddet müddeti bitince babası Hz. Ali, onu kardeşi Cafer’in oğlu Avn ile evlendirdi. Avn’ın ölümünden sonra Muhammed B. Cafer et-Tayyar ile evlendirdi. Onun da ölmesi üzerine Cafer-i Tayyar’ın diğer oğlu Abdullah ile evlendirdi. Bu onun son eşi oldu. Onun nikahı altında iken vefat etti.

Bir çok iyi ve kötü günler gören Ümmü Gülsüm (r. anhâ) babası Hz. Ali’nin zehirli bir kılıçla yaralanıp şehit olmasına şahit olduğu gibi daha sonraları kardeşi Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit olmasına da şahit oldu. İçindeki acı, elem ve kederleri çok beliğ ifadelerle yeri geldikçe dile getirdi. Nazenin vücudu yavaş yavaş zayıflamaya başladı. Medine-i Münevvere’de ömrünün son günlerini geçirdi ve orada vefat etti. Abdullah b. Ömer (r.a) cenaze namazını kıldırdı. Cenetü’l-Bâkî’ye defnedildi. Rabbimiz’den şefaatlerini umarız

--------------------------------------------------------------------------------
Kaynak: Hamdi BOYDAK, Hz. Peygamberin Albümü-M.Emin Yıldırım.